son oylananları (285) - sayfa 9

başlık listesine taşı
  • felsefe

    russell'a göre "felsefe en uç soruları yanıtlama girişimin­ den başka bir şey değildir"

  • !sözlükte farklı dillerin çevrilmemesi

    almanca fransızca olanların çevrilmelerinde bir beis yok zira bunlar biraz daha niş diller. ancak ingilizce olanların çevrilmesine gerek yok, giriş testinde ingilizce sorusu sorularak buradaki ekibin bir şekilde ingilizce biliyor olması beklentisi yeterince dile getirilmiş durumda zaten.

    bunun ötesinde ben buradaki yazıların çoğunu "birileri okusun öğrensin"den ziyade kendime not olarak yazıyorum, kendi külliyatımı yaratmaya çalışıyorum. bu sebeple de aynı mantıkla burayı kullanan birinin de niş bir dili çevirmemesinde bir beis görmüyorum.

  • türk akademisyeni

    akademik niteliği ile akademik ünvanına beklediği saygı arasında ters korelasyon olan, genellikle ingilizce dahi öğrenmeye tenezzül etmeyecek kadar bilimden uzak, hükümetlerin üniversiteleri arpalık olarak görmeleri sayesinde üç kuruş para kazanabilen devlet memuru.

    istisnaları olmakla birlikte yok sayılabilecek kadar nadirdir.

  • epistemolojiye giriş

    1- (bkz: yanlış bilgi olur mu? bilgi yanlış olur mu?)

    bilgi yanlış olmaz, yanlış bilgi bilgisizliktir. ancak yadsıyıcı sıfatlar vardır. sahte sıfatı da yanlış sıfatı gibi bu kategoridedir. o halde yanlış bilgi olmaz ancak bilgi yanlış olarak nitelenerek bilgi olmaklıktan düşünülebilir.

    2- (bkz: ide nedir?)
    ide "düşünme ediminde zihnin kullandığı her türlü şey"dir. kaynağı da deneyimdir. deneyimi duyularımız aracılığı ile alırız. bir nesnenin sert olduğu duyumu dış duyum, sert olmak üzerine gösterdiğimiz şüphe iç duyuma örnek olabilir. ideler kendilerinde doğru ya da yanlış değildirler, "ne zaman ki zihin idelerinden birinde onlara yabancı bir şeye gönderme yapar, o zaman doğru ya da yanlış diye adlan­dırılabilirler." yani idelerimiz kendilerine yabancı olan bir şey ile uygunluğu ölçütünde doğru ya da yanlış olarak adlandırılırlar.

    3- john locke ve varoluşa dair bilgimiz.
    kendi varlığımız üzerine sezgi yoluyla bilgi ediniriz ve tanrı vardır. varoluşa dair bilgi ancak dış duyum ile edinilebilir. duyularımız tanrının varlığı ve insanın varlığı kadar kesindir. bunun da sebebi tanrının bizi yanıltmayacak olmasıdır. bellekte saklı duran ideler ile (dün yediğim elmanın tadı) kaçamayarak maruz kaldığım ideler arasında (bir yaz günü güneş ışığı) belirgin bir farklılık vardır. buna dolaylı gerçekçilik denir. yani biz duyumsamaları zihnimizde ideleştirir ve belleğimize öyle yazarız. duyumsamalarımızla da tekrar teyit ettiğimizde de bunun hakikat olduğundan emin olabiliriz.

    4- berkeley ve insan bilgisi
    "görme yoluyla, çeşitli dereceleri ve değişimleriyle ışık ve renk idealarını edinirim." bu tip ideaların derlemelerine de nesne derim. kırmızı, tatlı, lezzetli idealarının derlemesine elma derim örneğin. ancak bunların yanında bir de bunları algılayan vardır: "ben bu algılayan etkin şe­ye zihin, tin, ruh, ya da kendim diyorum." bir şeyin varoluşu onun algılanmasıdır. (bkz: esse est percipi) "bir koku vardı demek koklandı, bir ses vardı demek işitildi demektir" berkeley bir tür monizm savunur. yani tek bir varlık kategorisi vardır o da zihnimizdedir. zihnimizde olmayan bir şeyin varolduğunu söylemek imkansızdır ona göre. "benim düşünce ya da imgelem gücüm gerçek varoluş ya da algı olanağı­nı aşmaz.".

    berkeley birinci ve ikinci nitelik ayrımına karşı çıkar. her fiziksel varlık birinci nitelikleri taşır. ikincil nitelikler şeylerin duyu organlarımız üzerinde bıraktığı etkiler sonucunda algılayanda ortaya çıkarlar. birinci niteliğe örnek:sayı, biçim ikinci niteliğe örnek renk koku ses vs. berkeley'e göre ise "kısacası, dışsal nesneler olsaydı yine de bunu bilemezdik". berkeley'deki esas sorun insan anlığını varoluşun temeline yerleştirmeye çalışmasıdır ki insanın varoluştaki yeri o günden bugüne radikal şekilde değiştiği için bu mesel üzerinde daha fazla durmaya gerek yok.

    5 hume ve ara yol

    locke dolaylı gerçekçi olarak dış dünyayı duyumlarımız aracılığı ile tamamen anlayabileceğimizi savunurken berkeley dış dünyanın olmadığını sadece idea'ların olduğunu savunur. hume ise ara bir formda dış gerçekliğin var olduğunu ancak onu temellendiremeyeceğimizi iddia eder. " duyuların tanıklığına ya da dışsal varoluş kanısına ilk felsefi itiraz, bu tür bir kanının doğal içgüdüye dayandırıldığı takdirde akla aykırı olacağı, akla atıfta bulunulduğu takdirdeyse doğal içgüdüye aykırı olup tarafsız bir araştırmacıyı ikna edecek hiçbir akılcı kanıt içermeyeceğidir." hume için önemli olan duyumlarımızla nesnelerin uygun olup olmadığıdır.

    6- bertrand russell ve felsefe sorunları

    russell kimsenin şüphe duyamayacağı bir bilgi var mıdır diye sorarak başlar. russell duyu-verisi ve duyumu ayırır. duyu verisi renktir, duyum onun hangi renk olduğudur."berkeley'in, özdeğin varlı­ğının, saçmalığa düşmeden yadsınabileceğini ve bizden ba­ğımsız olan bir şey varsa bunun da, duyumlarımızın dolaysız nesneleri olamayacağını ilk olarak göstermiş olmaktan gelen hakkı yadsınamaz."

    russell berkeley ve onun yolunu izleyenlerin argümanlarını şu şekilde özetler "'düşünülebilen her şey onu düşünen kişinin zihnindeki bir idedir; öyleyse zihinlerdeki idelerden başka hiçbir şey düşü­nülemez; bu durumda idenin dışında hiçbir şey kavranamaz, kavranamayan şey de yok demektir." russell bu görüşe katılmadığını belirtir. sonrasında ise descartes'in düşüncesini ele alarak onu düşünüyorum o halde varımdan düşünüyorum o halde düşünen bir şeyin varlığından emin olabilirim şeklinde düzeltir.

    (devam edecek.)

  • !kitap okuma alışkanlığı

    kitap okumak bir alışkanlık meselesi değil bana kalırsa bir merak meselesi. hayal gücünün ya da hakikatin arzusu olmadan bir diğer insanın sayfalarca yazdığı metni okumaya çalışmak kendi kendine işkence etmektir.

    araştırma kitapları isteniyorsa bence önce soru belirlenebilir. ben ne öğrenmek istiyorum? bunun yanıtını bulduktan sonra kitap bulmak kolay. aynı şeyi edebiyat için de söyleyebiliriz. hangi edebi tür senin ilgini çekiyor? şiir, roman, hikaye? önce bunlara birer şans verip deneye yanıla ilerlemekte fayda var.

    bu başlığı okuyacak eşe dosta önerim evvela şununla yüzleşmenizdir: okumak, izlemek gibi pasif bir eylem değil, satranç gibi aktif bir eylemdir. bu sebeple de beyni çok yorar. eğer beyninizi yormak istemiyorsanız yahut zaten beyniniz çok yoruluyor da sadece dinlenmek istiyorsanız açın efendi gibi tv izleyin. yok eğer gerçekte bunu yapacak beceriniz ve enerjiniz varsa ondan sonra yukarıda saydığım süreçten ilerleyebilirsiniz.

  • zettabyte

    türkçe zettabayt olarak söylenmektedir. 10^21bayt büyüklüğe eşittir. önemi ise big datayı oluşturan verilerin artık bu ölçekte ölçülmesidir.

    gözünüzde daha iyi canlanması için 1 zettabayt 1.073.741.824 terabayt'a eşittir.

  • iqsözlük

    #3933
    1- insanlar okumaya ve yazmaya ve hakikati gözetmeye devam ederse, olacak. bu güzel bir meslek olacak. (bkz: hi ne olabilir?)
    2- o sana kalmış reis.
    3- aşırı derecede yanılıyorsun.*

  • pena

    ssg'ye saygı duymayan adamın kafası biraz azdır.

    pena ise bana hep "sahip olunması ve faydalanılması elzem ancak gereksiz bir nesne" gibi görünmüştür.

  • solutionism - çözümcülük

    dünyanın bütün sorunlarının teknoloji ile çözülebileceğini düşünen iyimser silikon vadisi yerlilerinin felsefesi.

  • makenzie lystrup

    yemin töreninde incile değil de carl sagan'ın pale blue dot adlı kitabına el basan goddard uzay uçuş merkezi'nin idarecisi amerikalı biliminsanı.

    buradan haberin detaylarına ulaşabilirsiniz.

  • insanın gücü güçsüzlüğündendir

    evrimsel bakış açısından doğru sayılabilecek önerme.

    insanların fiziksel olarak zayıf olmasının doğal sonucu olarak, zaten memelerinin tümünün sahip olduğu toplumsallık öne çıkmıştır. toplumsallık ile insan beyninin düşünebilen, hayal kurabilen, planlamaya yapabilen tarafı olan frontal korteks gelişmiştir. (1)

    bu sebeple insanın zayıflığı onun toplumsallaşmasına, toplumsallaşması daha çok işbirliğine ve beynin büyümesine, beynin büyümesi ve işbirliğinin gelişmesi ise insanın gücüne dönüşmüştür diyebiliriz.

    kaynak
    1- j. powell et al., "orbital prefrontal cortex volume predicts social network size: an ımaging study of ındividual differences in humans," proc royal soc b: biol sci 279 (2012): 2157

  • hi ne olabilir?

    ai'ın ne olduğunu aşağı yukarı biliyoruz. (bkz: ai nedir?) bakınızı verirken gördüm ki, bilmiyormuşuz. ancak basit bir tanımda uzlaşabiliriz: yapay zeka, insan zihnini taklit etmek üzerine geliştirilen bir mekanizmadır. bunda okeysek devam edelim, değilsek bakınızı doldurun.

    peki gpt4 ile ilerlemesi karşısında gerçekten şaşırdığımız bu model karşısında insan aklının durumu ne olacaktır? bence, insanlığın vazifesi bu noktadan sonra hakikatin bekçiliğini yapan birilerinin varlığından emin olmaktır. çünkü felsefe, yapay zekanın dünyasında olmazsa, omnipotentin sınırları hususunda düşünen kimse yok ve doğal olarak tüm farklı bir şey söyleme mekanizmalarınız tamamen devredışı kalmış demektir.

    bu şartlar altında metin, insanlığın gerçek sınırlarını takip edecektir zira bir ai, ancak gerçek insan zekasını temsil/taklit ederek öğrenebilir. bu da onları günün sonunda yazarlara ve sanatçılara getirecektir. zira gündelik olarak bilgiyi işleyen ve yeni bilgi yaratmaya gayret eden bir tek onlardır. bilim de buradaki en önemli kıstas haline kaçınılmaz bir şekilde gelecektir.

    zira hakikat dediğimiz ya insanın aklıdır, ya da ai'ın dediği. ai insan aklının ne bildiğini bilirse ne olur, bilemezse neden uğraşıyoruz ki? ahlaki nokta, yani basit iyi ve kötü tanımları netleşmeden ai'ın tam olarak ne şekilde işleneceği konusu gündemde yer etmeye başladıkça bunu takip eden ve deneyen herkes konu hakkında daha fazla dikkat çekmeye başlayacak. buna zaman içerisinde artan güvenilirlik, yani liyakat diyorum. insanın hangi noktada olursa olsun aynı anda öğrenmeye ve öğretmeye devam etmesi, kendi tabula rasa'sını doldurması.

    ama daha iyi fikri olan varsa da dinlemek isterim. (bkz: liyakat nedir?)

    özetle, hi, yani insan zekası, zamanı idrak etme konusunda ai'dan üstündür. bu sebeple değerleri ai'ın sağlamasında, ahlakta ona sorulmasından taviz verilmemesi gerekir. bu konuda konuşacak olanlar da bu konuda zaten uzun zamandır düşündüğünü metinleri üzerinden ispatlayabilendir.

    (bkz: !iqsözlük'te yazar olmak)

  • !iqsözlük'te yazar olmak

    geleceğin güzel mesleklerinden biri olacaktır.

  • sınırlama teorisi

    az evvel @less is more adlı yazardan öğrendiğim şahane bir devlet teorisi. buradan okunabilir.

    özetle, robert l. carneiro'nun 3 makalesinden derlenmiş haline göre, devletin kökeninin ne olabileceğine dair tüm hipotezler aslında iki temel görüş ayrılığına dayanır. şiddete dayalı olanlar ve işbirliğine dayalı olanlar.

    carneiro'nun hipotezi ise şu şekilde:
    1-çevresel sınırlama
    2-kaynak yoğunlaşması
    3-sosyal sınırlama

    yani, dar bir alanda kaynak yoğunlaşırsa devlet kurulur. *

    benim buna temel itirazım çevresel sınırlama denilecek düzeye gelene kadar aileler veya yerleşik aile ittifakları arasında devlet yok muydu? devlet dediğimiz konsept neticede birilerinin diğerlerine baş eğmesi meselesiyse bu birilerinin ve diğerlerinin nüfusu gerçekten önemli mi? devlet dediğimiz şey aslında bir işbirliği mekanizmasından ibaret değil midir? o halde kökenleri çevresel sınırlamadan ziyade tanışık-dost gruplar -büyük ihtimal aynı ailenin üyeleri- arasında ortaya çıkmış olamaz mı? aşiret örneğin, bir devlet tipi değil midir temelde?

    bu çeşit bir temel örgütlenmenin aslında göç ettiği alanlar aşağı yukarı belli olan insanlar tarafından oluşturulamamasının sebebi nedir ki?

    ben devletin ahlaktan bağımsız ortaya çıkamayacağını ahlakın da ilk yerleşimlerden çok daha eski tarihli olduğunu savunuyorum. detaylarına daha sonra (bkz: devlet nedir?) başlığında yer vereceğim.

  • ata demirer milliyetçiliği

    ege milliyetçiliğini örgütleyecek o parça'yı ata demirer sesinden dinlemek için anikse anikse

« / 19 »