• insanı yoran şeyler

    laf anlatmaya çalışmak.

  • fu dalu

    fu dalu, filipinler'de yetişen bir muz türü olan ve lifleri geleneksel t'nalak kumaşlarının yapımında kullanılan abaca (musa textilis) isimli bir bitki ile de bağlantılı olduğuna inanılan bir ilham tanrıçasıdır.

    t'nalak, filipinler'in güney cotabato ilinde yaşayan t'boli insanlarının geleneksel dokuma sanatıdır. özellikle tanrıça fu dalu tarafından rüyalarında (damgo) hediye edildiği düşünülen desenleri dokuyan kadınlar tarafından yapılmaktadır. erkekler genellikle abaca liflerinin toplanması, kurulması ve hazırlanması süreçlerinde yer almaktadır. lifler kadınların rüyalarında gördüğü desene uygun olarak ve kabuklar, kökler ve yapraklar kullanılarak elde edilen doğal boyalarla, "ikat" denilen dayanıklı bir teknik ile boyanırlar ve daha sonra rüyayı gören kadınlar tarafından dokunurlar. halk arasında bu kadınlara "rüya dokumacıları (dreamweavers)" denir. üretilen kıyafetlerin bazıları fu dalu'ya övgü ve hediye olması inancı ile dokuma alanlarında bırakılır. desenlerin kadınların rüyalarından geliyor olması seri üretiminin mümkün olmadığı anlamına gelir.

    tüm bu süreç dikkatle yürütülür çünkü t'boli insanları fu dalu'nun her bir ipliğe yerleştiğine inanır. bereketle de bağdaştırılan bu inanç (ki abaca üretiminin yıllara göre değişken olmakla birlikte %85-%95 arası üretimini filipinler'in gerçekleştirmesi zannediyorum ki bu inancı güçlendirir niteliktedir), t'boli insanının ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamını oldukça etkilemiştir. doğum, evlilik ve ölümde gerçekleştirilen ritüellerde t'nalak kullanılır, koruyucu olduğuna inanılır. belirli uzunluklarda t'nalak kumaşı hediye etmek tabiri caizse bir hayır duası gibi sayılır. yazı kullanmayan bu kültür için t'nalak t'boli insanın kendini ifade ettiği en önemli sanat formudur. aynı zamanda rüya gören kadınlar için bir sosyal statü göstergesidir. rüyasında fu dalu'yu görüp topluluğa yeni bir desen getiren kadın usta dokumacı olmuştur ve fu dalu'nun bilgeliğinden nasiplenmiştir. neneler torunlara, teyzeler yeğenlere öğretir. tüm desenler ezbere bilinir :)

    şuraya kısa bir belgesel de bırakayım konu ile ilgili başka detayları da içeren:
    t'nalak - the spirit of fu dalu
    https://www.youtube.com/...vE8&ab_channel=FidesEnriquez

  • uyduruk unvanlar

    yalova kaymakamı

  • iq sözlük logosu

    interrobang adlı gayrı resmi noktalama işareti, "ıq sözlük" adı ve "vasattan firar" mottosundan oluşan, koyu yeşil renkli logodur.

    karanlık modda mottonun okunabilirliği oldukça azalmaktadır.

  • octavianus

    bildiğimiz augustus'un imparator olmadan önceki adı.

  • sosyalbilimler.org

    türkiye'de sosyal bilimlerin gelişmesi adına- çağı yakalama biçimleri sebebiyle- neredeyse tüm sosyal bilimler fakültelerinden daha fazla katkı sunacağını düşündüğüm websitesi.

    web sitelerine buradan, telegram kanallarına buradan, twitter adreslerine ise buradan ulaşabilirsiniz. haklarında daha detaylı bilgi edindikçe burayı güncelleyeceğim. umarım aralarından bir kaç kişiyi güncel fikirlerini burada tartışmaya açmaya için ikna edebilirim.

  • ad lapidem

    dağa taşa anlatsam daha iyiydi dedirten safsata. en güzel örneğini "elimlen gonuş" tartışmasında görüyoruz. buradan

    tartışılan kişinin bütün argümanlara sağır olduğu bir diyalog düşünün. recep ivedik karakterinde karikatürize olmuş bu durumları türkiye'de büyümüş insanların düşünebilmesi çok zor değil zaten.

    a: almanya'nın bizi kıskandığını nereden çıkarıyorsun ki? olası değil, gülünç hatta.
    b: he gardaş hee
    a: kıskanmaları için bir tane sebep söyleyebilir misin? bütün parame...
    b: la hee la heee...
    a: bir dinle beni, bak adamların alım gücüne baktığında ve bizim alım güc...
    b: yav hee heee

    halbuki doğru tepki meşhur "sezen aksu tartışması"na bodoslama dalan kadir isimli kullanıcınınki gibi olmalıdır. bilmeyenler için link

  • tengriciliğin çin kökenli olması

    ateş uslu'nun siyasal düşüncelerin toplumsal tarihi adlı kitabında çin'in tunç devrindeki inanç sistemlerinden bahsederken gördüğümüz iddiadır.

    "shang dönemindeki atalar kültü ve şaman inancı, batı zhou döneminde yerini daha soyut ve evrenselci bir inanç sistemine bırakmıştı. bu inanç sisteminin merkezinde yer alan gök, insanbiçimli bir tanrı değildi, dünyayı içeren ve aşan kozmik varlık alanıydı. shangzhou geçişini meşrulaştırmak için zhou ideologları tianming (gök'ün verdiği yetki) kavramına başvuruyorlardı; krallar yönetme görevlerini gök'ten (tian) aldıklarını, shang hükümdarlarının kötü yönetimleri nedeniyle tianming'i kaybettiklerini, bu yetkiyi zhou hanedanının kazandığını iddia ediyorlardı."

    burada tian yerine tengriyi tianming yerine de kutu koyarsak bildiğimiz tengricilik oldu. çinlilerin türklerden çok daha önce yerleşik hayata geçtikleri de dikkate alınırsa aslında hiç de mantıksız bir önerme değildir.

    kaynak
    ateş uslu, siyasal düşüncelerin toplumsal tarihi, cilt 1, sf.68, yordam kitap, 2021, istanbul.
    ching, mysticism and kingship in china, s. 62-63.

  • !düzelmesi gereken atasözleri

  • jonathan barnes

    kendisini "the presocratic philosophers" adlı eseriyle tanıdığım felsefeci.

    şöyle bir pozisyonu var:

    "tarihle fazla ilgilenmiyorum. bir düşünürün ancak tarihsel arka planıyla anlaşılabileceği sözü, basmakalıp bir sözdür. ancak bütün basmakalıp sözler gibi o da en fazla bir yarı-doğruyu ifade eder. yunan tarihi hakkında ayrıntılı bir bilginin yunan felsefesi anlayışımızı büyük ölçüde arttırabileceğine inanmıyorum. felsefe, uzay ve zaman sınırlarının ötesinde göksel bir hayat yaşar. filozoflar küçük uzaysal zamansal yaratıklarsa da onların küçük uzaysal zamansal ilgilerine öze dikkat, felsefelerinin aydınlatmaktan çok engeller.(1)"

    ben maalesef kendisine katılamıyorum. filozofun argümanlarının "uzay zaman sınırları" ötesinde olması fikri özellikle 2023 yılından bakınca ağır şekilde çürütülmüş gibi görünüyor. değil dönemin siyasal sosyal koşullarının filozofların fikirlerine kökten tesir etmesi filozofların hastalıkları, kişisel yaşamları, aileleri ve diyetleri dahi onların fikirlerini etkiler. fakat asıl tartışma bu değil bence. asıl tartışma filozofların görüşlerini dönemin bir çıktısı olarak mı yoksa bir yaratım olarak mı göreceğimiz meselesi.

    ben bu tartışmada iki yaklaşımın da kullanılması gerektiğini düşünüyorum. filozofların görüşlerinin dönemin çıktısı olarak okunması her dönemde insanların zihinlerinin yaşadıkları çevreye (en geniş anlamında kullanıyorum) nasıl tepki verdiklerini görmemizi sağlar. böylelikle felsefe tarihi aynı zamanda sapiens türünün tarihsel değişiminin zihinlerdeki yansımalarını takip etmeye başlar. bu da bugünün düşünürlerine değişen koşullar altında insanların nasıl tepkiler verebileceğini, zihinlerini nasıl inşa edeceklerine dair bir öngörü sunabilir. yeni fikirlerin incelenmesinde ve değerlendirilmesinde tarihle sınanmış bir metod sağlar.

    öte yandan filozofların argümanlarını sadece dönemin koşullarının yansıması olarak düşünmek de felsefenin entelektüel gücünü sıfırlamaya, düşünürü sadece bir aynaya dönüştürmeye yarar. aynı koşullar altındaki çok sayıda sapiensten sadece çok azının belirli bir uğraş içinde olması çevre etkisinin dışında bir motivasyonun da olduğunu kanıtlar bana göre. bu mantıkla felsefe tarihini "felsefe yoktur, filozoflar vardır!" şeklinde okursak yeni fikirlere karşı daha toleranslı ve saygılı davranabiliriz zira filozof karakteri aynı zamanda keşifler ve icatlar yapabilen kişi olarak da tanınır.

    bu sebeple felsefe tarihinin rolü üzerine düşünürken karşı karşıya duran iki pozisyonu uzlaşmaz fikir desteleri olarak düşünmek yerine, her bir akıl yürütüşün hangi sapiens ihtiyacına yanıt verdiğini araştırmak bana daha makul görünüyor. uzay zamandan bağımsız filozof insan bilgeliğinin derinleşmesine her dönem katkı yapabilecek kişi olarak yardımımıza koşarken, uzay zamana gömülü filozof bir felsefe tarihini olanaklı kılarak derinleşmek için gerekli olan zemini kurmuş kişi olarak yardımcı olur.

    kaynak
    j.barnes, the presocratic philosophers, londra, 1982, sf.12

  • !adem ile havva

    herkes adem'in havva tarafından kandırıldığına inanıyor da kimse adem havva'nın yanında neyin peşindeydi diye sormuyor. *

  • 21 kasım 2023 devlet bahçeli açıklamaları

    devlet bahçeli'nin 50+1 sisteminin tartışmaya açılmasına karşı verdiği mücadeleyi izlediğimiz açıklamalardır. bahçeli muhtar seçmiyoruz cumhurbaşkanı seçiyoruz diyerek sistemin arkasında durmuştur.

    eğer erdoğan 50+1 sisteminden çıkabilirse hem tekrar seçilme şansı yaratmış olacak hem de mhp'nin kaprislerinden kurtulmuş olacak. ancak mhp'nin desteği olmadan da bu değişiklikleri gerçekleştirmeleri mümkün değil. böyle bir durumda cumhur ittifakında kriz çıkacağını düşünmek biraz naiflik olur. yerel seçimlerde muhalif kanadın tamamen devre dışı bırakılacağını görmek için çok bir çabaya gerek yok. yerel seçimler sonrasındaki süreç çok kritik. hiçbir güvenilir belediyesi olmayan ve iktisadi kaynaklarından mahrum bırakılmış bir muhalefet 2028'de bir şeyleri değiştirebilir mi söylemesi güç.

    türkiye'nin bir saltanata dönüşmeyeceğine inanmak istiyorum. eğer süreç hükümet tarafından kör göze parmak şeklinde ilerletilmeye devam ederse işte o zaman türkiye için gerçek bir değişim süreci başlayabilir. elimizden gelen şimdiden bu değişime hazırlanmaktır.

  • farisikelam

    emrah safa gürkan'ın "iran medeniyetine ev sahipliği yapıp doğu anadolu'dan orta asya ve kuzey hindistan' a kadar uzanan ve farsçanın hakim olduğu kültürel alana, anglophone ve francophone kelimelerinden esinlenerek ertuğrul ökten'le bulduğumuz isim." şeklinde açıkladığı kelimedir. ikinci i'nin üzerinde yumuşatma harfi olduğu unutulmamalıdır.

    bunu herkes bilir, s.182.

  • evolution on purpose

    (bkz: teleonomi nedir?) sorusuna verilmiş yanıtları gpt4o'nun içinden aşağıdaki gibi seçtiği güzide kitap.

    1. colin pittendrigh (1958)
    pittendrigh, teleonomiyi "dışsal" teleoloji (aristotelesçi veya dini) ile "içsel" amaçlılık ve yaşam sistemlerinin hedef yönelimi arasındaki farkı vurgulamak için kullanmıştır. bu sistemler evrimsel süreçlerin ve doğal seçilimin ürünleridir (roe & simpson, 1958

    2. theodosius dobzhansky (1977)
    dobzhansky, teleonomiyi "içsel, ya da doğal teleoloji" olarak tanımlar ve canlı dünyasında evrensel olduğunu belirtir. yaşamın temel projesi olarak amaçlılık, organizmaların gelişim tarihi boyunca birikmiştir (dobzhansky et al., 1977)

    3. jacques monod (1971)
    monod, teleonomiyi tüm yaşam biçimlerinin ortak temel özelliklerinden biri olarak tanımlar: "bir projeye veya amaca sahip olan varlıklar" olarak (monod, 1971, s. 9)

    4. ernst mayr (1974)
    mayr, teleonomiyi önceden belirlenmiş bir hedef ve bu hedefe ulaşmayı yönlendiren bir süreç olarak tanımlar. bu süreç, bir "program" tarafından yönlendirilir ve kontrol edilir (mayr, 1974, s. 52)

    5. samir okasha (2018)
    okasha, teleonomiyi, organizma faaliyetlerinin ve süreçlerinin amaç veya hedef taşıdığı üç farklı biyolojik bağlamda kullanıldığını belirtir. bu bağlamlar, biyologlar ve filozoflar arasındaki tartışmalar, bilişsel etoloji ve evrimsel biyoloji pratikleridir (okasha, 2018)

    6. lynn margulis ve dorion sagan (1995)
    margulis ve sagan, evrimi "duyarlı bir senfoni" olarak tanımlar ve yaşamın temelinde seçme ve bu seçimlere göre hareket etme yeteneğinin olduğunu belirtir (margulis & sagan, 1995)

    kaynakça
    dobzhansky, t., ayala, f. j., stebbins, g. l., & valentine, j. w. (1977). evolution. san francisco: w. h. freeman.
    margulis, l., & sagan, d. (1995). what ıs life?. new york: simon & schuster.
    mayr, e. (1974). teleological and teleonomic: a new analysis. ın r. s. cohen & m. w. wartofsky (eds.), methodological and historical essays in the natural and social sciences (pp. 91-117). dordrecht: d. reidel.
    monod, j. (1971). chance and necessity: an essay on the natural philosophy of modern biology. new york: alfred a. knopf.
    okasha, s. (2018). agents and goals in evolution. oxford: oxford university press.
    pittendrigh, c. s. (1958). adaptation, natural selection, and behavior. ın a. roe & g. g. simpson (eds.), behavior and evolution (pp. 390-416). new haven: yale university press.

  • parrhesia

    doğru bildiğini söylemek anlamına gelen grekçe kavram. hakikati söylemenin risk teşkil ettiği anlarda riski göze alıp doğruyu söylemek anlamına gelir. kral çıplak diyen çocuk parrhesia kavramına örnek oluşturur. doğruyu söyleyip risk alana ise parrhesiastes denir.