• sezen aksu sözleri

    ben sana küsüm aslında haberin yok

  • birine kitap hediye etmek

    riskli bir davranıştır zira okur yazar değilse zaten okumayacaktır, okur yazarsa da ya okumuştur ya da büyük ihtimalle beğenmeyecektir. birine kitap hediye etmeden önce onu iyice tanıdığınızdan emin olmanız gerekiyor.

  • the economist'in türkiye raporu 1. bölüm

    ------yorumlanarak özetlenmiş çeviri----

    erdoğan'ın 1.100 odalı ve 300.000 metrekareye yayılmış sarayı türkiye'nin gerçek durumunu gözler önüne sermesi için iyi başlangıç.

    erdoğan aynı anda hem parti lideri, hem cumhurbaşkanı, hem bakanlar kurulu başkanı, hem merkez bankası başkanı hem ysk başkanı hem ordunun başkomutanı hem baş ekonomist hem de dış işleri politikasının tek karar vericisi.

    batıdan tamamen bağımsızlık ve heterodoks bir ekonomi politikası izlediğini belirtiyor. ancak bağımsızlığın batıdan değil dünyadan olduğu üstelik bu bağımsızlığı dengelemek için türkiye'yi sürüklediği yeni bağımlılıkların batı ile yakın olmaktan çok daha karanlık olduğu görülüyor. katar, mısır, müslüman kardeşler, bae, rusya gibi ülkelerle geliştirdiği ilişkiler türkiye'nin medeniyet misyonunun müslümanlık-güçte kalma misyonu ile değiştirildiği söylenebilir.

    ancak yine de kaybedeceğinden emin olmak zor. 10 milletvekilliği ve yerel seçim, 2 cumhurbaşkanlığı seçimi 3 tane de referandum kazandı. kitlesel eylemlerden (gezi parkı, cumhuriyet mitingleri), yozlaşma skandallarından (17-25 aralık dosyası, sedat peker açıklamaları, cevheri güven dosyaları) ve sinsi fetö hareketlerinden darbe girişimi dahil olmak üzere yıkılmadığı gibi güçlenerek çıktı. bu sebeple her ne kadar anketler erdoğan'ın aleyhinde görünse de türkiye içn hiçbir şey çantada keklik değil.

    türkiye'deki toplam medyanın toplamda onda biri erdoğana nötr ya da karşıt. 200.000 kişinin cumhurbaşkanına hakaretten davası var. üstüne yeni yasayla birlikte "yalan haber" yaymak da suç kapsamına girecek. öte yandan hdp'nin başkanı demirtaş içerde, erdoğan'dan istanbul'u alan imamoğlu içeri alınmaya çalışılıyor, tüm parti liderleri tedirgin ve sokak ortasında infazlar artık ülkenin rutinlerinden oldu.


    erdoğan suriye savaşına müdahil olunarak ordunun hareketinden de güç devşiriyor. böylece kendisinin gerçek bir savaşın içinde olduğunu ve kendisine destek verilmemesinin doğrudan türk ordusunun başarısızlığına yol açacağı algısını yaratıyor. aynı şekilde iha-siha'ların da bu kadar dokunulmaz olmasının sebebi bu.


    türkiye'nin güçlü bir demokrasi geleceği var ve seçim sonuçlarına göre tekrar öngörülebilir bir ülke olabilir. ancak bu türkiye'nin en önemli seçimi, zira eğer erdoğan'ın yerleştirdiği patronaj sistemi eğer 5 sene daha devam ederse buradan geri dönüş olmayabilir.
    türkiye'ye ne olursa bundan dünya etkilenecek. ukrayna savaşı türkiye'nin önemini gösterdi. ayrıca avrupa için türkiye savunmanın ilk safhası ve kesinlikle güvenilir değil.

    türkiye son on yılda 100 yıllık tarihinin en yoğun dönemlerinden birini yaşadı. rekor sayıda mülteci, terör saldırıları, pandemi, darbe girişimi. ancak gittikçe büyüyen en önemli tehlike diyebileceğimiz şey ise ekonomi.

  • satori

    aydınlanmayı anlatan zen terimi. "anlayış, idrak" anlamına gelir. "anlamak" anlamına gelen "satoru"dan -aynı zamanda bir erkek ismidir- türemiştir,

    satori, "bir şeyin ne olduğunu görmek" anlamına gelen kensho deneyiminin derinleşmiş halidir.

  • tanıtlama

    "öne sürülen bir savın doğruluğunu gös­termek için, doğruluğundan kuşku duyul­mayan bir öncülden hareket edilerek ya­pılan mantıksal bir çıkarımdır. düşünce­nin gerçekliğini, bilginin ussal olduğunu göstermeye çalışır. tanıtlamanın dayan­dığı usa vurma süreci felsefe tarihinde esas olarak aristoteles'in ikinci çözümle­meler'inde ve hegel'in mantık bilimi'nde ele alınır. tanıtlama için, tasım adı verilen akıl yürütme süreci kullanılır. (bkz: aristoteles ve mantık) başlığında verilen üç öğeli tasım, tümdengelimli usavur­ma öğretisini günümüze kadar taşıyan bir örnek olmuştur."

    kaynak
    ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. sf.129

  • françois coppee

    1842-1908 yılları arasında yaşamış fransız şair ve romancı. parnasizm(parnassianism) akımının içerisindedir. savaş bakanlığı'nda memurluk yaparken şiirler yayınlar, 1878 yılında comedie française'a (fransız devlet tiyatrosu) arşivci olarak alınır. 1884'e kadar buradaki ofisi işletir, aynı yıl academie française'e (fransız akademisi) seçilir, ve 1888'de legion d'honneur'ün (onur nişanı) memuru olur. iki defa hastalık atlattıktan sonra dine dönmüştür. halk ilişkiler/politikaya da katılmıştır.

    milliyetçi hareketin en şiddetli kesimine katılmış ve dreyfus olayı'nda alfred dreyfus'a karşı önde gelen bir isimdir. 1898'de dreyfusism'in herkes tarafından/tüm entellektüeller tarafından kabul edilmediğini göstermek için üç akademisyen eşliğinde (louis dausset, gabriel syveton ve henri vaugeois) ligue de la patrie française'i (french homeland league) kuranlardan biri olmuştur.

    not: emile zola'ya karşı bir imza başlattılar bu şahıslar. (çünkü zola, alfred dreyfus'u savunan 'itham ediyorum!' adlı bir yazı yayınlamıştı ve sonrasında rousseau gibi yazarlar dreyfus'un tarafını tutmaya başlamıştı.)

    le poete des humbles (alçak gönüllülerin şairi) olarak ünlenen şairin şiirleri genellikle vatanseverlik, duygular, gençlik aşkların neşesi, fakirlerin durumuyla alakladır. yanı sıra oyunlar da yazmıştır. tevfik fikret'in epey etkilendiği bir şairdir. arthur rimbaud, coppee'nin adı altına şiirlerinin parodilerini yayınlamıştır.

    not: aksanlı harfleri silmem gerekti.

    görsel kaynak:
    1899 caricature by charles lucien leandre depicting barres, coppee and lemaitre as the three heads of the league

    kaynak:
    chisholm, hugh, ed. (1911). "coppee, françois edouard joachim". encyclopedia britannica. vol. 7 (11th ed.). cambridge university press. pp. 101–102.
    wilson, nelly (1978). bernard-lazare: antisemitism and the problem of jewish identity in late nineteenth-century france. cambridge university press, p. 191.
    pierrard, pierre (1998), les chretiens et l'affaire dreyfus
    hackett, cecil arthur (1981). rimbaud, a critical introduction
    turkedebiyati.org - françoise coppee kimdir?
    alfred dreyfus - biyografi.org

  • !zenginlerle girilen ilginç diyaloglar

    semt pazarımdaki zeytincim birkaç hafta önce bizi terk etti. iyi zeytin peşinde denemelerdeyim. başlığı da "zeytinlerle girilen ilginç diyaloglar okudum" firari zeytin fenomeniyle alakalı bir şeyler yazmaya girdim ki duruma aydım.

  • topuk

    dişi ya da erkek pek çok kişinin vücutta en çok önemsediği yerlerden biri.
    ben önemseyenlerdenim.*

    bu topuk olayı daha önce de dikkatimi çekmişti. antalya otelleri ve rus turistler. bu otellerden biri ve bir rus kadın. kadının mafyatik bir herifin metresi olduğunu düşünüyordum. sürekli karşılaşıyorduk:
    ırkının bütün güzel özelliklerini taşıyan bir kadındı; ince, uzun, zarif. abartılı bir giyim tarzı vardı, yanındaki adam sanki onun sürekli dikkatleri üzerinde toplamasını istiyormuş gibi.
    kadın bundan pek hoşnut değildi sanki, onu bir kez bile gülümserken görmedim.
    en az 15cm. topuklu ayakkabılar, terlikler giyiyor, mecburen kuğu gibi yürüyordu. ve topukları.
    bir insan varlığın topukları ancak bu kadınınki kadar güzel olabilirdi.
    tarantino gibi ayak fetişi olduğum sanılmasın, kadının topukları da tıpkı diğer özellikleri gibi başkalarının görmesi için bir 'mizansen'di sanki.
    kadın topuklarını boyuyordu. resmen koyu pembe bir rujla boyuyordu. bunu merdivende arkasında topuklarına bakarken çözdüm, beyaz ayakkabısının iç kısımları parlak pembe rujla lekeliydi.
    havaalanlarında terlikle yola çıkan çekik gözlü erkek turistlerin de en belirgin özellikleri işte bu koyu pembe topuklar. onların boyayıp boyamadıklarını bilmiyorum ama havaalanında ve uçakta ayaklarının ve kıçlarının donduğunda eminim. nedense yazın ısıyı eksiye ayarlamak bir havaalanı ve uçak geleneği.*

  • !elinizi attığınız kitapta ilk gördüğünüz cümle

    "eski roma mutfağındaki hiçbir malzeme, damak tadı uzmanı dostumuzunki gibi incelmiş bir mutfakta tuz yerine kullanılmış bu balık terbiyesi kadar hormalnmamış, hatta tepki görmemiştir."

    phyllis pray bober(2003), sanat kültür ve mutfak, kitap yayınevi, istanbul

  • aziz nesin

    (...)

    kendisi çok ağır şartlarda okuyan yazar, 1972'de nesin vakfını kurarak muhtaç çocukları okutmak üzere tüm telif gelirlerini buraya bağışlar. daha sonra çatalca'da bir arsa satın alarak burada vakıf için bir yurt yaptırır. bir yandan da 15 yıl kadar türkiye yazarlar sendikası genel başkanlığı yapar, "ateist olduğunu" açıklamasıyla ve 12 eylül'e tepki olarak hazırlanan aydınlar dilekçesini yazmasıyla da gündemden düşmez. "türk milletinin yüzde kaçının aptal olduğu" gibi çok tepki çekmiş demeci de 80'lerde gündemi meşgul eder, en son hatırladığım kadarıyla yüzde 90'da karar kılmıştı (1982'deki darbe anayasasının yüzde doksan küsür oyla kabul edilmesi sebebiyle).

    2 temmuz 1993 sivas katliamı'nın baş hedefi olan, canını zor kurtarmanın üstüne "kışkırtıcı" diye dava edilen aziz nesin'in kalbi 1995 yılında duruverir. 80 yaşında ölen yazar, vasiyeti üzerine nesin vakfı'nın bahçesinde işaretsiz bir yere gömülür ve mezar yapılmaz.

    öykülerinin hemen hepsi, günlük hayatta sıkça rastladığımız kara komedi örneklerinden yola çıkan aziz nesin bunları nasıl yazıyordu? bir hocamız kendisine bizzat sormuş. "ben kadıköy'de oturuyorum, çatalca'ya her gün birkaç vasıta değiştirerek gidip geliyorum, feneryolundan banliyöye biniyorum haydarpaşa'da inip vapura geçiyorum, vapurla sirkeci'ye inip oradan tekrar trene biniyorum; buradaki insanlara kulak kabartıyorum, elbet bir hikaye çıkıyor" cevabını almış. muhtemelen doğru, çünkü bu olayların anafikrini kurguladığını sanmıyorum; hepsi türkiye'de sıkça görülen şeyler. ayrıca romanları da çok meşhurdur; defalarca filme uyarlanmış, birçok dile çevrilmiştir. zübük, gol kralı, tatlı betüş hep aziz nesin'in kitaplarından uyarlanmış filmlerdir. yine çocukların gözünden bir ebeveyn komedisi olan şimdiki çocuklar harika'yı da ben küçükken ilkokullarda okuturlardı, hepimiz bayağı gülerdik.

    kaynak: kendi anıları (böyle gelmiş böyle gitmez başlığıyla başladığı anılarını ne yazık ki tamamlayamamış), ayrıca türk edebiyatı isimler sözlüğü.

  • zeki demirkubuz

    "artık herkes evine dönmeli."den sonra yazılmış en meşhur ikinci türkçe tweet olma özelliği taşıyan ( ben karar verdim) tweetin sahibi film yönetmenidir.
    (bkz: auteur nedir?)

    filmografisi şu şekilde:
    c blok (1994)
    masumiyet (1997)
    üçüncü sayfa (1999)
    yazgı (2001)
    itiraf (2001)
    bekleme odası (2003)
    kader (2006)
    kıskanmak (2009)
    yeraltı (2012)
    bulantı (2015)
    kor (2016)
    hayat (2023)

    birkaç gün önce yine yad ettiğimiz meşhur tweeti ise şu şekildedir:

  • sinema tarihinin en güzel müzikleri

  • pleistosen dönem

    modern insanın evrilmeye başladığı ve 1.6 milyon yıl süren dönem. ayrıca denis dutton'a göre insanların belirli tip manzaraları (bkz: america's most wanted) sevmelerinin sebebidir.

    dutton, d. (2017). sanat içgüdüsü (m. turan, çev.; 1. bs). ayrıntı yayınları.sf.29

  • ksenophanes kimdir?

    ksenophones öncelikle milet okulu (bkz: miletos okulu) düşünürlerinden farklı olarak arkhe kavramı ile derinden ilgilenen bir kimse değildir. bu konudaki görüşlerinde de milet okulunun doğa felsefecilerinden daha geride olduğunu söyleyebiliriz.

    #2334no.lu entry'de belirtildiği üzere pythagorasçılığın dini yaklaşımından etkilenmemiş hatta bir şiirinde onlarla dalga geçmiştir.

    ksenophones'in felsefe tarihindeki önemi onun aydınlanma zihniyetini temsil eden ilk filozof olarak düşünülebilmesinden gelir. o doğa sorunlarından ziyade insan ve kültür sorunlarına odaklanmıştır. esas odaklandığı sorun olarak dönemin insan-biçimci (bkz: antropomorfizm) tanrı anlayışı olduğunu söyleyebiliriz. döneminin kültür kurumlarını eleştirisinde hicvi de sık sık kullandığını belirtmekte fayda var. biz filozofun şakacısını severiz.

    ksenophones'in hayatı hakkında elimizdeki bilgiler son derece az olmakla birlikte aşağı yukarı şu şekildedir:

    1- 25 yaşında başladığı ve 67 yıldan beri sürdürdüğü bir gezgin hayatına sahip olduğunu biliyoruz.
    2- memleketi kolophon'dur. i.ö. 570-478 arasında yaşadığı tahmin edilmektedir.
    3- rapsotlar gibi yunan kültürüne ait şiirleri ezberleyip dolaşmadığını kendi şiirlerini okuduğunu bu sebeple de yoksul bir hayat sürdüğünü tahmin ediyoruz. syrakuza kralı hieron'un kendisiyle bu sebepten dolayı dalga geçtiği rivayet edilmekte.
    4- bir şair mi filozof mu olduğu tartışmalı olsa da aristoteles kendisini bir filozof olarak görmekte hatta elea okulu'nun kurucusu olarak tanıtmaktadır.

    ksenophenes'in öğretisi ise aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

    1- tanrılar hakkında pozitif ve negatif olmak kaydıyla iki görüşü vardır;

    1.a. negatif görüş: yunan dini tanrılara kıskançlık, çekememezlik, sadakatsizlik gibi insanlara özgü negatif özellikler yüklemişlerdir ancak bu özellikler tanrıların tanrı oluşları ile çelişkilidir bu sebeple de yanlıştır. insanların tanrılarını kendi özelliklerine sahip olarak düşünmeleri normaldir, öküzler de kendi tanrılarını öküzler olarak düşünmektedirler. bu bakış açısının "tanrıların insanları değil, insanların tanrıları yarattığının" ilk ifade edilişi olarak düşünebiliriz. 19. yüzyılda bu görüş özellikle avrupa'da çok moda olacaktır.

    1.b. pozitif görüş: ksenophones dinli bir kimsedir. ancak ibrahimi dinlerin tanrıları gibi bir tanrı düşünmemek gerekir. onun bir panteist olduğunu varsaymak en doğru yol gibi görünmektedir. zira kendi ifadesiyle tek tanrı tümüyle göz, tümüyle kulak, tümüyle düşüncedir. platon da aritoteles de onun evreni tümüyle tanrıya eş kıldığını söylerler. teophrastos, ksenophones'in tanrıyı küre şeklinde bir varlık olarak düşündüğünü söylemektedir. bu anlamıyla tanrı ksenophones'te hala madde olan bir şeydir.

    2- düşünceyi bedenin ve beden güzelliğinin üstünde tutmaktadır. olimpiyatlardaki atletleri çok bir işlevi olmadığı kanaatindedir. ruh beden ikiliğinde ruhunun hiyerarşik üstünlüğüne inanır.

    3- kozmolojik görüşleri ise bir çocuğununkini andırır şekildedir. güneşin her gün batıda bir çukura düşerek yok olduğunu ve doğudan her gün yeni bir güneşin doğduğunu iddia etmektedir. yıldızlar ise gündüz sönen gece yanan kömür parçaları gibidir, ayrıca dünya düzdür.

    4- kültürün tanrılar tarafından insana verilmediğini insanların onu çalışarak ürettiğini savunur. bu da kendisini ilk kültür filozofu yapar.

    kaynak
    arslan, a. (2011). sokrates öncesi ve yunan felsefesi (4. bs). istanbul bilgi üniversitesi yayınları.sf.165-175.

  • aşk

    bilmemek adlı romanında milan kundera aşkı "şimdiki zamanın coşkuyla yüceltilmesidir." şeklinde tanımlıyor.