en beğenilenleri (412) - sayfa 10

başlık listesine taşı
  • epik sözlük

    çok acıklı bir şekilde ölmüştür. neden? zira idealist bir sahibi, gerçek bir amacı yoktur.

  • inci sözlük

    sitesine girilememektedir, deneyiniz. twitter sayfasından görüldüğü kadarıyla güncel haberleri veren bir haber sitesine dönüşmüştür. yazık olmuş bir girişimdir.

  • !dünya dinleri ağacı

    the 40 foundation tarafından oluşturulan ve dünya dinlerinin dağılımını gösteren bir ağaç.

    buradan ulaşılabilir.

  • determined a science of life without free will

    6. bölüm - ıs your free will chaotic?

    altmışlarda ortaya konan bu kaos teorisi 80'lere kadar ilgi görmedi. seksenlerde ise birden patladı. bunun sebebini canını yidiğim sapolsky şöyle açıklıyor :"by the eighties, chaos theory had exploded as an academic subject (this was around the time that the pioneering generation of renegade stoner physicists began to be things like a professor at oxford or the founder of a company using chaos theory to plunder the stock market). suddenly, there were specialized journals, conferences, departments, and interdisciplinary institutes." *

    ------

    kaos teoremi uzlaşırcılar tarafından çok seviliyor zira determinist bir dünya ile kaotik bir bilinmezliği bir araya getirebiliyor. bu ikisi arasındaki gerilime de hür irade sıkışabiliyor. herkes için mutlu son gibi görünüyor ancak sapolsky bu bilgileri "yanlış çıkarımlar 1" başlığı altında bize aktarıyor.

    sapolsky'nin iddiası şu: determinizm bir şey, tahmin edilebilirlik bir başka şey. bir şeyin tahmin edilemez -ya da kolayca tahmin edilemez- olması onun deterministik olmadığı anlamına gelmiyor. 1922'de bir adam sokağa işemek, hırsızlık yapmak ve insanları tehdit etmek gibi davranışlar göstermeye başladığında bu adamın yaptıklarını özgür iradesi ile yaptığını iddia edecektik. ancak 2022 yılında aynı adamın aynı davranışlarını bir gen mutasyonunun yan etkisi olarak kolayca tespit edebiliyoruz. bu noktada özgür irade tanrı gibi bir şeye dönüşüyor, yani aslında bilmediğimize özgür irade demeye başlıyoruz. bilim ilerledikçe ve insanların davranışlarının biyolojik sebepleri tam olarak tahmin edilebilir hale geldikçe özgür irade denen kavram tamamen ortadan kalkmış olacak.

    bkz:

    a. maar, "kinds of determinism in science," principia 23 (2019): 503.
    j. doomen, "cornering 'free will,' "journal of mind and behavior 32 (2011): 165;
    h. atmanspacher, "determinism ıs ontic, determinability ıs epistemic," in between chance and choice: ınterdisciplinary perspectives on determinism, ed. r. bishop and h. atmanspacher (ımprint academic, 2002).
    j. earman, a primer on determinism (reidel, 1986); s. kellert, ın the wake of chaos:
    unpredictable order in dynamic systems (university of chicago press, 1993).


    yanlış çıkarımlar 2:
    eğer bir sistem çok uzun süredir varsa neyin neyi tetiklediğini bilemezsin. bu sebeple bir şey tam olarak bu sebeple olmuştur denilemez. chaotic convergence kavramı bu anlama geliyor. bu akıl yürütme "radical reductionism"'i devre dışı bırakabilir ancak determinizme dokunamaz zira bir şeyin ilk sebebinin bilinemiyor oluşu onun deterministik şekilde hareket etmediği sonucunu doğurmaz.

  • determined a science of life without free will

    4. bölüm -willing willpower: the myth of grit

    bu bölümde sapolsky insanların kötü şartlar altında doğmuş olsalar ya da biyolojik olarak bazı handikapları olsa dahi cesaret ve çalışkanlık ile bu şartların aşılabileceği yönündeki temel argümanla dalga geçiyor. 3. bölümde özetlediği davranış kitabının argümanları ile insanların neden doğduğu şartları aşamayacağını anlatıyor. bu bölümde de yeni bir şey yok.

    bu bölüm ile ilgili tek söylemek istediğim sapolsky'nin argümanının adım adım zayıfladığı. kendi yazdığı bir kitaba dayanarak bir başka tartışmayı baştan aşağı aşabileceğini düşünüyor gibi. ancak daha 11 bölüm olduğundan bu kadar ön yargılı olmadan okumaya devam edelim.

    5. bölüm - a primer on chaos

    bu bölümde sapolsyk kaos teorisi ile yüzleşiyor. kaos teorisini sözlüğe yazmadım zira ben de ancak videolardan biliyorum, üzerine bir okumam yok. ancak özetle kaos teorisi şunu söylüyor: parçaları ne kadar detaylı bilirsen bil yine de onların bir sonraki hareketi öngöremezsin zira kuantum seviyesindeki rastgeleliklerden sadece bir tanesi bile tüm akışı değiştirebilir. afrika'daki kelebeğin kanat çırpışı amerika'da fırtına yaratır denilen şey bu.

    keh keh, kaos teorisini yazmamışım ama aslında onunla çok yakından bağlantılı güzel bir notumuz var burada (bkz: john conway'in yaşam oyunu). bunun detaylarına girmeyeceğim. kitaba geri dönersek bu bölümde sapolsky sadece kaos teorisinin ne olduğunu anlatıyor. yeni bir argüman yok.

  • determined a science of life without free will

    3. bölüm - where does intent come from?

    sapolsky niyetin nereden geldiği sorusunun peşine düşer ve varacağımız noktayı baştan söyler:

    "this chapter shows how you don't ultimately control the intent you form. you wish to do something, intend to do it, and then successfully do so. but no matter how fervent, even desperate, you are, you can't successfully wish to wish for a different intent. and you can't meta your way out—you can't successfully wish for the tools (say, more selfdiscipline) that will make you better at successfully wishing what you wish for. none of us can."

    ----

    bütün üçüncü bölüm aslında sapolsky'nin davranış kitabının özeti. sözlük içinde davranış kitabının argümanlarından zaten yeterince bahsettiğim için detayına girmeyeceğim ancak özet şu: kontrol edemediğimiz faktörlerin sayısı o kadar çok ve bizim davranışımız üzerinde o kadar etkililer ki zaten özgür iradeden bahsetmek mümkün değil. kitabın daha üçüncü bölümündeyiz ve şimdilik tartışmalara kuş bakışı yaklaşıyoruz gibi görünüyor. kalan 12 bölümde ikna olmayı umarak okumaya devam ediyorum.

  • determined a science of life without free will

    2. bölüm - the final three minutes of a movie

    sapolsky öncelikle niyet meselesini tartışmaya açıyor ve temelde niyeti ortaya çıkaran nedir ki diye sorarak aslında kafasındakini temelde belirtmiş oluyor.

    "ın fact, a huge percentage of the research done concerning the free-will debate revolves around intent, often microscopically examining the role of intent in the seconds before a behavior happens. entire conferences, edited volumes, careers, have been spent on those few seconds, and in many ways, this focus is at the heart of arguments supporting compatibilism; this is because all the careful, nuanced, clever experiments done on the subject collectively fail to falsify free will." yani diyor ki uzlaşırcılar düz dünyacılar gibi bir sürü deney tasarladılar ve hepsinde yine düz dünyacılar gibi özgür iradenin olmadığını kanıtlamış oldular.
    -------

    bu bölümde sapolsky libet deneyi'ni merkeze alarak ilerliyor ve her şeyin başladığı naif nokta olarak burayı gösteriyor. libet deneyi basitçe elinizde bir düğme kafanızda bir eeg cihazı ile oturduğunuz ve ne zaman o düğmeye basmaya karar verdiğinizi deneyi yapanlara söylediğiniz bir deneydir. sonuçları da şudur ki siz karar verdiğinizi fark ettiğinizde aslında beyninizin ortalama 0.2 - 0.3 saniye öncesinde aldığı kararı deklare etmiş oluyorsunuz.

    "but here's the crazy thing: the readiness potential, the evidence that the brain had committed to pushing the button, occurred about three hundred milliseconds before people believed they had decided to push the button. that sense of freely choosing is just a post hoc illusion, a false sense of agency."
    -----

    john-dylan haynes için elinde fmris cihazı olan libet 2.0 diyebiliriz. aynı deneyi sadece daha gelişmiş cihazlarla yapıyor. aynı sonuçlar çıkıyor sadece bu sefer sürenin 10 saniyeye kadar uzayabildiği görünüyor. ileri okuma için:
    j.-d. haynes, "the neural code for ıntentions in the human brain," in bioprediction,
    biomarkers, and bad behavior, ed. ı. singh and w. sinnott-armstrong (oxford university press, 2013);

    s. bode and j. haynes, "decoding sequential stages of task preparation in the human brain," neuroimage 45 (2009): 606;

    s. bode et al., "tracking the unconsciousgeneration of free decisions using ultra-high field fmrı," plos one 6, no. 6 (2011):

    c. soon et al., "unconscious determinants of free decisions in the human brain,"
    nature neuroscience 11 (2008): 543.

    r. sjöberg, "free will and neurosurgical resections of the supplementary motor area: a critical review," acta neurochirgica 163 (2021): 1229.
    -------

    itzhak fried ise libet 3.0 denilebilir. daha gelişmiş cihazlar, aynı deney, aynı sonuç. bu sefer hangi tek nöronun tetiklendiğine kadar takip edebiliyorlar. bu sefer epilepsi hastaları tedavi edilirken beyinlerine doğrudan kablolar yerleştiriliyor ki tam olarak ne olup bittiği görülebilsin. ayrıca aşağıdaki kaynaklardan görebileceğiniz üzere bu deneylerde fried bir anıyı hatırlanması istediğinde de beynin 1-2 saniye öncesinden bunu yapıp kişiye bildirdiğini söylüyor.

    ı. fried, r. mukamel, and g. kreiman, "ınternally generated preactivation of single neurons
    in human medial frontal cortex predicts volition," neuron 69 (2011): 548;

    ı. fried, "neurons as will and representation," nature reviews neuroscience 23 (2022): 104;
    h. gelbard-sagiv et al., "ınternally generated reactivation of single neurons in human hippocampus during free recall," science 322 (2008): 96.
    ------

    bir diğer akıl almaz deney kasti hareket hissi ile gerçek hareketin ayrılabiliyor olması.

    "other studies of people undergoing neurosurgery for intractable epilepsy, meanwhile, showed that the sense of intentional movement and actual movement can be separated. stimulate an additional brain region relevant to decision-making,[*] and people would claim they had just moved voluntarily—without so much as having tensed a muscle. stimulate the pre- sma instead, and people would move their finger while claiming that they hadn't."

    yani beynin bir bölgesini uyarınca insanlar kaslarını bile germeden bilerek hareket ettiklerini söylüyorlar. bir diğer bölgeyi uyarınca ise parmaklarını kımıldatıp aslında parmaklarını hareket ettirmediklerini söylüyorlar.

    m. desmurget et al., "movement ıntention after parietal cortex stimulation in humans,"
    science 324 (2009): 811.

    -----

    katı uzlaşmazcılar bu deneyleri yaparken uzlaşırcıların karşı çıkışları temelde deneylerin basit kararlar üzerine inşa edilişlerine yöneliyor. onlar için bir parmağı kaldırmak ile kiminle evleneceğine karar vermek aynı karar değil. bu yönde yapılan deneylerde uzlaşımcıların eli güçleniyor ancak katı uzlaşmazcılar karşı kutbun deneyinin beynin yanlış bir bölgesine bakıldığını iddia ediyorlar. sapolsky'e göre top bu konuda hakemde.

    -----

    bir diğer konu free-won't-ness meselesi. yani özgür iradenin sadece hayır demeye yarayan bir aparat olması. ancak sapolsky buna da temelden karşı. bir şeyi yapmak için harekete geçen nöronlar ile bir şeyi durdurmak için harekete geçen nöronlar aynı biyolojik kuralları takip ediyorlarsa daha önce başka bir biyolojik faktör tarafından etkilenmemiş bir nöron aktivitesi mümkün değildir. bu sebeple de bir şeyin veto edilmesi de free will olarak savunulamaz.

  • determined a science of life without free will

    an itibarıyla elimize ulaşmıştır ve buradan okunacaktır.

    1. bölüm - turtles all the way down

    ilk almak istediğim not sapolsky'nin yaklaşımı. diyor ki eğer özgür iradeye inanıyorsanız bunun iki sebebi var. a- determinizmi tam olarak anlamıyorsunuz b- evrenin bazı parçalarının deterministik olmayan şekilde çalıştığını savunuyorsunuz. ikisi de doğal olarak yanlış.(1)

    ------

    davranış kitabında sapolsky davranışı şöyle özetlemişti:

    davranışından bir saniye önce beyin nöronlarında hareketlenme oldu. bu nöron dakikalar öncesinden ya bir düşünce ya hatıra ya duygu ya da bir algı tarafından uyarıldı. saatlerden haftalar öncesine hormonların düşüncelerini, hatıralarını, duygularını ve algılarının seçiciliğini belirledi. aylardan yıllar öncesine deneyim ve çevre nöronların nasıl değiştiğini ve kimi tepkilere daha duyarlı kimilerine ise daha duyarsız hale gelişini etkiledi. yıllarda geriye gittiğimizde ergenliğin beyninin spesifik bölgelerini, sosyalleşmeni ve kültüre dahil olmanı şekillendirdi. çocukluğunda ve anne karnında yaşadıkların beyninin şekillenmesini etkiledi. ondan öncesinde de genlerin etkisindeydin. doğduğun andan itibaren anne ilgisini şekillendiren çağlara yayılmış kültürün etkisi altında kaldın ve bu kültür de evrimsel bir süreç içinde şekillendi. (2)

    -------

    maymunlar da özgür iradeleri olduğuna inanıyorlar.

    l. egan, p. bloom, and l. santos, "choice-ınduced preferences in the absence of choice:
    evidence from a blind two choice paradigm with young children and capuchin monkeys,"
    journal of experimental and social psychology 46 (2010): 204.

    -----

    sapolsky'e göre kitabın iki amacı var, birincisi bizi özgür iradenin olmadığına - ya da düşündüğümüzden çok daha az olduğuna- ve özgür irade olmadan aslında daha iyi hayatlar sürebileceğimize ikna etmek.

    bu noktada felsefi yaklaşımın gerekli olduğunu düşünüyorsanız sapolsky şu listeyi öneriyor:

    g. strawson, "the ımpossibility of moral responsibility," philosophical studies 75 (1994): 5;
    d. pereboom, living without free will(cambridge university press, 2001);
    g. caruso, rejecting retributivism: free will, punishment, and criminal justice (cambridge university press, 2021);
    n. levy, hard luck: how luck undermines free will and moral responsibility (oxford university press, 2011); and s. harris, free will (simon & schuster, 2012).

    ------

    henüz hür iradeyi yok sayan tek bir bilimsel kanıt ya da disiplin yok, ancak tüm bilimsel kanıtları yan yana koyduğunuzda da özgür iradeye yer yok, diyor sapolsky. "yeah, no single result or scientific discipline can do that. but—and this is the incredibly important point—put all the scientific results together, from all the relevant scientific disciplines, and there's no room for free will.[*]

    -------
    özgür irade ile ilgili temelde 4 pozisyon olduğunu söylüyor sapolsky:
    1- dünya deterministiktir ve özgür irade diye bir şey yoktur. sapolsky bu kanatta, bu arkadaşların görüşüne "hard incompatibilism" deniyor. bunu "katı uzlaşmazcılık" olarak çevirmeyi öneriyorum.

    2- dünya deterministiktir ve özgür irade vardır. bunlara compatabilist deniyor. bu kelimeyi uzlaşırcılık olarak çevirmek istiyorum. bu fikri destekleyenler dünyanın deterministik olduğunu iddia etmekle birlikte zihin ve beynin farklı şeyler olduğunu ve özgür iradenin deterministik bir yaklaşımda dahi mümkün olduğunu iddia ediyorlar. felsefecilerin büyük bölümü (sapolsky'e göre %90'ı hossenfelder'e göre 59'i bu görüşte. bkz)

    3- dünya deterministik değildir ve özgür irade yoktur. bu arkadaşlar her şeyin tamamen random gerçekleştiğini düşünür. çok ciddiye almaya gerek yok bunları.

    4- dünya determinist değil ve özgür irade vardır. bu arkadaşlara da liberteryen deniyor. sabine'ye göre bu arkadaşlar da %19 civarında. tabi tüm bu istatistiklerin detaylarına da bakılmasında faide var. zira halk arasında değil akademide yapılan çalışmalar bunlar.
    ------

    sapolsky özgür irade, determinizm ve ahlaki sorumluluk meselesini bir bütün olarak ele almamız gerektiğini düşünüyor ve kendi pozisyonunu: "özgür irade yok, dünya deterministtir ve ahlaki sorumluluk yok" olarak tanımlıyor. "thus, my stance is that because the world is deterministic, there can't be free will, and thus holding people morally responsible for their actions is not okay"

    ----

    sapolsky yukarıda bahsettiğimiz compatabilism (uzlaşırcılık) hakkında epey bir şeyler okuduğunu ve aslında tüm kitapların şu üç temel cümleye indirilebileceğini savunuyor: (a) nörobilimdeki gelişmeler deterministik dünya görüşünü destekliyor (b) bu gelişmeler bizim klasik ahlaki olarak sorumlu aktör anlayışımızla ters düşüyor (c) yok ama yine de özgür irade vardır.

    burada sapolsky epey açıktan uzlaşılırcılıkçılarla dalga geçiyor gibi görünüyor. devamında da eğer bir uzlaşırcı biyolojiden gelen seslerle boğuşmadan özgür irade savunmaya devam ediyorsa onunla vakit harcamaya gerek yoktur diyor, haklı.
    ----

    birinci bölümün sonunda da determinizmden ne anladığını şöyle açıklıyor sapolsky: mezuniyet töreninde mezun olan biri ile o sırada temizlikçilik yapan birini ele alalım. ikisinin de hayatındaki kontrol edemediği değişkenleri yer değiştirelim (anneleri, babaları, genleri, çocuklukları vs.) bu iki arkadaşın aslında tamamen değiştirmiş olmaz mıyız?

  • kıraathane istanbul edebiyat evi

    kimi zaman felsefecileri kimi zaman sanatçıları seminerlere davet eden, kürtçe öğreten görece entelektüel oluşum. bu senenin kasım ve aralık aylarına ait programlarına göz atabilirsiniz.

  • atatürk'ün okuduğu kitaplar ve notları

    anıtkabir derneği tarafından pdf halinde basılmış kamuoyuna burada sunulmuştur. ayrıca yabancı dildeki kitaplarda paşamızın nerelerin altını çizdiği de açıklanmıştır. muhteşem bir çalışma olmuş, yapanların ellerine sağlık.

  • ee?

    felsefenin en zor sorularından biridir.

    ee? sorusu doğrudan bilginin davranış üstündeki sonuçlarını tartışmaya açar. ee? sorusunu soran aslında "velev ki söylediklerin doğru, o halde şimdi ne yapalım?" sorusunu sormaktadır. verilen bilgiler, yapılan açıklamalar ve gösterilen kanıtlardan sonra şimdi ne yapacağız? umut sarıkaya'nın meşhur karikatürü aslında ee? sorusunun yanıtsızlığı ile ilgilidir.

    hayatın anlamını buldun. ee? ee'si bir çay koyayım. bu karikatürde eğlenceli bir şekilde yansıtılan soru felsefenin zorunluluğunu onaylar. zira ee? sorusuna yanıt vermek her zaman bütünlüklü bir sistem gerektirir. neyin ne olduğunu bildiğimiz yerde nasıl davranacağımızı da biliyor olmamız gerekir. eğer bütünlüklü bir sistemimiz yoksa hayatın anlamını bulduktan sonra bile yapacağımız şey hayatın anlamını hiç bilmiyor olanla aynıdır. böyle bir durumda ise hayatın anlamını ya da ee? sorusunun yanıtı bulmak için çabalamanın anlamı muğlaklaşır. hiçbir işe yaramayan bir şeyi anlamak için neden enerji tüketeyim ki?

    ee? aynı zamanda tehlikeli de bir sorudur zira doğrudan etik yönlendirme bekler. bundan sonra yapılacak olanların sorumluluğunu alacak bir kişi varsa - peygamber, biliminsanı, filozof belki sanatçı- sapiensin kahir ekserisi önerilen ahlaki eylemi benimsemeye teşnedir. nazi subayları buna güzel bir örnektir. yahudiler tüm avrupa medeniyetini yok ediyor. ee? bunları öldürelim. sorumluluğu kim alacak? ben. o halde sana güveniyor ve günde on bin "birim" temizlik yapıyorum.

    biliminsanları bu sorumluluğu almaz, alamazlar. zira bilgiyi ortaya çıkarmak biliminsanının, bilginin geri kalan her şey ile ile arasındaki bağı kurmak filozofun sorumluluğundadır. tek bir konu üzerinde uzmanlaşmış bir kimse sadece o konudan çıkardığı sonuç ile geri kalan her şey arasındaki bağı kendi koyduğu yanlışlanabilirlik ilkesini sağlayamadığı için inşa edemez. ancak felsefe için yanlışlanabilirlik bilim denen metotla özdeşleştirilir ve hakikat dediğimiz şeye ulaşmak için diğer yollar araştırılmaya devam edilir. felsefe kendisine bilim gibi bir yanlışlanabilirlik sınırı çizerse diskur belirleme ve kutunun dışından çözümler önerebilme yeteneğini yitirir.

    filozof tüm yanıtların içinden çıkarılabileceği bir sistem peşinde olduğundan, ee? sorusuna bütünlüklü ve ikna edici yanıtlar verebilir. kant bize her eylemimizde insanlık için bir örnek oluşturacak şekilde davranmamızı öğütler örneğin. nietzsche ise kendimizi yıkmamız ve yeniden inşa etmemiz gerektiğini. analitik felsefe kendini bu tip bir metafizikten sıyırmaya çalışır ancak felsefenin bütünlükçü doğası içinde elinden gelen en iyi şey büyük anlatıları daha iyi eleştirmektir. bunu yaparken bile bütüncüllükten kopamaz örneğin rorty esas olanın konuyu değiştirebilmek olduğunu söyler.

    netice olarak ee? felsefenin ve sanatın kitlesel bir uğraşa dönüşmesi için yanıtlanması gereken bir sorudur. buradan felsefe ve sanatın toplum için olduğunu sonucu çıkmasın. ancak felsefenin de sanatın da bir toplum içinde ve toplumsal olanaklar kullanılarak üretildiği gerçeği de unutulmamalıdır. bu noktada aydınlanma ile ilgili bir iddia ortaya atmak istiyorum. avrupa'daki aydınlanmanın gerçek anlamı bence, aklın kullanımının ve geliştirilebilirliğinin kitlesel bazda anlaşılmasıdır. on sekizinci yüzyılda thomas paine ve edmund burke gibi siyaset felsefecilerinin kitapları 60-70 bin nüsha satıyordu. toplumun o dönemki nüfusu ve eğitim olanakları düşünüldüğünde toplumun ciddi şekilde dünyadaki gelişmeleri takip ettiği görünüyor. bahsettiğim sayılar seksen beş milyonluk türkiye'de bir siyaset felsefecisinin hayal edemeyeceği sayılardır. avrupa'daki esas aydınlanma sıçraması felsefenin ve sanatın görece büyük kitlelerce de sahiplenilmesiyle alakalıdır. bugün sadece türkiye'de değil dünyanın her yerinde esas problem neticede kendisine danışılacak olan kitlenin tartışmadan tamamen kopmuş olmasıdır. bu kopuşun temel nedenlerinden biri de büyük anlatılara karşı yükselen düşmanlığın aynı zamanda düşünürleri de ee? sorusundan uzaklaştırmış olmasıdır. yanıtları bildiğini iddia edenin geleceğe dair hiçbir şey söylememesi kitle nezdinde sadece bir şüphe yaratır.

    bir diğer nokta ise kitlenin bir entelektüel mesele ile ilişkiye girme şeklidir. kitle bir mesele için zihinsel bir efor harcayacaksa bu eforu -evrimsel olarak meşru bir şekilde- olabildiğince az zaman içinde, olabildiğince az eforla ve olabildiğince yüksek getiri ile gerçekleştirmek ister. eğer kitlenin bu taleplerine yanıt veril(e)mezse -yani sanat ve felsefe fildişi kulenin dışına çıkmaya cesaret edemezse- ne felsefenin ne de sanatın güncel çıktılarını anlayabilecek bir entelektüel piramit inşa edilemez. türkiye'yi ele alalım. ortaya gerçek bir felsefi metin konursa -örneğin zizek'in hiçten az eseri gibi kapsamlı bir çalışma- türkiye'de bunu okuyacak insan sayısı bir kaç bini geçmeyecektir. herhangi bir ileri felsefe ve sanat girişimi kendi camiası dışında çık(a)madığında kendi ileri hareketini kalıcılaştıracak jenerasyonlar arası bir bağ inşa edemez. böylece bireysel olarak en iyi felsefecileri ve sanatçıları toplumda yetiştirseniz dahi bu insanlar ya göçecek ya marjinalleşecek ya da zaman içinde sönümlenecektir.

    sonuç olarak, ee? sorusunun modernizm eleştirisi kapsamında sorulmasının/yanıtlanmasının terkedilmesi kitlenin adım adım hakikatten uzaklaşıp sadece duygusal manipülasyonlara maruz kalışı oranında tercihlerde bulunmasına yol açar. tercihlerin neticede demokrasi ile sonuçlanacağı varsayımı altında siyaset gücü ele geçirmek için bilgiye değil manipülasyona dayanmaya başlar ki bunu sonucu toplumda anti-aydınlanma olarak görülür. (bkz: aptallığın norm olma süreci). kitle zihinsel enerjisini uzlaşma için değil, tahakküm için kullanmaya başlar. filozofun ve sanatçının günümüzde birincil önceliklerinden biri kendi değerini -eğer varsa!- toplumun olabilecek en alt seviyelerine kadar taşıyabilecek bir piramit inşası için de düşünmektir. yoksa kimsenin okumadığı metinler ve kimsenin beğenmediği eserler arasında ne dünyayı anlayabileceği ne de ondan keyif alabileceğiz.

    - ee?
    + ee'si bu çağda değerli bir iş yaptığına inanıyorsan onun zamana yayılması için de aktif çaba harcamak zorundasın. yoksa ya tembelsin ya da elindekinin değerine inanmıyorsun.

  • slavoj zizek

    2023 yılının ekim ayındaki hamas'ın israil saldırısı ardından yaptığını açıklamayı buradan dinleyebileceğimiz filozof.

  • sfumato

    leonardo da vinci'nin bulduğu resmin canlı görünmesini sağlayan çizim tekniği. eğer bir portre çizmeyi denediyseniz bilirsiniz ki yüze ifade vermek için ağız ve gözler üzerine çalışılmalıdır. ağzın ve gözlerin köşelerini yumuşak bir gölge ile örterseniz portrenin tam olarak hangi ifade ile baktığından kimse tam olarak emin olamaz ve ifade sürekli değişiyormuş gibi görünür. işte mona lisa tablosunu bu denli önemli yapan bu buluştur.

  • yunan ortaçağ'ı

    öncelikle ahmet arslan yunan ortaçağ'ı yazıyorsa doğrusu da yunan ortaçağ'ıdır

    i.ö. 1000 ile 700 yılları arasındaki döneme verilen ad. bu dönemde şahane bir yüksek bir medeniyet kurmuş akhalar balkanlar üzerinden gelen dorlar tarafından işgal edilmişlerdir. bu işgalin sonrasında da dor barbarları tarafından yönetilmek istemeyen helen kitlelere batı anadoluya ve akdeniz çevresine dağılmışlardır. abdera, miletos gibi okulların kurulmasının sebeplerinden biri de budur.

  • felsefe neden yunanistan'da doğdu?

    kimine göre yunanistan'ın iklimi, kimine göre yunan dininin dogmalarının olmaması, kimine göre yunan dininin içsel özellikleri, kimine göre dönemin yunanistan'ının siyasal-sosyal özellikleri, kimine göre dönemin teknolojik gelişmeleri ve kimine göre ise merkantilist bir ekonominin ortaya çıkması ve burjuva sınıfının ağır basmasıdır.

    kaynak
    arslan, ahmet. 2011. sokrates öncesi ve yunan felsefesi. 4. bs. ilkçağ felsefe tarihi sokrates öncesi yunan felsefesi. istanbul: istanbul bilgi üniversitesi yayınları.sf.47-48

« / 28 »