bugünkü anlamıyla aslında metafizikten çok fiziğe karşılık düşer. anlaşılması son derece zor karanlık bir metin olarak bilinir.
"metafizik, bilgeliğe nasıl ulaşılacağı ya da başka bir anlatımla bilgeliğe ulaştıracak bilgi türünün ne olduğu konusunda coşkulu ve ısrarlı bir araştırmanın ürünüdür." bilgiye ulaşmanın tek yolunu ilk nedenleri anlamak olarak belirleyen aristoteles ilk neden veya ilk ilkenin ne olduğunu araştırır.
kitap "tüm insanlar bilmek isterler" cümlesi ile açılır ve bilmenin 3 derecesi olduğunu iddia eder. anımsama, deney ve sanat ile bilim. anımsama hayvanlar ve insanlarda ortaktır, deney bazı hayvanlara ve insanlara özgüdür ancak bilim ve sanat sadece insana özgüdür. bu arada bu da tartışmaya açıktır, dişisini etkilemek için dans eden bir kuş sanat icra ediyor mudur sorusu bence hala tartışmaya değer bir soru.
"bilginin her alt aşaması, üst aşama için gereklidir. deney, anımsanan şeylerin toplamı olarak ortaya çıkar; bilim ve sanat da deney aracılığıyla gerçekleşir. "deneyle kazanılmış bir dizi kav ramdan bir nesneler sınıfına ilişkin tümel bir yargı oluşturulduğunda sanat ortaya çıkar." bir anlamda sanat, deneyin rastlantısallığını değil, çokça tekrarlanmış deneylerden çıkarılmış bir genellemeyi içerir. söz gelimi, bir ilacın bir hastalık için iyileştirici olduğunu bilebilmek için, onun çok sayıda hastayı iyileştirmiş olduğuna dair deneyimlerimizin bulunması gerekir. sanat sahibi insan, de neyimin üstüne yükselerek, o ilacın neden o hastalığa iyi geldiğini, yani ilacın niteliğini de bilir. bu bir "evrensel"i, bir "tümel"i bilmek anlamına gelir."
sanat belli bir sonuç almak için yapılır. bu anlamda sanatın aristoteles'te zanaatten tam olarak ayrılmadığını görüyoruz. ona göre masa yapma sanatıyla şiir yazma sanatı aynı şeydir. bilimi ise bunun üzerine koyar zira bilim sadece bilim içindir. bilgelik bu bilgi türünü muhakkak gerektirir. "büyük bir düşünce çabasını içermesi gereken böyle bir bilgi, işte metafizik'in konusunu oluşturur. aristoteles bu nedenle "araştırmamızın konusu bu bilim olduğuna göre incelememiz gereken, bilgeliğin hangi tür nedenlerin ve ilkelerin bilimi olduğudur," der. kuşkusuz bunlar ilk nedenlerdir ve bunların bilgisi, "teorik bilgi"dir, yani "bilim"dir."
platon ile ayrıldıkları önemli bir nokta neyin önce geldiğidir. "ona göre, beyazlık diye bir kavramın olabilmesi için beyaz şeylerin bulunması gerekir; oysa platon beyaz şeylerin beyaz ideasından pay aldıklarını, ancak bu şekilde beyaz olabileceklerini düşünür. yani platon'a göre, beyazlık, beyaz şeylerden önce gelir."
ikinci ayrılık noktası aristoteles'in form-madde ayrımıdır. platon'un ideaları asla değişmezler. sabit bir öz olarak dururlar. aristoteles ise ideaların form halinde maddeye içkin ve onun zorunlu bir niteliği olduğunu savunur. "form, herhangi bir şeyin değişmez niteliğini, aynı za manda "tür"ünü gösterir. sözgelimi, insan bir türdür. bir varlığı insan olarak tanımlamamızı sağlayan, zamana ve mekana bağlı olarak değişmeyen, kalıcı bir öz vardır. tek tek insanlar, yani tikel varlık olarak insan doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. tümel olarak insan ya da insan türü ise kalıcıdır. bazı yorumcular, aristoteles'in form kavramının biyolojik kaynaklı olduğunu öne sürerler. bu doğru bir yorumdur; çünkü, aristoteles bütün varlıklarda süreklilik taşıyan, nesilden nesile, varlıktan varlığa aktarılan bir çekirdek [belki bugünkü bilimin terimleriyle adlandıracak olsak ona "gen" adını verebiliriz] bulunduğuna inanır. bu her varlığın içinde yer aldığı "tür"ü gösterir."
madde ise formu içinde taşıyan tikeldir. yani insanlar tek tek madde iken, insanlık insanların zorunlu niteliği olan formdur. form olmadan madde biçimsizdir. "bir heykel örneğinde, mermer heykelin maddesidir; ancak ona biçim veren, heykeltıraşın zihnindeki tasarımdır, yani formdur. madde ve form birbirinden bağımsız değillerdir, bir düşünsel soyutlama içinde onların ayrı varlıklarından söz ederiz. madde ve form birlikteliği düşüncesi ile aristoteles, platon'un idealarını, duyulur ya da algılanabilir şeylerin içine yerleştirmiş olur."
madde ve form hipotezi ile aristoteles oluşu ve değişimi açıklamaya çalışmaktadır. bu hipotez içinde de varlıklar statik değil dinamik olarak düşünülür. ancak aristoteles'in peşinde olduğu asıl soru "neden bir meşe tohumunun bir meşe ağacından başka bir şeye dönüşemediği"dir.
"doğal varlıklar ve canlılar için oluş, maddenin içindeki form sayesinde gerçekleşir. form, maddenin gizil güç olarak ne olacağı, ulaşacağı son biçimi ya da amacıdır. meşe tohumu fiilen bir tohum olmasına karşın, gizil olarak bir meşe ağacıdır. gizil olanın edimselliğe dönüşmesi, oluşu açıklayan temel mekanizmadır. gizil olarak bulunan form, maddeyi oluşturur ve onu en yetkin durumuna ulaştırır. dolayısıyla, içinde gizil olarak bir meşe ağacı olma ereğini taşıyan bir meşe tohumu, bir çam ağacı ya da gürgen olarak gelişmez, ancak bir meşe ağacı şeklinde büyüyebilir.
maddenin içinde yer alan form sayesinde gerçekleşen hareketi, devinimi ve değişimi aristoteles ereksel neden ile açıklar. her oluşumu yönlendiren form, aslında maddenin ulaşacağı yetkin biçimi içinde taşır. yani madde içindeki form, maddenin yöneleceği son amacı, değişiminin yönünü ve niteliğini belirlemektedir. ereksellik (teleoloji) yoluyla açıklanan oluş, aristoteles'in siyaset felsefesinde de izlediği temel bir akıl yürütmedir."
elbetteki bu devinimleri ve değişimleri yaratan ilk neden tanrıdır. "unutulmaması gereken, tanrı'nın bir yaratıcı olarak düşünülmediğidir. aristoteles'e göre, tıpkı tanrı gibi, evrendeki madde ve formunun da ezeli-ebedi bir varlığı vardır. tanrı, evrenin ereksel nedenidir, her varlığın içine, yetkinliğe ulaşma için bir devinim içinde olma ereğini yerleştirmiştir. bu nedenle bütün varlıklar, eninde sonunda mutlak yetkinlik olan tanrı'ya ulaşma ereğini içlerinde taşırlar. tanrı'nın bütün etkinliği tinsel yani "düşünsel" bir etkinliktir. onun düşüncesi kuşkusuz duyumlarla bağlantılı olamaz; tanrı, kendi özbilincine sahip, sonsuz bir sezgi edimi içinde kendini bilen saf bir akıldır."
kaynak
ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları.sf.129-132
entry'ler (1951) - sayfa 94
-
aristoteles'in metafiziği
-
tanıtlama
"öne sürülen bir savın doğruluğunu göstermek için, doğruluğundan kuşku duyulmayan bir öncülden hareket edilerek yapılan mantıksal bir çıkarımdır. düşüncenin gerçekliğini, bilginin ussal olduğunu göstermeye çalışır. tanıtlamanın dayandığı usa vurma süreci felsefe tarihinde esas olarak aristoteles'in ikinci çözümlemeler'inde ve hegel'in mantık bilimi'nde ele alınır. tanıtlama için, tasım adı verilen akıl yürütme süreci kullanılır. (bkz: aristoteles ve mantık) başlığında verilen üç öğeli tasım, tümdengelimli usavurma öğretisini günümüze kadar taşıyan bir örnek olmuştur."
kaynak
ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. sf.129 -
aristoteles ve mantık
doğrudan alıntıdır.
"aristoteles bilimleri, yani felsefeyi üç sınıfa ayırır: üretken, pratik ve teorik bilimler. üretken bilimler hakkında pek kapsamlı bilgi vermez; bunlar sanat, kozmetik, çiftçilik ve mühendislik gibi herhangi bir şeyin üretimi ya da bilen öznenin kendi dışındaki yapıtını ortaya çıkarması (poiesis) ile ilgili olan bilimlerdir. teorik bilimler, başka herhangi bir amaca ya da fayda sağlamaya yönelmeden, sadece bilgiye ulaşma ereğiyle elde edilen bilgidir; o "bilgi olarak bilgi"dir. genellikle, fizik ya da doğa bilimi, matematik, metafizik, teorik felsefenin alanına girer. pratik bilimler, eylem (praxis) ile yani insanların hem nasıl eyledikleri ile hem de nasıl eylemeleri gerektiği ile ilgilidir. bu anlamda, politika ve etik, ekonomi ve strateji pratik bilimlerin içinde yer alır.
mantık, bu sınıflandırılan bilgi alanlarının içine girmez; çünkü bağımsız bir bilim değildir. aristoteles'e göre mantık, bir bilim dalı olmanın ötesinde, bilimsel etkinlikte ya da genel olarak bilgi edinme eylemi içinde izlenmesi gereken temel akıl yürütme kurallarını verir. her bilim belli aksiyomlardan oluşur. bu durumda, acaba hangi türden önermeler aksiyom niteliğini taşıyacaktır ya da aksiyomlardan önermeler türetilirken (çıkarsanırken) bu hangi kurallara göre yapılacaktır? önermeler için hangi türden kanıtlar istenecektir? işte, bu gibi soruları mantıkla ilgili yapıtlarında yanıtlamaya çalışmaktadır aristoteles. bu nedenle öğrencileri aristoteles'in mantıkla ilgili yazılarını bir araya topladıklarında bunlara organon (alet, araç) adını vermişlerdir. aristoteles mantıkla ilgili derslerinde ve yapıtlarında düşünmenin temel araçlarını keşfetme, bilimsel bilginin temel kurallarını ortaya koyma uğraşı içindedir.
aslında aristoteles mantık kelimesini kullanmaz; logica terimi roma felsefesi içinde kullanılır olmuştur. aristoteles'in, mantığa karşılık gelecek şekilde kullandığı kelime "analitik"tir. analitik, mantığın tanıtlama biçimleriyle ilgilidir ve aristoteles'in biçimsel mantığın kurucusu olarak kabul edilmesi, organon'un ilk kitabı olan birinci analitikler'de geliştirdiği çözümlemelerden dolayıdır.
aristoteles bir bilme yöntemi olarak nasıl bir tanıtlama biçimi üzerinde durur? ilk olarak, filozof, bilim dallarının uğraş alanlarının farklı olduğunu düşünmesine karşın, bunların dayandığı bilimsel mantığın aynı olduğunu kabul eder. sözgelimi, geometri uzamla ilgilidir, botanik ise bitkilerin beslenme ve büyümeleriyle; ama her ikisi de ortak mantık kurallarına bağlıdır. bunun nedeni mantığın kurallarının bütün gerçekliği kuşatmasındandır; mantık, şu ya da bu gerçekliğin, şu ya da bu bilgi dalının değil, bütün bilim dallarının "bilgiye ulaşma" yöntemlerinin ortak kurallarıdır.
ikinci olarak, aristoteles, bilimsel bir tanıtlamanın bize belli bir olgusallığın bilgisini verdiğini söyler. örneğin, "bütün insanlar ölümlüdür, sokrates bir insandır, o halde sokrates de ölümlüdür" tasımında, yapılan şey sadece ilk önermeyle tutarlı bir sonuca varmak değil (yani mantıksal olarak doğru bir çıkarsama yapmak değil) aynı zamanda belli bir olgusallığın doğrulanmasıdır. son önermeden yola çıkılırsa; "sokrates ölümlüdür" vargısı, bir olgusallığa karşılık düşmektedir. biz bu olgusallığın düşüncesine sahibizdir. yani bizim algı dünyamızda sokrates bir ölümlü olarak yer alır. bu olgusallığa ilişkin düşüncenin doğrulanması ise mantık ile yapılır. sokrates'in bir ölümlü olduğu önermesini öğelerine ayrıştırarak (çözümleyerek ya da analiz ederek) doğru olup olmadığını sınayabiliriz, yani tanıtlayabiliriz. aristoteles'in mantığı, usavurmanın kurallarını yani düşünmenin yollarını gösterdiği için "formel mantık" (biçimsel mantık) olarak da adlandırılır.
kaynak
ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. sf.128-129 -
aristoteles kimdir?
i.ö. 384 selanik yakınlarındaki stageira doğumlu, makedonya kralının özel hekimi nikomakhos'tan olma, kadınların not edilmediği çağda doğduğu için kimden doğma olduğu bilinmeyen (bkz: klasik dönemde grek kadınları), doğa bilimlerine olan meyli babasından miras kalan, 17 yaşındayken baba ocağını terkedip platon'un (bkz: platon kimdir?) akademia'sına katılan, 20 yıl akademia'da kalarak platon'un en parlak öğrencisi olmuş, dolayısıyla platon'dan çok etkilenmiş, platon öldükten sonra akademia'dan ayrılmış tarihi kişilik, düşünür, bilimadamı ve filozof.
platon'un ölümünü takiben yükselen makedon yunan gerginliği yüzünden atarneus'un ve assos'un yöneticiliğini yapan hermeias'ın daveti üzerine onun yanına gitmiş ve 3 sene orada yaşamıştır. "hermeias'ın yeğeni ile evlenmiş ve ondan bir kız çocuğu olmuştur. söylenen odur ki, karısı, aristoteles atina'ya yeniden döndüğünde orada vefat etmiştir. aristoteles hayatının son yıllarında, doğduğu kentten, stageiralı bir kadın ile hayatını paylaşmış, ondan nikomakhos'a etik kitabına adını verdiği bir oğlu olmuştur." bu üç seneden sonra hermeias persliler tarafından düşürülmüş ve acımasızca öldürülmüştür. bunun üzerine aristoteles midilli'ye yakın bir ada olan mytilene'ye geçmiştir. oradan da makedon kralı philippos'un (ıı. filip)davetini kabul edip makedonya'ya dönmeden önce memleketi stageria'da kalmıştır.
"aristoteles'in bir bilim insanı olarak yaptığı çalışmalar esas olarak bu döneme denk düşer. düşünür kuşkusuz bir siyaset felsefecisidir ama doğa bilimi üzerine çalışmaları sayı olarak çok daha fazladır ve içeriğinin zenginliği açısın dan göz kamaştırıcıdır. aslına bakılırsa aristoteles'i, bir filozof olmasının yanı sıra, zamanının en önemli doğa bilimcisi olarak görmek doğru olacaktır. aristoteles bıkıp usanmadan doğa gözlemleri yapmıştır; meteoroloji, astronomi, fizik ve kimya çalışmalarının yanı sıra, asıl olarak biyoloji ve zooloji çalışmalarıyla ün sağlamıştır. bu iki bilim dalının kurucusu olmuştur; şimdiye kadar iki farklı bilim dalının kurucusu olma şansına bir başkası erişememiştir."
o sırada 13 yaşında olan büyük iskender'in hocası olmuş ve ilişkileri uzun süre devam etmiştir. iskender'in aristoteles'e gittiği yerlerden toprak, yaprak, taş ve hayvanlar gönderdiği bilinmektedir.
aristoteles'in kendisine dönersek kral philippos'un ölümünden sonra atina'ya geri dönmüş ve kendi okulunu kurmuştur. "bir yabancı olduğu için (bkz: metoikos) toprak satın alamadığından, şehrin dışında bir korulukta birkaç bina kiralamış ve lykeion adını verdiği okulunu açmıştır [bugün türkçe'de kullandığımız ve fransızca'dan ödünç aldığımız "lise" terimi bu okulun isminden gelmektedir)."
"aristoteles'in hiçbir zaman bir münzevi, fildişi kulesine çekilmiş bir düşünür olmadığını gösteren kanıtlardan biri de, bu okulun bazı derslerinin kamuya açık olmasıdır. ayrıca, aristoteles, her sabah öğrencileriyle birlikte korulukta gezinerek onlara ders anlatır ve tartışır. bu nedenle okuluna mensup olanlara ve izleyici lerine peripatetikler (gezinenler) adı verilmiştir.
iskender'in 323'teki ani ölümü ile birlikte, atina'daki makedonya yanlısı yönetim düşmüş ve bir kez daha makedonya karşıtı düşünceler belirmiştir. aristoteles, düzmece bir şiir nedeniyle dinsizlik suçlamasıyla mahkemeye verilmiştir. bunun üzerine, atina'da bir sokrates vakasına daha neden olmak istemediğini, "felsefeye karşı ikinci bir cinayet"e engel olacağını söyleyen aristoteles, atina'yı terk etmiştir. i.ö. 322 yılında, çekildiği khalkis'te 62 yaşında hayata veda etmiştir."
(bkz: aristoteles ve mantık)
(bkz: aristoteles'in metafiziği)
kaynak
ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları.sf.125-128 -
speusippos
platon öldükten sonra akademia'nın başına geçmiş ve bu aristoteles'in okuldan ayrılmasının sebeplerinden biri olmuş antik yunan düşünürü.
-
akademia
i.ö. altıncı yüzyılda tiran hipparchus tarafından atina'da cephissus nehri kıyısındaki bir koruluk alanda kamusal bir okul olarak kurulan; ismini akademos ya da hekademos isimli bir savaş kahramanından "akademeia" ya da "hekademeia" şeklinde alan; 387 ya da 383 tarihinde platon'un yönetimine geçirilen okul.
daha detaylı bilgi için bu siteyi ziyaret edebilirsiniz. -
internet encyclopedia of philosophy
bu link üzerinden ulaşabileceğiniz, web'in en iyi felsefe sözlüklerinden birisi.
-
aristoteles
(bkz: aristoteles kimdir?)
-
!platonik komünizm
(bkz: platonik komünizm). diyalektik materyalizmin özellikle türkiye'de işçi sınıfına karşı beslediği duygunun adı.
"önce bir bilinçlenme- aile arasında yaparız- sonrasında da 40 gün 40 gece devrim. kızıl panjurlu evler inşa edeceğim canım işçim, kuzum, yoldaşım. n'olur sev beni..." -
!ekşi olmayınca
ekşi olmayınca, sözlük deneyimi daha arkadaşça, daha az birbirine düşman insanlardan kurulu bir metinlerarasılık haline geliyor. herkes kendi hikayesinin notlarını tutuyor, herkes kendisi için metin üretiyor. üstelik burası adil bir entelektüel "birey"* meydanı. (bkz: kafes münazarası)
aslında ortaya çıkan şey, insanların huzurla birlikte çalışabildiği, güncel ve entelektüel bir yer.
ekşi'yi hepimizin bildiği ve yazarı olmak için sıraya girdiği yer yapan da buydu arkadaşlar.
hasılı, ekşiyi "vakit öldürme" aracı haline getirenler en sonunda aynı popülist yolun b.kuna gittiler. ekşiyi "vakti değerlendirme" aracı olarak görenler ise yeni yerler aramaya başladılar.
sözlüğün son iki üç gündür hareketliliği buradan geliyor. paramız olmadığı için oradaki diğer değerli insanları, metinlerinin daha az favlandığı ama daha çok okunduğu yere gelmeye ikna edemiyoruz.
bu da bana ait bir trajedidir, !ekşi olmayınca . -
!felsefeye dair mizahi paylaşımlar
bu siteden epey tatlı görsellere de erişebilirsiniz.
-
!platon'un sanat düşmanlığı
"platon'a göre, bir toplum sanatla ne kadar iç içeyse o kadar yozlaşmış demektir. bu kabulün altında yalnızca yalın, sade, basit toplumsal ilişkilere dönük bir siyasal övgü yer almamakta, aynı zamanda epistemolojik bir yaklaşım bulunmaktadır. buna göre, idealara maddi evrenin ötesinde bir gerçeklik atfedildiğinde, idea nesnel olanın özü, gerçekliği olarak kabul edildiğinde, maddi ya da nesnel olan, ideaya öykünen, ona olabildiğince yaklaşmaya çalışan bir kopya haline gelir. devamla, sanat nesnel olanı yankıladıkça, onu yeniden, farklı biçimlerde de olsa ürettikçe, yeniden ürettiği ya da yansıttığı şey kopyadan, nesnel olandan başka bir şey olmayacağından, sanat kopyanın kopyasını üreten, bu anlamda idea ile mesafesi oldukça açılmış olarak kabul edilecektir. bu durumda sanat gerçekliği kavramak bakımından güvenilmez bir araç yada yordam halini alacaktır. bununla birlikte platon'da, devletin denetiminde ve hizmetinde bulunan bir "iyi sanat" anlayışının yer aldığı da ileri sürülebilir."
kaynak
ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. sf.107 -
platonik aşk nedir?
"platonik aşk yaygınlıkla cinsel arzulardan ya da karşılıklılıktan arınmış, yani karşılık beklemeyen ya da karşılıksız aşk olarak kabul edilmesine karşın, bu pek de yerinde bir anlamlandırma sayılamaz. bu anlam, eski bir ifadeyle, "birini seversin, birlikte olamazsın, aşk olur" ifadesiyle aynıdır. sevilenin sevenden habersiz olduğu ya da sevene severek karşılık vermediği, sevenin sevilene yönelmeyi istemediği, reddettiği ya da yönelemediği, dolayısıyla şu ya da bu biçimde edimselleşememiş aşk ilişkileri ve aşk halleri platonik aşk olarak nitelenmektedir.
ikinci bir anlam bütünü ise tinsel aşkla ilgilidir. kişi önce güzellik sahibi olarak bir başka kişiye aşık olur; sonra o kişinin güzelliğinin kendinden değil, kendi dışında daha büyük bir güzellikten pay almasından ibaret olduğunu fark eder ve aynı büyük güzellikten herkesin pay aldığını da aynı anda fark eder ya da bunun bilincine varır ve nihayet, pay alanın aşkı peşinden koşmaktansa, onun pay aldığının aşkı peşin de koşar ki bu "gerçek" aşktır ve bunun dinselleştirilmiş hali tanrı aşkıdır. platon, symposion'da (şölen) bu bağlamda şöyle der: "bu dünyanın güzelliklerinden başlayacaksın, ( ... ) basamak basamak yüce güzelliğe yükseleceksin, bir güzel bedenden ikisine, ikisinden bütün güzel bedenlere, güzel bedenlerden güzel işlere, güzel işlerden güzel bilgilere, güzel bilgilerden de bir tek bilgiye varacaksın." bunun bir adım ötesi ise tanrı'nın bizatihi aşka kesmesi, her nesnel halin bir aşk haline dönüşmesidir ki bu durumda kişi, dünyaya karşı bütün sınırlılıklardan, düzenlemelerden kurtulur; "del'(i) olur dağlara düşer." ünlü leyla ile mecnun söylencesi bunun örneklerinden biridir. bütün bu anlamlandırma biçimleri kuşkusuz platon'un idealar-nesneler evreni arasına yerleştirdiği düşünülen mesafeyle ilişkilendirilebilir ve bu ölçüdede kısmen yerindedir. ancak ideal devlette izlendiği kadarıyla platon, en başta cinsel ilişkiler olmak üzere aşkın edimsel hallerini ve biçimlerini kesinlikle reddetmemiş, bastırmamış, yok saymamış; aksine cinsler arası ilişkileri edimselliğe kışkırtarak, edimselliği olabildiğince özgürleştirerek marazileşmelerinin ya da "aşka" dönüşmelerinin önüne geçmeye çalışmıştır."
kaynak
ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. sf.104 -
platonik komünizm
"platonik komünizm terimi yalnızca bir adlandırma olarak modern komünizmle benzeşir. onun dışında herhangi bir benzerlik taşımaz. en başta platon kolektif hayatı yalnızca koruyucular sınıfı ve filozoflar için öngörmüştür; toplumun bütünü için değil. örneğin üreticiler sınıfında özel mülkiyet bulunmaktadır. bu anlamda sınıf eşitsizliği, modern komünizmde olduğu gibi kaldırılmak şöyle dursun, daha da belirginleştirilmiştir. aynı şekilde, modern komünist düşünce üretim araçlarının toplumsallaştırılmasını savunurken platon, bu anlamda yalnızca koruyucular sınıfı için özel mülkiyete karşı çıktığı gibi, bu sınıf zaten üretimdışı, deyim yerindeyse "asalak" bir sınıftır. bu yanıyla bu sınıf için öngörülen komünizm, bir tür tüketim komünizminden ibarettir. ayrıca tüketim de olabildiğince sınırlanmış, azla yetinme bilinci öne çıkarılmıştır. oysa modern komünist düşünce yokluğu paylaşmayı değil, varsıllığı paylaşmayı hedefler. platonik komünizmin ana hedefi, devletin bütünlüğü ve sağlığı adına, bireyler arasındaki çeşitlilikler ve farklılıkları ortadan kaldırmak için, kişilerin bütün zamanlarını doldurmak ve örgütlemekken, modern komünizmin başlıca iddiası kişiler arasındaki farklılık ve çeşitliliklerin daha da zenginleşmesi, herkesin kendisini gerçekleştirmeye zaman bulabilmesi için, yaşamın farklı alanlarını kamusal olarak örgütlemek ve bu anlamda insanları özgürleştirmektir. nihayet, platonik komünizmin biricik amacı devletin kendisidir ve devlet, kendisini oluşturan öğelere aşkındır. oysa modern komünizm, yöneten-yönetilen ayrımını şart koşan devleti ortadan kaldırmaya yönelir ve siyasalın herkese içkin olduğu yeni bir model kurmaya soyunur."
kaynak
ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. sf. 104 -
platon
(bkz: platon kimdir?)