en beğenilenleri (412) - sayfa 16

başlık listesine taşı
  • !iqsözlük

    sadece büyük penisli ve iri göğüslü insanların yazar olabildiği platform. giriş testinde insanlardan özellikle çıplak fotoğraf istemeleriyle niyetleri hakkında şüpheye düşmeme sebebiyet vermiştir. *

    (bkz: iqsözlük nedir?)
    (bkz: iqsözlük)
    (bkz: ünlemli başlık)

  • cute aggression

    bir şeye karşı duyulan aşırı pozitif duygularla beynin nasıl baş edeceğini bilemeyip negatif bir davranış ile onu dengelemeye çalışması. tatlı bebekleri, kedileri, yavru köpekleri ısırmak, mıncırmak, çimciklemek (çimdiklemek?) vs. istemek gibi davranışların sebebidir.

    aynı zamanda metalci bir abimizin kedisine yazdığı ve tüm kedi sahiplerinin ortak hislerini ifade eden parça. buradan bir kısmı dinlenebilir.

    sözleri şu şekildedir:

    this is cute aggression
    ı just wanna squeeze you
    cute aggression
    ı just want to bite you
    cute aggression
    ı don't want to cause any harm
    ıt's just these positive feelings are too intense

    ı love my cat
    ı like to squish her face
    ı like to pull her ears back and look at her face
    she's so cute does she know that she's a cat
    ı tell her every day that she is

    this is
    cute aggression
    ı just wanna squeeze you
    cute aggression
    ı just want to bite you
    cute aggression
    ı don't want to cause any harm
    ıt's just these positive feelings are too intense
    cute aggression

    ı kiss my furry little baby 500 times a day
    ı even take her little paw and put it on my face
    ı hug her, ı squeeze her, ı boop her little nose
    ı tell her ı love her ı wonder if she knows

    this is
    cute aggression
    ı just wanna squeeze you
    cute aggression
    ı want to eat your little toes one by one
    cute aggression
    ı don't want to cause any harm
    ıt's just these positive feelings are too intense

    you're so cute
    you're so cute
    you're so cute
    you are
    you're so cute
    yes you are
    you're so cute
    you are
    you're so cute

    this is
    cute aggression
    ı just wanna squeeze you
    cute aggression
    ı just want to squish your tiny face
    cute aggression
    ı don't want to cause any harm
    ıt's just these positive feelings are too intense

    these positive feelings are too intense
    these positive feelings are too
    these positive feelings are too intense

  • !en obsesif özelliğiniz

    yeni bir bardak kullanacağım zaman içindeki tozlara son bir müdahale olarak içine üflemek. normalde biraz pasaklı biri olduğumdan etrafımdaki titiz insanlar çok gülüyorlar bu huyuma.

  • neo-nihilizm

    isveçli filozof peter sjöstedt-hughes tarafından kaleme alınmış kısa metin.

    ana fikri ahlakın normatif bir değeri olamayacağı ve tüm ahlaki önermelerin esasen bir güç yapılanmasının ifadesi olduğudur.

    kendisini tanımak ve bir röportajını dinlemek için buraya tıklayabilirsiniz.

  • cin tonik

    tatlı oluşuyla yağ gibi akan ve deneyimsiz bünyelerin meyve suyu tüketir gibi tüketip 1 saat içinde zum olmalarını sağlayan, özellikle düğün-nişan-kına süreçlerinde herkesin severek tükettiği şahane içecek.

  • 100. yıl marşı

    dinlerken utandırmıştır. 29 ekim'e kadar birinin çok çok çok çok acilen düzgününü yapması gerekmektedir.

  • !beğenilen sözler

    hakikate cesaret ve zihnin kudretine inanç felsefenin birinci koşuludur.

    hegel, 28 ekim 1816'da heidelberg üniversitesinde yaptığı konuşmadan.

  • !beğenilen sözler

    crudelem medicum intemperans aeger facit.

    huysuz hasta doktoru zalim kılar demektir.

  • yalnızlığın iki çeşidi

    #4085 no.lu entry'de @kosmagos'un belirttiği üzere yalnızlık loneliness ve solitude olarak kullanılmış. kesinlikle ilgi çekici bir konu.

    loneliness ile solitude arasındaki farkı yapay zekaya tanımlatıp bir zemin kuralım önce ki bu başlığa bir yapay zekanın dahi üretebileceği şeyler yazılmasın.

    "loneliness and solitude are related concepts but have distinct meanings:

    loneliness:

    loneliness is an emotional state characterized by feelings of sadness, emptiness, or isolation due to a lack of social connections or meaningful relationships.
    ıt is subjective and can be experienced even when a person is surrounded by other people. a person can feel lonely even in a crowd or in a relationship if they lack emotional intimacy or a sense of belonging.
    loneliness is generally considered negative, as it is associated with feelings of distress and can have adverse effects on a person's mental and physical health.

    solitude:

    solitude refers to the state of being alone or physically separated from others, often voluntarily.
    ıt is an objective condition that can be experienced by choice or circumstance. people may seek solitude for various reasons, such as introspection, relaxation, or creative pursuits.
    unlike loneliness, solitude can be positive and beneficial for a person's well-being. ıt can provide an opportunity for self-reflection, personal growth, and renewal. however, excessive or unwanted solitude can lead to feelings of loneliness.
    ın summary, the main difference between loneliness and solitude lies in their emotional implications. loneliness is an undesirable emotional state resulting from a lack of meaningful connections, whereas solitude is a neutral or even positive state of being alone that allows for self-exploration and personal growth."

    belki türkçede bu ayrımı bağlantısızlık ile inziva arasındaki ayrımla türkçeleştirebiliriz. türkçeleştirmeye çalıştıkça yalnızlığın inziva olanı ile bağlantısızlık olanı arasındaki fark zaten kendini ele veriyor. inziva gönüllü, bağlantısızlık mecburi.

    bağlantıdan ne anladığımı hemen belirteyim. kendinizle ya da bir öteki bilinçle zamanı ortak değerlendirme konusunda bir mutabakat içinde olmaya bağlantı sahibi olmak diyorum. yani a kişisi öğleden sonra iki saatini b,c ve d kişileri ile, onları da dikkate almak zorunda olarak zamanını harcamaya razıysa b,c ve de kişileri ile bağlantı içindedir diyebiliriz. ancak hepimiz biliriz ki bazı insanlarla vakit geçirmek bize de iyi gelirken bazı insanlarla vakit geçirmek bir noktadan sonra bir çileye dönüşür. konuşulmasına gerek olmadığını düşündüğünüz konu üzerinde konuşmak istiyor olabilir, tavırları itici olabilir, çok fazla ya da çok az, çok gürültülü ya da çok sessiz konuşuyor olabilir, sürekli dert yanıyor ya da sürekli şaka yapmaya çalışıyor olabilir vs. böyle insanlarla kimse çok uzun süre vakit geçirmek istemez.

    bu noktada toplumsal değer meselesine de girmek istiyorum. değer verdiğinizi düşündüğünüz kimseye a diyelim. değer vermediğinizi düşündüğünüz bir diğer tanışığa da b. hiç bir işiniz olmasa bile b'nin birlikte zaman geçirme teklifine hayır diyecekken, önemli bir işiniz olsa dahi bir fırsat bulup a'nın teklifine evet diyeceksinizdir. hepimizin günlük hayatında sıklıkla karşılaştığı bu durum aslında değerin ifadesi olarak zamanı düşünebileceğimizi gösteriyor bence.

    özetle değer = zaman.

    o halde bağlantısız olmak, acı verici bir şekilde, kimsenin değerli vaktini sana harcamak istememesi anlamına geliyor.

    inziva ise bu durumun tam karşıt noktasını temsil ediyor. tıpkı aşırı varlıklı insanların zevklerinde mütevazı ve sade tercihler yapması gibi. inzivaya çekilmek hayatındaki bağlantıları ve onlara harcadığın zamanı azaltmaya yönelik bir girişim. inziva yalnızlığı, aradığın zaman neşeyle açacak insanlar, çağırdığın zaman ne işi varsa bırakıp koşarak gelecek insanlar varken aynı zamanı-değeri aslında tüm diğer insanlardan fazla sevdiğin kendine ayırmak ve bağlantıyı kendinle kurmak olarak tanımlanabilir bu akıl yürütme içinde.

    o halde yalnızlığın iki ucu aslında bir insanın toplumsal değer kriterlerinde hangi pozisyonda olduğunu gösterir diyebiliriz. topluma karışma sürecinde karşılaşılan insanların size ayırmaya gönüllü olduğu zaman sizin toplumsal hiyerarşideki yeriniz hakkında son derece güçlü bilgiler verir.

    bu anlamıyla inzivadaki arkadaşlara neşeli günler bol kazançlar, bağlantısız arkadaşlara da şu an yazamıyorum çünkü çok önemli bir işim var ama mutlaka haberleşelim onlarla da. *

  • aviel roshwald

    the endurance of nationalism adlı kitabında milliyetçiliğin günümüzde yaygın kabul görmüş bir şekilde modern bir fenomen olmadığını bilakis antik çağlarda dahi aktif şekilde kullanıldığını gösteren georgetown üniversitesi tarih bölümü profesörü. doktorasını harvard üniversitesi'nde tamamlamıştır. detaylı bilgi için buradan

  • it's the economy, stupid

  • yurt dışı milletvekilliği

    #4366 no.lu entry'de @la chatte noire o kadar çok ard arda doğru şey söylüyor ki bir yanıt yazmasam mı diye düşündüm bir an. ancak yine de diyaloğun sürmesi ve tartışmanın derinleşmesi için zannediyorum ki konuşmaya devam etmek gerekiyor.

    öncelikle yurt dışındaki insanların temsilinin dış işleri bakanlığı tarafından yürütülmesi gerektiğini söylemek zannediyorum ki temsil kavramını farklı anlamamızdan kaynaklanıyor. sorunlarla ilgilenmek noire için temsili kapsayan bir anlamı haiz iken benim için bu şekilde değil. ben temsili daha çok politik hürriyetin bir uzantısı olarak yasama sürecine dahil olmak olarak anlıyorum. elbette yurt dışında yaşayan insanların neden kendilerini bağlamayacak yasalar hakkında söz söyleme hakkı olmalı diye sorulabilir, ancak burada bahsettiğimiz kimseler türk vatandaşlarıdır ve yasamaya katılmak onların anayasal hakkıdır. artık bir bakanlar kurulu olmadığı için bu insanların dış işleri aracılığı ile yasamaya katılmaları mümkün değildir, ki öncesinde de zaten değildi.

    ikinci mesele gubidik sistemin b.ktanlığı ve son 10 yılda türk hariciyesinin geldiği durum. bu konuda sıfır itiraz. ortamı yumuşatmak adına bir kara mizah esprisi yapacağım: egemen bağış çekya büyükelçisi.

    sonuca bir itiraz olarak da uygulamanın yanlışlığı konusunda detaylı bir okumam olmadığı için derin bir yanıt vermeye çalışmayacağım ama babacan'ın niyeti buysa, partisinin vekil adayları chp listelerinden giren ve chp'nin vizyonuna gerçek bir katkı sağlayan bu siyasetçinin bu niyetinin neden yanlış olduğunu anlayamıyorum. akp'den oy tırtıklamak amacında yanlış olan nedir? muhafazakar demeyelim holigan akp'lilerin oylarını dolaylı olarak millet ittifakına katmak isteyen bir siyasetçiyi eleştirmeli mi, yoksa bunu daha önce kimsenin aklına gelmemiş bir yöntemle yaptığı için tebrik mi etmeli ben emin değilim.

  • sosyalizmin sürdürülebilir olmamasının sebebi

    sosyalizm denince akla ilk önce sscb gelmesine rağmen sosyalizm pek çok farklı coğrafya ve kültürde denenmiş bir siyasal rejimdir. bugün hala kuzey kore'de, küba'da, venezuela'da görülebilir.

    arkasında marks ve engels gibi düşünürler olmasına rağmen, farklı coğrafyalar ve koşullar altında denenmesine rağmen bu sistemin çalışmamasının sebebi ne olabilir? ben kısaca bir kaç tanesine değinmek istiyorum.

    1- etik eminlik

    liberalizm ile sosyalizm arasındaki temel fark liberalizmin neyin doğru olduğunu bilmediği yönündeki ilkesidir. liberalizm temel ilkeleri sağlayıp piyasadan çekilen bir devlet düşler. temel mottolarından birini de "mind your own bussiness!" şeklinde belirler. böylelikle neyin doğru neyin yanlış olduğunu konusunda kimse tam olarak emin olmadığı için sistem yeni denemelere ve dolayısıyla yeni gelişmelere sürekli açıktır. yanısıra liberal sistemler neyin "doğru" olduğu bilmedikleri için ahlaki bir sınır çizip onu korumak için çaba ve kaynak sarfetmek zorunda da kalmazlar. ayrıca liberaller yanılabilecekleri ihtimali karşısında da sosyalistlere göre çok daha rahattırlar. bu sebeple liberalleri bazen milliyetçilerin bazen sosyalistlerin bazen anarşistlerin bazen de dini grupların yanında görebilirsiniz. liberalizmin bu eklemlenmeye sıcak bakan tavrı ülkemizde "liboş"luk olarak adlandırılmaktadır. kimiler bundan utanç duyar ancak ben liboş yakıştırmasını "açık kafalı" anlamında bir iltifat olarak algılama eğilimindeyim.

    sosyalizmin kendi felsefesine ve tarih okuyuşuna olan sarsılmaz inancı ise hakikate göre sürekli değişen bir liberalizm karşısında bir taş kadar hareketsiz görünür. bu hareketsizlik sonsuz farklılık üretme kapasitesine sahip insanların yer altına çekilmesine sebebiyet verir. zira daha önce sosyalist düşünürlerin üzerine uzunca düşünüp doğruluğuna karar vermediği her şey yozlaşmadır. kendi ahlaki pozisyonundan emin olan sosyalizm bu sebeple de kendi koyduğu hedefleri tartışmaya açmadığı gibi, bu yönde çalışmayan kişilere de düşmanlıkla yaklaşır. . tam bu pozisyon susma yükümlülüğü değil söyleme mecburiyeti olarak onu faşizm denen ideolojiye yaklaştırır. toplumcu ve kendi ahlaki pozisyonundan emin her hareket günün sonunda faşist özellikler göstermek zorundadır. çünkü etik, sınırlarını cezalar ile çizer. geniş kitlelere yeknesak bir ahlaki pozisyon dayatırsanız, şüphesiz ki dışarıda kalacak ve cezalandırılaması gerekecek çok fazla sayıda insan ortaya çıkacaktır. bu da tahmin edeceğiniz üzere hür düşüncenin, dolayısıyla yeniliğin, farkın ve çeşitliliğin imhası demektir

    2- motivasyonsuzluk ve bedavacılar

    bedavacılık problemi basitçe çalışan bir grup insan içinde sürekli işten kaçan ancak gidip başka bir iş de yapmayan, çalışan grubun sırtında bir parazit olarak yaşamaya devam eden kimselere denir. sosyalizm %100 istihdam demek olduğu için eğer hapse girecek kadar birileriyle papaz olmadıysan işin garanti demektir. bu da bir bedavacıdan kurtulmanın imkansız olduğu anlamına gelir. sosyalizm her ne kadar gençlik örgütleri içinde paul lafargue ve tembellik hakkını savunuyor görünse de hakikatte durum son derece başkadır. çalışan grup içinde eğer bedavacılar varsa ve bu bedavacılara hiçbir şey olmuyorsa bedavacı neden aksi yönde bir hareket göstersin ki?

    bu soru sosyalistlere sorulduğu zaman genelde "çalışmanın onuru" tarzı şeyler söyleyerek eşitlikçi bir sistem içinde herkesin kendi istediği işi bulacağını ve orada çalışacağını söylerler. bu argümanın gerçek olduğu henüz görülmüş şey değil.

    sosyalist rejim altında işçilerin liyakatlarına göre yükseltileceği böylelikle topluma ve kendilerine daha fazla fayda sağlamak için daha çok çalışacağı öngörülür, ancak liyakat tam olarak nasıl ölçülür? sosyalist rejimlerden gördüğümüz kadarıyla parti ile olan ilişkiler nispetinde. sosyalizme yürekten insanmış bir insan için bile eğer etrafındaki bedavacılardan kurtuluş mümkün görünmüyorsa, üstelik çok iyi bir çalışan olmak da gerçek anlamıyla kişisel hayatında bir fark yaratmayacaksa, neden "daha" verimli çalışsın ki?

    üstelik finansal korkunun topluma kattığı dinamizmden de mahrum kalır sosyalizm. bir şarapçı tipi düşünelim. sokaklarda yaşamayı ve hayatında sadece şarap içip sokaklarda dolaşmayı istiyor olsun. yaşadığı hayatın insan onuruna aykırı olup olmadığını da umursamayan bir kinik olduğunu düşünelim bu kişinin. bu kinik şarapçı sosyalist bir sistem tarafından kendi haline bırakılamaz çünkü işsizlik -en azından sscb'de- yasaktır. sosyalist sistemin doğruyu bilmesi alternatif doğruların ve iyilerin yeşermesini engelleyerek, hatta onları cezalandırarak sistemin çöküşüne büyük katkıda bulunmuştur.

    3- devlet denen problem

    burayı okuyan bir sosyalist varsa şu soruyu yanıtlamasını istiyorum: sosyalist sistemde fuhuş sektörü ve cinsel oyuncak üretimi nasıl sağlanıyordu? ya da eğer türkiye örneğin sosyalist olursa bu sistem nasıl olacak? elbette bu soruyu duyanların çoğunluğu zeki birer sosyalist oldukları için "sosyalist sistemde kimse hayat kadınlığı yapmak zorunda kalmayacak!" diyecektir. ah benim canlarım.

    öncelikle türkiye'de jigolo olmak isterken dolandırılan insanların hikayelerine aşinayız. buyrun. ikinci olarak pek çok kadın için hayat kadınlığı kısa yoldan çok zengin olmanın yoludur. inanmayan onlyfans adlı sitedeki türk hanımların sayfalarını büyütmek için ne kadar çabaladığına bakabilir. o halde devlet ya para karşılığı cinsel ilişkiyi yasaklayacak ve tek tek bu işe kalkışan herkese müdahale etmeye çalışacak ya da bazı kadın ve erkekleri bu iş için özel yetiştirmesi gerekecektir. sosyalistler hakikate uyum sağlamak yerine devlet aracılığı ile onu sonsuz değiştirmeye yeltenirler bu ne marks'ın ne de engels'in tahmin bile edemeyeceği problemler yaratır.

    sosyalist bir idarede devlet her şeydir. devlet kimin ne kadar ne satın alacağına, toplumun nereye doğru evrileceğine , neyin iyi neyin kötü olduğuna karar verir. ancak devletin çalışmasını sağlayan bürokrasi insanlardan mürekkeptir ve insanlar hele ki bir çıkarları yoksa işlerini savsaklamayı severler. böyle bir ortamda her şeyin devletin elinde olması bir bütün halinde toplumun yavaşlamasına sebep olur. bunu bedenimizin yaptığı her şeyi düşünerek yapmasına benzetebilirsiniz. nefes almak, göz kırpmak, kaşınmak, yellenmek, hıçkırmak, cinsel olarak uyarılmak, refleks göstermek, terlemek vs. gibi tüm özelliklerin hepsinin öncelikle beyinde bilinçli olarak düşünülerek yapıldığını düşünsenize? kimse 1 tam gün bile hayatta kalmayı başaramazdı. sosyalizmin her şeyi devletleştirmesi her şeyin öncelikle uzun bürokratik süreçlere maruz kalması demektir. devlet dairesine işi düşen her insan bilir ki, memurlar çalışmaz. kapitalist ülkelerde bile.

    devletin bir diğer kötü tarafı her şeyi devletleştirdikten sonra artık kişisel alan denen bir zeminin kalamayacak olmasıdır. devlet o sene bol buğday üretmişse rejiminizde buğdayın yeri artacaktır. devlet o sene bol ipek kumaş üretmişse moda odur. devlet istemezse gıda bulamazsın (bkz: holodomor). devlet istemezse kültürünü dahi değiştirmek zorundasın. (bkz: kültür devrimi)

    büyük devletin bir diğer sorunu hataların telafisiz olmasıdır. devlet bir karar verdiğinde bu istisnasız tüm yurttaşlar için geçerli olduğundan, kimse farklı bir şey yapamaz ve devletin planı hatalı çıkarsa telafi edecek hiçbir aktör bulunamaz.

    şimdilik benim aklıma gelenler bunlar. eminim sizlerin de katkısıyla bu meseleyi eni konu anlayacak kadar veri birikecektir burada.

  • zalimlik ilkesi

    clemente rosset tarafından 2009 yılında yazılan, 2012 yılında kübra gürkan tarafından türkçeye çevrilen ve pinhan yayınlarından basılan kitap. bana zalim, acımasız, merhametsiz, kötü diyenlere karşı içinden çeşitli argümanlar çekip sunduğum kitaptır. zira bana böyle şeyler çok söylenir. herkesin, özellikle teorisyenlerin muhakkak okuması gereken ince ve zarif bir kitaptır.

  • !erkeklerden kadınlara sorular

    bu ve buna benzer başlıklar aracılığı ile sizinle tanışmak isteyen genç bir erkeğe bunun neden doğru bir yol olmadığını lütfen aşağıya bir entry yazarak anlatır mısınız?

« / 28 »