entry'ler (1951) - sayfa 99

başlık listesine taşı
  • hürriyet kepi

    bir diğer ismi frig başlığı olan 18. yy sonunda new york'lu hürriyetçilerin ingiliz egemenliği tanımadıkları ilan ettikten sonra kullandıkları, devrim fransasında hürriyetçilerin günlük yaşamlarında da kullandıkları(1) kırmızı renkli kep.

    bir örneği burada görülebilir.

    bunu üzerine anadoluyu ve sekülerliği bir araya getiren bir sembol iliştirilip türkiye özgürlükçüleri olarak giyelim diyorum.

    kaynak
    1-yvonne korshak, "the liberty cap as a revolutionary symbol in america and france," smithsonian studies in american art, 1 (1987): 52–69.

  • 13.02.2023 haftası türkiye'de özgürlükçü gündem

    depremin yaraları yavaş yavaş sarılırken bir yandan da memleketin çürümüşlüğünü doya doya tattığımız bir hafta oldu. deprem için yardımcı olmaya çalışan sivil toplum kuruluşlarına saldırıldı, devletin toplumsal felaketlere hazırlıksızlığı ortaya çıktı ve hükümet gerçekten iktidarda kalmak dışında hiçbir şey düşünmediğini bülent arınç aracılığı ile göstermiş oldu. çürük bir ülkede, trollerin yönettiği algıda mahsur kalmış durumdayız. kendimize kaçmaya çalışıyoruz ancak maalesef kendimiz de, içinde yaşadığımız çevre ve toplumdan bağımsız değiliz, olamıyoruz. inisiyatif almak artık bir seçenek değil, mecburiyet.

    bu haftanın gündemine geçmeden önce biz özgürüz'ün buradan ulaşılabilecek, cumhurbaşkanına yazılmış açık mektubuna göz atmanızı öneririz.

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    bu hafta mises enstitüsü ile başlayalım.

    eklemek istediğim ilk yazı 03.09.2021 tarihli gary galles'e ait bir çeviri. çevirmen fırat kaan aşkın. doğal afetlerin zararlarını devlet planlaması değil, piyasa giderir başlıklı yazıda, etikten ve liberalizmin temel felsefesinden bihaber şekilde, sadece iktisat ilmi üzerinden bir akıl geliştirmeye çalışmanın insanı düşüreceği komik durumları gösteriyorlar. yazıda afetler devletin güçlendirilmesi için bahane olarak kullanılmamalıdır diyor. burada haklı elbette devletin güçlendirilmesi değil kademe kademe yok edilmesi gerekmektedir ancak devlet denen konseptten daha iyi bir organizasyon aygıtı geliştirilerek bu yapılabilir. ve gördüğümüz kadarıyla devlet hiç müdahale etmeseydi özel sektör değil devletten iyi çalışmak neredeyse hiçbir iş yapamayacaktı. ancak bu gündem tartışmasında buna yer vermeyeceğim. detaylı bir tartışma için (bkz: türkiye liberalizmi'nin kaldığı ahlaki sınav) başlığını öneriyor ve devam ediyorum.


    ************************************mutlaka okuyun************************************
    ikinci yazı serkan kiremit'e ait, 2004 yılına ait bir yazı. paradan devleti atmak başlıklı bu yazıda paranın kaynağının devlet değil, piyasa olduğu ve güven denen esas para kaynağının piyasaya açılması ile hem daha düşük enflasyona hem de devletin iyice leviathanlaşmasının durdurulabileceğini savunuyor. okunmasını muhakkak öneriyorum.
    ************************************mutlaka okuyun************************************
    üçüncü yazı 25.08.2010 tarihinde kaleme alınmış, jeffrey a. tucker & n. stephan kinsella'ya ait mallar, kıt olanlar ve kıt olmayanlar başlıklı yazıda, bir malın kıt olup olmaması ve bunun iktisat için anlamı tartışılıyor. kendine özgürlükçü diyen herkese gerekirse sopa zoruyla okutulması gereken bir metin olmuş. hazırlayanların ellerine sağlık.
    ************************************mutlaka okuyun************************************
    dördüncü yazı 01.02.1989 tarihinde kaleme alınmış, llewellyn h. rockwell jr.'a ait, ermenistan'daki sosyalist holocost adlı yazı.

    son yazı ise 14.03.2022 tarihinde, patrick carroll tarafından kaleme alınmış fiyat artırmayı önleme yasalarının arkasındaki bilişsel önyargı başlıklı yazı. yine mises enstitüsü'nü neredeyse tek başına ayakta tutan fırat kaan aşkın tarafından çevrilmiş. bu yazıda fiyat artışının doğal olarak kötü olduğunu düşünen npc'lerin ya da bilal'lerin minik akıl yürütmeleri açıklanmış ve kendilerine mantığın yolu gösterilmiş. işe yarar mı? sanmam. bir bardağa okyanusu dökersen elinde bir bardak su kalır.
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    sırada serbestiyet var.

    cemalettin n. taşcı'nın 14 şubat tarihli o sandık buraya gelecek başlıklı yazısı arınç'ın, olağanca özgül ağırlığı ile verdiği talihsiz "seçimi erteleme" konulu demeçler üzerinden, seçimin ertelenme ihtimalini ve bu durumda neler olabileceğini anlatıyor.

    oral çalışlar ve yıldıray oğur'un 15 şubat tarihli yazıları suriyeli mültecilerin durumunu, yaşanan felaket üzerinden değerlendiriyor.

    yunus emre erdölen'in teşekkürler yabancı: her nereden geliyorsan, her nereye gidiyorsan başlıklı yazısı felaket sonrası başka ülkelerden gelen yardımların ve yardım ekiplerinin bir değerlendirmesini yapıyor ve 99 depremindeki yardımları, yunanistan'la aramızdaki buzları "neredeyse eriten", "deprem diplomasisi"ni hatırlatıyor. okumaya değer bir yazı.

    levent mazılıgüney'in 16 şubat tarihli başımıza çöp mü yağsın taş mı? başlıklı yazısı, hukuksuzluğun kötü sonuçlarından örnekler vererek çok anlamlı bir soru soruyor: "hukuku enkaz altından çıkarmadan her afette enkaz altında kalmamak mümkün olacak mı?"

    alper görmüş'ün 16 şubat tarihli yazısı, sivil inisiyatiflere yapılan yardımları ve bu kurumları şeytanlaştıran iktidarın bundan neden zarar görmediğini tartışıyor. üzerine düşünülmüş ve özenle yazılmış bir yazı. sorduğu önemli soru şu: "bu siyasetçilerin hitap ettiği insanların yardım ve yardımseverliğe dair duyguları toplumun öbür kesimlerinden farklı olmadığına göre, yani onlar da bu değere pozitif bir önem atfettiğine ve öbürleri kadar yardımsever olduğuna göre, hangi duygu bundan daha üstün gelip onu bastırmaktadır? ki bu nedenle yardımseverlik duygusunu şeytanlaştıran kendi siyasetçilerini cezalandırmayı düşünmemektedirler." yanıtını da gayet güzel veriyor, buradan.

    roni margulies, büyük isabetle türk erkeği ağlamaz(ben ağlarım) başlıklı yazısında deprem sonrası dışarıdan gelen yardımlar ve yardımlaşmanın duygusal boyutunu anlatmış. keşke daha uzun bir yazı olsa diye düşündürüyor okurken.

    `etyen mahçupyan `18 şubat tarihli yazısında, yaşanan felaket üzerinden iktidarın-yalan ilişkisini konu edinmiş. okumak için.

    vahap çoşkun'un 18 şubat tarihli yazısı da cemalettin taşçı gibi, seçimin ertelenmesine dair "salt ahlaken değil hukuken de zayıf" beyan ve tartışmalar üzerine. buradan okunabilir.

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    karar gazetesi

    13 şubat tarihli ibrahim turhan'a ait yazıda, henüz insanlar enkazların altında can çekişirken, felaketin boyutunu kamu nezdinde büyütmek ve yetersizlikleri örtmek amacıyla başlanan "asrın felaketi" propagandasını işaret ederek kapsamlı ve yerinde tespitlerde bulunuyor.

    "yöneticilik bahane bulmak değil sorumluluk almaktır."

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    özgürlük araştırmaları derneği'nde bu hafta çıkan tek fikir yazısı mustafa erdoğan'a ait deprem afeti ve sonrası başlıklı yazı. burada yazar deprem sonrasındaki hükümet politikalarının kötü niyet barındırma ihtimaline karşı bizi uyarıyor. bilgece bir bakış açısı.

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    bu hafta hür kirpi'de, rothbard kürsüsü'nde, hür fikirler'de yazı yok. depremin yaraları sarıldıkça insanların daha fazla entelektüel çabaya vakit ayırabileceğini umarak bu haftayı kapatıyorum.

  • gary galles

    "gary m. galles, pepperdine üniversitesi'nde ekonomi profesörü ve ludwig von mises enstitüsü'nde misafir akademisyendir. aynı zamanda ındependent ınstitute'da araştırma görevlisi, foundation for economic education fakülte ağının bir üyesi ve heartland ınstitute politika danışmanları kurulu üyesidir. araştırmaları kamu maliyesi, kamu tercihi, ekonomi eğitimi, firma organizasyonu, antitröst, kent ekonomisi, özgürlük ve etkili kamu politikasını baltalayan sorunlar üzerine odaklanmaktadır. bilimsel makaleleri the european journal of the history of economics thought, the american economist, the journal of libertarian studies, the journal of economics and finance education, the american journal of economics and sociology, the atlantic economic review, the journal of social, political and economic studies ve the ındependent review dergilerinde yayınlanmıştır. ayrıca düzinelerce yayın organında genel okuyucu kitlesi için 1.000'in üzerinde makale yazmıştır. son kitabı pathways to policy failures'ın (2020) yanı sıra lines of liberty (2016), faulty premises, faulty policies (2014) ve apostle of peace (2013) adında kitapları bulunmaktadır."

    kaynak
    https://www.misesenstitusu.com/post/planlama-vs-piyasa

  • hiçten az

  • inci sözlük

    orta doğu pazar yerlerine benzeyen bir arayüzü olan, eskiden, ama çok eskiden iyi olan bu aralar neden hala var olduğunu bile anlamadığım sözlük.

  • atina nasıl bir polistir?

    ayhan yalçınkaya hocamızın uygun gördüğü başlıkla, "büyük gürültü ya da eşitsizliğin eşitliği" olarak özetlenebilecek bir polistir. (bkz: sparta nasıl bir polistir?)

    atina polisi hakkında bilinmesi gereken ilk şey atina'nın bugünün japonya'sını andırır biçimde verimsiz topraklar üzerine kurulmuş olmasıdır. ne tarım alanları ne su kaynakları ne de bitki örtüsü bakımından şanslıdır. kent denize 7 km mesafede kurulmuş ve doğal koşulları tarafından ticarete mahkum edilmiştir.

    atina polisi yarımadanın tarıma uygun görülen yegane noktası olan pedion ovası üzerine kurulmuştur.

    etrafındaki köylerle birleşik düşünülmelidir her polis gibi. (bkz: polisler nasıl ortaya çıkmıştır?) söylenceye göre bu merkezileşme işini başaran kral theseus'tur. kendisi aynı zamanda atina'daki sınıf sisteminin de temelini atmıştır.

    polisin özgür nüfusu 4'e ayrılır. eupatrides, geomores, demiurgos ve thetes. bu sınıflara ek olarak bir de atina'da yerleşik ancak vatandaş olmayan, çoğunluklu zanaatkarlık ve ticaretle uğraşan metoikoslar vardı.

    atina m.ö. yedinci ve sekizinci yüzyıllarda krallık sisteminden soylulardan seçilen 9 arkhon tarafından yönetilme sistemine geçmiştir. (bkz: arkhon nedir?)

    arkhonlar polisin farklı sorunlarıyla ilgilenirlerdi ve yaptıkları işlere uygun olarak farklı unvanlar alırlardı. örneğin arkhon polemarkhos savaş işiyle uğraşırken, arkhon thesmothetes yasaya, arkhon basileus din işlerine bakıyordu. arkhonluk başlangıçta on yıllığına yapılırken sonradan bu süre bir yıla indirilmiştir. görev süresi biten arkhonlar areopagus adı verilen bir tür yaşlılar meclisine üye oluyordu. sparta'daki karşılıkları hakkında bir fikir edinmek için (bkz: gerousia) (bkz: apella).

    süreç içerisinde arkhonların yozlaşması neticesinde 630 yılına doğru kylon tarafından bir tiran olmak adına bir darbe girişimi gerçekleştirilmiştir. bu girişim sonrasında kanla bastırılmış ancak arkhon drakon tarafından da yasaların baştan düzenlenmesi gerekliliğini herkese göstermiştir.

    drakon yasaları esasında kabile hukukunun, soyluların çıkarlarına uygun olarak yazıya geçirilmiş bir derlemesinden başka bir şey değildir. bu yasalar sertliği ile ünlüydü ve hırsızlığın dahi cezası ölümdü. atinalı hatip demades drakon yasalarının kanla yazılmış olduğunu belirtmiştir. ancak drakon yasalarının esas önemi tanrısal olduğu düşünülen kanunların (thesmoi), yerini insan yapımı yasalara (nomoi) bırakmasından gelir.

    ancak elbette kanla yazılmış yasalar atina'yı daha da zor bir duruma sokunca ard arda çıkan isyanlar sebebiyle yunan dünyasının yedi bilgesinden sayılan solon m.ö.594'te yeni yasalar yapmak amacıyla görevlendirildi. (bkz: solon yasaları)

    solon borç köleliğini kaldırınca şehirde köleye olan ihtiyaç arttı. köle nüfusunun artması da yurttaşların daha aktif olarak idarede rol alması gerekliliğini beraberinde getirdi. atinalıların ilgisizliğini gören solon, poliste çıkacak bir kargaşada taraf tutup silah başına geçmeyenlerin şehirden sürüleceğini ilan etti ancak yine de aranılan huzura kavuşulamadı.

    solon'un ardından atina 3 temel partiye bölünmüştü: verimli ovayı ellerinde tutan eupatridesler, deniz ticaretini ve zanaatleri ellerinde tutan paralialar, ve diakrialılar (dağlılar) olarak bilinen ve dağ yoksul thetesler.

    theteslerin başında soylu olmasına rağmen soylularla bağını kopamış peisistratos vardı. peisistratos iktidarı ele geçirmiş ve ölümüne kadar tiran olarak atina'yı yönetmiştir.

    peisistratos'un oğulları babalarıyla aynı beceriyi gösteremeyince atina'da aristokrasi, oligarşiyi tekrar inşa etmeyi başaracaktır. bu oligarşinin ise zamanla plutokrasiye kayacak ve plutokrasinin yarattığı düzensizlik ise arkhon olarak seçilen kleisthenes reformlarıyla giderilmeye çalışılacaktır.

    bu reformlar ile bule 500 kişiye çıkarılır ve her deme(en küçük idari birim) nüfusuyla orantılı şekilde delege yollamaya başlar. areopagus ve arkhonların yetkileri kısıtlanır. tiranlığı önlemek için ostrakismos uygulaması getirilir.

    bu reformlardan sonra küçük mülk sahiplerinin de zenginleşmesi ile kölelik özel bir önem kazanır. tahminlere göre bu dönemde toplam nüfusu 310.000 olan atina'da 110.000 köle vardır. 170.000 özgür yurttaş, 30.000 adet de metoikos vardır.

    bu süreçte atina perslerin dikkatini çekmeye başlar. m.ö. 492'de ilk pers saldırısı gerçekleşir. savaş m.ö. 480'de doruğa çıkar ve iki yüze yakın polis attik-delos deniz birliği'ni kurarlar. bu birlik savaşı kazanacak ve m.ö. 449 yılındaki kallias barışı ile savaş bitecektir. atina bu zaferle birlikte gücünün doruğuna ulaşır. bu da ekonomik canlanmayı ve köle sayısında bir patlamayı beraberinde getirir. m.ö. 312'de attika'da 21.000 yurttaş, 10.000 metoikos ve 400.000 köle vardır.

    pers savaşlarından sonra atina'da eupatrides ile paralia-thetes ittifakı arasında bir mücadele başlar. ittifak isegoria talep etmektedir. atina peloponez savaşı savaşı'na kadar bu çatışmanın içinde kalmıştır.

    demokrat pericles iktidara geldiğinde (bkz: pericles kimdir?) ittifakın, emperyal amaçlar güden orta-orta üst sınıfın emrinde olduğu ortaya çıktı. pericles m.ö. 444-429 arasında ittifakla birlikte iktidarda kalmayı başardı. bu dönem atina polisi için son derece ilerici bir dönemdir. alt sınıflar bule üyesi ya da arkhon olma hakkını pericles döneminde kazandılar. tüm devlet memurlarının kura ile atanması kuralı getirildi. memurlara maaş bağlanması da aynı döneme tekabül eder. bu sebeplerle de atina demokrasisi bu anlamıyla ilk doğrudan demokrasi sayılmaktadır.

    bu demokrasi peloponez savaşı savaşlarından sonra atina'nın savaşı kaybetmesiyle yıkıldı. onu yerine otuzlar tiranlığı adıyla bilinen bir oligarşi başa geçti.bu rejim 8 ay sonra çöktü. m.ö. 401'de demokrasi rejimi yeniden kurulmuştu ancak atina o şanlı gücünü kaybetmişti.

    m.ö. 355 yılına doğru iyice dağılan yunan siyasi birliği m.ö.339'da gerçekleşen khaironeia savaşı ile tamamen makedon egemenliği altına girdi. atina m.ö. 229'da makedonlardan bağımsızlığı kazandı ancak 146 yılında roma'nın gelişiyle tekrar egemenlik altına girdiler. çok geçmeden sparta ve atina dışındaki tüm polisler sahneden silindi ve sparta ile atina özerk kent (civitates liberare) ilan edildi. m.ö. 86'da yunan ayaklanması patlayınca roma, tüm özerkliği kaldırararak, yunan yarım adasını kendisine bağlı bir eyalet haline getirdi.

    kaynak
    ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. sf. 34-42.

  • pericles kimdir?

    "pericles (m.ö. 495-429) aristokrat bir ailede doğmuştur. annesi, büyük reformcu kleisthenes'in yeğenidir. genç yaşından itibaren demokratların saflarında etkin bir biçimde siyasal mücadele verdi ve atina onun döne­minde hem demokrasinin, hem de kültür ve sanatın altın çağını yaşadı. dostları arasında bilginler, şairler, filozoflar vardır; sophokles, anaksagoras, sokrates gibi. özel yaşa­mında da demokratik, yeniliklere açık, ilerici ve önyargısız bir portre çizer. öyle ki en bü­yük danışmanı, atinalı olmadığı için resmen evlenemediği söylenen karısı, eski bir fahi­şe olan miletoslu aspasia'dır. aristoteles'in gözünden pericles şöyle aktarılır: "bundan sonra pericles, halk partisi'nin başına geçti. onun yönetimi ele almasıyla devlet bi­çimi daha halkçılaştı. çünkü pericles hem areopagus meclisi'nin elinde kalmış olan yetkilerden birkaçını daha aldı, hem de atina'nın çalışmalarını bir deniz gücü olma he­define yöneltti. yargıçlık için yurttaşlara üc­ret verilmesini ilk uygulayan da pericles'tir. birtakım kimseler onun, bunu yapmakla yar­gıçların kötüleşmesine yol açtığını, iyi adam­lar yerine bile bile kötülerin yargıç seçildiği­ni söylüyorlar. yargıçlara rüşvet vermek de bundan sonra başladı. ( ... ) pericles, halkın başında bulundukça devletin düzeni iyiydi. o öldükten sonra çok kötüleşti." gerçekten de pericles'in ömrünün son yılları sıkıntılar­la geçer. atina'yı emperyal amaçlarla donattığı için sparta'nın şimşeklerini üzerine çek­miştir. ayrıca demokrasiye karşı hoşnutsuz­luklarla ve kendi açık görüşlülüğüyle pek de uyuşmayan atina halkının"tutuculuklarıyla" boğuşmak zorunda kalmış ve nihayet peloponez savaşı'nın üçüncü yılında baş gösteren bir veba salgınında hayatını kaybetmiştir. pericles'in peloponez savaşı'nın birinci yılının sonuna doğru, bir cenaze töreninde verdiği söylev, demokrasi düşüncesinin en önemli tarihsel belgelerinden biridir."

    (bkz: pericles'in cenaze töreni söylevi)

    kaynak
    ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. sf.40.

  • tiran nedir?

    "lydia kökenli bir sözcük olan tiran, bugün akla ilk olarak zulümü getirmektedir; özellikle yönetimini yönetilenler üzerindeki baskı ve eziyet sayesinde sürdüren yöneti­cilere tiran adı verilmektedir. oysa yunan­casıyla tyrannos, iktidarı mevcut yasal dü­zenlemelerin dışında, ona aykırı bir biçim­de ele geçirmiş ya da böyle ele geçirilmiş bir yönetimi devralmış kimseleri nitele­mektedir. tiranlıklar özellikle m.ö. 7. yüzyı­la doğru, aristokratik yönetimlerin giderek saygınlığını yitirmesiyle belirmeye başladı. tiranlık her ne kadar fazlasıyla kişisel bir vurgu içerse de esasta toplumsal dayanak­larından bağımsız bir biçimde düşünüle­mez. örneğin bazen zengin toprak sahip­leri tiranlığı desteklerken bazen tam ter­sine, topraksız köylüler tiranlık rejiminin başlıca savunucusu olmuştur. kimileyin de tiranlık rejimleri dış siyasal aktörlerce polislerin başında özel olarak tutulmuştur. örneğin persler, ele geçirdikleri polislerde tiranları özellikle destekleyip yönetimde tutmuşlardır. tiranlığın zalimane yönetim anlamı giderek öne çıktığı için, siyasal bir küfür olarak kullanımına sıklıkla rastlanır. örneğin demokratik rejimlerin düşmanla­rı için demokrasi, cahil kalabalıkların tiran­lığından ya da kalabalıkları demagojiyle çe­kip çeviren kurnazların tiranlığından baş­ka bir şey değildir. tiranlığın olumsuz içe­rimi öne çıktıkça yunan dünyasında tiran­ların öldürülmesi, yani tyrannicide genel­likle olumlu, hatta kahramanca bir eylem olarak karşılandı."

    kaynak
    ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. sf.36.

  • isegoria

    antik yunan'da konuşmada eşitlik anlamında kullanılan kavram. doğrudan ifade hürriyeti ve siyasal hak talebidir pratikte.

  • metoikos

    antik atina'da zanaatkarlık ya da ticaretle uğraşan ve şehrin resmi yurttaşı sayılmayanların oluşturduğu sınıf.

    aslında bir nevi dönemin burjuvası. kültürel ve sanatsal etkinliklerin de genellikle bu sınıf mensupları tarafından finanse edildiği bilinmektedir.

  • ostrakismos

    kleisthenes reformlarından biridir. amacı tiranlığı engellemektir. uygulama, niyetinden kuşkulanılan yurttaşın ekklesia'da oylanması ve 6000 oydan fazla "yurttaş tehlikelidir" oyu çıkarsa, yurttaşın 10 yıllığına şehirden sürülmesi şeklinde gerçekleşir. ostrakismos kelime anlamı itibarıyla da çanak çömlek demektir zira oylama küçük çanak çömlek parçaları ile yapılmaktadır.

  • kleisthenes

    atina'da yaptığı reformlarla tanınan arkhon. (bkz: arkhon nedir?)

    reformlarına solon'un zayıflattığı kabile bağlarını tamamen tasfiye ederek başlamıştır. yurttaşları deme(yer)-mahalli bağlarına göre yeniden örgütlemiştir. her bir deme attika'nın bir iki mahallesi ya da köyünden oluşur. her deme'nin kendi meclisi, memurları ve bayramları vardır ve demeler özerktirler. bu reformlarla birlikte artık yurttaşlar aile ya da kabile adlarıyla değil, ait oldukları demelerin adıyla anılmaya başlanmıştır. bu sürece demotikon denir.

    kleisthenes bu yeni siyasal düzeni isonomia, yani yasalar önünde eşitlik olarak adlandırmaktadır.

    kaynak
    ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. sf.38

  • peisistratos

    soylu olmasına rağmen yoksul thetesler adına politika yapan, solon kanunları sonrasındaki atina'yı, 560 yılında ele geçirmeyi başaran ve 527'deki ölümüne kadar polisi tiran olarak yöneten kişi. onun döneminde soyluların önemli bir kısmı tasfiye edilmiş ve topraklarına el konmuştur. ayhan yalçınkaya atina'nın bu dönemini askeri, kültürel ve ekonomik olarak altın çağı şeklinde tanımlamıştır.

  • iqsözlük bozdu mu?

    bozulmaktan daha fazla içerik ve dolayısıyla daha fazla para için sol frame'in okumaya değmez, vakit kaybı başlıklarla dolduğu bir sözlük ortamını anlıyorum. (bkz: uludağ sözlük) (bkz: ekşi sözlük)(bkz: inci sözlük)

    "okumaya değer" kavramlaştırması ile, harcanan okuma vakti karşılığında edinilen; üzerine çalışılmış görüş, aktarılan kaynaklandırılmış kültür-sanat-bilim verisi, cringe'e kaymayan bir mizah ve sözlüğün kültürünü yaratmak için yazılmış her türlü iyi niyetli içeriği kastediyorum.

    bu gün itibarıyla sözlükte açılmış hemen hemen tüm başlıkların yukarıdaki şartlar dahilinde okumaya değer olduğu kanaatindeyim. bu sebeple de 18 şubat itibarıyla bu soruyu "hayır" şeklinde yanıtlamak gerektiğini savunuyorum.

    kaynak
    son iki aylık iqsözlük deneyimim. (bkz: soran başlık nedir?) (bkz: soru işaretli başlıklarda kaynakça kuralları)

  • iqsözlük'ün bozması

    bence henüz gerçekleşmemiş olandır. ancak uzun vadede para versus kalite ikileminde kalındığında umarım bu zamanlarda buralarda olanlar yönetimi doğru yolda tutmayı başaracaktır.

« / 131 »