saate bakmak
varsın her şey sonraya kalsın
sonraya, en sonraya
sözgelimi iki bin altı yüz kırk bir mil. bir papatya ne kadar uzağı
görebilirse
o kadar yakın kalplerimiz birbirine.
entry'ler (1951) - sayfa 98
-
!edip cansever'den alıntılar
-
!edip cansever'den alıntılar
su yanındaki parklar
başlar yalnızlık ve gece,
önce denizden.
ya parktayız, ya meyhanede;
bir parça daha harcarız gençliğimizden... -
!edip cansever'den alıntılar
insan hürriyeti düşünürken güzeldir
elinde ne var ağa?
ne olsun cıngıl mıngıl.
ne saklıyorsun öyle torbanda?
ne olacak pestil mestil.
ne var ki yüreğinde ışıldar durur?
benim mi? sevda mevda
de bana de düşünüyorsun?
ne olsun? hürriyet boyuna! -
13.02.2023 haftası türkiye'de özgürlükçü gündem
#2253 no.lu entry'e cevaben,
öncelikle bu eleştiri sadece bu hafta çıkan yazıyla ilgili değil, deprem gününden itibaren mises'in genel yaklaşımı ile ilgili bir eleştiriydi. bu sebeple geçen haftanın gündemini de okuman beni daha iyi anlamanı sağlayabilir.
senin eleştirilerine gelirsek;
1- "çoğu" gönüllü, "daha fazla" sivil örgüt. bence ikimiz de gerçek rakamlara bakmalı ve ondan sonra bu hususu detaylandırmalıyız. zira ben de aksi şekilde, kurtarma çalışmalarına katılan toplam devlet personelinin toplam gönüllüden "daha fazla" (sadece asker, polis, itfaiyeci, doktor, hemşire vs. sayılmamalı aynı zamanda devletin örgütlenmesine yardımcı olduğu afad dahil tüm kurum personeli ve sadece bir "devlet" olduğumuz için diğer devletlerden gelen yardım personelleri vs. de bu toplam sayıya eklenmelidir.) olduğunu tahmin ediyorum. dediğim gibi rakamları bulalım ve sonra kim haksızsa diğerinden bir şey öğrendiği için teşekkür etsin :)
2- genel tefekkürüne katılmakla birlikte daha önceki gündemlerde de detaylarına yer verdiğim şekilde, afet durumunda esas sorun zamanın kendisidir. yani, 72 saatte insanlar ya ilgili mala ulaşırlar ya da soğuktan, susuzluktan ya da açlıktan ölürler. durumun bu vehameti, piyasa mekanizmalarının arz-talep dengesini sağlamak için ihtiyaç duyduğu vakitte artık hiçbir şeye ihtiyacın kalmaması gerçekliği ile bizleri yüzleştiriyor. bu sebeple ben mezkur kritik süre içerisinde devletin ya da herhangi birinin, aynı işi yapacak sivil bir organizasyon yok ise, insanların hayatta kalmaları için önceden bilinen süreler (örneğin bir kış depreminde bu 72 saattir) kadar ve ilgili konuyla alakalı yerleşim birimlerinde(sadece deprem bölgelerinde) geçerli olmak kaydıyla piyasa mekanizmasını rafa kaldırma hakkına sahip olması gerektiğini düşünüyorum.
3- bu eleştiride genel bir devlet karşıtlığı var ki bence de özgürlükçülüğün temel ilkelerindendir. ancak, afet koşullarında yukarıdaki yanıtta belirttiğim gibi süre kısıtı olduğundan, durum ile ilgili toplam verinin süratle toplanması, değerlendirilmesi ve varılan neticeye göre ulaşılabilen tüm organizasyonların güçlerinin tek bir afet koordinasyon birimi altında birleştirilmesi gerekiyor. zannediyorum ki bu cümleye katılacaktır eleştiri sahibi.
soru şu, türkiye'de gerçekten devlet dışında bunu kim yapabilir? elbette sivil hayat zamanında gelişmiş olsa idi, devlet liberal ilkelere göre yönetiliyor olsa idi, insanlar çoktan afet durumlarında ne yapacaklarını çok daha iyi biliyor olacaklardı ve devlete hiç gerek kalmayacaktı. bu sebeple ben daha iyi bir sivil toplum organizasyonu kurulana, o organizasyon devlet ve diğer güç odaklarına karşı hukuk koruması altına alınana kadar ( ahbap'ın başına gelenler, oğuzhan uğur meselesi, fakbaş * gibilerinin yarattığı provokatif ortam vs.)maalesef bu zorunlu kötülüğün elimizdeki en iyi araç olduğu kanaatindeyim.
bu da aklın 1 diğer yoludur :)
devletin ve hükümetin kötü politikaları ise tamamen ayrı bir tartışma konusu. zira japonya'da olan devlet sadece kontrolleri doğru yaparak 9.1 şiddetindeki depremde bile insanlarının daha uzun süre hayatta kalmasını sağlayabiliyor. bu sebeple müsait bir zamanında seni (bkz: devlet aygıtını yeniden düşünmek) başlığında ağırlamak isteriz. -
filozofların felsefeyle ilgili vecizleri
felsefeye, onu üzüntüsünden çıkarsamak isteyen bazılarının herhalde düşündükleri gibi, üzüntüde değil, mutlulukta, olgun erkeklikte, kahraman ve muzaffer erkeklik çağının ateşli sevinci içinde başlamak gerek. yunanlıların bu çağda felsefe ile uğraşmış olmaya başlamaları, bize yunanlıların kendileri kadar felsefenin de ne olduğunu ve ne olması gerektiğini öğretmektedir.
-friedrich wilhelm nietzsche -
pericles'in cenaze töreni söylevi
bu söylev, bilimsel tarihçiliğin kurucu ismi sayılan thukydides'in (iö 455-400) peloponnesos savaşı'nın tarihi içinde yer alır. söylev'de perikles esasen atina'yı ve demokrasiyi yüceltir. bu yüzden söylev, demokrasi düşmanları tarafından çeşitli aşağılanmalara maruz kalmıştır. bunlardan biri platon'dur. platon, meneksenos adlı diyaloğunda sokrates'in ağzından perikles'in cenaze töreni söylevini aşağılar ve söylevi gerçekte perikles'in değil, atinalı olmadığı için kendisiyle resmen evlenemediği ileri sürülen karısı, eski fahişe aspasia'nın (bkz: miletoslu aspasia) hazırlamış olduğunu iddia ederek gülünç düşürmeye çalışır.
söylev'den kısa bir bölüm: "başka ulusların yasalarına bakarak kurulmamış olan bir idare şeklimiz var; başkalarını taklit etmek şöyle dursun, biz kendimiz başkalarına örnek oluyoruz. idare şeklimizin adı demokratia'dır. bu ad ona, birkaç kişiye değil, bütün yurttaşlara dayandığı için verilmiştir. yasalarımız kişisel işlerde herkese aynı hakkı veriyor; devlet işlerinde herkesin alabileceği yer şu ya da bu soydan oluşuna değil, gösterdiği yüksek yetenekle kazandığı üne göredir. yurda iyiliği dokunabilecek bir yurttaşın şerefli bir yer kazanmasına da fakirliği, alçak bir sınıftan oluşu engel değildir. devlet işlerinde çok serbest düşünüyoruz. bu serbest düşünüşü günlük uğraşlarımızda da gösteriyor, birbirimizi eleştirmek için gözetmiyoruz. birisi bir kere gönlünün dilediği gibi işlemişse ona kızmadığımız gibi başkalarını cezalandırmayan, fakat can sıkan somurtkan bir yüz de takınmıyoruz. özel yaşayışımızda hepimiz dilediğimizi işlediğimiz halde bütün yurttaşları ilgilendiren işlerde kötü bir şey yapmak korkusuyla çok sıkı davranıyor, baştakilerin, yasaların, özellikle haksızlığa uğrayanları korumak için konulmuş olan, yazılı olmadıkları halde onları ayakları altına alanlara herkesin pek doğru ve yerinde bulduğu kötü bir ad kazandıran yasaların buyruklarından dışarı çıkmaktan çok çekiniyoruz. ( ... ) savaş işlerindeki tedbirlerimizin esaslarında da şu noktalarda düşmanlarımızdan ayrılıyoruz: şehrimizi herkes için açık tutuyoruz; düşmanlarımızdan biri gizlenilmemiş bir şeyi görür de faydalanır korkusuyla görmesine, öğrenmesine engel olmak için hiçbir yabancı yı hiçbir zaman şehrimizden kovmuş değiliz. ( ... ) gençlik eğitiminde onların [spartalıları kastediyor] hedefi ağır, meşakkatli bir yaşayış ile daha çocuk iken bir erkek gibi olmaktır. bize gelince, rahat, başıboş yaşadığımız halde kendimizinkine denk düşman güçlerine karşı yürümekte olanlardan hiç de geri kalmıyoruz. ( ... ) bu ve başka hususlarda atina, hayranlığa değer. israfa kaçmadan güzel şeyi, gevşeklik vermeyecek derecede bilgiyle uğraşmayı seviyoruz. zenginliği gürültülü sözlerle övünmek için, bir iş başarabilmek için fırsat biliyoruz. yoksul olduğunu kabul etmek bizim için ayıp değildir: fakat bundan kurtulmak için çalışmamayı ayıp sayarız. bir atina yurttaşı kendi özel işlerine bakarken kamu sorunlarını savsaklamaz. devletle ilgilenmeyen bir kimseyi zararsız değil, yararsız buluruz ve bir politikayı ancak birkaç kişi ortaya koyabilir ama hepimiz onu yargılayabilecek yetenekteyiz. biz tartışmaya, siyasal eylemin önüne dikilen bir engel diye değil, bilgece davranmanın vazgeçilmez bir ön hazırlığı diye bakarız."
kaynak
ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. s.52 -
ksenophon
demokrasi düşmanı atinalı filozof. m.ö. 426-355 arasında yaşamıştır. soylu bir aileye mensuptur. perslere ve spartalılara yakınlığı ile bilindiği için demokrasi düşmanı ilan edilip şehirden sürülmüştür. o da sparta'ya gidip orada atinalılara karşı savaşmıştır.
ksenophon'un demokrasiye ilk eleştirisi, demokrasinin uyumu bozuyor oluşudur. demokratik uluslar kendi içlerinde hiziplere bölünürler ve iç birlik parçalanır. bu arada konu buraya gelmişken (bkz: carl schmitt).
üstelik her grup kendi çıkarı peşinde koşar ve bu kadar bencil insanlar arasında el değiştiren iktidar aslında halkın tiranlığına yol açar. bu arada konu buraya gelmişken (bkz: alexis de tocqueville).
görevler için kura uygulaması ise başlı başına bir rezilliktir. yeteneksiz insanlara pozisyonlar verilir ve sadece bu bile demokrasinin ne kadar kötü olduğunu anlatmaya yeter.
ksenophon açıkça oligarşiyi savunur ancak kendisi fakir bir grubun idaresini de kabul etmez. böylece kendisini doğrudan fakir düşmanı şeklinde tanımlamak uygundur.
sonrasında sparta modelini (bkz: sparta nasıl bir polistir?) (bkz: sparta, spartan, lakonik) ve o da olmayacaksa kurallara bağlı bir monarkı önerir. ancak ciddiye alınmaz hatta sonrasında da başta söylediğimiz gibi şehirden kovulur.
kaynak
ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. sf.51 -
thetes
antik yunan'da en alt sınıf. köle değillerdir ancak köleden pek bir farkları da yoktur.
-
eleutheria nedir?
temel anlamı özgürlük olsa bile tam olarak buna indirgenemeyen grekçe kelime.
"kavram bir anlamda başına buyrukluğu içermektedir. burada başına buyrukluk, bir yandan çalışıp çalışmama özgürlüğünü, özellikle bir başkası için çalışmak zorunda olmamayı, yani efendisizliği işaret etmekte ama aynı anda polisi de nitelemek için kullanılmaktadır. polis de kimseye haraç vermiyorsa ve kendi yurttaşları tarafından yönetiliyorsa özgürdür."
kaynak
ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. sf. 43. -
yaşlı oligark kimdir?
atinalıların anayasası adlı kısa risale uzun zaman ksenophon'a mal edilmiştir. ancak ona ait olmadığı anlaşılınca metnin yazarı düzmece ksenophon ya da yaşlı oligark olarak anılmaya başlanmıştır.
bu metinde yaşlı oligark, demokrasinin neden kötü olduğunu anlatmaktadır. ona göre halk arasında en yaygın şey bilgisizlik, düzensizlik ve kötülüktür. bunun yanı sıra halk denilenler fakir oldukları için eğitimsizdirler de ve bu sebeple kültürlü insanlardan nefret ederler. bu haliyle de bu kimselere idareyi vermek yanlıştır ve polisin kötülüğüne olacaktır.
kaynak
ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. sf.48. -
isonomia
antik yunan'da yurttaşların yasa karşısındaki eşitliğini ifade eden kavram. ayrıca (bkz: isegoria)
-
defne ormanı
melih cevdet anday'a ait şiir. aşağıda tam metni verilmiştir:
köle sahipleri ekmek kaygusu çekmedikleri
için felsefe yapıyorlardı, çünkü
ekmeklerini köleler veriyordu onlara;
köleler ekmek kaygusu çekmedikleri için
felsefe yapmıyorlardı, çünkü ekmeklerini
köle sahipleri veriyordu onlara.
ve yıkıldı gitti likya.
köleler felsefe kaygusu çekmedikleri
için ekmek yapıyorlardı, çünkü
felsefelerini köle sahipleri veriyordu onlara;
felsefe sahipleri köle kaygusu çekmedikleri
için ekmek yapmıyorlardı, çünkü kölelerini
felsefe veriyordu onlara.
ve yıkıldı gitti likya.
felsefenin ekmeği yoktu, ekmeğin
felsefesi. ve sahipsiz felsefenin
ekmeğini, sahipsiz ekmeğin felsefesi yedi.
ekmeğin sahipsiz felsefesini
felsefenin sahipsiz ekmeği.
ve yıkıldı gitti likya.
hala yeşil bir defne ormanı altında. -
urukagina
tüm vatandaşlarını borç köleliğinden kurtarması ile meşhur, m.ö. 2350'de yaşadığını tahmin edilen sümer kralı.
kaynak
dijn, a. de. (2020). freedom: an unruly history. harvard university press. sf.17 -
sperthias ve bulis kimdir?
üç yüz spartalı filmini herkes izlemiştir ya da en azından duymuştur diye tahmine diyorum. filmin açılışında meşhur bir sahne vardır: pers elçisi gelir ve spartalıların pers egemenliğini kabul ettiklerini gösteren bir parça toprak ve su vermesini ister. büyük sparta kralı da bir tekmeyle bu elçiyi yakındaki bir kuyuya fırlatır ve toprak ve suyu oradan almasını söyler.
buradan izleyebilirsiniz.
sonrasında ise maraton savaşı olur ve persler yenilir. savaş sonrasında ilişkileri hal yoluna koymak için sparta iki elçi göndermek ister. işte spertias ve bulis bu ölüm riskini göze alıp pers başkentine doğru yola çıkmaya gönüllü olmuş iki adamdır.
kralın huzuruna çıktıklarında diz çökmeleri istenir ancak onlar reddederler. zira onlar "özgür"dürler, kimsenin önünde diz çökmezler. bizdeki pembe incili kaftan'ın orijinal hikayesi yani.
sonrasında pers kralı bu harekete kızmayı geçtim eğlenceli bulur ve bu iki cesur arkadaşı sağ salim evlerine yollamaya karar verir.
kaynak
dijn, a. de. (2020). freedom: an unruly history. harvard university press.sf.17 -
marcus tullius cicero
hürriyet davasında kellesini vermiş ilk kahramanlardandır(1).
ayrıca batı'da siyasal düşünceler tarihi adlı eserde biyografisi şu şekilde verilmiştir(2):
"iç savaş döneminin siyasal ve sosyal ortamında büyüyen marcus tullius cicero, m.ö 106 yılında arpinum'da doğmuş ve hukuk ile felsefe eğitimi almak üzere roma'ya gitmiştir. gerçekleri duygular ile harmanlayan etkileyici konuşma üslubu, onu roma'da davaların aranan savunma avukatı yapmıştır. atlılar sınıfından gelen ve daha önce senatör çıkarmayan bir aileden geldiği için yeni in an (novus homo-kendi ailesinden ilk defa konsül olarak seçilen kişi) olan cicero, başarı basamaklarını birer birer tırmanmıştır. sırasıyla, quaestor (konsül yar dımcısı), senatör, aedilis ve praetor olmuş, m.ö 63 yılında ise populares partisinden gelen lucius sergius catilina'ya karşı konsüllük için adaylığını koyarak kazanmıştır.
catilina'nın programı halkın borçlarının bağışlanması ve toprak reformunu içerirken, cicero bu programa karşı özel mülkiyetin kutsallığı ile roma'yı yücelten geleneklerin bir savunusunu yaparak zenginlerin ve soyluların desteğini arkasına almıştır. catilina ile rekabeti cicero'nun hayatı açısından olduğu gibi, cumhuriyet'in tarihi açısından da çok önemlidir. m.ö 62 yılında bir kez daha aday olan ve konsül seçilemeyen catilina, hüsrana uğrayan destekçileriyle beraber etruria'da bir isyan çağrısı yapmış ve cicero onun bu amaçlarını senato önünde açığa çıkararak komployu bastırmıştır. cicero'nun, catilina ve taraftarlarını cumhuriyet'in olağanüstü hal içerisinde olduğu iddiasına dayanarak yasal olmayan bir şekilde aceleyle öldürtmesi, kendisine karşı bitmek bilmez bir düşmanlığı tetiklemiştir. her ne kadar cicero, catilina olayından sonra "ülkenin babası", "roma'nın yeni kurucusu" unvanlarıyla onurlandırılmış ise de, daha sonra ı. triumvirlik döneminde selanik'e sürgüne gönderilmiştir.
m.ö 57'de roma'ya dönen ve pompeius ve caesar arasındaki rekabette pompeius'un tarafını tutan cicero, iç savaştan sonra caesar tarafından affedilmiştir. cicero, roma cumhuriyeti'nin çöküş dönemine gerek devlet adamlığı sırasında yaptıklarıyla, gerekse yazdığı yapıtlarıyla damgasını vurmuştur. siyasetten çekildiği dönemlerde, başta de re publica (devlet üzerine), de legibus (yasalar üzerine), de natura deorum (tarınların niteliği üzerine), de amicitia (dostluk üzerine) ve de officiis (görevler üzerine) olmak üzere birçok yapıt vermiştir. m.ö 43 yılında, plutarkhos'un paralel yaşamlar isimli eserinde etkileyici bir şekilde anlattığı gibi, marcus antonius'un adanılan tarafından öldürülmüştür."
kaynak
1- mary beard, spqr: a history of ancient rome (new york: w. w. norton, 2015), 341–342
2- ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. sf.179