entry'ler (1951) - sayfa 103

başlık listesine taşı
  • !testin aşırı derecede kolay olması

    ancak yine de bu ülkenin insanına fazla zordur :)

  • titus tatius

    sabinler'in kralıdır. romalılar sabinler'in kadınlarını topluca kaçırınca roma ile savaşa tutuşmuşlardır. savaş yıllarca sürmüş en sonunda zorla elde edilmiş sabin kadınları kocaları ve baba, kardeşleri birbirlerini artık öldürmesin diye savaşı bitirmek için çabalamıştır. sonunda da birleşip tek halk olmuşlardır.

  • yazarların kefil olduğu alfa kuşağı mensupları

    benim bu arkadaştır.

  • biraz daha mı afgan geliyor?

  • 06.02.2023 haftası türkiye'de özgürlükçü gündem

    bu hafta büyük bir depremle başladı. tüm yurttaşlarıma baş sağlığı diliyorum. umarım en yakın zamanda mağduriyetler giderilir ve bir daha mağduriyet yaşanmaması için gerekli önlemler alınır.

    bu hafta karanlık bir hafta. ancak karanlık zamanlar en zor tartışmaları gündeme taşırlar ve en zor tartışmalardaki ilerleme ancak, karanlığın tekrar gelmesini engelleme gücüne sahiptir. bu hafta da liberal gündemi tarayacağız ancak bu sefer tartışmalara biraz daha ortak olacağız
    ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    özgürlük araştırmaları derneği ile başlayalım

    öncelikle öad'ın alt kollarından biri olan alkol politikaları sitesini ziyaret etmenizi öneriyorum. 5 ocakta "alkoldeki fahiş vergi yaşam tarzı müdahalesidir!" iddiası ile bir kampanya başlatmışlar, ben imzacı oldum ancak yoksul olduğumdan yardım yapamadım. buradan kampanyaya destek olabilirsiniz. islamcı hükümetlerin seküler insanları alkol üzerinden cezalandırması kabul edilemez. bloglarındaki son yazı 27 ocak tarihli olduğu için buraya almıyorum. fakat merak edenler için son yazının linki burada.

    öad'ın diğer bir alt kolu olan yapısal reformlar'ın sayfasına buradan ulaşılabilir.

    ************************************mutlaka okuyun************************************
    öad'da çıkan son yazı ise mustafa erdoğan'ın 7 ocak tarihli ifade özgürlüğü ve kutsallık adlı yazısı. buradan ulaşılabilir. bu kısa yazısında kuran'ın yakılması olayı üzerinden ifade özgürlüğü tartışıyor ve dimağımızda özgürlükçü bir kalemin lezzetini bırakıyor.
    ************************************mutlaka okuyun************************************

    ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    serbestiyet bu hafta da son derece dolu. özgürlükçü camia içinde en çalışkan entelektüel grup bu gazete etrafında toparlanmış gibi görünüyor.

    selim kuneralp 6 şubat tarihli yaklaşan seçimler ve dış politika adlı yazısında öncelikle millet masasını, mutabakat metnindeki dış politika kararlarından dolayı kutluyor ve bu politikaların en azından bir kısmının gerçekleşmesinin bile ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. sonrasında da verilere dayalı bir şekilde detaylı bir dış politika analizi yapıyor. okumanızı öneririm.

    alper görmüş 7 şubat tarihli felaket halinde bile esas derdi eleştirileri bastırmak olan bir devlet ve iktidar başlıklı yazısında "babacan" devletimizin, babacan "takılan" işadamlarından farklı olmadığını erdoğan ve bahçeli'nin açıklamalarına yer vererek gösteriyor.


    yıldıray oğur 8 şubat tarihli devletimizi şimdi eleştirebilir miyiz? başlıklı yazısında "şimdi siyasetin sırası değil!!11birbir"'cilere karşı neden esas siyasetin, eleştirinin, hataların üstüne gitmenin zamanı olduğunu, hükümete yakın mahallelerin nasıl da zamanında tam olarak bu şekilde davrandıklarını gösteriyor. aklına sağlık diyoruz.

    yıldıray oğur 11 şubat tarihli iktidar yine şerik kabul etmiyor başlıklı yazısında hükümetin ahbap düşmanlığının hükümete özgü bir şey olmadığını, 99'da da aynı şeylerin yaşandığını, o zamanki valinin de ihh ve mazlum-der'in yardımlarını kısıtladığını hatırlatıyor. fıtrat değişir sanma bu bok yine o boktur demek geliyor içimizden ama sesimizi kesiyoruz ve bu fıtratı değiştirebilme ihtimali için mücadeleye devam ediyoruz.


    roni margulies 11 şubat tarihli puslu havayı seven yabancı kurtlar başlıklı yazısında eski paşa cihat yaycı'nın "aman dikkat edin kurtarmak için geliyorlar ama ülkeyi de bölebilirler" şeklindeki aşırı gerekli ve mükemmelen yerinde olan uyarısını ele alıyor. ayırca paşanın ümit özdağ ırkçılığı çizgisiyle de iyice kafa buluyor. yazının sonunda da marksist.org'dan bir yazı paylaşıyor. old habits die hard.

    yaşar sökmensüer 11 şubat tarihli emir demiri kesmiyor başlıklı yazısında tek adam rejiminin nasıl çöktüğünü tane tane anlatıyor.

    ************************************mutlaka okuyun************************************
    etyen mahçupyan11 şubat tarihli şehitliği sorgulamayan depreme hazırlıklı olabilir mi? başlıklı yazısında entelektüel ağırlığını ortaya koyuyor ve esas meselenin devlette, müteahhitlerde, şunda veya bunda olmadığını bilakis bu memleketin öz evlatlarının din ile zehirlenmiş akıl yürütmelerinde olduğunu ortaya koyuyor. yaşamı öncelemeyen, nietzsche ile 100 yıl evvel avrupa'nın çözdüğü sorunu çözemeyen, hala dini telkinler ışığında yol bulmaya çalışan akıl seti, ne depreme çözüm bulabilir ne de ülkenin geleceğini hepimizin faydası için şekillendirebilir. şahane bir yazı olmuş.
    ************************************mutlaka okuyun************************************

    ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    karar gazetesi'nde bu hafta bir tane dişe dokunur yazı var.

    o da menekşe tokyay'ın 9 şubat tarihli fay hatları kükrerken sosyal medya kullanımı başlıklı yazısı. bu yazıda tokyay, eğer doğru kullanılırsa sosyal medyanın deprem gibi felaketlerde çok iş yapabileceğinden bahsediyor. kıymetli bir katkı.
    ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    şimdi gelelim dananın büyüğüne. mises enstitüsü bu ay çılgınca bir şey yaptı. andrew mitchell'in bir tercümesini paylaştı. makalenin ismi "fiyat artışı hem gerekli hem de insanîdir". buradan ulaşabilirsiniz.

    yazının kendisi elbette çılgınca değil, vasat bir amerikalı talebe tarafından, oradaki felaketlerin yönetilmesi üzerine çıkan tartışmalara bir katkı olarak yazılmış. çılgınca olan büyük bir depremin üstünden iki gün geçtikten sonra bu yazının sanki durum aynıymış da liberallerin tek derdi piyasanın haliymiş gibi görünecek şekilde yayımlanması. neyse biz yazıyı değerlendirelim. şöyle başlıyor:

    "fiyatların "yükselmesi" hem tüketicilerin hem de üreticilerin işini kolaylaştırır. burada her ikisinin de çıkarları uyum içindedir. yüksek fiyatlar tüketiciler için acı vericidir, ancak hayatî ve düzeltici bir eğilimdir. bu, malları en acil şekilde arzulayanların onları elde edebilecekleri anlamına gelir. yani dükkânlara girdiklerinde kendileri için hiçbir şey kalmadığını görmeyecekler. bu malları daha az acil olarak arzulayanlar ise rasyonel ekonomik hesaplama için bir rehbere sahip olacaklar. bazıları yeni fiyatların o malın tüketimini, ondan vazgeçip daha ucuz başka bir ikame mal satın almaya kıyasla daha az faydalı hâle getirdiğini görecektir."

    yani yazarımız diyor ki; enkaz altından 32 saat sonra çıktınız. dükkanınız yıkılmış, iki çocuğunuzdan biri ölmüş ve karınızın bacağı artık yok. bilin bakalım başka ne yok? cüzdanınız! o zaman yemek yemeyiverin ya da tembelliği bırakıp hemen tekrar çalışmaya başlayın! diyelim ki cüzdanınızı buldunuz. içinde 100 lira var ve çok üşüyorsunuz, yorgancıya gittiniz çünkü yorganın 50 lira olduğunu biiyorsunuz. yorgancı size yeni fiyatın 250 lira olduğunu söylüyor ve mallarını sergiliyor. böylece ısınmıyorsunuz ama mallar da tükenmemiş ve tezgahta görünür oluyor. bina çökmeden cüzdanlarını alıp kaçanlar yorganı alıyor. bu "hayati ve düzeltici eğilim" sayesinde ilk gününüzde donarak ölüyorsunuz ancak yine de mallar piyasada akmaya devam ediyor. çünkü herkes bilir ki liberalizm reyonlar dolu görünsün diyedir, oradan kimsenin bir şey alamaması önemli değildir.

    yazarımız burada kesmiyor devam ediyor: "örneğin, bir kişi daha yüksek fiyatlı süt almak yerine sadece su satın alabilir. süt almadıkları için mısır gevreği de almazlar, bunun yerine belki yulaf ezmesi alırlar. ya da bir kişi iki galon süt almak yerine sadece bir galon süt alabilir."

    aynı örneğe geri dönersek çıktınız enkazdan ama paranız ekmek almaya yetmiyor, ne gam! siz de sakız alır çiğnersiniz! markete gittiğinizde ekmeğin kalmadığını görmeyi tercih mi ederdiniz? aptal komünistler sizi. (tabi yazının yazıldığı memleket ve durum için bunlar uygun sayılabilecek öneriler ancak enstitümüzün önerdiği gibi türkiye'ye uyguladığımızı düşünsenize?)

    peki burada bitiyor mu? elbette hayır: "ancak daha yüksek fiyat tüketicilere daha fazla fayda sağlar( e kardeş iki paragraf üstte tükeciler için acı vericiydi hani? ama yine de bir eğilim sağlıyordu falan?), aksi takdirde acıları daha da uzun sürecektir. daha yüksek fiyatların marjinal tüketicilerin (en düşük gelire sahip tüketicilerin) artık belirli bir malı satın almayı faydalı bulmayacağı anlamına gelmesi gibi, marjinal üreticiler (en düşük kâr marjına sahip üreticiler) için de daha yüksek fiyatlar, daha önce kârlı olmayan new orleans gibi bir afet bölgesinde satış yapmayı kârlı hâle getirir."

    enkazdan çıkalım yine. paramız yine bir jeneratör ve çadır almaya yetmiyor (ya da afilli söyleyelim akıllı sansınlar, marjinal tüketicisiniz ve belirli malı satın almayı uygun bulmuyorsunuz.). o halde -5 derecede evsiz bir şekilde bir kaç hafta bekliyoruz. sonrasında felaket bölgesinde jeneratör ve çadır lazımdır diye düşünüyor jeneratör ve çadır üreticileri. deprem bölgesi için planlamalarını yapıyorlar ve çalışmalara başlıyorlar. sadece bir kaç hafta içinde jeneratörleriniz ve çadırlarınız hazır! soğuktan donmayanlar için muhteşem bir nimet. tabi bu arada arz talep dengelenecek ve yollar, hastaneler, okullar, havalimanları özel sektör tarafından yapılacak, özel sektör tarafından arama kurtarma maliyetleri organize edilecek falan. kimse bir kaç yüz bin insanın yemek bulması gibi goministçe bir ihtiyaç yüzünden piyasanın işleyişinin aksamasını istemez değil mi? hem yazıda eksik kısımlar da var. örneğin eğer insanların yemek ve su alacak paraları yoksa doğrudan ölsünler, bu ölümler sayesinde sadece yemek ve su alabilenler piyasada kalırlar böylece de arzın üstündeki baskı kalkmış olur? is ile lm'in kavuşmasını daha hızlı olur. nasıl fikir?

    bitti mi? hayır. buyuruyor ki:"en dezavantajlı insanlar ihtiyaç duydukları şeyleri elde eder ve daha acil istekleri karşılanır, böylece daha az acil olan isteklerini karşılamaya devam edebilir ve daha iyi bir yaşam kalitesine sahip olabilirler. !!!!! bu süreç elbette belirsiz bir süre boyunca devam eder, çünkü daha fazla arz ve daha düşük fiyatlarla o bölgede satış yapmayı kârlı bulmayan daha fazla marjinal firma olacaktır.!!!!" yani 72 saat içinde depremden ölmediyseniz hipotermiden öleceksiniz, onu da atlatırsanız susuzluk var. ama enstitümüzün önerisi belirsiz bir süre boyunca piyasa aktörlerinin en optimal kazanç yolunu aramaları, bulurlarsa ve eyleme geçerlerse depremzedelerin ısınması ve doyması, bulamazlarsa, eh, ne olacak, reyonlar boşalmadı ya! bu arada sakın unutmayın, ölürken gördükleri son şey ağzına kadar alamayacakları ürünlerle dolu reyon olacak ve diyecekler ki "oh piyasa yeah!".

    yazının devamı daha utanç verici. eğer devlet müdahale ederse üreticiler zor durumda kalırmış :(. 72 saat içinde donarak ölecek yüzbinlerce insan için 8-10 mal üreticisini karlarından fedakarlık etmesini mi isteyeceğiz? gomonüs mayonezler sizi. üreticiler ve sermayedarlar isterlerse yardım ederler zaten, istemezlerse bir kaç yüz bin kişi de ölüversin ne olacak?

    şakası bir yana talihsiz bir yazı, talihsiz bir editörlük ve talihsiz bir zamanlama. liberalizm ile piyasa tapınıcılığı arasındaki çizgide bocalayan mises enstitüsünü piyasa ideolojisine tapınmaya değil, liberalizm nam siyaset felsefesini idrake davet ediyor ve aynı mecrada çıkmış diğer yazılarla devam ediyoruz.

    serkan kiremit'in 2014 tarihli atilla yaylagillerden misiniz? başlıklı yazısı enteresan. türk liberalizminin sahipsizliğini anlatan duygusal ama etkili bir yazı olmuş. buradan da kendisine sesleniyoruz, özgürlükçü teori türkiye'de ölmemiştir, ölmeyecektir de. evlatları sadece yeni başlamışlardır. atilla yayla tekeline son verip özgürlükçülüğü "kemalizm hariç her şey!!" kafasından çıkarmanın zamanı geldi de geçiyor. kendisini de burada herkesin huzurunda sözlüğümüze yazar olarak davet ediyorum.

    bir diğer yazı llewellyn h. rockwell jr'a ait, erdi serdar tarafından çevrilmiş sosyalizm ve çin depremi isimli yazı. yazı, piyasaya bırakılmadığı için depremde çin'de binaların çöktüğünü savunuyor. yazının konu aldığı noktadan bakıldığında haklı. ancak devletin yaptığı ve sallanmayan binaları ve devletin yapmadığı ama çöken binaları düşünürsek? zannediyorum ki bu daha geniş bir tartışmayı hak ediyor o yüzden şimdilik burada kapatıyorum.

    11 ocak akşamı ise bir yazı daha yayımlandı. robert p. murphy'ye ait fiyat artırma hakkında 3 olumlu husus başlıklı yazıda enstitümüz çılgınlığına devam ediyor ve ufak seller, 20 kişinin hayatını kaybettiği "büyük" kasırgalarla bizim enkaz altındaki iki yüz bin kişiyi bir tutmaya devam ediyor. haksız değilsiniz, yersizsiniz.

    (bkz: liberalizm vs piyasa tapınıcılığı)
    ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    son olarak reform sitesi'nin 5 ocak tarihli kemal kılıçdaroğlu'na açık mektupları var.
    buradan ulaşılabilir.
    ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    notlar:
    pazar günü eklemeler olabilir.
    3h hareketi haftalardır olduğu gibi sessiz. okuma grupları organizasyonları ise henüz beni davet etmedi.
    hür kirpi'de bu hafta yazı yok.
    hür fikirler de bu hafta boş. atilla yayla hoca bile hükümetimizin şahaneliğini anlatmamış, işte o kadar boş.
    rothbard kürsüsü'nde bu hafta çıkan tek yazıyı paylaşıp kendilerini utandırmak istemiyorum.
    vigilia hala çıkmış değil.

  • etyen mahçupyan

    şehitliği sorgulamayan depreme hazır olabilir mi başlıklıyazısı ile akıllı bir adam olduğunu kanıtlamış düşünür.

  • yıldıray oğur

    serbestiyet ve karar gazetelerinde yazan gerçekten aydın bir insana benzeyen gazeteci. takipçisiyiz.

  • turkish philanthropy

    ahbap'a iki milyon dolar bağışlamış, buradan twitter hesabına ulaşılabilecek kar amacı gütmeyen sivil toplum kuruluşu. buraya tıklayarak anasayfalarına ulaşabilrsiniz.

  • patria potestas

    roma'da familia'nın başının familia'nın kalanına karşı kullanabileceği yasal sınırları ifade eden kavram.

    cinayet bu yasal sınırlar dahilindedir. yani ailenin başı, karısını ya da çocuklarını öldürebilir ve bu son derece meşrudur.


    batı'da siyasal düşünceler tarihi adlı eserde aşağıdaki şekilde özetlenmiştir.

    "roma'da paterfamilias'ın oğulları ve aile­nin diğer fertleri üzerinde vitae necisque potestas'ı (hayat ve ölüm üzerinde iktidarı) vardı. vitae necisque potestas formülü ba­banın oğulları üzerindeki mutlak yetkisi­ni tanımlar. roma'da babanın bu vitae ne­cisque potestas'ı ile imperium (kamusal yet­ki) arasında temel bir yakınlık olduğu da düşünülmektedir."

  • larlar

    büyük ihtimalle başlangıçta verimli toprakların koruyucu ruhlarıydılar, daha sonra görev alanları genişledi ve evlerden sokaklara, hatta bütün şehre kadar her türlü yerin ve mekanın koruyucusu oldular. kökenleri romalıların meşhur numenlerinden bir tanesi olan lar'a dayanmaktadır.

  • !salartesi

    haftanın üçüncü günü. plebler arasında çehar-şenbe yani 4. gün olarak bilinir.

  • şarap numeni liber

    liber'in anlamı özgürdür. roma'daki numenlerden biridir ve şaraptan sorumludur.

    romalılarn eğlenceli ancak gerçeklere pek uymayan etimolojik açıklamasına göre liber'in adı dionysos'un lakaplarından biri olan luaios (dert ve tasadan kurtaran) sıfatının çevirisidir.

    wikipedia'ya göre ise liber ('özgür') adı proto- italic leu*ero'dan ve nihayetinde proto-hint-avrupa hleudero'dan ('insanlara ait', dolayısıyla 'özgür') kaynaklanmaktadır.

    bir de kadın mevkidaşı vardır: libera.

  • haluk levent

    anadolu rock müziğine level atlatmış, iyi bir insan olmak hususunda çıtayı arşa çıkarmış, mütevazı, iyi niyetli, egosuz ve yardımsever bir kimse. bilin bakalım kimlerin gözünde düşman sayılmaktadır?

  • ahbap

    türkiye'nin yüz akı sivil toplum kuruluşlarından biri. (bkz: haluk levent)
    özellikle 2023 şubat depremi sonrasında hükümetin paralı trolleri tarafından itibarsızlaştırılmaya çalışılan bir kurumdur. sahip çıkılmalıdır.

  • diane morgan

« / 131 »