en beğenilenleri (35)

başlık listesine taşı
  • facepalm

    ingilizce bir ifade. face=yüz, palm=avuç... tek elle yüzün, daha doğrusu alnın kapatılmasıdır. şu hareket...

    hani çok saçma bir harekete veya söze tanık olursunuz da, ne kadar aptal olduğunu kelimeler ifade etmez ya? hah, işte o kelimelerin yerini bu hareket alır. hey yarabbim, akıl fikir ver, ben senin adına utandım, beyin terk, allah seni bildiği gibi yapsın anlamına gelir.

    bu hareketin emojileri bile var artık. mesajlaşmada bile allah seni bildiği gibi yapsın diyebiliyorsunuz öyle demeden.

    saçmalık tavan yaptığında ve tek el yeterli gelmediğinde double facepalm girebilir devreye. işte böyle...

  • 14 mayıs 2023 genel seçimleri

    bu yıl itibarıyla tam yarım asırdır bu dünyadayım. siyasetle, devletle iç içe bir ailede büyüdüm. yaklaşık 4 yıl haber muhabirliği yaptım, 90'lı yılların sonunda bir sürü seçim kampanyası takip ettim. birçok mecra için haber çevirisi yaptım. habercilikten ayrılsam da, haberden hiç kopmadım.

    şu ömrümde ilk defa bu kadar güzel, bu kadar umut verici bir seçim kampanyası görüyorum.
    kullanılan müzikler, sloganlar, verilen pozitif mesajlar. hatta şu kalp işareti. göreyim kalpleri diyor kılıçdaroğlu, koca koca adamlar, teyzeler, çocuklar, binlerce insan kalp yapıyor elleriyle. karşı taraf abuk sabuk şeyler söylese bile, kalabalıkların yuhalamasına izin vermiyorlar. medeniyet gözlerimi yaşatıyor.

    sancılı bir birleşme oldu, evet. ama bu kadar birbirinin zıttı düşüncenin, bu kadar egonun bir araya geldiği bir grupta bir takım aksiliklerin olması normal. önemli olan o aksilikleri aşabilmekti. şu son 10 gün içinde çok büyük bir felaket olmadığı sürece aksilikleri aşmayı başardılar diyebiliriz herhalde. en azından görüntüde. ki, bu bile çok önemli bir şey seçmen açısından.

    evet, ilk defa bu kadar umutlu olduğumu hissediyorum bu ülkede. gerçi ilk defa da bu kadar umutsuzluk yaşadığımı hissettiğim için mi emin değilim. bu ülke ilk defa bu kadar bölündü, ilk defa bu kadar batmaya yaklaştı. belki de o yüzden. tek dileğim var, güzel mesajların ve umudun verildiği bu seçim kampanyası amacına ulaşsın, başarıyla sonuçlansın.

    o zaman hayde

  • seçim sonrası stress bozukluğu

    ülkenin yüzde 48'inin yaşadığı durum an itibarıyla. kaynak kendim, çevrem, sokağa çıktığımda konuşulanlara kulak verdiğim insanlar.

    travma sonrası stres bozukluğu bir nevi. çünkü büyük bir travma oldu bu yüzde 48'lik kesime.
    epeydir umutsuz olan insanlara umut aşılanmıştı. hatta o kadar ki, birinci turda bitecekti bu iş. sonuç: tabii ki hüsran. alavere dalavereler ve ülkedeki cehalet hafife alınmıştı.
    aylarca siyasetle yatıp kalkan bizler için hayatta yaşayabileceğimiz en büyük travmalardan biri oldu. çünkü biz o umudu, diğer tarafa oy veren, aç, çoluğuna çocuğuna mont bot alamayan, kalorifer yakamayan, adaleti sadece kadın ismi olarak bilen insanların iyiliği için de beslemiştik. meclise giren hüdapar ve refah partisine rağmen, ülkedeki kadınların ve çocukların korkmasına gerek kalmayacaktı.

    umut çok tehlikeli bir şeydir derlerdi de inanmazdım. zira insan umut olmadan yaşayabilir miydi? yaşayabiliyormuş demek ki. şu son birkaç hafta bunu gösterdi. herkes kabuğuna çekildi. çıkacağız elbet o kabuktan ama eski biz olacak mıyız? hiç sanmıyorum.

    halbuki cahit zarifoğlu'nun dediği gibi:
    "alt tarafı bir çiçek koklayıp, bir hayvan sahiplenip, birkaç insan tanıyıp, sevip gidecektik bu dünyadan. nasıl kötü bir zamana denk geldi ömrümüz... vicdansızların, sapıkların, katillerin, nefretin, cehaletin ortasına düştük!"

  • sinan oğan

    eğer olursa, ikinci turdaki desteğini satılığa çıkarmış "milliyetçi". atatürk'ün kurduğu cumhuriyeti yıkmak için çabalayan, kadınlara, çocuklara, hayvanlara düşman bir ittifakla, 1-2 bakanlık uğuruna anlaşmaya ve ülkeyi daha da karanlığa sürüklemeye razı yani.

    buyurun buradan yakın

    bir de gençlere çağrıda bulunuyor. yedi yıl daha bu düzen devam ederse genç diye bir şey kalmayacak ülkede. kalanlarsa, o kapıya koymaya vaat ettiği suriyeliler ve afganlar olacak.

    siyaset ne acayip şey yav. herkes gerçek yüzünü eninde sonunda gösteriyor. tabii bir yedi yıl daha oğan ve özdağ ekibi yesin ülkeyi, neden olmasın ki?

  • muharrem ince

    şu işi kendisini ve ailesini rezil etmeden, milletin diline düşmeden, oy pusulaları bastırılmadan yapsaydı bir şeye benzerdi. işte o zaman atatürkçü, ülke sevdalısı laflarına inanabilirdik belki.

    hadi canım, tarihin tozlu sayfalarındaki yerin seni bekliyor. aptal dansını ve egonu da al git.

  • gnu

    bir tür afrika antilobu. latincesi connochaetes taurinus. aynı zamanda wildebeest olarak bilinir.

    şöyle bir hayvandır işte. açlıktan kaburga kemikleri sayılan afrika toynaklısı gibi durur. 250 kiloya kadar çıkabilen bu hayvanlar, saatte 45-50 km hızla koşabilirler. tabii afrika ovalarındaki neredeyse tüm etobur avcı hayvanların maması oldukları için bu hıza ihtiyaç duyarlar.

    aslan, çita, vahşi köpek ve sırtlan gibi avcılardan korunmak için gruplar halinde yaşarlar. ayrıca diğer boynuzlu hayvanların aksine, savunma mekanizması olarak da dişilerde de boynuz olur.

    bebeleriyse çizgisiz doğar ve 2-3 ay içinde çizgileri oluşmaya başlar. bir gnu'nun ortalama ömrü 20 yıl civarıdır.

  • bir oy tip'e bir oy kemal'e

    ihmallerle dolu çorlu tren kazasında 9 yaşındaki oğlunu kaybeden mısra öz'ü,
    haber peşinde koşarken öldürülen metin göktepe'nin ablası meryem göktepe'yi,
    gezi ve birçok başka haksızlığa karşı savaşan avukat can atalay'ı,
    yandaş medyaya ilk karşı duranlardan biri olan ve kendini kapının önünde bulan irfan değirmenci'yi,
    uzun zamandır kimsenin vermediği umudu, karanlığa batmış halka veren genel başkan erkan baş'ı,
    meclis kürsüsünden bıyıklılara kök söktüren sera kadıgil'i,
    çürümüş düzene karşı ses çıkartmak için düzenlenen çoğu protestoda en önde dağ gibi duran barış atay'ı,
    ve 14 mayıs 2023 genel seçimlerinde aday olan diğer onlarca ismi meclise göndermek için olması gerekendir.

    haklarımızı var güçleriyle savunmaya çalışacaklarından zerre şüphem yok. bay kemal ve chp'yi bir kenara koyarak, keşke aynı şeyi diğer muhalefet partileri için de söyleyebilseydim. gerçi chp'yle kavgam başka bu seçimlerde. (bkz: sadullah ergin)

    bu arada, şahsen benim yapamayacağım eylemdir. zira, ankara 1. bölge'de aday göstermediler ve canım çok sıkkın.

  • tonik

    genelde bazı içkilere, kokteyllere katılan ama bazı insanların içine limon falan sıkarak sade de içtiği acımtırak alkolsüz içecek. ayrıca cilt bakımında da, cildi sıkılaştırmak ve gözenekleri küçültmek için kullanılır.

    acı tadı, içinde bulunan kinin maddesinden kaynaklanır. 18'inci yüzyılda hindistan'daki ingiliz askerleri sıtmayı tedavi etmek için kinin tozu kullanırlarmış. ama tadı o kadar acıymış ki, tek başına kullanmak imkânsızmış. bu yüzden de maden suyuna katıp, içmeye başlamışlar. böylece ortaya tonik denen bir içecek çıkmış. daha sonra dönüşte de toniği, cin çılgınlığının yaşandığı avrupa'ya getirmişler ve cine eklemeye başlamışlar. cin tonik de ortaya böyle çıkmış. *

  • siri

    şubat 2010'da apple için piyasaya uygulama olarak sürülen sanal yardımcı. iki ay sonra apple uygulamayı satın alarak iphone 4s'e entegre etti ve tüm telefonlarında sanal yardımcı olarak kullanmaya başladı.

    siri'yi kullanmayı her zaman çok sevdim. telefona el değmeden alarm kurma, hava durumunu sorma, hızlıca bir şeyler araştırma, birilerini arama, hatırlatma ayarlama, müzik çalma en çok kullandığım özellikleri. telefonu evin içinde bulamadığımda, avaz avaz, hey siri where are you dediğimde, i'm here diye cevap vermesi de cabasıydı. hey siri dediğimde bi-bip diye yüksek sesli bir sinyal veriyordu ve beni duyduğunu anlıyordum.

    her çıkan yeni telefonla, siri epey gelişmeye başladı. 5 ve 6'da alışma süreci vardı. beni tanıdıkça, aksana alıştıkça daha iyi anlıyordu ama zaman alıyordu tabii. 2019'dan beri kullandığım xr'da kendisiyle acayip muabbetliydik. hiç sorun yoktu. sonra ios'u güncelleme salaklığı yaptım. 16'ya yükselttim galiba ve siri'nin sesi tüm sesi kesildi. hey siri diyorsun, trip atan kız misali, sadece ekranda ışıkları yanıyordu ama ses falan vermek yok. dediklerimi anlamaz oldu. hava sıcaklığını sorduğumda, nette saçma sapan bir şeyler arayıp, bak ben ne buldum diye önüme sürüyordu. birini ara dediğimde bambaşka birini arıyordu, sürekli telefona atlayıp, kapat kapat diye telaş yapıp, ter döküyordum. introvert'üm olm ben. öyle gereksiz yere insanlarla konuşmak benim için cehennem azabı ama o başka bir girdinin konusu. epey bi süre dinlenmeye çektim kendisini. ama yokluğunu çok hissediyordum *

    neyse, geçen ay telefonu yeniledim, 16.3 mü ne öyle bir ios'la geldi. neyse ki, artık hey siri dediğinde ses veriyor ama "hı-hı?" nasıl bir tepkidir yav? bir gün "ne var la bebe amma meşgul ediyon beni" demesinden korkuyorum. birbirimizi anlama becerimiz biraz daha düzeldi. hala fifty ve fifteen'i, fourty ve fourteen'i karıştırıyor, alarm yerine geri sayım kuruyor falan ama buna da şükür. bir ara hiç kullanılmaz haldeydi.

    niye böyle saçma sapan şeylerle oynuyorlar anlamıyorum. geliştirme falan değil bu, bildiğin kullanıcı çıldırtma. ingilizce'de bir deyim vardır. if it ain't broke, don't fix it. ellemeyin yahu çalışan bir şeyi.

    neyse evet, derdimi şeyedeyim haklısınız. bu da öyle bir anımdı. hey siri, girdiyi yayınla.

  • balina aydın

    türkiye'nin en iyi tanıdığı beyaz balina. aydın, 25 ocak 1992'de gerze sinop'ta ortaya çıkmış ve kısa bir sürede sadece türkiye'de değil, tüm dünyada tanınır hâle gelmişti.

    işte burada

    aydın, gerze limanı yakınlarında balıkçılara yanaşmış, yiyecek istemiş ve gerze'den ayrılmayarak, kısa bir sürede yerli halkın sevgilisi haline gelmişti. o zamanlar aydın'ın rusya'daki bir akvaryumdan fırtına vurduğunda kaçtığı söylense de, kanadalı deniz memelisi uzmanı pierre beland'a göre, hükümetten bazı yetkililerin onu arayıp, bir beluga'nın karadeniz'de yaşamasının normal olup olmadığını sormuştu. bunun üzerine türkiye'ye gelen beland, beluga'nın dişlerinin iyice tıraşlandığını ve getir götür numaralarını çok iyi bildiğini görmüştü. bu tür özellikler donanma tarafından eğitilen başka balinalar ve yunuslarda da görülüyordu.

    daha sonra "aydın'ı ne yapalım" tartışmaları başlamıştı. bir kısım uzman, bering denizine götürme fikrini savunurken, başka bir grup da hayvanın fazlasıyla insan canlısı olduğunu ve doğada kendi başına hayatta kalamayacağını, hatta avcılar tarafından kolayca vurulabileceğini savunmuştu. en sonunda aydın'ın olduğu yerde bırakılmasında hemfikir olunmuştu. ancak dönemin hükümeti bu tavsiyeye uymayarak rus hükümetine aydın'ı tekrar yakalama ültimatomu vermişti. gerze halkı ve hatta greenpeace bile bu kararı şiddetli bir şekilde protesto etse de, nisan ayının başında ukrayna bayraklı bir araştırma gemisi aydın'ı bulmuş ve 45 dakika süren bir mücadelenin ardından, alıp götürmüştü.
    aydın'ın geri götürülmesini protesto eden halka, aydın'ın marsa adlı eşiyle daha mutlu olacağı söylenmiş ancak öyle bir balinanın olmadığı daha sonra ortaya çıkmıştı.

    bir ay sonra associated press, aydın'ın olduğu yeri bulmuştu. ukrayna'da bir akvaryumda, donanmadan başka bir beluga'yla birlikte gösteriler yapıyordu. ancak sovyetler birliğinin dağılması üzerine ekonomi çok sıkıntılıydı ve akvaryum büyük zarardaydı. aydın'ı türkiye'de incelemeye gelen uzmanlardan emilio nessi aydın'ın serbest bırakılması için akvaryumla pazarlığa girişti. akvaryum, aydın için 60 bin dolar istemişti çünkü japonya'da belugaların gittiği fiyat buydu o yıllarda. pazarlıklar devam ederken kasım ayında bir fırtına daha vurmuş ve aydın bir kez daha kaçmıştı. akvaryum bu sefer aydın'la ilgili bilgi verebilecekler için 3,500 dolar ödül vaat etmişti. şubat 1993'te aydın bir kez daha gerze'ye döndü. çevre bakanlığı bu sefer, aydın'ın türk suları içinde yakalanmasını yasakladı. aydın 17 temmuz'a kadar günlerini onu besleyen turistler ve dalgıçlarla sinop'ta geçirdi ve en son bir festival sırasında görüldü. 1994 yılında bulgaristan kıyılarında bir beluga görülse de, aydın olup olmadığı asla tespit edilemedi.

    haberi burada

  • ben kimim?

    merhametli (salak)
    düşünceli (salak)
    çalışkan (salak)
    sorumlu (salak)
    yumuşak başlı (salak)

    yani anlayacağız, salağın önde gideniyim. *

  • hayde

    bir karadeniz türküsü. 1976 yılında rizeli melek akman tarafından sözleri yazılmış. melek akman ilkokuldayken yakın bir akrabası, aşık olduğu adam yerine zorla bir başkasıyla evlendiriliyor. kaçmak istiyorlar ama beceremiyorlar. sevmediği biriyle evlendiriliyor ve ömrü boyunca mutsuz oluyor. akman bu hikayeden çok etkilenmiş ve yıllar sonra bu şarkıyı yazmış.

    daha sonra 2004 yılında kazım koyuncu tarafından okunmuş ama pek rağbet görmemiş. buradan dinleyebilirsiniz

    2010 yılında, cem yılmaz av mevsimi filminin bir sahnesinde kalabalığa türküyü söyletince, anka kuşu misali küllerinden doğmuş. buradan izleyebilirsiniz

    daha sonra fatih ürek, daha cıstak cıstak bir şekilde yorumlamış. klibiyle beraber burada

    ve derken kemal kılıçdaroğlu, 14 mayıs 2023 genel seçimleri için seçim şarkısı olarak seçti. sözlerini biraz değiştirip, kıpır kıpır, umut veren bir seçim şarkısı haline getirdiler. işte burada

  • büyük beyaz köpek balığı

    latince adı carcharodon carcharias olan, boyu 6 metreye ağırlığı 1.7 tona kadar ulaşabilen, denizlerin en büyük avcı balığı. atalarının 3.6 milyon yıl önce soyu tükenen megalodon olduğuna inanılıyor.

    denizin taşlı dibinde kamufle olabilmesi için gövdesinin üst yarısı gridir ve ismini de alt yarısındaki beyazlıktan alır.
    suyun içinde 25 kilometre hızla yüzebilir ve üç kilometre uzaktan bir damla kanın kokusunu alabilirler. çoğu diğer köpek balığının aksine sıcakkanlıdır ve yavrularını doğururlar. ama diğer sıcakkanlı hayvanların aksine, yavrularıyla bir bağ oluşturmazlar.

    büyükbeyaz köpek balıkları tam bir avlanma makinesidir. lorenzini ampülü denilen ve çok sayıda kanalcıktan oluşan duyu organı sayesinde avlarının elektromanyetik alanını algılarlar ve harekete geçerler. çenelerinde 48'e yakın diş bulunur ama dişler sadece bununla sınırlı değildir. çenelerinde ayrıca yatay olarak 3-4 sıra diş daha bulunur. avlarını ısırdıklarında kaçmalarını zorlaştırmak ve kırılan dişlerine yerine geçmeleri için.

    köpek balıkları kafalarının iki tarafında olan gözleriyle neredeyse 360 derecelik bir görüş alanına sahip olurlar. retinalarında bulunan tapetum lucidum sayesinde kediler gibi loş ışıkta karanlıkta rahatça görürler ve ışık vurduğunda gözleri de parlar. büyük beyazların, avlarına saldırdıkları sırada, göz küreleri arkaya doğru yuvarlanır ve böylece saldırı sırasında hasar almaktan korunur.

    dünyanın en eski canlılarından biri olan büyük beyaz köpek balıkları zamanla kendi dna'larını onarabiliyorlar. bu sayede birçok hayvanın aksine, hastalıklara ve kansere karşı çok dirençli olup, uzun ömürlü olabiliyorlar. bilimciler bu köpek balıklarının genomunu ve dnalarını inceleyerek, insanoğlu için de bir takım çareler geliştirmeyi umuyorlar.

    son yıllarda ise, güney afrika'nın false körfezindeki seal adasında, büyük beyaz köpek balıklarının sayısının büyük ölçüde azalması ekostistemde büyük değişikliğe yeni bir yırtıcı köpek balığı türünün baskın çıkmasına yol açtı. sevengill, yani 7 solungaçlı köpek balıkları bölgede hakimiyet kurmuş durumda. ancak bu değişikliğin sonuçlarının bölgeyi nasıl etkileyeceği henüz bilinmiyor.

  • !izmir denince akla gelenler

    izmir'li olmadığım için pek bir anım yoktur ama izmir denince aklıma sadece izmir lokması geliyor.

    şimdi izmirliler gelip, biz ona çiğdem gevrek ayarında başka bi şey deriz demeden önce anlatayım. benim bildiğim izmir lokması ortası delik, minik donut gibi olandır. bodrum'dakiler gibi top top değildir.

    işte bundan

    eskiden bir sürü yerde bulabiliyordum bundan. en son istanbul'da yaşarken, büyükada'da bile vardı ama artık neredeyse hiç yok. hele ankara'da hiçbir yerde görmedim * ha, izmire gidip baktın mı diye sormayın. epey yıllar oldu izmir'e gitmeyeli.

    neyse, aklıma geldi yazayım dedim. şimdi de aklıma düştü iyi mi. *

  • mikroplastik

    büyük bir çevre kirliliğine yol açan küçük plastik parçacıklardır. çapı 5 mm'den az olan herhangi bir plastik parçacığa mikroplastik denir. birincil ve ikincil olarak sınıflandırılırlar.

    birincil mikroplastikler, insan kullanımı için üretilir. ikincil mikroplastikler de büyük plastik kalıntıların parçalanması sonucunda ortaya çıkar. yani kullandığımız poşet, pet şişe, plastik ambalaj vs, zaman içinde parçalanarak mikroplastik haline dönüşür. mikroplastikler sindirilemez, biyobozunur değildir ve üretildikten sonra onlardan kurtulmak mümkün değildir.

    hem birincil hem de ikincil mikroplastikler, özellikle deniz ve su ekosistemlerinde çevrede kalmaktadır. hatta denizlerdeki mikroplastik kirliliği öyle bir boyuta ulaşmış ki, son yapılan bir araştırmaya göre, ingiltere'de karaya vuran tüm deniz canlılarında mikroplastik tespit edilmiş. hepsinde... %84'ü sentetik liflermiş. yani ana kaynağı giysiler, balıkçılık ağları ve diş fırçaları. geriye kalanı da plastik şişeler ve gıda ambalajlarından gelen parçacıklarmış. mikroplastiklerin birçoğu hücrelere gömülecek kadar da küçüktür.

    hatta mikroplastikler hayatımıza öyle sızmış ki, wwf'in yaptırdığı son araştırmalara göre insanlar haftada ortalama bir kredi kartına eşdeğer mikroplastik yutuyormuş.

    greenpeace'in türkiye'de yaptığı son araştırmalardan yayınladığı rapora göreyse, midyelerin %91'inde ve balıkların %44'ünde bulunmuş. yani o löp löp mideye indirdiğimiz midye dolmaların neredeyse hepsinde, rakı eşliğinde ya da ekmek arası yenilen her iki balıktan birinde mikroplastikler bulunuyor.

    araştırmada ege, marmara ve akdeniz'den toplanan ve aralarında barbun, istavrit, kefal, tekir bulunan 243 balık, 32 karides ve 317 midyenin mide ve sindirim sistemlerini incelendi. kefallerin %64,8'inde, barbunun %63'ünde, tekirin %32,8'inde, istavritin %26,7'sinde mikroplastik bulundu. bulunan mikroplastiklerinse 13 farklı polimer tipinde olduğu belirlendi. en fazla bulunan polimer tiplerinse tek kullanımlık plastikler olduğu tespit edildi.

    eçtiğimiz aylarda uzmanların yaptığı açıklamalara göre, doğmamış bebeklerin plasentasında (göbek bağı) bulunan mikroskobik plastik parçacıkları.

    uzmanlar hamile kadınların mikroplastikleri ya soluyarak ya da besin yoluyla aldıklarını düşünüyorlar. incelenen her plasentada en az bir düzine parçacık bulunmuş ve plasentanın sadece %4'ü incelenmiş. yani tümünde çok daha fazla parçacık olduğunu düşünüyorlar. analiz edilen tüm parçacıklar da renkliymiş. yani ürün paketlerinden, boyadan, kozmetikten ve kişisel bakım ürünlerinden geldikleri tahmin ediliyor.

    parçacıkların büyük kısmı 10 mikron (0.01mm) büyüklüğündeymiş. bu da kan dolaşımıyla vücutta dolaşabildiğini gösteriyor. yani parçacıkların fetüse geçme ihtimali yüksek. mikroplastikler hem fetüsün, hem de yeni doğmuş bebeklerin gelişimini kötü yönde etkileyebilecek yapıya sahipler.
    yaşadığımız devirde mikroplastiklerden kaçmak çok büyük bir çaba gerektirecek bir şey maalesef. geçtiğimiz yıl bir diğer araştırma plastik şişelerden süt veya mama içen bebeklerin her gün milyonlarca parçacık yuttuğunu göstermiş.

    yine geçtiğimiz birkaç yıl içinde yapılan başka bir araştırmada, hamile laboratuvar farelerinin soluduğu plastiklerden oluşan mikroplastiklerin, yavrularının karaciğer, akciğer, kalp, böbrek ve beyinlerinde tespit edilmiş.

    plastik dünyadaki en büyük tehlikelerden biri hâline geldi. artık denizde yaşayan tüm canlılarda görülüyor. yani yediğiniz her şeyde var. plastik kullanımı arttıkça, sağlığımızı, hatta çocuklarımızın sağlığını tehdit etmeye başladı ve daha da iyiye gidecekmiş gibi görünmüyor maalesef. insan ve hayvan üzerindeki etkileri önümüzdeki yıllarda çok daha fazla belli olacak ama o zamana kadar iş işten geçmiş olacak bence.

/ 3 »