• ülkenin yüzde 48'inin yaşadığı durum an itibarıyla. kaynak kendim, çevrem, sokağa çıktığımda konuşulanlara kulak verdiğim insanlar.

    travma sonrası stres bozukluğu bir nevi. çünkü büyük bir travma oldu bu yüzde 48'lik kesime.
    epeydir umutsuz olan insanlara umut aşılanmıştı. hatta o kadar ki, birinci turda bitecekti bu iş. sonuç: tabii ki hüsran. alavere dalavereler ve ülkedeki cehalet hafife alınmıştı.
    aylarca siyasetle yatıp kalkan bizler için hayatta yaşayabileceğimiz en büyük travmalardan biri oldu. çünkü biz o umudu, diğer tarafa oy veren, aç, çoluğuna çocuğuna mont bot alamayan, kalorifer yakamayan, adaleti sadece kadın ismi olarak bilen insanların iyiliği için de beslemiştik. meclise giren hüdapar ve refah partisine rağmen, ülkedeki kadınların ve çocukların korkmasına gerek kalmayacaktı.

    umut çok tehlikeli bir şeydir derlerdi de inanmazdım. zira insan umut olmadan yaşayabilir miydi? yaşayabiliyormuş demek ki. şu son birkaç hafta bunu gösterdi. herkes kabuğuna çekildi. çıkacağız elbet o kabuktan ama eski biz olacak mıyız? hiç sanmıyorum.

    halbuki cahit zarifoğlu'nun dediği gibi:
    "alt tarafı bir çiçek koklayıp, bir hayvan sahiplenip, birkaç insan tanıyıp, sevip gidecektik bu dünyadan. nasıl kötü bir zamana denk geldi ömrümüz... vicdansızların, sapıkların, katillerin, nefretin, cehaletin ortasına düştük!"

  • değerli kedi çok güzel bir yazı yazmış. şimdi kötülenen eski türkiye'de soluk almış herkes o günleri özlüyor.

    çünkü özgürdük.

    bu seçimden önce de özlediğim şey o zamanın ruhu değil, o zamanın özgürlüğüydü. ama güzel memleketimin insanları bir olup, birçok yanlışı gerçek sanarak bir seçim yaptılar ve bana şöyle ağız tadıyla bi rakı içirtmediler.

    sorun şu: bizim gibi düşünen azınlık herkes istediği gibi yaşasın isterken çoğunluk, herkes onların istediği gibi yaşasın, istedikleri şeye gerçek gözüyle bakılsın istiyor. bu hem mümkün değil, hem de yanlış.

    bu sürdürülen zihin seti ve bu zihin setinin devleti yönetmesi hem ekonomik hem sosyal anlamda halka zarar veriyor, verecek. bu durum da iyiden iyiye canımı sıkıyor.

    hepimizin stoacı kaslarını geliştiren bu durum sonsuza dek sürmeyecek elbette. ama bu süreci birbirimize daha çok yaslanarak ve değerli şairimiz @tevfik lukret'in öğüdünü tutarak verimli ve nispeten huzurlu geçirmek mümkün. adana tabiriyle: "araya giden" yıllar haline gelmesinler diye.