son oylananları (32)

başlık listesine taşı
  • seçim sonrası stress bozukluğu

    ülkenin yüzde 48'inin yaşadığı durum an itibarıyla. kaynak kendim, çevrem, sokağa çıktığımda konuşulanlara kulak verdiğim insanlar.

    travma sonrası stres bozukluğu bir nevi. çünkü büyük bir travma oldu bu yüzde 48'lik kesime.
    epeydir umutsuz olan insanlara umut aşılanmıştı. hatta o kadar ki, birinci turda bitecekti bu iş. sonuç: tabii ki hüsran. alavere dalavereler ve ülkedeki cehalet hafife alınmıştı.
    aylarca siyasetle yatıp kalkan bizler için hayatta yaşayabileceğimiz en büyük travmalardan biri oldu. çünkü biz o umudu, diğer tarafa oy veren, aç, çoluğuna çocuğuna mont bot alamayan, kalorifer yakamayan, adaleti sadece kadın ismi olarak bilen insanların iyiliği için de beslemiştik. meclise giren hüdapar ve refah partisine rağmen, ülkedeki kadınların ve çocukların korkmasına gerek kalmayacaktı.

    umut çok tehlikeli bir şeydir derlerdi de inanmazdım. zira insan umut olmadan yaşayabilir miydi? yaşayabiliyormuş demek ki. şu son birkaç hafta bunu gösterdi. herkes kabuğuna çekildi. çıkacağız elbet o kabuktan ama eski biz olacak mıyız? hiç sanmıyorum.

    halbuki cahit zarifoğlu'nun dediği gibi:
    "alt tarafı bir çiçek koklayıp, bir hayvan sahiplenip, birkaç insan tanıyıp, sevip gidecektik bu dünyadan. nasıl kötü bir zamana denk geldi ömrümüz... vicdansızların, sapıkların, katillerin, nefretin, cehaletin ortasına düştük!"

  • facepalm

    ingilizce bir ifade. face=yüz, palm=avuç... tek elle yüzün, daha doğrusu alnın kapatılmasıdır. şu hareket...

    hani çok saçma bir harekete veya söze tanık olursunuz da, ne kadar aptal olduğunu kelimeler ifade etmez ya? hah, işte o kelimelerin yerini bu hareket alır. hey yarabbim, akıl fikir ver, ben senin adına utandım, beyin terk, allah seni bildiği gibi yapsın anlamına gelir.

    bu hareketin emojileri bile var artık. mesajlaşmada bile allah seni bildiği gibi yapsın diyebiliyorsunuz öyle demeden.

    saçmalık tavan yaptığında ve tek el yeterli gelmediğinde double facepalm girebilir devreye. işte böyle...

  • sinan oğan

    bak, bak bak, şark kurnazına bak. sözleri çarpıtılmış, ha? ilk sözleri de tehditti, bu da tehdit.

    ilk açıklamada, bakanlık vermezseniz, nah size oy demişti,
    ikinci açıklamasında, eleştirmeyin lan beni, nah size oy dedi.

    yalan mı?

    hatırlayalım iki açıklamayı da:

    1-"seçim ikinci tura kalırsa masaya bedavaya oturmayız. bakanlık, cumhurbaşkanı yardımcılığı gibi taleplerimiz olacak. olursa katılırız olmazsa, anlaşamazsak yolumuza bakacağız..."

    2-"twitter'daki sevgili muhalif seçmen,
    seçimlere bir gün kala konuşmalarımı bağlamından koparıp bize haksız itham ve saldırılarda bulunduğunuza göre seçimlerin ikinci turunda bizim seçmen tabanımızın desteğine ihtiyaç duymayacaksınız sanırım. şu ana kadar cehennemin kapılarını kapatacağız" sözü sizin için bir anlam ifade etmiyor sanırım. eğer biz ikinci tura kalamazsak bizim seçmen tabanını şimdiden küstürerek ikinci turda çok kıymetli olacak sinan oğan seçmen tabanını ikna etmeniz gerekmeyecek mi?"

    bir gün içinde, aynı kişi veya konuyla ilgili ilk defa iki farklı girdi yazmak zorunda kalıyorum. bu da onun ayıbı olsun.

  • sinan oğan

    eğer olursa, ikinci turdaki desteğini satılığa çıkarmış "milliyetçi". atatürk'ün kurduğu cumhuriyeti yıkmak için çabalayan, kadınlara, çocuklara, hayvanlara düşman bir ittifakla, 1-2 bakanlık uğuruna anlaşmaya ve ülkeyi daha da karanlığa sürüklemeye razı yani.

    buyurun buradan yakın

    bir de gençlere çağrıda bulunuyor. yedi yıl daha bu düzen devam ederse genç diye bir şey kalmayacak ülkede. kalanlarsa, o kapıya koymaya vaat ettiği suriyeliler ve afganlar olacak.

    siyaset ne acayip şey yav. herkes gerçek yüzünü eninde sonunda gösteriyor. tabii bir yedi yıl daha oğan ve özdağ ekibi yesin ülkeyi, neden olmasın ki?

  • muharrem ince

    şu işi kendisini ve ailesini rezil etmeden, milletin diline düşmeden, oy pusulaları bastırılmadan yapsaydı bir şeye benzerdi. işte o zaman atatürkçü, ülke sevdalısı laflarına inanabilirdik belki.

    hadi canım, tarihin tozlu sayfalarındaki yerin seni bekliyor. aptal dansını ve egonu da al git.

  • gnu

    bir tür afrika antilobu. latincesi connochaetes taurinus. aynı zamanda wildebeest olarak bilinir.

    şöyle bir hayvandır işte. açlıktan kaburga kemikleri sayılan afrika toynaklısı gibi durur. 250 kiloya kadar çıkabilen bu hayvanlar, saatte 45-50 km hızla koşabilirler. tabii afrika ovalarındaki neredeyse tüm etobur avcı hayvanların maması oldukları için bu hıza ihtiyaç duyarlar.

    aslan, çita, vahşi köpek ve sırtlan gibi avcılardan korunmak için gruplar halinde yaşarlar. ayrıca diğer boynuzlu hayvanların aksine, savunma mekanizması olarak da dişilerde de boynuz olur.

    bebeleriyse çizgisiz doğar ve 2-3 ay içinde çizgileri oluşmaya başlar. bir gnu'nun ortalama ömrü 20 yıl civarıdır.

  • mikroevrim

    mikroevrim bir türün kendi içinde yaşadığı değişikliklerdir. yeni bir türün yaratılmasına neden olan değişiklikler değildir. mikroevrim aynı zamanda varyasyon olarak da bilinir. doğal yoldan yani doğal seleksiyonla veya insan eliyle yani yapay seleksiyonla gerçekleşebilir. mikroevrim gözle görülüp, gözlemlenebilir bir şeydir.

    doğal seleksiyonla gerçekleşen mikroevrimin en büyük örnekleri, bakterilerin zamanla antibiyotiklere direnç geliştirmesi veya darwin'e göre güvelerin sanayi devrimi sırasında renk değiştirmesidir.

    19'uncu yüzyılın başında ingiltere taşrasında sanayi devrimi tam gaz sürüyordu. fabrikalar bol bol kömür yakıp, bacalardan is püskürtüyordu ve bu yüzden de londra ve manchester arasındaki ağaçlar kararmaya başlamıştı. bu, açık renkte olan biston betularia güveleri için kötü bir haberdi.
    normal renkli ağaçlar üzerinde arka planda müthiş bir şekilde kamuflaj olabilen güveler, ağaçların kararmasından dolayı cıscıbıldak ortada kalıp, kuşlara kolay yem olmaya başladı.

    ancak üstünden on yıllar geçtikçe, koyu renkli güveler türemeye başladı.
    bu mutantlar aynı türe aitti ama normal renklerini bırakmış, ağaç kabuklarının üstünde tekrar göze çarpmayacak koyu renklere bürünmüştü ve yüz yıl sona ermeden, manchester'da beyaz güve neredeyse kalmamıştı artık. ingiltere'de hava temizlenip, ağaçların rengi tekrar açılınca, siyah güveler tekrar yok olmaya başladılar.

    yapay seleksiyonla gerçekleşen mikroevrime örnek olarak da, bir hayvan ya da bitki yetiştiricisinin genleri manipüle ederek özel bir tür ortaya çıkartması gösterilebilir.
    bunun bir örneği de, hardal bitkisinden karnabahar, brokoli ve lahana'nın üretilmesidir.

  • ben kimim?

    merhametli (salak)
    düşünceli (salak)
    çalışkan (salak)
    sorumlu (salak)
    yumuşak başlı (salak)

    yani anlayacağız, salağın önde gideniyim. *

  • hayde

    bir karadeniz türküsü. 1976 yılında rizeli melek akman tarafından sözleri yazılmış. melek akman ilkokuldayken yakın bir akrabası, aşık olduğu adam yerine zorla bir başkasıyla evlendiriliyor. kaçmak istiyorlar ama beceremiyorlar. sevmediği biriyle evlendiriliyor ve ömrü boyunca mutsuz oluyor. akman bu hikayeden çok etkilenmiş ve yıllar sonra bu şarkıyı yazmış.

    daha sonra 2004 yılında kazım koyuncu tarafından okunmuş ama pek rağbet görmemiş. buradan dinleyebilirsiniz

    2010 yılında, cem yılmaz av mevsimi filminin bir sahnesinde kalabalığa türküyü söyletince, anka kuşu misali küllerinden doğmuş. buradan izleyebilirsiniz

    daha sonra fatih ürek, daha cıstak cıstak bir şekilde yorumlamış. klibiyle beraber burada

    ve derken kemal kılıçdaroğlu, 14 mayıs 2023 genel seçimleri için seçim şarkısı olarak seçti. sözlerini biraz değiştirip, kıpır kıpır, umut veren bir seçim şarkısı haline getirdiler. işte burada

  • 14 mayıs 2023 genel seçimleri

    bu yıl itibarıyla tam yarım asırdır bu dünyadayım. siyasetle, devletle iç içe bir ailede büyüdüm. yaklaşık 4 yıl haber muhabirliği yaptım, 90'lı yılların sonunda bir sürü seçim kampanyası takip ettim. birçok mecra için haber çevirisi yaptım. habercilikten ayrılsam da, haberden hiç kopmadım.

    şu ömrümde ilk defa bu kadar güzel, bu kadar umut verici bir seçim kampanyası görüyorum.
    kullanılan müzikler, sloganlar, verilen pozitif mesajlar. hatta şu kalp işareti. göreyim kalpleri diyor kılıçdaroğlu, koca koca adamlar, teyzeler, çocuklar, binlerce insan kalp yapıyor elleriyle. karşı taraf abuk sabuk şeyler söylese bile, kalabalıkların yuhalamasına izin vermiyorlar. medeniyet gözlerimi yaşatıyor.

    sancılı bir birleşme oldu, evet. ama bu kadar birbirinin zıttı düşüncenin, bu kadar egonun bir araya geldiği bir grupta bir takım aksiliklerin olması normal. önemli olan o aksilikleri aşabilmekti. şu son 10 gün içinde çok büyük bir felaket olmadığı sürece aksilikleri aşmayı başardılar diyebiliriz herhalde. en azından görüntüde. ki, bu bile çok önemli bir şey seçmen açısından.

    evet, ilk defa bu kadar umutlu olduğumu hissediyorum bu ülkede. gerçi ilk defa da bu kadar umutsuzluk yaşadığımı hissettiğim için mi emin değilim. bu ülke ilk defa bu kadar bölündü, ilk defa bu kadar batmaya yaklaştı. belki de o yüzden. tek dileğim var, güzel mesajların ve umudun verildiği bu seçim kampanyası amacına ulaşsın, başarıyla sonuçlansın.

    o zaman hayde

  • plankton

    gezegen tarihinde oluşan ilk canlılar ve birçok deniz hayvanının ana besin kaynağı olmalarının yanı sıra, özellikle fitoplankton denen alt türü, dünyamızda tahmin edemeyeceğiniz kadar büyük rol oynar.

    -fotosentezle dünya'daki oksijenin yarısını üretirler. hatta prochlorococcus adlı bir plankton, tek başına bu miktarın %10'unu üretir. ancak son yıllarda oluşan mikroplastik kirliliği yüzünden, onlar da çok büyük bir darbe almış durumdalar.

    -karbon emisyonunda rol oynarlar. planktonlar karbon dioksiti emerler ve bundan dolayı öldüklerinde de denizin dibine batarlar. birçok şirket, dünyadaki karbon dioksiti azaltıp, denizin dibine "gömmek" için planktonlarla çalışmalar yürütüyorlar. ileride bunun deniz için nasıl bir etkisi olur bilinmez tabii.

    -size garip gelecek ama planktonlar bulutların oluşumunda rol oynar. evet, gökyüzündeki bulutların. bulut oluşumuna yol açan su buharındaki partiküllerini üretirler.

  • çay

    türklerin gece gündüz ayırt etmeden rağbet ettiği içecek. içindeki uyarıcı tein maddesinden dolayı saat 16:00-17:00'den sonra içersem, bütün gece baykuş gibi oturtuyor beni. o yüzden akşamları keyif çayı diye bir kavram bende hiç olmuyor. bazen çok canım çekiyor, niye bilmiyorum. aşeriyorum sanki resmen ama su içiyorum yerine, ya da bitki çayı. ama aynı tadı vermediği için hüsran oluyor.

    bi de küçüklüğümden beri çayı sütle içerdim. büyüdükçe böyle devam ettim. ıyy çay sütlü mü içilirmiş, bre midesiz demeyin. comfort food'um oldu sütlü çay hep. yanında kekle tabii. sonra laktoz intoleransı başladı, bırakmak zorunda kaldım. aklıma geliyor arada sırada, canım çekiyor, çok özlüyorum.

    ne bileyim, öyle paylaşayım dedim. günlüğüme yazmış gibi oldum valla. evet, hayatım günlüğümde çay hakkında sızlanacak kadar sıkıcı.

  • comfort food

    ingilizce bir terim. kişinin yediğinde kendini daha iyi hissetmesini sağlayan yiyeceğe denir. bu yiyecek genelde kötü bir gün geçirildiğinde, mutsuz olunduğunda, depresyondayken aşerilir ve kişi bunu yediğinde bir süreliğine kendini daha iyi hisseder.

    bunun arkasında aslında çok basit bilimsel bir neden vardır; serotonin ve dopamin. başka görevlerin yanı sıra, bu iki hormon kendimizi nasıl hissettiğimizi kontrol eder. dopamin anlık bir mutluluk sağlarken, serotonin daha uzun vadeli bir "mutluluk hormonudur".

    sevdiğimiz şeyleri yiyip, mutlu olduğumuz zaman, vücut bu yiyecekleri bu hormonlarla bağdaştırdığı için, ne zaman o yiyecekleri yesek, bu iki kimyasalı salgılar. özellikle de dopamin'i.

    yani çocukken yediğiniz ve yemekten zevk aldığınız bir yiyeceği yetişkinliğinizde mutsuz olduğunuz zaman yediğiniz zamanda keyfinizin yerine gelmesinin nedeni budur.

    tabii bu yiyeceklerin çoğu karbonhidrat ve/veya şekerli yiyecekler olur. istisnalar illa ki vardır ama bugüne kadar mutsuz olduğunda bamya yemek isteyen kimseyle henüz tanışmadım. ha, bamya yenir yenmesine de böyle sevgilinden ayrıldığında yenecek bi şey değildir. *
    makarna, patates, tatlılar, çikolata comfort food'lara örnektir.

    benim için çay ve kektir. istinasız. ikisinin karışımı bir anda keyfimi yerine getirir.

  • tonik

    genelde bazı içkilere, kokteyllere katılan ama bazı insanların içine limon falan sıkarak sade de içtiği acımtırak alkolsüz içecek. ayrıca cilt bakımında da, cildi sıkılaştırmak ve gözenekleri küçültmek için kullanılır.

    acı tadı, içinde bulunan kinin maddesinden kaynaklanır. 18'inci yüzyılda hindistan'daki ingiliz askerleri sıtmayı tedavi etmek için kinin tozu kullanırlarmış. ama tadı o kadar acıymış ki, tek başına kullanmak imkânsızmış. bu yüzden de maden suyuna katıp, içmeye başlamışlar. böylece ortaya tonik denen bir içecek çıkmış. daha sonra dönüşte de toniği, cin çılgınlığının yaşandığı avrupa'ya getirmişler ve cine eklemeye başlamışlar. cin tonik de ortaya böyle çıkmış. *

  • chianti

    adını toskana'nın bir bölgesinden alan şarap türü. bölgenin şarapçılık tarihi 14'üncü yüzyıla dayansa da, chianti şaraplarının tescillenmesi ancak 1716 yılında gerçekleşmiş ve zamanla 'chianti' adı, diğer kırmızı şaraplardan çok daha farklı bir karışıma sahip bir şarap türü anlamına gelmeye başlamış. formül resmi olarak %70 sangiovese, %15 canaiolo, %10 malvasia ve %5 oranda da diğer yerel kırmızı çeşitleri olarak belirlenmiş. geleneksel olarak tombik bir şişede olan chianti, "fiyasko" adı verilen hasır sepetlerde servis edilir.

    hafif tatlı bir kırmızı şaraptır. ama bana göre şerbetten hallice porto kadar değil. yemeğe eşlik edebilecek hoş bir aroması vardır. etlerle tavsiye edilir.

    ayrıca hannibal lecter'ın da en sevdiklerinden biridir:
    i ate his liver with some fava beans and a nice chianti

/ 3 »