favorileri (216) - sayfa 2

başlık listesine taşı
  • tristesse contempraine

  • topuk

    dişi ya da erkek pek çok kişinin vücutta en çok önemsediği yerlerden biri.
    ben önemseyenlerdenim.*

    bu topuk olayı daha önce de dikkatimi çekmişti. antalya otelleri ve rus turistler. bu otellerden biri ve bir rus kadın. kadının mafyatik bir herifin metresi olduğunu düşünüyordum. sürekli karşılaşıyorduk:
    ırkının bütün güzel özelliklerini taşıyan bir kadındı; ince, uzun, zarif. abartılı bir giyim tarzı vardı, yanındaki adam sanki onun sürekli dikkatleri üzerinde toplamasını istiyormuş gibi.
    kadın bundan pek hoşnut değildi sanki, onu bir kez bile gülümserken görmedim.
    en az 15cm. topuklu ayakkabılar, terlikler giyiyor, mecburen kuğu gibi yürüyordu. ve topukları.
    bir insan varlığın topukları ancak bu kadınınki kadar güzel olabilirdi.
    tarantino gibi ayak fetişi olduğum sanılmasın, kadının topukları da tıpkı diğer özellikleri gibi başkalarının görmesi için bir 'mizansen'di sanki.
    kadın topuklarını boyuyordu. resmen koyu pembe bir rujla boyuyordu. bunu merdivende arkasında topuklarına bakarken çözdüm, beyaz ayakkabısının iç kısımları parlak pembe rujla lekeliydi.
    havaalanlarında terlikle yola çıkan çekik gözlü erkek turistlerin de en belirgin özellikleri işte bu koyu pembe topuklar. onların boyayıp boyamadıklarını bilmiyorum ama havaalanında ve uçakta ayaklarının ve kıçlarının donduğunda eminim. nedense yazın ısıyı eksiye ayarlamak bir havaalanı ve uçak geleneği.*

  • süngü

    pasifist bir slogana ilham vermiştir.

    "süngünün iki ucunda da bir işçi vardır. zaten onu bir işçi imal etmiştir. savaşı başlatan ise neredeyse hiçbir zaman bir işçi değildir."

  • ikircik

    nasıl güzel bir türkçe sözcük. başka dillerde bir yığın sözcükle anlatabileceğiniz bir şeyi bir çırpıda tek bir sözcükle anlatabileceğiniz bir sözcük ikircik.
    aslında anlamı yukarıda göklere çıkardığım gibi olumlu değil.
    insana ait, o, kuşku, kararsızlık, tereddüt, ikilemde kalma kargaşası, karar verme sersemliği, işkil, şüphe, kuruntu... anlamlarının hepsini tek bir sözcük olarak karşılama gücüne sahip.

    ve nasıl eski.

    eski türkçede:
    -uygurca maniheist metinlerde (10. yy)--> ikirçgü könül'-->tereddütte kalmış gönül
    -divan-i lugati't-türk'te (1073)--> 'ikirçgün ış' (tereddütlü iş), 'könlüm ikirçgün boldı' (gönlüm tereddüt etti) örnekleri var.

    türkiye türkçesinde:
    -kul mes'ud, kelile ve dimne terc. (14. yy)--> 'ikircünlik ve güman gönline düşdi' örneği var.

    ikircik isimken ikircikli şeklinde türetildiğinde sıfat olur. bir de bu sözcüğün dönüşlü çatı alarak ikirciklen-(mek) fiil hali de vardır.

    -"nasıl bir ikircikli duyguydu yaşadığım, anlatılmaz, yaşanır."-->sıfat
    -"bana anlattıklarından sonra iyice ikircikte kaldım, karar veremedim bir türlü."-->isim
    -"gördüklerine anlam veremeyip iyice ikirciklendi."-->(dönüşlü) fiil

    ikilem sözcüğüyle sıklıkla karıştırılır. eş değilse de yakın anlamdaşlıkları vardır.
    ikilemde, iki seçenek arasında kararsız kalma durumu varken, ikircik; ikilemin içinde bulundurduğu sıkıntıyı zaten içinde taşır, bir de üstüne kuşku ve tereddüt de tuz biber eker.

    içinde ikircik geçmiyor ama bende nedense hep ikircikli duygular uyandıran bir attila ilhan şiiriyle bitiriyorum.
    buyurun

  • anarsist

    değerli yazarımız @anarsist, yaş haddi yüzünden reşit olana kadar çaylak yapıldı.

    ifade hürriyeti bu platformda -yasaların elverdiği ölçüde- korumaya çalıştığımız şeylerin en başında.

    aykırı görüşler var olsunlar ki olaylara ve kavramlara farklı açılardan bakılabilsin isteriz. ama mesele rüşte geldiği zaman bir yere sınır çizmek zorunda olduğumuzu hissettik. (bkz: sorites paradoksu)

    girdileri veritabanımızda oldukları gibi durmaktadır. 18 yaşına bastığı gün kendisini seve seve tekrar aramıza kabul edeceğimizi bilmenizi isteriz.

  • china mieville

    1972, ingiltere doğumlu, tuhaf kurgu, fantastik kurgu, steampunk türünde romanları olan üstün yetenekli, marksist yazar.
    aynı zamanda eleştirmen, üniversitede akademisyen, politik aktivist......ne ararsanız var adamda.
    akademisyen olarak marksizm ve uluslararası hukuk konusunda yazdığı doktora tezi kitap olarak da yayımlanmış.
    hugo ve nebula ödülleri başta olmak üzere pekçok ödülü var.
    türkçeye çevrilen kitaplarının arasında benim en çok sevdiğim perdido sokağı istasyonu romanı.
    "perdido street station won the 2001 arthur c. clarke award and the 2001 british fantasy award and was nominated for the hugo, nebula, world fantasy, locus and british science fiction awards."
    yukarıya alıntıladığım gibi onu dünya çapında ünlü yapan romanı, perdido sokağı istasyonu. (hakkında ayrıca yazacağım.)
    kayıp rıhtım adlı 'web sitesi'nde onunla yapılmış güzel bir söyleşi var, aşağıya bırakıyorum, isteyen okur. buyurun

  • mercanköşk

    latincesi origanum majorana olan bir ot. asıl adı merzenguş ama halk dilinde mercanköşk'e dönüşmüş. kod adı "şile"dir.

    kekiğin ve biberiyenin tazesi semt pazarlarında eskisinden daha sık görülmeye başladı. ama mercanköşk hala bulunamıyor. bu tür bitkileri yetiştirmek çok keyifli, hem bir şeyleri yetiştirmenin hazzını alıyorsunuz, hem taze tüketmenin ve lezzet çeşitliliğinin hayatınıza zenginlik kattığını görüyorsunuz.

    peki hangi yiyeceklerle yan yana gelirse lezzetli olur? çiğ salatalarda kullanılabilir. kuşkonmazla beraber fevkalade olur. ama benim en çok yakıştırdığım kombinasyonu limon soslu tavuk.

    tereyağda hafifçe çevrilen mor soğan dilimleri ve limon kabuğuyla beraber tavada cızırdayan mercanköşk, limon sosuyla pişirilmiş tavuk göğsüne eklendiğinde kayda değer bir lezzet yaratıyor. (adana için; bu sosta turunç kullanmanızın bir mahzuru yok, ama kabuklarını kullanmayın)

  • !en büyük korkunuz nedir?

    yapmam talep edildiğinde hüngür hüngür ağlama, kalp çarpıntısı, sadece ellerde değil tüm bedende titreme, boğazda düğümlenme, dizlerin tutmaması gibi aşırı tepkiler verdiğim bir korkum var. onun dışında da hiçbir şeyden korkmadığımı iddialı bir şekilde söyleyebilirim.

    korkum: basamak araları boş olan merdivenlerden inmek çıkmak, tahtalarının arasında mesafe olan köprülerden ve aralarında boşluk olan kayalıklar gibi yerlerden geçmek.

    merdivense ağlaya ağlaya oturarak iner ve dizlerimin üzerinde sürünerek çıkarım. köprüyse hava buz gibi olsa da sudan geçerim. kayalıksa aralarına girip diğerine tekrar tırmanarak geçerim. bu konu ile ilgili beni vurun daha iyi noktasındayım ve tedavi bile olmam hakkında konuşmak istemem.

    arkadaşlarımın elinde buna dair viral olabilecek potansiyelde videolar var yapmak zorunda kaldığım anlardan. bu arkadaşlarım ve elimi tutup zorla geçirenler, arkamdan itenler kara listemde.

  • 14 mayıs 2023 genel seçimleri

    bu yıl itibarıyla tam yarım asırdır bu dünyadayım. siyasetle, devletle iç içe bir ailede büyüdüm. yaklaşık 4 yıl haber muhabirliği yaptım, 90'lı yılların sonunda bir sürü seçim kampanyası takip ettim. birçok mecra için haber çevirisi yaptım. habercilikten ayrılsam da, haberden hiç kopmadım.

    şu ömrümde ilk defa bu kadar güzel, bu kadar umut verici bir seçim kampanyası görüyorum.
    kullanılan müzikler, sloganlar, verilen pozitif mesajlar. hatta şu kalp işareti. göreyim kalpleri diyor kılıçdaroğlu, koca koca adamlar, teyzeler, çocuklar, binlerce insan kalp yapıyor elleriyle. karşı taraf abuk sabuk şeyler söylese bile, kalabalıkların yuhalamasına izin vermiyorlar. medeniyet gözlerimi yaşatıyor.

    sancılı bir birleşme oldu, evet. ama bu kadar birbirinin zıttı düşüncenin, bu kadar egonun bir araya geldiği bir grupta bir takım aksiliklerin olması normal. önemli olan o aksilikleri aşabilmekti. şu son 10 gün içinde çok büyük bir felaket olmadığı sürece aksilikleri aşmayı başardılar diyebiliriz herhalde. en azından görüntüde. ki, bu bile çok önemli bir şey seçmen açısından.

    evet, ilk defa bu kadar umutlu olduğumu hissediyorum bu ülkede. gerçi ilk defa da bu kadar umutsuzluk yaşadığımı hissettiğim için mi emin değilim. bu ülke ilk defa bu kadar bölündü, ilk defa bu kadar batmaya yaklaştı. belki de o yüzden. tek dileğim var, güzel mesajların ve umudun verildiği bu seçim kampanyası amacına ulaşsın, başarıyla sonuçlansın.

    o zaman hayde

  • sakal safsatası

    sık sık bir safsataya dönüşmekle beraber bir paradoksu, düşüncede bir zorluğu ifade eden mefhum. fallacy of the beard veya continuum fallacy.

    kaynağını sorites paradoksundan alır. açıklayayım:

    elimizde iki durum olmalı. örneğin: yetişkin ve çocuk. çocukluktan yetişkinliğe geçmek elbette bir günde mümkün değil. ama sınırı da bir yere çizmek zorundayız. bir önceki gün oy veremeyecek veya içki içemeyecek kadar ham olan birey, 18 yaşına girdiğinde bir günde nasıl da olgun nasıl da aklı başında bir insana dönüşüyor.

    bu mefhumun sakal safsatası olarak adlandırılması "tek kılla sakal olur mu?" sorusundan geliyor. ama daha alaturka bir örnek olması açısından borç alırken kullanılan argodaki "sakal"ı öneriyorum.

    çünkü 50 sakal borç istenir, 500 sakal da borç istenir* ama 300.000 sakal borç istenmez.

  • los alcarson

    los alcarson grubu, genç erkeklerden oluşan 1965 yılında izmir'de sahne alan bir grup.

    dönemin önemli kulübü mogambo'da sahne alıyorlar ve büyük rağbet görüyorlar. ancak içlerinden bir tanesi, juanito, türklerle daha içli dışlı oluyor. türkçeye ve türk insanına olan merakı ileride türkiye'yi ikinci vatanı olarak anmasına da vesile olacaktır.

    gözleri aşka gülen şarkısının los alcarson yorumu link

    grubu izmir'den memleketlerine dönüyor ama juanito burada kalıyor. izmir ve istanbul'da uzun yıllar geçiriyor. eşinin ısrarıyla memleketine dönüyor ama kalbi de burada kalıyor. yıllar sonra eski albümüne eklenen türkiye sevgisini anlatan, gözlerimi yaşartan bir yakarışı.

    keşke sesindeki problem meydana gelmeseydi de eski kadife sesiyle bizi neşeye ve hüzne boğsaydı tunuslu, fransız, sonra da türk juanito.

    kaynak:
    ertuğrul özkök'ün hemşehrimiz juanito yazısı
    https://www.hurriyet.com.tr/...zkok-hemserimiz-juanito-39160581

  • ibeyi

    "afrika, küba ve batı müziği bir potada eritilse nasıl olurdu?" sorusunun cevabı olan ikili ve bu ikilinin ilk albümü.

    ne rap, ne r&b, ne rock, ne de caz. ama hepsinden var. galiba "alternatif müzik" tam olarak bu oluyor.

    bir de aynı ismi taşıyan ve 2015 yılında çıkan debut albümleri konsept albüm tadında olmuş. sanki afrika'ya göç etmiş ve kabileler arasında yaşayan bir avrupalı gibi hissediyorsunuz.

    (link: river : https://www.youtube.com/watch?v=lHRAPIwsS5I)

    (link: kexp performansları : https://youtu.be/16DhKcVlaYs)

  • neo-nihilizm

    isveçli filozof peter sjöstedt-hughes tarafından kaleme alınmış kısa metin.

    ana fikri ahlakın normatif bir değeri olamayacağı ve tüm ahlaki önermelerin esasen bir güç yapılanmasının ifadesi olduğudur.

    kendisini tanımak ve bir röportajını dinlemek için buraya tıklayabilirsiniz.

  • giuseppe arcimboldo

    1527-1593 yilları arasında yaşamış milanolu italyan ressamdır. aynı zamanda mimar, mühendis ve sanat danışmanıdır.sanat hayatına ressam olan babası ile birlikte milano katedral vitraylarını dizayn ile başlamıştır.

    hayal gücünden çokça yararlanan arcimboldo, zamanın ünlü sanatı olan portreyi zamanın gerçekçi tarzından uzaklaşarak grotesk ile birleştirmiştir. bunu da insan başlarını meyve, sebze, hayvan, kitap gibi nesnelerle bir araya getirerek yapmıştır. (bkz: maniyerizm nedir?)
    groteskin 'ürkütücü' ve 'tuhaf' görünüşü ise rönesans dünyasının pek de rağbet ettiği bir şey değildir. bu sebeple giuseppe arcimboldo, yaşadığı dönemde eleştirilmiş, sanatı saçma ve aşağılayıcı bulunmuştur. arcimboldo'nun yeniden keşfedilişi ise 20. yy'da sürrealizmin popüler oluşuyla gerçekleşmiştir.

    sanatçının "four seasons" ve "four elements" serileri pek güzeldir:

    1-spring


    2-summer


    3-autumn


    4-winter

  • unutulmuş türkçe kelimeler

    sözlükler, memleketin farklı coğrafyalarından insanların toplandığı yerler. yöresel olarak günümüzde de kullanılan pek çok sözcüğü bugün kullanılan yörenin dışında pek bilen olmuyor. türkçenin hem tarama hem derleme sözlüğü var. meslek gerektirmesinin dışında bunlara bakıldığını sanmıyorum.
    böyle bir başlıkla belki, eskiden kullanılan ama günümüzde unutulmuş sözcükleri bu sözlük çatısı altında biriktirebiliriz diye düşündüm. herkes kendi duyduklarını yazsa, dünyanın sözcüğü olur. böylece hem sözlüğe hem kültüre katkımız olur. ben başlıyorum:

    beket-(mek): kapatmak. (örn: kapıyı beketsene.)

    nanna (anneanemin annesi) yörük kızıydı, yaşlılar hep çok üşüdüğü için sık kullanırdı bu sözü, ondan aklımda kalmış. araştırmadan, etmeden şu anda da futbol terimi olarak kullanılan "bek" sözcüğünün ve yine yaşayan türkçe içinde kullanılan bek-çi sözcüğünün bu "bek"le aynı kökten türediğini düşünmüştüm. çünkü bence 'cuk' oturuyordu. öyle değil elbette, alakası yok. biri has be has türkçeden, öteki ingilizceden. bunu fark ettiğimde epey hayal kırıklığı yaşamıştım. bekçi 'bek'ten geliyor, tamam, ama futbol terimi olarak kullanılan 'bek'in benim yazdığım kapatmak anlamına gelen 'bek' sözcüğüyle anlam ilişkisi olsa da etimolojik açıdan herhangi bir bağı, bağlantısı yok.

    fark et-(mek)-->arapça+türkçe : ayırdına var-(mak)--> türkçe

    apar-(mak): alıp götürmek--> 'geçme namert köprüsünden, ko aparsın su seni.' (evliya çelebi)

    yu-(mak): yıka-(mak)--> nanna bu sözcüğü de çok kullanırdı, eş anlamlı bir ikileme içinde--> yunmuş yıkanmış (çamaşır)

    kaltak: üzeri meşin, halı vb. şeylerle kaplanmamış olan eyerin tahta bölümü (tdk)

    örnek:
    şalvarı şaltak osmanlı
    eyeri kaltak osmanlı
    ekende yok biçende yok
    yiyende ortak osmanlı

    (not: yukarıda verilen örnek dörtlükten de anlaşılacağı üzere, zaman içinde dilde oluşan değişimler nedeniyle 'kaltak' kelimesi (üzerine oturulan 'şey' anlamındayken) anlam değişikliğine uğramış, günümüzde hepimizin malumu olan anlamını almıştır.)

« / 15 »