son oylananları (285) - sayfa 14

başlık listesine taşı
  • dunning kruger etkisi

    insanın kendini değerlendirirken kapıldığı bir çeşit bilişsel ön yargı.

    bu etki şu şekilde çalışıyor: herhangi bir alanda yüzeysel bilgi sahibi ve bilişsel yetenekleri gelişmemiş bir zihne sahip insanlar, o alandaki değerlendirmelerini daha kesin ve geçerli buluyorlar.

    yani, işin uzmanları, birçok sorgulamadan geçirdiği ve başka uzmanların görüşlerini okuyup-sindirerek oluşturduğu kanaatlerinden o kadar da emin değil ve hâla gerçeğe daha yakın görüşlerle değiştirmeye açık.

    ancak, konu hakkında bir makaleye göz ucuyla bakmamış; üç berber sohbeti, iki ana-akım medya beyanı ve bir kanaat önderinin kanaatini kıstas alan ahmak, kendi fikri sandığı kanaatten fazlasıyla emin.

    (bkz: dunning–kruger etkisi)

  • !ılık götlü yavşak ilker

    ilker canikligil'e atılmış bu e postanın başlığıdır.

    bu metinde bir kişi bir youtuber'a şu şekilde inşa edilmiş ve dercedilmiş aşağıdaki metni neşretmiştir:

    "ılık götlü yarrak kafalı yavşak ilker senin gibi orospu çocukları bir yarrak bildiğini sanıyor am biti ilker... sen ananın amına mührü bas yavşak ilker... (caps açık)chp(caps kapalı)'ye teröristleri dolduran kılıçdaroğlu'nu seçim gecesi (caps açık)chp(caps kapalı)'den şutlayacağız. kılıçdaroğlu ile yarrak kafası ancak yarrağımın başını alacak kılıçdaroğlu'na oy vermeyeceğiz sen oy ver ılık götlü ilker..."

    nişanyan'ın dürer-i dübür köşesi vardı, bilenler bilir. en aydınlık olanlarımız en karanlık olanlarımıza gülüyorlar, ne yapsınlar? "bunlar nasıl sapiens?" diye düşünüyordur sayın canikligil.

    üstelik çok çabalanmış olmasına rağmen çok kötü bir küfür kombosu. yani sönmez reis'in jenerasyonunu utandıracak vasatlıkta küfürlerdir bunlar. yani aptal sapiens, ne kadar aptal olduğunun kesinlikle farkında değil.

    (bkz: dunning kurger etkisi)
    (bkz: david dunning) (bkz: justin kruger)

  • !ekşi olmayınca

    ekşi olmayınca, sözlük deneyimi daha arkadaşça, daha az birbirine düşman insanlardan kurulu bir metinlerarasılık haline geliyor. herkes kendi hikayesinin notlarını tutuyor, herkes kendisi için metin üretiyor. üstelik burası adil bir entelektüel "birey"* meydanı. (bkz: kafes münazarası)

    aslında ortaya çıkan şey, insanların huzurla birlikte çalışabildiği, güncel ve entelektüel bir yer.

    ekşi'yi hepimizin bildiği ve yazarı olmak için sıraya girdiği yer yapan da buydu arkadaşlar.

    hasılı, ekşiyi "vakit öldürme" aracı haline getirenler en sonunda aynı popülist yolun b.kuna gittiler. ekşiyi "vakti değerlendirme" aracı olarak görenler ise yeni yerler aramaya başladılar.

    sözlüğün son iki üç gündür hareketliliği buradan geliyor. paramız olmadığı için oradaki diğer değerli insanları, metinlerinin daha az favlandığı ama daha çok okunduğu yere gelmeye ikna edemiyoruz.

    bu da bana ait bir trajedidir, !ekşi olmayınca .

  • anti-kürt anti-alevi damar

    can dündar'a göre türk sağının genetiğine işlenmiş olandır.

    maalesef bunun gerçek olduğunu ülkücü geçmişim sebebiyle son derece iyi biliyorum. eğer iyi parti'nin gerçek kavgası bir alevinin cumhurbaşkanı olma ihtimaliyse -ki ben asla öyle olmadığını ummak istiyorum - o zaman ha iyip ha akap.

  • m1 macbook air

    sahip olduğum ancak oyun oynanamayan laptoptur. onun dışında bunu alıp pişman olan henüz görmedim.

  • petek pastanesi

    iskenderun'da bulunan, restoranında akdenize nazır rakı içebildiğiniz dünyanın en güzel künefelerini yapan mekan.

  • mağara alegorisi nedir?

    platon bu alegoriye devlet'te yer verir. "yeraltında mağaramsı bir yer, içinde insanlar. ön­de boydan boya ışığa açılan bir giriş. (...) insanlar çocukluklarından beri ayaklarından, boyunlarından zincire vurulmuş, bu mağarada yaşıyorlar. (...) yüksek bir yerde yakılmış bir ateş parıldıyor arkalarında.mahpuslarla ateş arasında dimdik bir yol var. bu yol boyunca alçak bir duvar. (...) bu alçak duvarın arkasında insanlar düşün.ellerinde türlü türlü araç­lar, (...) kuklalar taşıyorlar." platon böyle çizmeye başladığı alegoriyle sanıdan gerçek bil­giye giden aşamaları işaretlemeye çalışmaktadır. mağaradaki mahpuslar, arkalarından geçen insanların taşıdıkları araçların gölgeleri önlerine vurdukça önce bu gölgeleri gerçek sanacaktır. sonra biri serbest bırakılacaktır. serbest bırakılan kişi aşama aşama gölgeden gerçeğe yöneltilecektir. önce gölgeyi var eden ateşi, sonra gölgenin kaynağı oları nesne­leri, ardından o nesneleri taşıyan insanları... her bir adımda bir önceki adımda gördüğü­nün gerçek olmadığını fark edecektir. biraz önce gördüğünün gölgeden başka bir şey ol­madığını anlayacaktır. nihayet doğrudan güneşe bakmaya zorlanırsa? güneş ışığı saye­sinde her şeyi apaçık görecektir. sonra aynı kişi, yeniden mağaraya gönderilirse, hem ru­hu azap çekecek, hem de mağaradakiler ona inanmayacak, belki de onu öldüreceklerdir. platon, nihayet şöyle der: "görünen dünya mağara zindanı olsun. mağarayı aydınlatan ateş de yeryüzüne vuran ışığı. üst dünyaya çıkan yokuş ve yukarıda seyredilen güzellikler de, ruhun düşünceler dünyasına yükselişi olsun. (...) benim düşünceme göre, kavranan dünyanın sınırlarında "iyi" ideası vardır. insan onu kolay kolay göremez. görebilmek için de, dünyada iyi ve güzel ne varsa, hepsinin ondan geldiğini anlamış olması gerekir. (...) insan ancak onu gördükten sonra iç ve dış hayatında bilgece davranabilir."

    kaynak
    ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. sf.93

  • platonik aşk nedir?

    "platonik aşk yaygınlıkla cinsel arzulardan ya da karşılıklılıktan arınmış, yani karşılık beklemeyen ya da karşılıksız aşk olarak kabul edilmesine karşın, bu pek de yerinde bir anlamlandırma sayılamaz. bu anlam, eski bir ifadeyle, "birini seversin, birlikte olamazsın, aşk olur" ifadesiyle aynıdır. sevilenin sevenden habersiz olduğu ya da sevene severek karşı­lık vermediği, sevenin sevilene yönelmeyi istemediği, reddettiği ya da yönelemediği, do­layısıyla şu ya da bu biçimde edimselleşememiş aşk ilişkileri ve aşk halleri platonik aşk olarak nitelenmektedir.

    ikinci bir anlam bütünü ise tinsel aşkla ilgilidir. kişi önce güzel­lik sahibi olarak bir başka kişiye aşık olur; sonra o kişinin güzelliğinin kendinden değil, kendi dışında daha büyük bir güzellikten pay almasından ibaret olduğunu fark eder ve aynı büyük güzellikten herkesin pay aldığını da aynı anda fark eder ya da bunun bilincine varır ve nihayet, pay alanın aşkı peşinden koşmaktansa, onun pay aldığının aşkı peşin­ de koşar ki bu "gerçek" aşktır ve bunun dinselleştirilmiş hali tanrı aşkıdır. platon, sym­posion'da (şölen) bu bağlamda şöyle der: "bu dünyanın güzelliklerinden başlayacaksın, ( ... ) basamak basamak yüce güzelliğe yükseleceksin, bir güzel bedenden ikisine, ikisin­den bütün güzel bedenlere, güzel bedenlerden güzel işlere, güzel işlerden güzel bilgile­re, güzel bilgilerden de bir tek bilgiye varacaksın." bunun bir adım ötesi ise tanrı'nın bi­zatihi aşka kesmesi, her nesnel halin bir aşk haline dönüşmesidir ki bu durumda kişi, dünyaya karşı bütün sınırlılıklardan, düzenlemelerden kurtulur; "del'(i) olur dağlara dü­şer." ünlü leyla ile mecnun söylencesi bunun örneklerinden biridir. bütün bu anlamlan­dırma biçimleri kuşkusuz platon'un idealar-nesneler evreni arasına yerleştirdiği düşünü­len mesafeyle ilişkilendirilebilir ve bu ölçüdede kısmen yerindedir. ancak ideal devlette izlendiği kadarıyla platon, en başta cinsel ilişkiler olmak üzere aşkın edimsel hallerini ve biçimlerini kesinlikle reddetmemiş, bastırmamış, yok saymamış; aksine cinsler arası iliş­kileri edimselliğe kışkırtarak, edimselliği olabildiğince özgürleştirerek marazileşmeleri­nin ya da "aşka" dönüşmelerinin önüne geçmeye çalışmıştır."

    kaynak
    ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. sf.104

  • 21.02.2023 ekşi sözlük erişim engeli

    hali hazırda girilememektedir. buradan sitenin resmi açıklamasını görebilirsiniz.

  • ekşi sözlük

    gençliğimde ilk keşfettiğimde doluluğu ve eğlencesi karşısında aklımı yitirdiğim, orijinal bir türk formatı oluşuyla beni her zaman gururlandıran, bu sitenin ve pek çok sitenin ilham kaynağı olan ancak ne yazık ki son 4-5 senedir gerçekten kurtarılamaz şekilde "çöplükleşen" kutsal bilgi kaynağı.

  • defne ormanı

    melih cevdet anday'a ait şiir. aşağıda tam metni verilmiştir:

    köle sahipleri ekmek kaygusu çekmedikleri
    için felsefe yapıyorlardı, çünkü
    ekmeklerini köleler veriyordu onlara;
    köleler ekmek kaygusu çekmedikleri için
    felsefe yapmıyorlardı, çünkü ekmeklerini
    köle sahipleri veriyordu onlara.
    ve yıkıldı gitti likya.

    köleler felsefe kaygusu çekmedikleri
    için ekmek yapıyorlardı, çünkü
    felsefelerini köle sahipleri veriyordu onlara;
    felsefe sahipleri köle kaygusu çekmedikleri
    için ekmek yapmıyorlardı, çünkü kölelerini
    felsefe veriyordu onlara.
    ve yıkıldı gitti likya.

    felsefenin ekmeği yoktu, ekmeğin
    felsefesi. ve sahipsiz felsefenin
    ekmeğini, sahipsiz ekmeğin felsefesi yedi.
    ekmeğin sahipsiz felsefesini
    felsefenin sahipsiz ekmeği.
    ve yıkıldı gitti likya.
    hala yeşil bir defne ormanı altında.

  • hiçten az

  • inci sözlük

    orta doğu pazar yerlerine benzeyen bir arayüzü olan, eskiden, ama çok eskiden iyi olan bu aralar neden hala var olduğunu bile anlamadığım sözlük.

  • the do

  • polisler nasıl ortaya çıkmıştır?

    polislerin ortaya çıkışı aristokratların adım adım toprakları kişisel mülk haline getirmeleri ile başlamış sayılabilir. bu süreç içinde topraklarını kaybedenler kaçınılmaz olarak pazarların kurulduğu alanlara doğru aktı. pazar çevresindeki bu yapılar adım adım köylerden farklılaşarak kentsel alanlar olarak sivrilmeye başladılar.

    o dönemdeki ekonomi sadece tarıma bağlı olduğu için köyler giderek pazarlara daha bağımlı hale geldiler. bu durum da pazar çevresindeki kentsel yapılanmaya gittikçe geliştirdi ki bu merkez ve o merkeze bağlı köylerin birliğine biz bugün polis diyoruz.

    ancak polislerin de kendi aralarında gelişmişlik farkları vardı. örneğin gelişmiş bir polis pazar yerine ek olarak her türlü sözün de mallarla birlikte takas edildiği bir agora'ya, bir eğitim merkezi olarak düşünülebilecek gymnasiona'ya ve belki bir tiyatroya sahipti.

    ancak bazı kentler, örneğin sparta, dağınık bir köy gruplanmasından başka bir şey değildir.

    "bu bağlamda örneğin thukydides, polis sözcüğünü hem surlarla çevrili kent için, hem de surlarla çevrilmemiş köyler topluluğu için rahatlıkla kullanır. kentlerin surlarla çevrilmeye başlanması aslına bakılırsa çok eski değildir. yu­nan dünyasının en ünlü polisi atina'nın bile bir sura kavuşması en erken m.ö. vı. yüzyılda mümkün olabilmiştir. iyonya'dan italya'ya kadar uzanan polislerin en önemli vasıflan küçük boyutlarıdır. sparta, laconia ve messenia'yı kendisine kattıktan sonra 8300 km2'ye ulaşmıştı ve üstelik en büyükleriydi. atina, bütün attika bölgesi ve salamis'le birlikte 2800 km2 idi. diğer polislerin alanı 80 km2'den 1300 km2'ye kadar deği­şiyordu. örneğin 1615 km2'lik fokis bölgesinde 22 polis bulunuyordu. aynı şe­kilde, bir ada üzerinde kurulmuş olan delos'un yüzölçümü hepi topu 5.5 km2 idi. kestirilebileceği gibi, nüfus da aynı oranda azdı."

    --polis'in özgüllüğü, yokluğudur.--

    "polisin kökeni nasıl açıklanırsa açıklansın, her zaman açıklanmaya muhtaç kalan ve her açıklama girişi­mini, açıklamaya çalışanla sınırlı ya da koşullu bir girişime dönüştüren temel sorun alanı polisin özgül bir de­neyim oluşudur. polis özgüllüğünü nereden alır? bu soru, en genel çer­çevesi itibariyle "polisin yokluğundan alır" yanıtı verilerek karşılanabilir. bu yanıtı açmak için birkaç yan soru daha sorulabilir: polisin bir dini var mıdır? polisin bir ordusu var mı­ dır? polisin bir mimarisi var mıdır? sorular çoğaltılabilir. bu yan soruların tümü eğer siyasal bir birim olu­şuyla birlikte, polisin aynı zamanda mekansal, dinsel, askeri bir birim ol­duğu kabul edilirse "evet, vardır" di­ye yanıtlanabilir. ama bu yanıt polisi, aynı anda özgül bir deneyim alanı ol­maktan çıkarır da. herhangi bir siya­sal örgütlenmeye dönüştürür; şu ya da bu dine mensup, şu ya da bu dini seçebilecek, şöyle ya da böyle örgüt­ ü bir ordusu olan herhangi bir siya­ sal organizasyona. oysa polisin siya­sal haklara ve görevlere layık gördü­ğü kesimleri örgütleyerek oluşturdu­ğu güç dışında, ayn bir ordusu olmadığı gibi, aynı şekilde kendisine dışsal bir dini de yoktur: polis dinin ta kendi­si olduğu gibi, yurttaşların ve yönettiği bütünün ta kendisidir.

    tanrılar diniyle kuşatılmış olması polisle tanrılar arasında bir mesafe olduğunu göstermemekte, tersine bizzat polisin kendisinin tanrısal bir kutsallığa sahip olduğunu göster­mektedir. aynı şekilde, polis askeri bir birimdir ama bu birim polisin savaş dö­nemi örgütlenmesinden başka bir şey değildir. polis, bu yanıyla adeta bir "dev­leti" değil, "devletsizliği" ifade eder. ancak bu siyasal bir örgütlenmenin olma­ması anlamında devletsizlik olmadığı gibi, eşitlik anlamına da gelmemektedir. bileşenlerinin matematiksel toplamına indirgenemeyeceği gibi, ondan da soyut­lanamaz bir varlıktır polis. bunu açıklayabilmek için polis içindeki toplumsal-sınıfsal mücadelelere bakılabilir. örneğin demosun aristokratlara karşı mücadelesi, aristokratlara kar­şıydı, polise karşı değil. bu yanıyla polis aristokratların yönetimi altında bile ol­ a, polisle aristokratik yönetim arasında bir mesafe vardı ve polis, tam da bu me­safe sayesinde kendisini bütün bileşenlerine ait olarak sunabiliyordu. tüm bile­şenlerinin toplamı olarak kendini sunabildiği ölçüde de polis aslında, bileşenle­rinden ayrı bir siyasal birim olarak yoktu ve özgüllüğünü de tam bu yokluğun­dan alıyordu."

    kaynak
    ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. sf.25-26,29

« / 19 »