en beğenilenleri (412) - sayfa 7

başlık listesine taşı
  • kinik

    kinik, yunancada köpek anlamındaki kyon sözcüğünden türemiş olan kynikos sıfatı kökenlidir. kynikos köpek gibi, köpeğe özgü" demektir. ancak bazı antik yazarlara göre kelimenin kökeni atina'da bulunan antisthenes'in ders verdiği kynosarges gymnasium'undan gelmektedir.

    oxford sözlükte "insanların iyi ve doğru nedenlerle değil, sadece kendilerine yarar sağlamak için bir şey yaptığına inanan insan" ve "iyi veya önemli bir şey olacağına inanmayan insan" anlamları verilmiştir.

    j. d. taylor'a göre " modern kinik yaptıklarının bir değeri olduğuna veya anlamlı herhangi bir politik vasıtaya sahip olduğuna inanmaz, bu yalın olguyu açıkça itiraf edemez. kinik bir çağda ütopya yıkım ve felaketle yer değiştirir, neşeli ve arsız bir şekilde hakikati arayan onaylama soğuk, asık suratlı bir moral bozukluğu ve narsizme geri çekilme durumuyla yer değiştirir".


    kaynak
    j. d. taylor negative capitalism:cynicism in the neoliberal era, winchester: zero books,2013, s.85
    öztürk, a., & çevik, c. (ed.). (2022). kavramlar tarihi: özgürlük (1. bs). doğu batı yayınları. s.86

  • teoman duralı ile felsefe söyleşileri

    trt 2'de yayımlanan 42 bölümü youtube'a yüklenmiş şahane bir program. buradan ulaşabilirsiniz.

  • nah çekmek ne anlama gelir?

    buradaki nah çekmekten orta parmağın kaldırılarak gösterilmesinden bahsediyorum. benim de bugüne kadar bildiğim yaygın hikayeye göre bu işaret ingiliz-fransızlar arasındaki savaştan çıkmıştır. hikaye şu şekildedir: ingilizlerin uzun okları fransızları son derece rahatsız etmektedir. bu sebeple fransızlar esir aldıkların ingiliz askerlerin orta parmaklarını keserler ki tekrar savaşmak istese bile ok atamasın. bu şekilde esirlere işkence eden fransızların ingilizler karşısında geri çekilirken hem parmaklarınızı keseceğiz anlamında, hem de nasıl da parmaklarınızı kesiyoruz anlamında ingilizlere karşı bu işareti kullanması neticesinde ingilizler de aynısını yapmaya başlamış ve iki taraf arasında bir saldırgan sembol olarak nah çekmek dile yerleşmiştir.

    ancak bu hikayeden daha iyi bir açıklama okudum onu paylaşmak istiyorum.

    antik dönemde insanlar yollarını bulabilmek için küçük taş yığınları dizerlerdi. bu taş yığınlarına herma denirdi. o yoldan geçen herkes bu taşlar sayesinde yolunu bulabildiği için bir taş da kendisinden sonraki gelecek olan yolunu bulsun diye bu herma'ya eklerdi. zamanla bu hermalardan herm'ler ortaya çıkmaya başadı. herm, bu taş yığınları yerine konulan insan başlı sütunlara denir. bu sütunların başı sakallı bir erkek olurdu ve genelde erekte bir penisle birlikte taşa oyulurlardı. antik dünyada erekte penisin düşmanların korkutmak için bir yol olduğu düşünülüyordu ki bu aslında bir hakikattir. (bkz: sırtlan ereksiyonu) başlığında bununla ilgili çarpıcı gerçeklere ulaşabilirsiniz. hasılı, fallus'un bu kötülükleri uzak tutan etkisi yüzünden bu herm'ler antik yunan evlerinin girişlerine de konulmaya başlandı. bu kadar yaygın olan bu fallus gücü bugün işte bu nah çekme hareketinin içinde yaşamaktadır. insanlar aslında nah çekerek erekte bir penisin kötülükleri kovma gücünü yardıma çağırmaktadırlar.

    kaynak
    powell b., klasik mitoloji, çev.sinan okan çavuş, bilge kültür sanat, 2018, istanbul.s.204

  • atatürk ateist midir?

  • efendi ahlakı nedir?

    "nedir soyluluk? ... eylemleri değildir onu belli eden- eylemler hep çok anlamlı hep çok dipsizdir- ; ne de "yapıtları" dır. bugün, sanatçılar ve akademisyenler arasında, soyluluğa çabalayan derin bir isteği yapıtlarıyla ortaya koyan yeterince insan bulunabilir: oysa, bu soyluluk gereksinimi temelden sotlu bir ruhun kendisi hakkındaki, araştırılmaz, bulunmaz, belki de yitirilmez, bazı temel kesinlikleri. – soylu ruhun kendine derin bir saygısı vardır! –(1)

    soylu olanı sürü insanından ayıran en temel özellik, onun kendisine olan bu derin saygısı, kendisini olumlamasıdır. kendini olumlayan ve değer koymaya muktedir olan ( gerçekten ustanın hakkıdır değerler yaratmak(2) ) her şeyden önce özgürdür. kendisinden başka hiçbir otoriteyi tanımaz. " özgür insan ahlaksızdır, çünkü o her konuda geleneğe bağlı değil, kendine bağlı kalmak ister: başlangıçtan itibaren insanlığın tüm durumlarında "kötü", neredeyse "bireysel", "özgür", "başına buyruk", "alışılmamış", "şaşırtıcı", " değişik" anlamına gelir." (3)

    soylu insan hiç şüphesiz bencildir. zira türün geri kalanı için kendisinin refahının en hayırlısı olduğunu bilir. amacı kendini aşmak, alt etmek olan insanoğlunun tek umudur ondadır, bu yüzden gelişme kapasitesi olmayan sürülerin kendisi için feda edilmesine karşı çıkmaz. "iyi ve sağlıklı aristokrasinin temel özelliği, kendini bir işlev (krallığın ya da devletler topluluğunun işlevi) olarak duymakta değil de işlevlerin anlamı, en yüksek yargılama makamı gibi duymaktır. – bu yüzden, temiz bir vicdanla, araçlar haline getirilen sayısız insanın kurban edilmesini kabul eder. temel inancı, toplumun toplum için değil de yalnızca seçilmiş varlık türlerinin kendilerini daha yüksekgörevlere, genel olarak daha yüksek varlıklara çıkardıkları bir altyapıve ön taslak için varolmasıdır."(4)

    nietzsche'nin soylu insanı toplumsal kastın tepesindedir. o seçilmiş olandır. kusursuz oldukları için kusursuz olmanın ayrıcalıklarına sahiptirler (dünyadaki mutluluğu, güzelliği ve lütufkarlığı temsil etmek gibi). buna karşılık terbiyesizliğe veya pesimist bir bakış açısına, çirkinleştiren bir göze ve öfkeye hakları yoktur. onların onaylayan ve olumlayan içgüdüsü dünyanın kusursuz olduğunu düşünür. soylular başkalarının felaketlerini bulacakları yerde mutluluklarını bulurlar. kendilerine ve başkalarına karşı serttirler. en büyük zevki kendilerini yenmekten alırlar. zor olan görev onlar için ayrıcalık, ağır yüklerle oynamak bir istirahattir. ikinci sırada olmaya hakları yoktur. onların kaba işlerini onlar için başkaları üstlenir. onlar hüküm sürerler fakat bunu istedikleri için değil sadece varoldukları için yaparlar. tamamen doğal, tamamen kendiliğinden(5).

    soyluyu köleden ayıran bir başka özellik ise harekete geçiş ve yaratım motivasyonlarıdır. köleyi harekete geçiren şey hınçken; soylu, kendiliğinden harekete geçer ve büyür. kendisine biz mutlular, biz seçkinler, biz iyiler diyen soylu ahlakı; sadece daha neşeli bir şekilde evet diyebilmek için karşıtını ele alır(6).

    nietzsche, efendi ahlakında "iyi" ve "kötü"nün zıtlığı, yaklaşık olarak "soylu" ile "aşağı" zıtlığı anlamına geldiğini belirtmektedir. "iyi" ve "kötü" zıtlığının kökeni farklıdır. korkak, endişeli, küçük ruhlu, ufak yararlar düşünen, ayrıca özgür olmayan bakışlarıyla güvenilmez olan, kendini küçük gören, kendilerine kötü davranılmasına izin veren insanlar bu ahlakta aşağı görülmektedir. ona göre, sıradan insanların yalancı olduğu, bütün aristokratların temel inançları arasındadır. bu yüzden o, eski yunan soylularının kendilerine "biz doğrucular" dediklerini aktarmaktadır. o, değer sözlerinin önce insanlara uygulanır, sonra da buradan eylemlere uygulandığını belirtmektedir. nietzsche, soylu insanın kendini belirlediğini, onanma gereksinimi duymadığını, "bana zararlı olan şeyin kendisi zararlıdır" diye yargıda bulunduğunu belirtmektedir. soylu insan kendini genellikle şeylere onur veren biri olarak bilmekte ve değer yaratan kendisi olmaktadır. o, kendisinin bir parçası olarak bildiği her şeye onur verir. nietzsche'ye göre böyle bir ahlak, kendi kendini yücelten ahlaktır. soylu insan yardıma muhtaç bir insana yardım ederken acımadan dolayı değil daha çok güç fazlalığının doğurduğu itkiden yardım eder. nietzsche soylu ahlakına sahip insanların psikolojisini kendine inanç, kendisiyle övünme, bensizliğe olan temel düşmanlık ve ironi, duygudaşlığa ve sıcak yürekliliğe karşı, hor görme olarak sıralamaktadır(7).

    nietzsche'nin soylu insanı modern düşünceye karşıdır ve 19. yüzyılın sonlarına doğru avrupa'da iyice yaygınlaşmaya başlayan "herkesin birbirine karşı olan sorumluluğu" fikrine tepkilidir: "ataların lehine, gelecek olanların aleyhine inanç ve ön yargı güçlü olanın tipik ahlakıdır. yönetenler ahlakı modern beğeniye karşı, en sıkıcı, en yabancı konumdadır, insanların yalnızca eşitlerine karşı görevleri vardır; yabancı olana, aşağı düzeyde olana, insan, istediği gibi ya da "gönlünün çektiği gibi" davranabilir ilkesinin katılığıyla-: burada acıma ve benzeri duygular yerini bulur. uzun teşekkürler ve uzun intikamlar yeteneği ve görevi – ikisi de yalnızca eşitler arasında – kısaslarda incelik, aşırı abartılmış dostluk kavramı, belli bir düşman olma zorunluluğu (sanki kıskançlık, kavgacılık, kibir oyunları için bir lağım olarak – temelde iyi dost olabilmek için ): bütün bunlar soylu ahlakının tipik özellikleri...(8)"

    nietzsche soylu ahlakına sahip bir insanın anlamakta en çok zorlandığı şeyin "değersizlik" olduğu kanısındadır. çünkü ona göre, bu insanlar sahip olmadıkları halde çevresinde kendileri hakkında iyi bir kanı olduğunu varsayıp buna kendileri de inanmaktadır. o, bu konu da soylu insanın şöyle diyeceğini söylemektedir:"değerim hakkında yanılabilirim ama yine de değerimin benim tanımladığım gibi kabul edilmesini beklerim". ya da diyecek ki: "birçok sebepten dolayı, başkaları hakkında iyi kanılar taşımaktan zevk alabilir, belki de onları sevip yücelttiğim için, onların bütün zevklerinden zevk alırım, bunu paylaşmasam bile, benim için yararlıdır hala ya da yararlı olacağını umarım, ama bunların hiç biri değersizlik değildir(9).

    nietzsche'ye göre soylu ahlakı serttir, hoşgörüsüzdür. bunun sebebi hiç değişmeyen uygunsuz koşullara karşı sürekli olan savaşın tipleri belirlenmesi ve sertleştirmesidir. "gencin eğitiminde, kadınlar için yaptıkları düzenlemelerde, evlilik törelerinde, yaşlı – genç ilişkilerinde, ceza yasalarında ( yalnızca sapkınlara yönelik olan). soylular bu hoşgörüsüzlüğü erdem saydılar ve adına "adalet" dediler. az ama güçlü özellikler taşıyan bir tip, haşin, kavgacı, aklı başında, bir insan türü bu biçimde değişen kuşakların ötesinde belirlenmiştir.(10)"

    son olarak, yukarıda saydığım özellikler dışında üstün olan, kölelerin hakim olduğu bir toplumda kendini "çılgın" olarak gösterir. "kaçınılmaz bir şekil de herhangi bir ahlaklılığın boyunduruğunu kırıp yeni yasalar koymak isteyen üstün insanlara, eğer gerçekten çılgın değillerdiyse, kendilerini çılgın yapmaktan, ya da çılgınmış gibi göstermekten başka çare kalmıyordu... yani sadece dini ve siyasi yönetmelik alanında değil, bütün alanlardaki yenilikçiler için geçerlidir: - hatta şiir veznini yenileştiren kimsenin de kendine çılgınlık onayı alması gerekiyordu. (çok hoşgörülü zamanlara kadar şairlerin elinde bundan belli bir çılgınlık geleneği kaldı.) - "insan çılgın değilse ve öyle görünmeye cesaret edemiyorsa, kendini nasıl çılgın yapar?" eski uygarlığın hemen hemen bütün önemli insanları bu korkunç düşünceyle meşgul oldular. kızılderililerde büyücü, ortaçağ hıristiyanlarında aziz, grönlandlılarda angekok, brezilyalılarda paye olmak için hazırlanan reçeteler temelde birbirinden farklı değildir: anlamsız şekilde oruç tutmak, cinsel ilişkiden hep uzak durmak, çöle gitmek veya bir dağa veya bir sütuna tırmanmak veya "bir gölü gören kocamış bir söğüdün üzerine oturmak" ve kendinden geçme veya zihinsel karışıklığı beraberinde getirecek hiçbir şey düşünmemek. bütün çağların en üretken insanlarının belki de içinde kıvranmış olduğu en acı ve en gereksiz ruhsal ıstıraplar vahşiliğine göz atmaya kim cesaret edebilir! yalnız ve şaşkın olanların iniltisini dinlersek: "ah, siz ilahi varlıklar, bana çılgınlık verin artık! çılgınlık verin ki sonunda kendime inanabileyim!(11)"



    kaynakça:

    1- f.w. nietzsche, iyinin ve kötünün ötesinde , (çev.)ahmet inam , istanbul: say yayınları , 2013, sf.210
    2- a.g.e., s.195
    3- f.w. nietzsche, tan kızıllığı , (çev.) özden saatçi, istanbul: say yayınları , 2013, sf.19
    4- ff.w. nietzsche, iyinin ve kötünün ötesinde , (çev.)ahmet inam, istanbul: say yayınları ,
    2013, sf.190
    5- f.w. nietzsche, deccal, (çev.) arzu yarbaş, , izmir: ilya yayınevi, 2005, sf.103
    6- f.w. nietzsche, ahlakın soykütüğü üstüne, (çev.) aslı yarbaş, izmir: ilya yayınevi, 2007,
    sf.35
    7- f.w. nietzsche, iyinin ve kötünün ötesinde , (çev.)ahmet inam , istanbul: say yayınları ,
    2013, sf.191-193
    8-a.g.e.,s.192
    9- f.w. nietzsche, iyinin ve kötünün ötesinde , (çev.)ahmet inam , istanbul: say yayınları , 2013, sf.194-195
    10- a.g.e.,s.196
    11- f.w. nietzsche, tan kızıllığı , (çev.) özden saatçi, istanbul: say yayınları , 2013, sf.23,2425

  • 12 ocak 2023 babala tv barış atay yayını

    4 saat boş muhabbet izleyecek kadar boş vakti olan birinin izleyip özetlemesini çok istediğim yayındır.

  • umut sarıkaya

    yazıları karikatürlerinden daha komik olan ancak toplum vasatında okuma kültürü olmadığından o tarafı henüz yeterince popülerleşmemiş karikatürist.

  • vigilia

    kendisini "vigilia; uluslararası siyaset, gündem, dış politika ve savunma sanayi hakkında çalışmalar yapan, makaleler ve çözüm önerileri hazırlayan, haberler paylaşan genç bireylerin bir araya gelmesiyle oluşmuş bir platformdur." olarak tanıtan özgürlükçü platform.

    http://vigilia.com.tr/ adresinden web sitelerine, @vigiliacomtr adresinden ise twitter hesaplarına ulaşılabilir.

    yolları açık, fikirleri derin olsun.

    ayrıca latince teyakkuz anlamına gelen kelime.

  • uğur ismail

    iyi tarafları da yok değildir.

    ve.

    kafasındaki her şeyin taslağını buraya kusmaktadır.

  • gavagai

    tomasello'nun dil üzerine teorilerini açıklarken kullandığı anlamsız kelime.

    örneğin yabancı bir ülkedesiniz ve yanınızdan bir tavşan geçti. yerli adam da gavagai! dedi. bu noktada gavagai ne demektir? tavşan mı? bak! mı? imdat mı?

    tomasello'nun temel teorisi insanlar arası maksatlı iletişimin kökenlerini anlamak için insanlar arasındaki ortak zemin inşası sürecine dikkat etmek gerekliliğidir. yine bir başka örnekte balık tutmak için kova ve oltaya ihtiyacımız olduğunu düşünelim. kova evin içinde olta evin dışında olsun. yabancı insanla birlikte yemek öncesinde her gün balık tutmak zorunda olduğumuzu farzedelim. bu noktada yerli kovayı eline alıp gavagai derse o halde gavagai'nin olta ya da getir gibi bir anlamı olduğunu düşünürüz.

    "anlamı bağlamdan çıkan kelime" olarak türkçeye kazandırabileceğimiz bir kelimedir bence.

  • sözlükte küfür kullanımına denk gelinmemesi

    ortamdaki insan sayısı ile ortamdaki insan kalitesi arasındaki ters korelasyondan kaynaklıdır.

  • ekşiyle denge oluşturmak

    halka istediğini vermek demek artık en az 3-4 çete arasında bölüştürülmüş, 30 tl ile entrylerin girildiği, algı yönetim odaklarının kalesi olmuş ve medeniyetle arasına bir mesafe koymaktan gocunmayan bir mecrada daha uzun süre bulunmak demek.

    ben ekşideki geyiği, ama ayılığı değil geyiği, ünlemli başlıklar altında burada da eyleme geçirmek gerektiğini düşünüyorum.

  • !anarsist vs vecihi satranç maçı

    yiğidin biri çıktı meydane diğerleri nerelerde? ben bu maçı yutuptan izlemek istiyorum kardeşim

  • cool olmak

    "gençlerin takıldığı pret-a-revolter [isyana hazır olma] anlayışının artık hüküm sürmediği mekanlarda "kötü", "cool" olarak karşımıza çıkar. değerlilik mi yoksa değersizlik mi?" diye sorar sloterdijk(1) ve "atılan zarın sonucuna göre değişir" diye yanıtlar.

    bence bir eşcinsel erkeğin bir kadından çocuk sahibi olma ihtimali kadardır "cool"un gerçek bir değişiklik yaratma ihtimali. mümkün ancak baharatsız. zira eğer isyan yoksa, inisiyatif alma zorunluluğu hissedilmiyorsa ve herkes harekete geçmek için çok önemliyse bu durum kolaylıkla tüm pasif kitlelerin de arkasında toplanacağı genel bir işlevsizlik hali doğurur.

    cool yaşama karşı ilgisizliği ile karakterini kazanır ve bu ilgisizlik maskülen değerlerin toto genere yitirilişinden başka bir şey değildir temelde.

    sloterdijk, p. (2008). kapitalist dünyanın iiç-evreninde (1. bs). kırmızı yayınları.s.274

  • güzellik

    hölderlin'e göre tek olan ve de her şeyde olandır.

« / 28 »