en beğenilenleri (412) - sayfa 21

başlık listesine taşı
  • üstün brothers

    bülent üstün ve cengiz üstün kardeşlerin kendilerne yakıştırdıkların unvan. an itibarıyla instagramda yayın açmışlardır ve 65 kişi tarafından izlenmektedir.

    hükümetin ülkeyi getirdiği noktada karikatüristin efsanesinin bile değeri kalmamış.

  • emmeline pankhurst

    ingiltere'de kadınların oy hakları için mücadele eden, sivil itaatsizlikten ölüm orucuna kadar kadınların da oy kullanması için mücadele eden, on dokuzuncu yüzyılın sonlarında son derece aktif olan düşünür.

    bugün feministlerin sembol isimlerinden biri olarak anılmaktadır.

  • dunning kruger etkisi

    insanın kendini değerlendirirken kapıldığı bir çeşit bilişsel ön yargı.

    bu etki şu şekilde çalışıyor: herhangi bir alanda yüzeysel bilgi sahibi ve bilişsel yetenekleri gelişmemiş bir zihne sahip insanlar, o alandaki değerlendirmelerini daha kesin ve geçerli buluyorlar.

    yani, işin uzmanları, birçok sorgulamadan geçirdiği ve başka uzmanların görüşlerini okuyup-sindirerek oluşturduğu kanaatlerinden o kadar da emin değil ve hâla gerçeğe daha yakın görüşlerle değiştirmeye açık.

    ancak, konu hakkında bir makaleye göz ucuyla bakmamış; üç berber sohbeti, iki ana-akım medya beyanı ve bir kanaat önderinin kanaatini kıstas alan ahmak, kendi fikri sandığı kanaatten fazlasıyla emin.

    (bkz: dunning–kruger etkisi)

  • ai ve insan arasındaki fark nedir?

    chatgpt'ye ai ve insan arasındaki fark nedir diye sordum.

    "artificial ıntelligence (aı) refers to the ability of a machine or computer program to perform tasks that would typically require human intelligence, such as reasoning, problem-solving, perception, and learning. humans, on the other hand, are biological organisms that possess consciousness, emotions, and a unique capacity for creativity and innovation.

    some of the key differences between aı and humans include:

    consciousness: humans possess a subjective experience of the world, including thoughts, emotions, and sensations. aı, on the other hand, is not conscious and does not have subjective experiences.

    creativity and ınnovation: humans have the ability to think outside of the box, generate novel ideas, and innovate in ways that have never been done before. while aı can be programmed to generate new ideas or solutions, it is limited to the data and algorithms that it has been programmed with.

    flexibility: humans can adapt to new situations and environments, learn from experience, and change their behavior accordingly. aı is typically designed for specific tasks and functions, and may struggle to adapt to new or unexpected situations.

    empathy and social ınteraction: humans have a natural ability to read and interpret social cues, empathize with others, and engage in complex social interactions. aı, on the other hand, lacks the emotional and social intelligence required for meaningful interpersonal relationships.

    while aı has many impressive capabilities, it is important to recognize that it is fundamentally different from human intelligence and cannot replace the unique strengths and qualities of human beings."

    derken konu buraya geldi:

    "time perception is indeed one of the key differences between human beings and aı. however, it is worth noting that there are other significant differences as well, such as consciousness, creativity, empathy, and intuition, to name a few.

    regarding your question, it is important to understand that aı systems are limited by their programming and data. while aı can be programmed to learn and adapt, it cannot "program itself" in the way you suggest. the ability to program and reprogram itself would require a level of self-awareness and consciousness that current aı systems do not possess.

    that being said, if aı were to develop a more advanced understanding of time, it could potentially lead to significant advances in fields such as predictive analytics, weather forecasting, and financial modeling, among others. aı could also be used to develop more sophisticated simulations and models of complex systems, which could help researchers and scientists better understand the behavior of these systems over time.

    ıt is important to remember, however, that as aı systems become more advanced, they also raise ethical questions around their use, control, and potential impact on society. ıt is up to us as humans to ensure that aı is developed and used in a way that aligns with our values and ethical principles."

    ai, keyifli bir arkadaş.

  • 10layn.com

  • vita potior libertas

    ingilizlere karşı hürriyet savaşı veren amerikalıların zamanında kullandığı, "hürriyet yaşamdan daha önemlidir, yukardadır" anlamına gelen latince deyiş.

  • platonik aşk nedir?

    "platonik aşk yaygınlıkla cinsel arzulardan ya da karşılıklılıktan arınmış, yani karşılık beklemeyen ya da karşılıksız aşk olarak kabul edilmesine karşın, bu pek de yerinde bir anlamlandırma sayılamaz. bu anlam, eski bir ifadeyle, "birini seversin, birlikte olamazsın, aşk olur" ifadesiyle aynıdır. sevilenin sevenden habersiz olduğu ya da sevene severek karşı­lık vermediği, sevenin sevilene yönelmeyi istemediği, reddettiği ya da yönelemediği, do­layısıyla şu ya da bu biçimde edimselleşememiş aşk ilişkileri ve aşk halleri platonik aşk olarak nitelenmektedir.

    ikinci bir anlam bütünü ise tinsel aşkla ilgilidir. kişi önce güzel­lik sahibi olarak bir başka kişiye aşık olur; sonra o kişinin güzelliğinin kendinden değil, kendi dışında daha büyük bir güzellikten pay almasından ibaret olduğunu fark eder ve aynı büyük güzellikten herkesin pay aldığını da aynı anda fark eder ya da bunun bilincine varır ve nihayet, pay alanın aşkı peşinden koşmaktansa, onun pay aldığının aşkı peşin­ de koşar ki bu "gerçek" aşktır ve bunun dinselleştirilmiş hali tanrı aşkıdır. platon, sym­posion'da (şölen) bu bağlamda şöyle der: "bu dünyanın güzelliklerinden başlayacaksın, ( ... ) basamak basamak yüce güzelliğe yükseleceksin, bir güzel bedenden ikisine, ikisin­den bütün güzel bedenlere, güzel bedenlerden güzel işlere, güzel işlerden güzel bilgile­re, güzel bilgilerden de bir tek bilgiye varacaksın." bunun bir adım ötesi ise tanrı'nın bi­zatihi aşka kesmesi, her nesnel halin bir aşk haline dönüşmesidir ki bu durumda kişi, dünyaya karşı bütün sınırlılıklardan, düzenlemelerden kurtulur; "del'(i) olur dağlara dü­şer." ünlü leyla ile mecnun söylencesi bunun örneklerinden biridir. bütün bu anlamlan­dırma biçimleri kuşkusuz platon'un idealar-nesneler evreni arasına yerleştirdiği düşünü­len mesafeyle ilişkilendirilebilir ve bu ölçüdede kısmen yerindedir. ancak ideal devlette izlendiği kadarıyla platon, en başta cinsel ilişkiler olmak üzere aşkın edimsel hallerini ve biçimlerini kesinlikle reddetmemiş, bastırmamış, yok saymamış; aksine cinsler arası iliş­kileri edimselliğe kışkırtarak, edimselliği olabildiğince özgürleştirerek marazileşmeleri­nin ya da "aşka" dönüşmelerinin önüne geçmeye çalışmıştır."

    kaynak
    ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. sf.104

  • kerkük'te türkçe'nin yasaklanması

    bir dilin konuşulmasının yasaklanması zamanında türkiye cumhuriyeti'nin de denediği ancak başarılı olmadığı gibi üstüne o dili konuşan insanlar üzerinde düşmanlık hisleri yaratan, çağ dışı, aptalca bir uygulama.

    insanlığın artık bir tür olarak kendini düşünmesi gereken çağda kendi alt kültür gruplarını budayarak kendi ulus devletinin temellerini güçlendirme çabası iyimser ihtimalle sadece bir tür dil içinde anlam bulan düşünceyi yok eder, kötümser ihtimalle o dili konuşan insanların gerekirse silahla dünyayı istediği gibi ifade etme hakkını savunmasını sağlar.

    bu bağlamda tüm sapiens kültür gruplarının dilleri eşit derecede yüksek değer ve sanat yaratabilme kapasitesine sahiptir ön kabulünden yola çıkarak, bu yasağın derhal kaldırılması ve türkiye'nin kırmançi, zazaki, azerice, çerkesçe vb. dillerini koruması ve bir zenginlik olarak kullanması gerektiği gibi, kerkük'te de facto egemen olanların da türkçe'nin koruması ve değerlendirmesi için gerekli önlemleri alması gerekir.

    aksi hal, hem türkiye ile olan ilişkileri zedeleyecek hem de sapiensin medeniyet yaratım sürecine darbe vuracaktır.

    wittgenstein'ın dediği gibi "dilinin sınırları dünyanın sınırlarıdır". bir arada yaşayan diller dünyaların, vizyonların, iş birliklerinin, anlamların çoğulculaşması ve genişlemesini sağlama ihtimaline sahiptir. bu sebeple 1930 model bir milliyetçilikle budanması değil, 2023 model bir hürriyetçilik ile korunması gereken bir durumdur.

  • !felsefeye dair mizahi paylaşımlar

  • !felsefeye dair mizahi paylaşımlar

  • elealı zenon kimdir?

    parmenides'in sadık izleyicisi ve platon'a bakılırsa sevgilisi, (m.ö. 490-430) yılları arasında yaşamış, genelde stoa okulunun kurucusu kıbrıslı zenonla karıştırılan düşünür.

    "zenon, adeta bütün ömrünü, hocasının "duyuların aldatıcılı­ğı, duyular dünyasının yanılsamadan ve sahtelikten ibaret olduğu", hareket ve değişme diye bir şeyin olmadığı yolundaki yaklaşımını zenginleştirmekle geçir­miştir. bu amaçla ortaya attığı aporialarıyla (içinden çıkılması güç, paradoksal çıkmazlar içeren problemler) ünlüdür. örneğin, her cisim hem sonsuz derece­ de küçük, hem de büyüktür. küçüktür, çünkü sonsuz derecede, kendileri de ay­rı ayrı bölünebilen parçalardan ibarettir; büyüktür, çünkü sınırsızca bölündü­ğü takdirde sonsuzca büyütülebilecek sonsuz sayıda parça var demektir. en ün­lü iki örneği "uçan ok duruyor"dur ve "akhilleus ile kaplumbağa" problemidir.

    zenon'a göre, atılan bir ok asla hedefe varmaz. çünkü hedefe ulaşabilmesi için geçmesi gereken mesafenin önce yarısını, sonra onun yarısını, sonra onun da yarısını, yani sonsuzca bölünebilir bir mesafeyi kat etnek zorundadır. öyleyse uçan ok aslında duruyordur."

    kaynak
    ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. sf. 60-61

  • !edip cansever'den alıntılar

    saate bakmak

    varsın her şey sonraya kalsın
    sonraya, en sonraya
    sözgelimi iki bin altı yüz kırk bir mil. bir papatya ne kadar uzağı
    görebilirse
    o kadar yakın kalplerimiz birbirine.

  • !edip cansever'den alıntılar

    insan hürriyeti düşünürken güzeldir

    elinde ne var ağa?
    ne olsun cıngıl mıngıl.
    ne saklıyorsun öyle torbanda?
    ne olacak pestil mestil.
    ne var ki yüreğinde ışıldar durur?
    benim mi? sevda mevda
    de bana de düşünüyorsun?
    ne olsun? hürriyet boyuna!

  • pericles'in cenaze töreni söylevi

    bu söylev, bilimsel tarihçiliğin kurucu ismi sayılan thukydides'in (iö 455-400) peloponnesos savaşı'nın tarihi içinde yer alır. söylev'de perikles esasen atina'yı ve demokrasiyi yüceltir. bu yüzden söylev, demokrasi düşmanları tarafından çeşitli aşağılanmalara maruz kalmıştır. bunlardan biri platon'dur. platon, meneksenos adlı diyaloğunda sokra­tes'in ağzından perikles'in cenaze töreni söylevini aşağılar ve söylevi gerçekte perikles'in değil, atinalı olmadığı için kendisiyle resmen evlenemediği ileri sürülen karısı, eski fahi­şe aspasia'nın (bkz: miletoslu aspasia) hazırlamış olduğunu iddia ederek gülünç düşürmeye çalışır.

    söylev'den kısa bir bölüm: "başka ulusların yasalarına bakarak kurulmamış olan bir idare şeklimiz var; başkalarını taklit etmek şöyle dursun, biz kendimiz başkalarına ör­nek oluyoruz. idare şeklimizin adı demokratia'dır. bu ad ona, birkaç kişiye değil, bütün yurttaşlara dayandığı için verilmiştir. yasalarımız kişisel işlerde herkese aynı hakkı veri­yor; devlet işlerinde herkesin alabileceği yer şu ya da bu soydan oluşuna değil, gösterdi­ği yüksek yetenekle kazandığı üne göredir. yurda iyiliği dokunabilecek bir yurttaşın şeref­li bir yer kazanmasına da fakirliği, alçak bir sınıftan oluşu engel değildir. devlet işlerin­de çok serbest düşünüyoruz. bu serbest düşünüşü günlük uğraşlarımızda da gösteriyor, birbirimizi eleştirmek için gözetmiyoruz. birisi bir kere gönlünün dilediği gibi işlemişse ona kızmadığımız gibi başkalarını cezalandırmayan, fakat can sıkan somurtkan bir yüz de takınmıyoruz. özel yaşayışımızda hepimiz dilediğimizi işlediğimiz halde bütün yurt­taşları ilgilendiren işlerde kötü bir şey yapmak korkusuyla çok sıkı davranıyor, baştakile­rin, yasaların, özellikle haksızlığa uğrayanları korumak için konulmuş olan, yazılı olma­dıkları halde onları ayakları altına alanlara herkesin pek doğru ve yerinde bulduğu kötü bir ad kazandıran yasaların buyruklarından dışarı çıkmaktan çok çekiniyoruz. ( ... ) savaş işlerindeki tedbirlerimizin esaslarında da şu noktalarda düşmanlarımızdan ayrılıyoruz: şehrimizi herkes için açık tutuyoruz; düşmanlarımızdan biri gizlenilmemiş bir şeyi gö­rür de faydalanır korkusuyla görmesine, öğrenmesine engel olmak için hiçbir yabancı­ yı hiçbir zaman şehrimizden kovmuş değiliz. ( ... ) gençlik eğitiminde onların [spartalıla­rı kastediyor] hedefi ağır, meşakkatli bir yaşayış ile daha çocuk iken bir erkek gibi olmak­tır. bize gelince, rahat, başıboş yaşadığımız halde kendimizinkine denk düşman güçle­rine karşı yürümekte olanlardan hiç de geri kalmıyoruz. ( ... ) bu ve başka hususlarda ati­na, hayranlığa değer. israfa kaçmadan güzel şeyi, gevşeklik vermeyecek derecede bilgiy­le uğraşmayı seviyoruz. zenginliği gürültülü sözlerle övünmek için, bir iş başarabilmek için fırsat biliyoruz. yoksul olduğunu kabul etmek bizim için ayıp değildir: fakat bundan kurtulmak için çalışmamayı ayıp sayarız. bir atina yurttaşı kendi özel işlerine bakarken kamu sorunlarını savsaklamaz. devletle ilgilenmeyen bir kimseyi zararsız değil, yararsız buluruz ve bir politikayı ancak birkaç kişi ortaya koyabilir ama hepimiz onu yargılayabi­lecek yetenekteyiz. biz tartışmaya, siyasal eylemin önüne dikilen bir engel diye değil, bil­gece davranmanın vazgeçilmez bir ön hazırlığı diye bakarız."

    kaynak
    ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları. s.52

  • 13.02.2023 haftası türkiye'de özgürlükçü gündem

    depremin yaraları yavaş yavaş sarılırken bir yandan da memleketin çürümüşlüğünü doya doya tattığımız bir hafta oldu. deprem için yardımcı olmaya çalışan sivil toplum kuruluşlarına saldırıldı, devletin toplumsal felaketlere hazırlıksızlığı ortaya çıktı ve hükümet gerçekten iktidarda kalmak dışında hiçbir şey düşünmediğini bülent arınç aracılığı ile göstermiş oldu. çürük bir ülkede, trollerin yönettiği algıda mahsur kalmış durumdayız. kendimize kaçmaya çalışıyoruz ancak maalesef kendimiz de, içinde yaşadığımız çevre ve toplumdan bağımsız değiliz, olamıyoruz. inisiyatif almak artık bir seçenek değil, mecburiyet.

    bu haftanın gündemine geçmeden önce biz özgürüz'ün buradan ulaşılabilecek, cumhurbaşkanına yazılmış açık mektubuna göz atmanızı öneririz.

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    bu hafta mises enstitüsü ile başlayalım.

    eklemek istediğim ilk yazı 03.09.2021 tarihli gary galles'e ait bir çeviri. çevirmen fırat kaan aşkın. doğal afetlerin zararlarını devlet planlaması değil, piyasa giderir başlıklı yazıda, etikten ve liberalizmin temel felsefesinden bihaber şekilde, sadece iktisat ilmi üzerinden bir akıl geliştirmeye çalışmanın insanı düşüreceği komik durumları gösteriyorlar. yazıda afetler devletin güçlendirilmesi için bahane olarak kullanılmamalıdır diyor. burada haklı elbette devletin güçlendirilmesi değil kademe kademe yok edilmesi gerekmektedir ancak devlet denen konseptten daha iyi bir organizasyon aygıtı geliştirilerek bu yapılabilir. ve gördüğümüz kadarıyla devlet hiç müdahale etmeseydi özel sektör değil devletten iyi çalışmak neredeyse hiçbir iş yapamayacaktı. ancak bu gündem tartışmasında buna yer vermeyeceğim. detaylı bir tartışma için (bkz: türkiye liberalizmi'nin kaldığı ahlaki sınav) başlığını öneriyor ve devam ediyorum.


    ************************************mutlaka okuyun************************************
    ikinci yazı serkan kiremit'e ait, 2004 yılına ait bir yazı. paradan devleti atmak başlıklı bu yazıda paranın kaynağının devlet değil, piyasa olduğu ve güven denen esas para kaynağının piyasaya açılması ile hem daha düşük enflasyona hem de devletin iyice leviathanlaşmasının durdurulabileceğini savunuyor. okunmasını muhakkak öneriyorum.
    ************************************mutlaka okuyun************************************
    üçüncü yazı 25.08.2010 tarihinde kaleme alınmış, jeffrey a. tucker & n. stephan kinsella'ya ait mallar, kıt olanlar ve kıt olmayanlar başlıklı yazıda, bir malın kıt olup olmaması ve bunun iktisat için anlamı tartışılıyor. kendine özgürlükçü diyen herkese gerekirse sopa zoruyla okutulması gereken bir metin olmuş. hazırlayanların ellerine sağlık.
    ************************************mutlaka okuyun************************************
    dördüncü yazı 01.02.1989 tarihinde kaleme alınmış, llewellyn h. rockwell jr.'a ait, ermenistan'daki sosyalist holocost adlı yazı.

    son yazı ise 14.03.2022 tarihinde, patrick carroll tarafından kaleme alınmış fiyat artırmayı önleme yasalarının arkasındaki bilişsel önyargı başlıklı yazı. yine mises enstitüsü'nü neredeyse tek başına ayakta tutan fırat kaan aşkın tarafından çevrilmiş. bu yazıda fiyat artışının doğal olarak kötü olduğunu düşünen npc'lerin ya da bilal'lerin minik akıl yürütmeleri açıklanmış ve kendilerine mantığın yolu gösterilmiş. işe yarar mı? sanmam. bir bardağa okyanusu dökersen elinde bir bardak su kalır.
    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    sırada serbestiyet var.

    cemalettin n. taşcı'nın 14 şubat tarihli o sandık buraya gelecek başlıklı yazısı arınç'ın, olağanca özgül ağırlığı ile verdiği talihsiz "seçimi erteleme" konulu demeçler üzerinden, seçimin ertelenme ihtimalini ve bu durumda neler olabileceğini anlatıyor.

    oral çalışlar ve yıldıray oğur'un 15 şubat tarihli yazıları suriyeli mültecilerin durumunu, yaşanan felaket üzerinden değerlendiriyor.

    yunus emre erdölen'in teşekkürler yabancı: her nereden geliyorsan, her nereye gidiyorsan başlıklı yazısı felaket sonrası başka ülkelerden gelen yardımların ve yardım ekiplerinin bir değerlendirmesini yapıyor ve 99 depremindeki yardımları, yunanistan'la aramızdaki buzları "neredeyse eriten", "deprem diplomasisi"ni hatırlatıyor. okumaya değer bir yazı.

    levent mazılıgüney'in 16 şubat tarihli başımıza çöp mü yağsın taş mı? başlıklı yazısı, hukuksuzluğun kötü sonuçlarından örnekler vererek çok anlamlı bir soru soruyor: "hukuku enkaz altından çıkarmadan her afette enkaz altında kalmamak mümkün olacak mı?"

    alper görmüş'ün 16 şubat tarihli yazısı, sivil inisiyatiflere yapılan yardımları ve bu kurumları şeytanlaştıran iktidarın bundan neden zarar görmediğini tartışıyor. üzerine düşünülmüş ve özenle yazılmış bir yazı. sorduğu önemli soru şu: "bu siyasetçilerin hitap ettiği insanların yardım ve yardımseverliğe dair duyguları toplumun öbür kesimlerinden farklı olmadığına göre, yani onlar da bu değere pozitif bir önem atfettiğine ve öbürleri kadar yardımsever olduğuna göre, hangi duygu bundan daha üstün gelip onu bastırmaktadır? ki bu nedenle yardımseverlik duygusunu şeytanlaştıran kendi siyasetçilerini cezalandırmayı düşünmemektedirler." yanıtını da gayet güzel veriyor, buradan.

    roni margulies, büyük isabetle türk erkeği ağlamaz(ben ağlarım) başlıklı yazısında deprem sonrası dışarıdan gelen yardımlar ve yardımlaşmanın duygusal boyutunu anlatmış. keşke daha uzun bir yazı olsa diye düşündürüyor okurken.

    `etyen mahçupyan `18 şubat tarihli yazısında, yaşanan felaket üzerinden iktidarın-yalan ilişkisini konu edinmiş. okumak için.

    vahap çoşkun'un 18 şubat tarihli yazısı da cemalettin taşçı gibi, seçimin ertelenmesine dair "salt ahlaken değil hukuken de zayıf" beyan ve tartışmalar üzerine. buradan okunabilir.

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    karar gazetesi

    13 şubat tarihli ibrahim turhan'a ait yazıda, henüz insanlar enkazların altında can çekişirken, felaketin boyutunu kamu nezdinde büyütmek ve yetersizlikleri örtmek amacıyla başlanan "asrın felaketi" propagandasını işaret ederek kapsamlı ve yerinde tespitlerde bulunuyor.

    "yöneticilik bahane bulmak değil sorumluluk almaktır."

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    özgürlük araştırmaları derneği'nde bu hafta çıkan tek fikir yazısı mustafa erdoğan'a ait deprem afeti ve sonrası başlıklı yazı. burada yazar deprem sonrasındaki hükümet politikalarının kötü niyet barındırma ihtimaline karşı bizi uyarıyor. bilgece bir bakış açısı.

    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    bu hafta hür kirpi'de, rothbard kürsüsü'nde, hür fikirler'de yazı yok. depremin yaraları sarıldıkça insanların daha fazla entelektüel çabaya vakit ayırabileceğini umarak bu haftayı kapatıyorum.

« / 28 »