favorileri (34) - sayfa 2

başlık listesine taşı
  • !beğenilen sözler

    "yaratamadığım şeyi anlayamam."

    richard feynman

    kendini anlamak bağlamında düşünüldüğünde üzerine spekülasyon yapması epey eğlenceli bir cümle.

  • françois coppee şiirleri

    ''in the autumn nights, wandering through the city,
    i look to the sky with my desire,
    for if, in the time that a star flies,
    we form a wish, it must come true.

    as a child, my wishes are always the same:
    when a star falls, then, full of emotion,
    i make big wishes for you to love me
    and that in your exile you think of me.

    to this chimera, alas! i want to believe
    having only that to console me.
    but here comes winter, the night turns black,
    and i don't see any more stars spinning.''

    kaynakça: poetry foundation, shooting stars (etoiles filantes)

  • derin ekoloji nedir?

    derin ekoloji, norveçli filozof arne naess'in 1972 yılında yapılan üçüncü dünyanın geleceği konferansında derin ekoloji-sığ ekoloji ayrımı yapmasıyla ortaya konmuştur. arne naess 1973 yılında yayınlanan "the shallow and the deep, long-range ecology movements: a summary" isimli makalesinde derin ve sığ ekolojiler arasında farklılıkları ortaya koyarak derin ekolojinin ilkelerini belirlemiştir. derin ekoloji alanında arne naess'in yanı sıra bill devall, gary synder ve george sessions'ın çalışmaları vardır. ortak çalışmaları da bulunan bu isimler derin ekolojinin ve "ekosofilerin" gelişimine önemli katkıda bulunmuştur.

    derin ekoloji ve sığ ekoloji ayrımı, esas itibariyle insan-merkezcilik ve eko-merkezcilik üzerinden yapılmaktadır. ekolojizmin gelişimine de felsefi temellerinin oluşturulmasında önemli katkı sağlamış olan derin ekolojinin sığ ekoloji tanımı şöyledir:

    sığ ekoloji olarak adlandırılan çevre korumacı hareketler insan-merkezcidir. doğayı insan için kaynak olarak görürler ve esas üzerinde durdukları nokta kaynakların tükenmesine ve kirliliğe karşı mücadele etmektedirler. doğadaki çeşitlilik insan için değerli bir kaynaktır. bitki çeşitliliği insan için önemli olan tarım ve ilaçlarda kullanıldığı için değerlidir. nüfustaki artış ekolojik dengeyi tehlikeye sokmaktadır ve eğer kirlilik bu nedenle ekonomik büyümeyi engelliyorsa durdurulmalıdır. insanlar yaşam standartlarında bir gerilemeye razı olamazlar. doğa bir kaynak olduğundan, doğaya verilen zarar bu kaynakların medeniyetin gelişimine olan katkısını engelliyorsa bu konuda mücadele etmek gerekmektedir. bunun yanında sığ ekolojinin doğa algısında "vahşi doğa" zalimdir ve bu "doğaldır". ancak bu mücadele, ileri sanayi toplumlarındaki kurumsallaşmış dünya görüşüne meydan okuma konusunda başarısız olmuştur.

    derin ekoloji ise eko-merkezci bir yaklaşımdır. sığ ekoloji karşısında konumlanan derin ekolojiye göre insan ve doğa ayrımı yoktur. doğanın insanın ihtiyaçlarından bağımsız kendine has bir değeri vardır. insan da doğanın ve doğanın sahip olduğu bu değerin bir parçasıdır. derin ekolojiye göre insan olmayan doğa da ahlakın bir parçasıdır ve insan olmayan dünyanın iyiliğinin de gözetilmesi gerekir. biyoçeşitliliğin korunması ve doğayla uyum içerisinde yaşam doğanın yararınadır. budizm ve taoizm'deki birlik ve bütünlük anlayışına benzer bir doğa algısı mevcuttur. doğada karşılıklı bağımlılık vardır, bununla beraber sonsuz bağlantı içerisindeki olgular ağından bahsedilmektedir. gaia bu olgular ağıdır, tüm yaşam biçimleri ve ekosferdir. bu anlayışın yayılabilmesi için bireyin ve toplumun derin değişikler yaşaması gerektiğine inanılır. bu anlamda derin ekoloji diğer perspektiflere göre daha manevi bir çizgiyi de benimsemektedir.

    derin ekolojinin, derin ekoloji yanlısı olan herkesin kabul ettiği varsayılan ilkeleri vardır. naess ve sessions'ın ortak çalışmaları üzerine şekillendirilmiştir. derin ekoloji anlayışına göre temellendirilen bu sekiz ilke bir platformdur ve derin ekolojinin manifestosu olarak nitelendirilebilir. derin ekolojinin sekiz ilkesi şöyle özetlenebilir:

    1. yeryüzündeki insanların ve insan olmayan hayatın iyi olması, gelişmesi kendinden içsel bir değere sahiptir. bu değerler, insanın amaçları için yararlı olmaktan bağımsızdır.
    2. yaşam formlarının çeşitliliği ve zenginliği kendi içinde değerlidir. bu çeşitlilik ve zenginlik değerlerin gerçekleştirilmesine katkıda bulunur.
    3. yaşamsal ihtiyaçları dışında insanların bu zenginliğe ve çeşitliliğe müdahale etmeye, bunları azaltmaya hakkı yoktur.
    4. insan olmayan hayatın gelişmesi için daha az bir insan nüfusu gerekmektedir. aynı zamanda insan hayatının ve kültürünün de gelişimi nüfusun ciddi anlamda azaltılmasıyla mümkün olabilir.
    5. halihazırda, insanın insan olmayan doğaya müdahalesi aşırı düzeydedir ve gittikçe kötüleşmektedir.
    6. politikalar değişmelidir. değişen politikalar ekonomik, ideolojik ve teknolojik yapıları etkileyecektir. bu değişikliğin sonuçları mevcut durumdan derin bir şekilde farklı olacaktır.
    7. ideolojik değişiklikler gittikçe yükselen bir hayat standardı için değildir. hayatın niteliğini arttırmak, kendi içsel değeri olan konumlarda olmak yönünde olacaktır. büyüklük ile yücelik arasındaki farka ilişkin derin bir bilinç oluşacaktır.
    8. yukarıdaki ifadelere katılanlar gerekli değişiklikleri gerçekleştirmek üzere doğrudan ya da dolaylı olarak yükümlüdür.

    bu ilkelerin farklı şekillerde ifadeleri mümkündür. ancak bir ya da birkaçını reddedenler derin ekoloji yanlısı sayılmazlar. farklı felsefi görüşler, dinler, geleneklere dayandırılarak da ifade edilmeleri mümkündür. bu noktada derin ekolojide ekosofilerden bahsetmek gerekmektedir.
    derin ekoloji, bilimsel bilgiden başka bir şeyi temsil etmektedir. bilimsel araştırmalara dayalı normatif bir perspektif değildir. bu nedenle eko-"lojik" olmaktansa eko-"felsefi"dir. bilen biri olmaktansa bilgeliği ön plana çıkarmaktadır. bu farklılığı bir felsefi tartışma içerisinde değerlendirmek gerekirse platon'un felsefesindeki sofist-filozof ayrımı ve gerçek filozofun yüceltilmesi, asıl bilge olmasına benzetmek mümkündür. ekosofiler bu ilkeler üzerinden ifade edilen kişisel sistemler ve kişisel felsefeler olarak ortaya çıkmaktadır. ekosofiler ekolojik uyumun ve dengenin felsefesidir. aynı zamanda derin ekolojinin kendisi de bir ekosofidir. bu durum derin ekolojinin çoğulcu bir perspektif olduğunun göstergesidir.

    naess'e göre, farklı din ve felsefelerde var olan ve derin ekolojinin de temeli olan, başka ilkelerden çıkarsanamayan ancak onlara kaynaklık edebilecek olan nihai ilkeler vardır. her ekosofide farklı nihai ilkelerden beslenmiş olabilir. naess'in kendi ekosofisinin adı "ekosofi t" spinoza ve budizmden etkilenmiştir. nihai ilkeleri insanın ve insan olmayan türlerin kendi doğal tarzlarına göre yaşama ve potansiyellerini geliştirme iradesini ifade eden "kendini gerçekleştirme ilkesi" ve bunların hayat formlarının içsel bir değere ve kendini gerçekleştirme düzeyinde eşitliğe sahip olmalarına işaret eden "biyosferik eşitlik ilkesidir". bu ilkeler aynı zamanda derin ekolojinin de nihai ilkeleridir.

    derin ekolojinin toplumu değiştirmeye yönelik sınırları ve yöntemleri belirlenmiş bir projesinin olduğu söylenemez. kendini gerçekleştirmeyi temel alan, maneviyata yönelik bir düşünceye sahiptir. bireyin bilinçli olarak yaşam tarzını değiştirmesi tamamen siyasi bir eylemdir. bu nedenle bu değişimi yaşayan bireylerin sayısı arttıkça toplumun da değişeceğini ön görür. bireyin doğanın bir parçası olduğuna dair bilinçle, sevgi ve barış içerisinde değerlerini, yaşam tarzını ve düşüncesini kendini gerçekleştirmesi gerekir.

    tanımlı bir programı olmaması ve birey temelli bir dönüşümü hedeflemesi taoizm ve budizm'e dayanan köklerinin de etkisini göstermektedir. modernite karşıtlığı ve hümanizm eleştirisi nedeniyle insan karşıtı potansiyeli olduğuna dair eleştirilmiştir. bununla beraber bireyin doğanın bir parçası olarak kendini gerçekleştirmesine dayalı olan bu düşünce anarşizmin manevi yönüne dair çok fazla öge içermektedir.

    kaynaklar:
    1) naess & sessions, basic principles of deep ecology, 1984
    2) tuncay önder, ekoloji, toplum ve siyaset, odak yayın evi, 2003
    3) andrew dobson, ekolojizm, yeni insan yayınevi, 2016

  • wishful thinking

    bir olayın gerçekleşmesini (ya da gerçekleşmemesini) mantık, bilim ya da kanıta değil "öyle temenni edilmesine" dayandırmaktır. mantıksal safsatadan çok bilişsel önyargı olarak değerlendirilir.
    britannica dictionary'deki tanımı şu şekilde: "gerçekleşmesi muhtemel ya da mümkün olmayan şeyin dahi istendiği takdirde gerçekleşebileceğine olan inanç ya da bu yöndeki düşünce."

  • iucn red list

    1948 yılında kurulan, çevreyi ve doğayı korumayı amaç edinmiş international union for conservation of nature (iucn) tarafından soyu tükenmeyle karşı karşıya olan bitki ve hayvan türleri için 1964 yılında oluşturulmuş ve güncellenen liste.

    bu "kırmızı liste"nin amacı, koruma meselelerine kamunun ve siyasetçilerin dikkatini çekmek ve koruma girişimleri için uluslararası camiaya yardım etmektir. kırmızı liste ayrıca biyoçeşitliliğin durumuyla ilgili en geçerli rehber olarak kabul görmektedir.

    www.iucnredlist.org

    kırmızı listeye göre, 27,000'den fazla tür tehlikededir. amfibilerin %40'ının, memelerin %25'inin, kuşların %14'ünün, kozalaklı ağaçların da %34'ünün soyu tükenmeye yakındır. kırmızı listenin kategorileri şöyledir:

    tablo


    ex: (tükenmiş): kuşkuya yer bırakmayacak delillerle soyu tükenmiş olduğu ispatlanan türler. örneğin dodo kuşu.

    ew: (doğal ortamında tükenmiş): vahşi yaşamda soyu tükenmiş, fakat diğer alanlarda (yetiştirme veya sergileme amaçlı) varlığını sürdüren türler. güney çin kaplanı, mavi makav papağanı, pinta adası kaplumbağası.

    cr: (kritik tehlikede): vahşi yaşamda soyu tükenme tehlikesi had safhada (extreme) olan türler. vaquita, beyaz balina, siyah gergedan, dağ gorili, çita, kaplan, leopar, yaz yaz bitmez.

    en: (tehlikede): vahşi yaşamda soyu tükenme tehlikesi çok büyük olan türler.

    vu: (hassas): vahşi yaşamda soyu tükenme tehlikesi büyük olan türler.

    nt: (neredeyse tehdit altında): şu anda tehlikede olmayan fakat yakın gelecekte vu, en veya cr kategorisine girmeye aday olan türler.

    lc: (asgari endişe): yaygın bulunan türler.

    dd: (yetersiz veri): üzerinde yeterli bilgi bulunmayan türler.

    ne: (belirlenmedi): şimdiye kadar yukardaki kriterlere uygunluğu değerlendirilmemiş türler.

    türkiye de biyoçeşitliliği sayesinde iucn'in önem verdiği ülkelerden biridir. kuşlar için iki büyük göç rotası üzerinde olmasının yanı sıra, 4000 tür omurgasız ve 70'i balık olmak üzere 100'den fazla omurgalı hayvan sadece türkiye'de yaşamaktadır (endemic).

    sayfasına girip biraz göz atmak bile insanın içini sıkıştırmaya yetiyor... yeni bir kitlesel yok oluşa hızla gittiğimizi görmemek imkânsız.

  • epistemolojiye giriş

    1- (bkz: yanlış bilgi olur mu? bilgi yanlış olur mu?)

    bilgi yanlış olmaz, yanlış bilgi bilgisizliktir. ancak yadsıyıcı sıfatlar vardır. sahte sıfatı da yanlış sıfatı gibi bu kategoridedir. o halde yanlış bilgi olmaz ancak bilgi yanlış olarak nitelenerek bilgi olmaklıktan düşünülebilir.

    2- (bkz: ide nedir?)
    ide "düşünme ediminde zihnin kullandığı her türlü şey"dir. kaynağı da deneyimdir. deneyimi duyularımız aracılığı ile alırız. bir nesnenin sert olduğu duyumu dış duyum, sert olmak üzerine gösterdiğimiz şüphe iç duyuma örnek olabilir. ideler kendilerinde doğru ya da yanlış değildirler, "ne zaman ki zihin idelerinden birinde onlara yabancı bir şeye gönderme yapar, o zaman doğru ya da yanlış diye adlan­dırılabilirler." yani idelerimiz kendilerine yabancı olan bir şey ile uygunluğu ölçütünde doğru ya da yanlış olarak adlandırılırlar.

    3- john locke ve varoluşa dair bilgimiz.
    kendi varlığımız üzerine sezgi yoluyla bilgi ediniriz ve tanrı vardır. varoluşa dair bilgi ancak dış duyum ile edinilebilir. duyularımız tanrının varlığı ve insanın varlığı kadar kesindir. bunun da sebebi tanrının bizi yanıltmayacak olmasıdır. bellekte saklı duran ideler ile (dün yediğim elmanın tadı) kaçamayarak maruz kaldığım ideler arasında (bir yaz günü güneş ışığı) belirgin bir farklılık vardır. buna dolaylı gerçekçilik denir. yani biz duyumsamaları zihnimizde ideleştirir ve belleğimize öyle yazarız. duyumsamalarımızla da tekrar teyit ettiğimizde de bunun hakikat olduğundan emin olabiliriz.

    4- berkeley ve insan bilgisi
    "görme yoluyla, çeşitli dereceleri ve değişimleriyle ışık ve renk idealarını edinirim." bu tip ideaların derlemelerine de nesne derim. kırmızı, tatlı, lezzetli idealarının derlemesine elma derim örneğin. ancak bunların yanında bir de bunları algılayan vardır: "ben bu algılayan etkin şe­ye zihin, tin, ruh, ya da kendim diyorum." bir şeyin varoluşu onun algılanmasıdır. (bkz: esse est percipi) "bir koku vardı demek koklandı, bir ses vardı demek işitildi demektir" berkeley bir tür monizm savunur. yani tek bir varlık kategorisi vardır o da zihnimizdedir. zihnimizde olmayan bir şeyin varolduğunu söylemek imkansızdır ona göre. "benim düşünce ya da imgelem gücüm gerçek varoluş ya da algı olanağı­nı aşmaz.".

    berkeley birinci ve ikinci nitelik ayrımına karşı çıkar. her fiziksel varlık birinci nitelikleri taşır. ikincil nitelikler şeylerin duyu organlarımız üzerinde bıraktığı etkiler sonucunda algılayanda ortaya çıkarlar. birinci niteliğe örnek:sayı, biçim ikinci niteliğe örnek renk koku ses vs. berkeley'e göre ise "kısacası, dışsal nesneler olsaydı yine de bunu bilemezdik". berkeley'deki esas sorun insan anlığını varoluşun temeline yerleştirmeye çalışmasıdır ki insanın varoluştaki yeri o günden bugüne radikal şekilde değiştiği için bu mesel üzerinde daha fazla durmaya gerek yok.

    5 hume ve ara yol

    locke dolaylı gerçekçi olarak dış dünyayı duyumlarımız aracılığı ile tamamen anlayabileceğimizi savunurken berkeley dış dünyanın olmadığını sadece idea'ların olduğunu savunur. hume ise ara bir formda dış gerçekliğin var olduğunu ancak onu temellendiremeyeceğimizi iddia eder. " duyuların tanıklığına ya da dışsal varoluş kanısına ilk felsefi itiraz, bu tür bir kanının doğal içgüdüye dayandırıldığı takdirde akla aykırı olacağı, akla atıfta bulunulduğu takdirdeyse doğal içgüdüye aykırı olup tarafsız bir araştırmacıyı ikna edecek hiçbir akılcı kanıt içermeyeceğidir." hume için önemli olan duyumlarımızla nesnelerin uygun olup olmadığıdır.

    6- bertrand russell ve felsefe sorunları

    russell kimsenin şüphe duyamayacağı bir bilgi var mıdır diye sorarak başlar. russell duyu-verisi ve duyumu ayırır. duyu verisi renktir, duyum onun hangi renk olduğudur."berkeley'in, özdeğin varlı­ğının, saçmalığa düşmeden yadsınabileceğini ve bizden ba­ğımsız olan bir şey varsa bunun da, duyumlarımızın dolaysız nesneleri olamayacağını ilk olarak göstermiş olmaktan gelen hakkı yadsınamaz."

    russell berkeley ve onun yolunu izleyenlerin argümanlarını şu şekilde özetler "'düşünülebilen her şey onu düşünen kişinin zihnindeki bir idedir; öyleyse zihinlerdeki idelerden başka hiçbir şey düşü­nülemez; bu durumda idenin dışında hiçbir şey kavranamaz, kavranamayan şey de yok demektir." russell bu görüşe katılmadığını belirtir. sonrasında ise descartes'in düşüncesini ele alarak onu düşünüyorum o halde varımdan düşünüyorum o halde düşünen bir şeyin varlığından emin olabilirim şeklinde düzeltir.

    (devam edecek.)

  • romatoid artrit (ra) nedir?

    yaşam boyu benim de bedenimde ve ruhumda etkisi olacak hastalık. ben hediye olarak görüyorum. ancak sağlık tavsiyesi vermekten çok korktuğum için bunu anlatmayacağım. belki tavsiye niteliği taşımayacak bir şekilde ifade edebileceğime inanırsam yazarım altına bir gün. peki, nedir bu türkçe'de iltihaplı eklem romatizması olarak da bilinen romatoid artrit?

    romatoid artrit, eklemlerde iltihap, şişkinlik, ağrı ve ileri seviyelerde şekil bozukluklarına sebep olan, bağışıklık sisteminin gereği gibi çalışmamasıyla eklemlere "saldırarak" sinovyum adında eklem sıvısı sağlayan zarların astarına zarar veren kronik otoimmün bir hastalıktır. genellikle el, diz ve ayak bileği eklemlerinde görülür ve çoğunlukla vücudun iki tarafındaki eklemleri de (her iki el, her iki diz gibi) etkiler. sadece bununla kalmaz, bazı hastalarda gözler, kalp, dolaşım sistemi akciğerler gibi vücudun diğer bölgelerinde de sorunlara neden olur.

    sevgili doktorumun bu hastalık için mottosu: öldürmez süründürür ki yüzde yüz katılıyorum.

    hastalığın olayı şu:

    normalde bakteriler, virüsler gibi dış güçlerle mücadele etmeye programlı bağışıklık sistemim zannediyor ki dış güçler beni ele geçiriyor. gidiyor bedenimin öz evladı hücrelerime saldırıyor. iltihaplı kimyasallar salgılıyor, eklemlerimin sorunsuz hareket etmesini sağlayan dokulara atağa geçiyor. aslında ortada hiç mevzu falan yok, iç mihraklık bir durum da yok. velhasıl, sinovyum dediğimiz bu yapı iltihapla beraber kalınlaşıyor. eklemlerde kızarıklık, şişlik başlıyor ve allahım maçı bitir dedirtecek ağrılara sebep oluyor.

    bunlar bir romatoid artrit hastasında en görünür belirtiler. ancak bu hastalığın görünmeyen pek çok etkisi de var. kronik halsizlik, yorgunluk, brainfog diye anılan bir tür dalgınlık hali (annemin idrak edemediği şeylerden biri mesela kızım sen beynini mi aldırdın dediği noktalarda bu halde olduğum), sabahları uyandığınızda kişiye göre değişmekle birlikte bir süre vücutta ciddi bir katılık hissi, eklemleri hareket ettirememe, genellikle iltihap nedeniyle bu hastalıktan muzdarip olmayan kişilere göre vücut ısısının yüksek olması. yaşam kalitesini ciddi anlamda düşüren şeyler bunlar.

    bir de alevlenmeler (flare) var. bir çeşit atak gibi görebiliriz bunu. ra semptomları gelip gidici, geldiği zamanlarda bu flare dönemleri. günlerce de sürebilir aylarca da. kimi zaman işe gidebilecek düzeyde yaşarsınız bunu kimi zaman ağrıdan kendinizden geçerek yatağa yapışırsınız. ben gerçekten böyle noktalarda bayılıyor muyum uykuya mı dalıyorum hala emin değilim.

    kronik romatoid artritte, parmaklarda eklem deformasyonları nedeniyle şekil değişiklikleri olabiliyor. swan neck ve boutonniere görülen formlardan. benim sol yüzük parmağımda boutonniere formunda deformasyon var, gerçekten hareket kabiliyetini sınırlayan bir şey.

    gözlerde kuruluk, ağrı, iltihap, kızarıklık, ışığa hassasiyet, görmede sorunlar; ağızda kuruluk, diş eti iltihabı, enfeksiyon; deride romatoid nodüller; akciğerlerde nefes darlığı, yara ya da iltihaplanma; damarlarda, sinirlerde, deride ve diğer organlarda hasara yol açabilen iltihaplanmalar; kanda normalden düşük kırmızı kan hücresi bulgusu; kalpte kaslara ve çevresine hasar verebilecek iltihaplanma, ileri düzeyde lenfoma gibi çeşitli sorunlara da yol açabiliyor.

    bir de kostokondrit (costochondritis) var. kaburgaların göğüs kemiğine yapışmasını sağlayan kıkırdak dokularda iltihaplanma. göğüste ani ve şiddetli ağrıya neden oluyor. kalp krizi geçirdiğinizi düşündüren bir ağrı saplanıyor ancak ağrının yeri itibariyle kalp hastalıklarındaki göğüs ağrısından ayrılıyor. doğrudan ra ile ilgili olan bir şey değil. ancak ra'dan kaynaklanan iltihaplanmanın buradaki kıkırdağa da zarar vermesi mümkün ve romatolojik hastalıklara sahip kimselerde de rastlanıyor. bunu deneyimlemekten biraz korkuyorum.

    ben eklemlerimdeki durum dışında yukarıdaki belirttiklerimden gözlerle ilgili olanları deneyimliyorum. gözlerimdeki incecik damarlarda sıklıkla kanamalar oluyordu ve bu nedenle gittim göründüm. sonuç olarak ra kaynaklı aşırı kuruluk ve iltihapla ilgili olduğunu öğrendim.

    hastalığın teşhisinde sağlık hikayesinin yanı sıra, fiziksel gözlem dışında kan testlerine ve saptanamayan durumlarda mr ya da ultrason gibi görüntüleme yollarına başvuruluyor. bu görüntülemelerde temelde kemiklerin ne kadar erozyona uğradığına bakılır ancak hastalığın erken evrelerinde bunların saptanması mümkün olmayabilir. bu nedenle kan testlerinde genellikle a'dan z'ye her şeye bakılır ancak özellikle aşağıdakiler gibi romatoid artritle ilişkilendirilen bir takım verilere:

    eritrosit sedimantasyon (esr) – yani kırmızı kan hücreleri olarak bilenen ve solunum sistemiyle vücuda giren oksijenin doku ve organlara aktarılmasına vesile olan eritrositlerin tortulaşma ve dibe çökme (sedimantasyon) hızına bakılır. iltihap olduğu takdirde bazı protein yapıları kırmızı kan hücreleri ile daha çabuk buluşur ve daha hızlı çökmeye neden olur. iltihap varlığı, otoimmün hastalıklar ve kanserli dokular için çok önemli bir testtir.

    c-reaktif protein (crp) – karaciğerde üretilen bir protein olan bu arkadaşın vücudun enfeksiyon, tümör, travmalara yanıt vermek gibi bir görevi var. crp konsantrasyonunun artması vücut ısısının yükselmesine ve akyuvar sayısının artmasına neden olur. bunu vücut iltihaplanmaya neden olan etkeni ortadan kaldırmaya çalışmak için yapar. sağlıklı insanlarda bu çok düşüktür. ra olduğu durumlarda yüksektir.

    romatoid faktör (rf) – bağışıklık sistemi tarafından üretilen bir otoantikor kendisi. antikorlar dış mihraklara saldırırken rf gibi otoantikorlar vücudun kendi hücre veya dokularının bazı yapılarına karşı üretilir, iltihap ve yangıya sebep olur.

    anti siklik sitrüllenmiş peptid (anti-ccp) – bu bir antikordur. yukarıda açıkladığımız rf romatoid artrit teşhisinde sıklıkla kullanılsa da buna özgü bir kan değeri değildir. diğer romatolojik hastalıklar, kronik karaciğer hastalıkları gibi farklı durumlarda da kullanılır. bu nedenle romatoid artrit hastalığına daha özgü olan anti-ccp oldukça önemli bir bulgu haline gelmiştir.

    rf ve anti-ccp'nin birlikte pozitif çıkması hastalığın önemli bir düzeyde ilerlediğine yönelik bir bulgudur. elbette her ikisinden birinin pozitif çıkması da ileri testlerin yapılması konusunda uyarıcı bulgulardır. ra hastası kişilerin %60-70'inde anti-ccp bulunmaktadır.
    haklı olarak diyebilirsiniz ki neden oluyor?

    bu hastalık nedeni haaaalaaa araştırılmakta olan ve tam olarak şudur sebebi denilecek bir saptamanın mevcut olmadığı bir hastalık. kalıtsal durumlar, düşme vb. travmalar, hormonlar, bir takım enfeksiyonların uzantısı, bağırsaklardaki bazı durumlar… bu kısım o kadar uzun ve ben o kadar çok okudum ki inanın anlatırken işin içinden çıkamam, üzgünüm.

    ra tedavisinin temel odağı iltihaplanmayı en aza indirmek mümkünse durdurmak, semptomları hafifletmek, eklem ve organ hasarlarını önlemek, yaşam kalitesini artıracak önlemler alabilmek ve uzun vadeli sorunları "geciktirmektir."

    ağrı kesiciler, steroid olmayan antienflamatuvar ilaçlar (nsaıd), doğal hormon gibi davranarak iltihabı azaltan kortikosteroidler, hastalığı modifiye eden antiromatizmal ilaçlar (dmard) ve hedefli dmard'lar, biyolojikler denilen yine dmard'ların özel, farklı ama oldukça kuvvetli ve çeşitleri olan türü ilaçlar kullanılmaktadır. dmard'ların vücudun mikroplarla mücadele gücünü düşürüp vücudu enfeksiyona açık hale getirdiğini belirtmek gerekir.

    ra görünür eklem bozulmaları olmadığı takdirde dışarıdan görebileceğiniz bir şey değil. benim gibi bunla yaşayanlara tek söyleyeceğim, lütfen çevrenizdekileri bilgilendirin bu konuda çünkü biliyorum ki vücudumuz her zaman bizden beklenenleri karşılayabilecek şekilde çalışmıyor. etrafınızda ra ile yaşayan biri varsa da lütfen onunla iletişim kurarken bunu hep aklınızda tutun. kimi zaman matkapla bileklerimizi deliyorlarmış gibi ağrılar yaşıyoruz ve kronik ağrılarla yaşamanın psikolojik yükü gözden kaçırılmaması gereken bir unsur. okuyun, sosyal medyada bu hastalıkla ilgili deneyimlerini paylaşan bireylere bi' göz atın, dinleyin bunla yaşayanları (instagram'a rawarrior yazın ve sadece otoimmün hastalığı olanların yaptığı sayısız meme'i görünce bile şaşıracaksınız)

    romatoid artritle ilgili yurtdışında ve türkiye'de çalışan çeşitli sivil toplum örgütleri ve araştırma merkezleri var. daha fazlası için hem kaynak olarak kullandığım hem de daha fazla bilgi edinilebilecek linkleri buraya bırakıyorum.

    türkiye'den:
    türkiye romatizma araştırma ve savaş derneği , https://www.trasd.org.tr/
    (niye savaş dediklerini hala sorguluyor olsam da)
    türkiye romatoloji derneği, https://www.romatoloji.org/

    dış kaynaklar:
    arthritis foundation, https://www.arthritis.org/
    american college of rheumatology, https://rheumatology.org/
    versus arthritis, https://www.versusarthritis.org/
    john hopkins arthritis center, https://www.hopkinsarthritis.org/
    arthritis society of canada, https://arthritis.ca/
    archives of rheumatology, https://www.archivesofrheumatology.org/
    ra warrior, https://rawarrior.com/

  • jane austen

    victoria döneminin hemen öncesi ingiltere'sinin orta ölçekli soyluları ve 'eşraf'ı arasında geçen romanları, çoğunlukla 'aşk romanı' olarak nitelendirilse de modern ingilizcenin kurucuları arasında sayılan kadın yazar. jane austen, okumaya heves edenlerin bir ya da birkaç kitabını muhakkak okudukları bir yazardır. türkçe çevirileri 'mükemmel' olmasalar da iyidir, fakat austen'i aslından okumak da ayrıca hem keyifli hem yararlıdır; özellikle ingilizcesini belirli bir düzeyin üzerine çıkarmak isteyenler için.

    benim naçizane fikrim, onun romanlarının bunca sevilmesindeki asıl sebep, austen'in romanda doğru kimyayı bulabilmesindedir. insanların hiçbir zaman göz ardı edemeyecekleri; ekonomik sorunlar, kuşaklar arası çatışma, sınıflararası farklılıklar ve bunların yarattığı sorunlar.. onun kitaplarının genel-geçer konularıdır. yazar bunları anlatırken hep bir genç kadının gözünden izletir bize olayları. tarafsız değildir elbette, ama bizi etki altında bırakan, onun 'ikna' kaabiliyeti değil, olayların gelişimi içinde bizim onun kahramanıyla özdeşleşmemizdir ki, bunu gerçekten başarıyla yapar.

    yazmaya çalışan biri olarak, onun bu gerçekten 'kolay' okunur romanlarını, hafife almadan ki, bu imkansızdır -çünkü sanki sözleşmişler gibi hemen bütün edebiyat otoriteleri onun eserlerini göklere çıkarırlar demesek bile 'ciddiye alırlar'- insanlarda okuma hevesini uyandırmak (/arttırmak) için öneriyorum. çünkü biliyoruz ki, 'dünyayı güzellik kurtaracak.'

  • entrikalı kurgulu ispanyol filmleri

    birkaç sene önce keşfettiğim ve bazı güzel örneklerini izlediğim filmlerdir. kimisine göre çok zekice, kimisine göre ise inanılırlığı düşük hatta gerçek olamayacak kadar saçma kurgular içerirler. benim gibi düşünenler de vardır elbette. hatta öyle çok da azınlıkta değilimdir diye düşünüyorum bu filmler hakkında ne düşündüğüm konusunda. bana göre, ortalama bir "popüler" filme göre oldukça zekice kurgular bunlar ama öyle aklımı başımdan alacak, takkemi uçurtacak kadar da değil.

    şu filmleri örnek olarak verebilirim:

    contratiempo (the invisible guest - görünmeyen misafir)
    el cuerpo (the body - ceset)
    el aviso (the warning - bunun türkçe ismini göremedim ama çevirisi tabii ki "uyarı" olur)
    durante la tormenta (mirage - fırtına anı)
    hogar (the occupant - konut)
    la cara oculta (the hidden face - gizli oda)

    durante la tormenta'nın çok orijinal olduğunu düşünmüyorum. 2000 senesindendi herhalde, bir amerikan filmi var frequency diye. fikri ondan aldıklarını düşünüyorum. ama direkt araklamışlar da diyemem. yani o seviyede bir esinlenme kabul edilebilir.

    la cara oculta ise ispanya ve kolombiya ortak yapımı, imdb'ye göre. bu kurgunun bir türk filminde veya dizisinde de kullanıldığını söylemişti bir arkadaşım. ne kadar doğrudur bu, bilemiyorum izlemediğim için.

    gene de, tüm bu filmler "çerezlik" kategorisinde benim için. yani eğlenmek dışında bir kazanım beklememek lazım bu tür işlerden.

    bir de yabancı bir forumda bunun başlığını açtıktan sonra birçok öneri aldım, bu kategoride. hatta öneri yapanlardan biri fransa'da sinema üzerinde çalışan biri. onlardan da bazılarını izleyeceğim ve aralarından "derin" yapımlar çıkabilir diye düşünüyorum. bu başlığa yazarım herhalde bir şeyler daha, o filmleri izledikten sonra.

  • grove art online

    buradan ulaşılabilecek ingilizce dilince yazılmış en kapsamlı sanat sözlüğüdür. 120 ülkeden 6700 uzman tarafından yazılmış 41.000 makaleden oluşmaktadır.

  • hürriyet nedir?

    (temiz hissettiren..) rüzgar hürriyettir. gülmek hürriyettir. çıplak ayaklarının soğuk ve ıslak toprağa bastığında, olan tüm düşüncelerinin gittiği o kısacık saniye pür hürriyettir.

    müziğin vurduğu bam telin ruhunu arşa çıkardığı o bir anlık his hürriyettir. kanının sinirden kaynatıp gözlerinin değişim hissiyle kaynadığı an gerçekten hür olduğunu fark ettiğin andır.

    kısacası seni andan alıp 'o ana' fark ettiren her saniye hürriyettir. şarap içtiğinde ağzından kontrolsüz dökülen her kelime seni ona iter ve yaşadığın dalgınlıkla eğer o anın hiç bitmemesini istiyorsan bu da hürriyet özlemidir.

    bir kaynak yok, illa da olacaksa hür bir bireyin hür kaynağı.

  • yeme bozukluğu nedir?

    yeme bozukluğu; kişinin yeme ve kilo kontrolü davranışlarında kimi zaman beden algısıyla beraber gerçekleşen bozulma durumudur. kişinin bedeniyle olan ilişkisi ise hemen hemen her türünde sorunludur.
    yeme davranışı ve beden algısı yeme bozukluğunun türlerine göre değişiklik gösterir:


    anoreksiya nervoza: anoreksiya hastaları çok düşük vücut ağırlığına sahip olmakla birlikte kilo vermeye devam etmeye yatkındırlar ve kilo almak konusunda aşırı kaygılı olur, kilo almaktan korkarlar. sürekli olarak aynada bedenlerini inceleme ve tartılma eğilimleri bulunur. yeme bozukluklarının bu türüyle ilgili olarak "(bkz: to the bone)" belgeselini tavsiye edebilirim.

    bulimiya nervoza: yiyeceklerle olan ilişkilerinin bozulması sonucu bulimiya hastaları önce kendilerini yemek ve kaloriyi aşırı kısıtladıkları bir diyete sokup ardından bu kısıtlama sonucu gelişen aşırı yeme davranışını göstererek bir döngü içine girerler. kısa sürede aşırı yemeleri halinde kilo almak istemediklerinden kendilerini kusturma eğilimleri vardır. aynı işlevi görmesi için aşırı egzersiz yapabilir ya da müsil kullanabilirler. pek çok ünlü figürün bu hastalıktan muzdarip olduğuna şahit olmuşuzdur. (bkz: amy winehouse)u anlatan 2015 yapımı "amy" belgeselinde, (bkz: diana spencer)ı anlatan "diana" belgeselinde bu hastalığa dair tecrübeler duyabilirsiniz.

    tıkınırcasına yeme bozukluğu: kişinin kısa sürede normalde yiyebileceğinden çok daha fazla yiyeceği hızlı bir biçimde ve atak şeklinde yemesi halidir. bu kişiler açlık hissi yokken dahi ve doyduktan sonra bile yemek yiyebilirler. bulimiya nervozadan farkı hastaların kısıtlayıcı ve dengeleyici çabaya girmiyor olmalarıdır. tıkınırcasına yeme bozukluğu olan hastalar bir yandan kontrolsüzce yerken bir yandan bu durumdan dolayı utanç ve çaresizlik hissederler; bu sebeple genellikle bu yeme davranışını tek başınayken gerçekleştirirler. bir eğlenceli deneyim muhabbetini şu youtube videosunda dinleyebilirsiniz.

    ortoreksiya nervoza: (sağlıklı beslenme takıntısı) sosyal medyada, örneğiyle karşılaşma olasılığınızın yüksek olduğu bir bozukluk türü. kişi sağlıklı besinlerle beslenme konusunda bir takıntılılık halindedir. sağlıklı beslenmek esasında bir bozukluk değildir ve kişi için faydalıdır fakat yiyeceklerle obsesyon yaratan şekilde ilişki kurmak patolojik kabul edilmektedir.

    gece yemek yeme bozukluğu: kişinin gece uykusundan uyanarak yemek yemesi ve gündüz saatleri yerine akşam saatlerinde çokça yemesi durumudur.

    pika: kil, toprak, tebeşir, kömür gibi besleyici değeri olmayan -besin olmayan- maddeleri yeme durumudur. en az 1 ay süreyle devam eden bu davranış halinde kişinin pikaya sahip olduğu kabul edilebilir.

    geri çıkarma bozukluğu: kişinin en az 1 ay süreyle yediği yiyecekleri geri çıkarması durumudur.

    kaçıngan/kısıtlı yiyecek alımı: bu hastaların yemek yemekle pek bir alakaları yok gibidir. yiyeceklerin onlar için çekici bir tarafı yoktur; yemekleri tiksindirici bulabilirler. sonucunda kilo kaybı gerçekleşmesi muhtemeldir.

    kaynak:
    1-evimdekipsikolog
    2-memorial
    3-to the bone
    4-diana röportajı

  • sokratik yöntem ile ilgili

    sokrates atina yöneticileri tarafından yunan tanrılarını tanımamaktan ölümle yargılanırken kanıt olarak öğrencilerine soru sorması gösterilmişti.
    peki, büyük düşünürü ölüme götüren soru sorma aşkı nereden geliyor ve biz bundan ne öğrenebiliriz?
    sokrates aslında bugün bizim 'sokratik yöntem' olarak bildiğimiz yolu kullanıyordu. buna göre mantıklı soruları istikrarlı bir şekilde sormak hakikati ortaya çıkaracaktı.
    kendine atfedilen metinlerin diyalog şeklinde olması biraz da bu yüzden. sokrates karşısındakine bir şey öğretmeye ya da nasihat vermeye çalışmıyordu. itiraz edeceği görüşe toptan karşı çıkmıyordu bir süre sonra karşısındaki benzer sorular soruyordu ve bu sorular düşüncenin berraklaşmasını sağlıyordu. fikirler körü körüne benimseniyor üzerine düşünülerek anlaşılabiliniyordu.

    kaynak
    türkçapar, m. h., kahraman, m. s., & sargın, a. e. (2015). bir teknik sokratik sorgulama ile yönlendirilmiş keşif. bilişsel davranışçı psikoterapi ve araştırmalar dergisi, 1, 47-53.

    https://www.intel.com/...teiges/dep-question-socratic.pdf

    (bkz: sokrates kimdir?)
    (bkz: sokratik diyalog)

  • çocuk şarkıları

    kısmet yüzyıllardır söylenegelen ingiliz şarkısıyla başlamakmış.

    ring a ring o'roses
    a pocket full of posies
    ashes! ashes!
    we all fall down

    meali:
    vücuttaki kırmızı bir leke hastalık belirtisidir,
    bu hastalığı savuşturma amacıyla bir demet çiçek -ya da şifalı ot- taşıyoruz,
    hastalığın yayılmasını önlemek için çerçöp yakıp küllerini savuruyoruz,
    ama nafile, hepimiz öleceğiz.

    veba günlerinden gelmektedir bu çocuk şarkısı ve danslarına eşlik eder.

    örnek

  • auteur nedir?

    türkçe'de "yaratıcı yönetmen" olarak geçen kavramdır. "yazar yönetmen" dendiği de olur (*) zira auteur yönetmenler genellikle filmlerinin senaryosunu da kaleme almış isimler olur ve kavramın gereğini yerine getirerek yarattıkları sinemanın aslında her adımında aktif ve belirleyici rol alırlar.
    ben "özgün yönetmen" demeyi tercih ederim. bana göre tanımı şudur: hakkında hiçbir fikriniz olmadan izlediğiniz bir filmi kimin çektiğini anlayabiliyorsanız o filmi çeken, auteur yönetmendir. türkiye'de nuri bilge ceylan ve zeki demirkubuz tabi ki auteur yönetmenlerdir. ilker canikligil değildir. semih kaplanoğlu, reha erdem ve derviş zaim auteur yönetmenlerdir. bence onur ünlü ve ezel akay da öyledir. tolga karaçelik ve emin alper de o yolda ilerlemektedir. (**)

    (*): kaynak

    (**): kaynak: kendim.

« / 3 »