son oylananları (285) - sayfa 2

başlık listesine taşı
  • !oyun oynamak için kız arkadaşı analiz etmek

    bu çalışmada görülebileceği üzere bir erkek kardeşimizin hafta sonu aralıksız 10 saat final fantasy 7 oynamayıp oynayamayacağını görmek için kız arkadaşının mod değişikliklerini analiz etmiş.

    makale şöyle başlıyor: yastık sohbetlerini, aktif dinlemeyi ve randevu akşamlarını artırmama rağmen sevgilim tiffany'nin mod değişimlerini tahmin etmekte zorlanıyorum. bu sebeple de erkek erkeğe akşamları nasıl ayarlayacağımı bilemiyorum. sonrasında ise çalışmanın amacını açıklıyor. "this paper aims to determine the optimal forecast model of my girlfriend's drastically growing mood swings by comparing simple moving averages, to sextuple exponential smoothing and even an overly complicated machine learning model. "

    sonrasında ise ilişkilerinin arka planını, zaman serileri çalışmasının amacını, tiffany hakkında datalar toplayıp temizleme metodolojisini anlatıyor. çalışmanın sonunda ise yine oyun oynamak için en iyi vakit olarak tiffany'nin ailesini ziyaret edeceği vakitteki bir aralık olduğu saptıyor. görüldüğü üzere seven insan sevdiği şeyi yapmakla sevdiği insan arasında bir denge bulmayı her koşulda başarıyor.

  • sevan nişanyan

    türk diline yaptığı katkılardan ötürü her türlü saçmalamasına müsaade edilmesi gereken yurttaştır. zaten şunun şurasında 10 senelik ömrü kalmıştır, bırakınız konuşsundur.

    ayrıca bakınız nişanyan sözlük

  • determined a science of life without free will

    bu kitaba özgür iradenin olmadığına ikna olmak için başlamıştım. ancak bende farklı bir etki yarattı. kitabın tezi son derece net ve basit: eğer varlığın makro seviyede determinist mikro seviyede rastgele olduğuna inanıyorsanız -ki buna inanmamak aşağı yukarı tüm modern bilimi reddetmek demek- o halde bu sürece müdahale edecek bir "özgür irade"nin varlığını savunamazsınız. kimse özgür iradenin beyinde nerede olduğunu, hangi nöronlar tarafından saklandığını gösteremiyorsa, insanların özgürce aldıklarını düşündükleri kararlar beyinlerine takılan çiplerce önceden görülebiliyorsa ya beynimizde gizli bir özgür irade bölümü var biz bulamıyoruz, ya özgür irade var ancak fiziksel olarak gösterilebilir değil ya da özgür irade beyinde değil de başka bir yerde ve henüz oraya bakmayı akıl edemedik.

    buraya kadar itiraz edilecek bir şey yok. bir şeyin varlığının ispat edilememesi yokluğunun ispatı olarak değerlendirilemez temel ilkesini unutmadan devam edersek sapolsky hala günlük hayatta denk geldiğimiz şeyleri açıklamakta yetersiz. insanın gelecek konseptini anladığını ve bunu hayal edebildiğini biliyoruz. aynı şekilde gelecekte bir şeyi istediği şekilde biçimlendirmek için bugünün şartlarında değişimler yaratmaya çalıştığını da biliyoruz. sapolsky'nin buna yanıtı " geleceği spesifik bir şekilde hayal etmek ve onun için bugünün şartlarını değiştirme anının da aslında elimizde olmayan şartlarca oluşturulduğu" olacaktır. yani liseden beri fazla kiloluysanız ve üniversite sonrasında aniden diyet yapmaya karar verirseniz tam olarak o zamanda diyete başlayacak şekilde biçimlendirilmişsinizdir zaten. sizin aldığınız bir karar yok.

    özgür iradenin veto hakkı olarak var olabileceğine dair tezi de belirtip aradan çıkaralım. kimilerine göre bir şeyi istemeyi seçemiyor olabiliriz ancak bir şeyi yapmamayı seçebiliriz. yani acıkmayı seçemeyiz ancak yemek yememeyi seçebiliriz. ya da nefes almayı seçemeyiz ancak nefesi tutmayı seçebiliriz gibi. buna karşılık da sapolsky'nin tezi veto hakkının da beynin bir bölümünde toplandığını ve beynin o bölümünün de diğer maddi değişkenlerden etkilendiğini söylüyor. örneğin yorgun bir günün sonunda diyeti bozmaya daha meyilli oluruz.

    bu kaderle ilgili anlatılan dini bir hikayeye benziyor. bir gün allah azrail'e arabistan'da yaşayan bir adamın canını tam x saatinde hindistan'da almasını söylüyor. azrail'in kafası karışıyor bu adamı nasıl hindistan'a götüreceğim diye. azrail x saatinden biraz önce adamın canını almak için arabistan'a iniyor. ne hikmettir ki canı alınacak adam azrail'i görüyor ve kendi canını almaya geldiğini anlayıp koşa koşa oranın bir hikmetli adamına gidiyor. adama durumu anlatıp kendini hindistan'a yollamasını söylüyor. ermiş abimiz talebi yerine getiriyor ve bir rüzgarın üstüne bindirip adamı hindistan'a gönderiyor. azrail de diyor ki vay amk.

    şimdi, herhangi bir kararı alan ben diye bildiğimiz bilinçli iç konuşma değil. kararı alan tek bir parça olarak beden ve o kararı alma sebebi zorunluluk. biz sadece bir şekilde otonom gibi görünen hareketler yapabilen bir kimyasal organizmanın izleyicisiyiz. o mekanizma zayıflamak için davranışları değiştirme kararı alıyor biz de alınan bu kararı kendimizinmiş gibi meşrulaştırıyoruz. bilinç bu işe yarıyor. peki bu evrimsel süreçte nasıl bir avantaj sağlıyor? sapolsky'e göre sosyal tür olmanın bir getirisi bu durum. sosyal olarak avantaj sağlamak için etrafımızdaki önemli uyaranlara -kim güçlü, kim güzel vs.- doğru tepkiyi bulmak için beynin bir bölümü gelişiyor -prefrontal cortex. ancak bu yine özgür irade savını desteklemiyor zira etrafımızda neler olacağını ve bunlara nasıl tepkiler vereceğimizi yine biz seçmiyoruz. yani birine öfkelenen siz değilsiniz, bedeniniz. siz o öfkenin tipini bile seçmiyorsunuz - bağırayım mı, saldırayım mı, pasif agresif mi yapayım vs.-. siz sadece öfkelenip tepki veren bir organizmanın içinde onu izliyorsunuz. 80 sene boyunca yuvarlanacak bir taşın içine hapsolmuş gibi.

    sapolsky bunun doğal sonucu olarak ulaşacağımız nihilizm ile de son derece barışık. dünyanın bir anlamı yok, bir anlam arayışı olumlu sonuçlansa bile bu yine bedenin kendini iyi hissetmesi için yarattığı hikayelerden sadece biri. isterseniz inanırsınız ancak bunun dine inanmaktan pek de bir farkı yok.

    (bkz: bilemiyorum altan)

    sonradan gelen bir not:

    bu girdiyi yazdığım gün zizek'in freedom adlı kitabına başladım ve orada şu hikayeye denk geldim:
    "recall the arab story about the "appointment in samara" retold by w. somerset maugham: 12 a servant on an errand in the busy market of baghdad meets death there; terrifi ed by its gaze, he runs home to his master and asks him to give him a horse, so that he can ride all the day and reach samara, where death will not fi nd him, in the evening. th e good master not only provides the servant with a horse, but goes himself to the market, looks for death and reproaches it for scaring his faithful servant. death replies: "but ı didn't want to scare your servant. ı was just surprised about what was he doing here when ı have an appointment in samara tonight . . .""

    demek ki özgürlük üzerine düşünen herkesi bir şekilde etkileyen bir hikaye imiş bu. tabi zizek benden daha iyi ve çalışılmış bir şekilde anlatmış hikayeyi, benimkisi tam dede versiyonu.

  • recai coşkun

    türkiye'nin sokal vakasına imza atmış muhteşem bir hocadır. buradan görebileceğiniz makalesinde oğuz kaan'a referans vermiş, baştan aşağıya saçmalayarak makalesini bir bilimsel dergide yayımlamıştır. kendisi izmir bakırçay üniversitesi'nde profesördür. bursa'da doğmuş itü'de okumuştur.

  • chp 38. olağan kurultayı

    özgür özel ile kemal kılıçdaroğlu'nun chp genel başkanlığı için yarıştığı kurultaydır. kılıçdaroğlu'nun kurultay salonuna astırdığı "asla yanlız * yürümeyeceksin" pankartı damga vurmuştur şimdilik. buradan

    cüneyt özdemir'in dediği gibi bir seçim kaybetme makinası olan kılıçdaroğlu utanmadan sıkılmadan delegelerde "bir daha aday olmayacağını" iddia ederek son kez destek istemektedir.

    ben bu seçimde kılıçdaroğlu'nun kazanmasından yanayım. (bkz: chp'yi yok ederek sekülerleri kurtarmak)

    kurultayı canlı olarak buradan izlenebilir.. an itibarıyla kılıçdaroğlu konuşmaktadır. temel tezi şudur: benden önce bazı mahallelere bazı yerlere giremiyorduk. biz "halkçılaşmak" mantığı ile buralara girdik, milletvekilleri çıkardık.

    bu söylemini de şu sosyal kimlik ile böyle diyaloğa girdik bu sosyal kimlik ile şöyle diyaloğa girdik diyerek devam ettiriyor. şu anda da kendini haram yemem, dürüst bir kimseyim diye bağlıyor konuşmasını. son derece öfkeli görünüyor.

  • cifitkuyusu

    tanımadan dostum edindiğim tek insandır.

  • epik sözlük

    çok acıklı bir şekilde ölmüştür. neden? zira idealist bir sahibi, gerçek bir amacı yoktur.

  • inci sözlük

    sitesine girilememektedir, deneyiniz. twitter sayfasından görüldüğü kadarıyla güncel haberleri veren bir haber sitesine dönüşmüştür. yazık olmuş bir girişimdir.

  • determined a science of life without free will

    4. bölüm -willing willpower: the myth of grit

    bu bölümde sapolsky insanların kötü şartlar altında doğmuş olsalar ya da biyolojik olarak bazı handikapları olsa dahi cesaret ve çalışkanlık ile bu şartların aşılabileceği yönündeki temel argümanla dalga geçiyor. 3. bölümde özetlediği davranış kitabının argümanları ile insanların neden doğduğu şartları aşamayacağını anlatıyor. bu bölümde de yeni bir şey yok.

    bu bölüm ile ilgili tek söylemek istediğim sapolsky'nin argümanının adım adım zayıfladığı. kendi yazdığı bir kitaba dayanarak bir başka tartışmayı baştan aşağı aşabileceğini düşünüyor gibi. ancak daha 11 bölüm olduğundan bu kadar ön yargılı olmadan okumaya devam edelim.

    5. bölüm - a primer on chaos

    bu bölümde sapolsyk kaos teorisi ile yüzleşiyor. kaos teorisini sözlüğe yazmadım zira ben de ancak videolardan biliyorum, üzerine bir okumam yok. ancak özetle kaos teorisi şunu söylüyor: parçaları ne kadar detaylı bilirsen bil yine de onların bir sonraki hareketi öngöremezsin zira kuantum seviyesindeki rastgeleliklerden sadece bir tanesi bile tüm akışı değiştirebilir. afrika'daki kelebeğin kanat çırpışı amerika'da fırtına yaratır denilen şey bu.

    keh keh, kaos teorisini yazmamışım ama aslında onunla çok yakından bağlantılı güzel bir notumuz var burada (bkz: john conway'in yaşam oyunu). bunun detaylarına girmeyeceğim. kitaba geri dönersek bu bölümde sapolsky sadece kaos teorisinin ne olduğunu anlatıyor. yeni bir argüman yok.

  • zeka

    davranışı en iyi alternatife yönlendiren tekrar tanıma kapasitesi.

  • hıçkırmanın gereksiz olması

    hıçkırık evrimsel olarak okyanustan geldiğimizin kanıtı aslında. suyun altındaki atalarımız ilk defa akciğerler geliştirmeye başladığında suyun altında ciğerlerine kaçan suyu dışarı atabilmek için hıçkırmaya başlamışlardır. bu özellik beynin derinlerine gömüldüğü için bugünlerde hala insanlarda görünebilir. hıçkıran birinin dikkatini bir yere toplarsanız ya da onu korkutursanız hıçkırığı kesilecektir.

  • sfumato

    leonardo da vinci'nin bulduğu resmin canlı görünmesini sağlayan çizim tekniği. eğer bir portre çizmeyi denediyseniz bilirsiniz ki yüze ifade vermek için ağız ve gözler üzerine çalışılmalıdır. ağzın ve gözlerin köşelerini yumuşak bir gölge ile örterseniz portrenin tam olarak hangi ifade ile baktığından kimse tam olarak emin olamaz ve ifade sürekli değişiyormuş gibi görünür. işte mona lisa tablosunu bu denli önemli yapan bu buluştur.

  • felsefe neden yunanistan'da doğdu?

    kimine göre yunanistan'ın iklimi, kimine göre yunan dininin dogmalarının olmaması, kimine göre yunan dininin içsel özellikleri, kimine göre dönemin yunanistan'ının siyasal-sosyal özellikleri, kimine göre dönemin teknolojik gelişmeleri ve kimine göre ise merkantilist bir ekonominin ortaya çıkması ve burjuva sınıfının ağır basmasıdır.

    kaynak
    arslan, ahmet. 2011. sokrates öncesi ve yunan felsefesi. 4. bs. ilkçağ felsefe tarihi sokrates öncesi yunan felsefesi. istanbul: istanbul bilgi üniversitesi yayınları.sf.47-48

  • yunan ortaçağ'ı

    öncelikle ahmet arslan yunan ortaçağ'ı yazıyorsa doğrusu da yunan ortaçağ'ıdır

    i.ö. 1000 ile 700 yılları arasındaki döneme verilen ad. bu dönemde şahane bir yüksek bir medeniyet kurmuş akhalar balkanlar üzerinden gelen dorlar tarafından işgal edilmişlerdir. bu işgalin sonrasında da dor barbarları tarafından yönetilmek istemeyen helen kitlelere batı anadoluya ve akdeniz çevresine dağılmışlardır. abdera, miletos gibi okulların kurulmasının sebeplerinden biri de budur.

  • !pills muhabbeti

    bu aralar siz de sağda solda duyuyorsunuzdur red pill blue pill white pill muhabbetlerini. red-blue ayrımı olarak başladı ancak şimdilerde black, white, rape, purple, pink, bread, iron pill olarak epey dallanıp budaklandı. hepsine şöyle bir bakalım.

    red pill blue pill meselesi matrix filmi ile başladı. orada baş karaktere iki seçenek sunuluyordu: ya kırmızı hapı alacak ve gerçek dünyaya uyanacaktı ya da mavi hapı alacak ve dünyanın gerçekliği şüphesinden kurtularak günlük hayatına geri dönecekti.

    ancak günümüzde iş buradan çıktı. çeşit çeşit hapların ortada dolandığı bir çeşit sosyal medya felsefesi haline geldi. şimdi bunların tek tek ne olduğuna bir bakalım.

    red pill
    kırmızı hap yukarıda da belirttiğimiz üzere hakikati her türlü alternatife tercih etmeyi seçmek anlamına geliyor. "yakışıklı değilsin, zeki değilsin, başarılı olamayacaksın ve bunlarla yüzleşmekten çekinmemelisin" diyen sert bir abi gibi düşünebilirsiniz kırmızı hap kafasını. ancak güzel bir bilgi olarak eklemek gerekir ki kırmızı hap matrix filmine aslında transkadın bir mesaj olarak yerleştirilmiştir. 90'larda erkekten kadına dönüşüm için kullanılan premarin adlı ilaç kırmızı renklidir. matrix filminin yönetmeni de bizzat bunu kabul etmiştir. buradan şaşırabilirsiniz.

    blue pill
    mavi hap ise kırmızı hapın tam tersidir. "güzel, yumuşak bir dünyada yaşıyoruz ve sen de iyi bir katılımcı olursan belki çok para kazanırsın belki güzel kadınlarla takılırsın ^^ uwu. boşver şimdi gerçek neymiş falan boşuna yorma kendini" diyen yumuşak bir abla gibi düşünebiliriz mavi hap kafasını.

    black pill
    "mavi hap da yalan kırmızı hap da yalan, bu sığ, şekilci kadınlar eğer karar kendilerine bırakırlarsa gidip en yakışıklı, en başarılı olanımızı seçecekler. üstelik bu sistemi de değiştiremeyiz" kafasındaki vazgeçmiş, ümitsiz ve çaresiz erkeklerin aldığı söylenegelen hap. bu arkadaşların reisi elliot rodger denen katil. kadınlar hakkındaki görüşleri de şöyle: "[women] think like beasts, and in truth, they are beasts. women are incapable of having morals or thinking rationally. they are completely controlled by their depraved emotions and vile sexual impulses…women should not have the right to choose who to mate and breed with. that decision should be made for them by rational men of intelligence…women are vicious, evil, barbaric animals, and they need to be treated as such."

    white pill
    beyaz hap için de optimist black pill diyebiliriz. kadınlar yine iğrenç, çirkin ve başarısız erkekler yine çok kötü durumda ancak eğer çok çalışırlarsa bu durumu değiştirebilirler. etrafınızda kadınlar tarafından mütemadiyen reddedilen biri birden spor yapmaya, kitap okumaya falan başladıysa bilin ki beyaz hapı yutmuştur.

    rape pill
    tecavüz hapı adı verilen bu yaklaşım hukuki müeyyidelerinden olsa gerek çok dillendirilmese de tüm cinsel ilişkilerin tecavüz şeklinde olması gerektiğini söyler. onlara göre tecavüze uğramış kadınlar en ilkel biçimde tatmin olurlar ki cinsel ilişkinin de doğası zaten budur.

    purple pill
    mor hap aslında sıradan insan için kullanılabilir. mor, kırmızı ve mavinin karışımı olan renk olduğu için seçilmiştir. mor hap kadın erkek ilişkilerine daha rasyonel ve makul bir şekilde yaklaşmaktan yanadır. yani bu satırları okuyanların çok büyük bölümü purple-pilled'dir.

    pink pill
    pembe hap black pill'in kadın versiyonudur. erkekler sığdır, sadece iyi kadınları seçerler ve biz çirkin kadınlar olarak asla duygusal-cinsel bir heyecan yaşayamayız. gerçi erkekler kadınların doğaları itibarıyla incel olamayacaklarını iddia ederler zira bir kadın ne kadar çirkin olursa olsun onunla yatacak bir erkek bulabilir. ancak kimi kadınlar için görünen o ki bu geçerli değil.

    iron pill
    demir hap başarısız erkekler için "önce kendini düzelt" diyen bir yaklaşım. kendini spora veren kişiler için iron-pilled denilebilir. white pill'in alt kollarından biri sayabiliriz bu mantıkla. erkek dediğin şey öncelikle güçlüdür algısından yola çıkarlar ve "kadınları düşünmeden önce bir tam erkek ol bakalım"cılıktır.

    başlangıç kaynağı

« / 19 »