en beğenilenleri (92)

başlık listesine taşı
  • chewbacca savunması

    adını star wars serisindeki kaba saba (gibberish) bir dili olan canlıdan*
    alan tartışma stratejisi. chewbacca defense.

    bu savunma karşı tarafı bir takım retorik taktiklerle susturarak haklı çıkmaya çalışarak yapılır. bu taktikler de aşağıdakilerin bir veya birden fazlasıdır:

    - tartışmayı uzatarak karşı tarafı yormak.
    - red herring
    - ökeleme safsatası
    - fikirdurduran kullanımı
    - foklamak
    - ad nauseam (bkz: ad nauseam nedir?)

    bu taktiklerden herhangi birinin işine yaradığını gören tartışmacı, karşı tarafın herhangi bir hatasını yakaladığında da bunun -aynı laubali tartışma üslubuyla- üzerine giderek haklılığını ispatlamaya çalışır. şahan gökbakar'ın sinan sağıroğlu tiplemesi bu savunmayı ustalıkla kullanır mesela.

    petrol tarım ürünü müdür?

  • ad hominem nedir?

    özetle: lafa laf diye bakmadan, adama adam mı diye bakmak. gösterilen yere değil gösteren parmağa bakmak.

    'ad hominem' in adamakıllı tespitini delikanlı bir şüpheci olan pitaneli arcesilaus'un (bu da bir anadolu çocuğu) yazılarında görüyoruz. özellikle stoacı epistemolojiye eleştirilerinde bol bol 'ad hominem' yapıp karşı tarafı 'ad hominem'cilikle suçluyor.

    sonrasında prrhonculuğun esasları'nda(cengiz çevik bunu muhteşem çevirmiş), sextus empiricus: "argümana değil de kişiye veya kişinin başka kanaatlerine saldırarak haklı çıkmaya çalışma" yı irdeleyecektir. 2000 yıldan daha uzun bir süre önce farkedilmiş bir safsata bu esasen.

    memleketimizin yetiştirdiği müthiş hekimlerimizden çağatay güler'in bir yazısında örnek olarak şu şaka veriliyor:

    "einstein:
    -e=mc2
    -hayır, olmaz!
    -neden olmaz?
    -çünkü sen yahudi'sin!"

    kaynaklar:

    sextus empiricus(2019), çeviri c.cengiz çevik, pyrrhonculuğun esasları, iş bankası kültür yayınları.
    alan bailey(2002), sextus empiricus and pyrrhonean scepticism-oxford university press.
    http://cevresagligi.org/...saldir-ad-hominem-cagatay-guler/

  • retorik nedir?

    antik yunan'da eğitim ikiye ayrılıyordu.

    trivium adı verilen söze ilişkin sanatlar: gramer, mantık ve retorik.
    ve quadrivium: aritmetik, geometri, müzik ve astronomi

    (bkz: yedi özgür sanat)

    romalılar da hem pragmatik bir medeniyet oldukları için hem de roma krallığı sonrası politik iklimleri bunu gerektirdiği için bu eğitimin retorik kısmına oldukça eğildiler . diğer sanatlar retorik kadar itibar görmedi çünkü toplumu etkilemenin ve sosyal-ekonomik güç kazanmanın yolu iyi hitabetten ve iknadan geçiyordu.

    büyük zaferler kazanmış romalı kumandanların başarıları, iyi hatipler tarafından kendilerine mal edilebiliyor, topluma büyük fayda sağlayan insanların yaptığı işlerin iyi olup olmadığı halka hatipler tarafından anlatıldığı için acta non verba düsturu tam olarak işlemiyordu. tıpkı bugün olduğu gibi.

    retorik kısaca ikna etme sanatıdır ve bu tanım üzerinde pek ihtilaf yoktur. ikna etmeye yönelik araçların ne olduklarını ve ne zaman ne düzeyde kullanılmaları gerektiğini araştırır. bir konuşmanın beş aşaması vardır.

    inventio(buluş) : ilkelerin en önemlisi, diğer ilkeler bu buluşun üzerine inşa edilecektir. kısaca, argüman bulma süreci.

    dispositio(düzen) : argümanların en etkili halde sunulmak üzere sıralanması.

    elocutio (biçim): argümanların nasıl sunulacağının kararlaştırılması.

    memoria (ezber): konuşmanın ezberlenmesi.

    pronuntiatio (konuşma): konuşmanın kendisi. konuşma yapılırken kullanılacak ses tonu, beden dili.

    bu ayaklardan herhangi birinin aksaması durumunda ikna çabası nafile olabilir. görüldüğü gibi şimdilik, ikna edilecek kişiler denkleme alınmadı. ama hitabetin asıl öğelerinden birinin hitap edilen kişiler olduğu o zamanlarda da biliniyordu. bu yüzden yukarıdaki aşamaların her birinde kime hitap edildiğinin gözetildiğini aklımızdan çıkarmayalım. "pathos" kısmında tekrar döneceğiz.

    bir retorik metnin üç ana niteliği vardır ve bu üç sacayağı üzerinde yükselecek metin için her birinde ayrı stratejilere ihtiyaç duyulur.

    ethos: konuşmacının karakteri/ahlakı. sıklıkla konuşmanın başında bu nitelik öne çıkarılır.
    örnek:
    "ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben"

    pathos: dinleyicide uyandırılacak hisler. duygudaşlık yaratarak dinleyiciyi konuşmacıyla aynı zemine çekmek amaçlanır.
    örnek:
    "beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber yürüdük yağan yağmurda."

    logos: meselenin kendisi. ikna için kullanılacak kanıtlar, veriler, göndermeler. konuşmacı artık hislere değil akla hitap etmektedir.

    ***

    hayatımız boyunca her gün kullandığımız dilin ikna etme özelliği en az 4000 yıldır inceleniyor ve daha etkili kullanılmaya çalışılıyor. gerçeği ve özgürlüğü arayanlar için retorik sanatını nasıl kullanacağını bilmek faydalı. daha da faydalısı bu sanatın kendine karşı kullanılıp kullanılmadığını anlayabilmek.

    kaynak:
    winterer, caroline (2002). the culture of classicism: ancient greece and rome in american ıntellectual life, 1780–1910. baltimore: johns hopkins university press.
    roberts, jimmy jack mcbee (1972). the earliest semitic pantheon. johns hopkins university press.
    kennedy, g. a. (1994). a new history of classical rhetoric. princeton university press.

  • enheduanna

    adını bildiğimiz en eski yazar. bu özelliğinin yanında güzel de bir kadın olduğu söylenir.

  • !tübitak ne alemde?

    2018 yılında tracy bowell ve gary kemp'in "eleştirel düşünme kılavuzu" kitabını türkçe yayınlamışlardı. yetişkin kitaplığına güzel eserler eklemeye devam ediyorlar. ama bunu yayına hazırlayanlar yukarıdaki ansiklopediyi hazırlayanlarla pek alakalı değildir sanırım.

    her köklü kurum gibi orada da liyakat esasıyla zar zor işini yapmaya çalışanlarla, siyasi atamalarla orada olanlar bir arada.

    biz yine de sorumluluk bilinciyle işini -her şeye rağmen- yapmaya çalışanların hakkını yemeyelim. mehdiler gelir geçer, içi boşalan kurumlar bir zaman gelir esas kimliklerine tekrar kavuşurlar.

    artık bu tür kurumların ne halde olduğunu tartışmanın yararsız olduğunu düşünüyorum. sivil entelektüel bir kimlikle biz ne yapabilirsek onu yapalım.

    paylaşılan ansiklopediyi de inceledim. hazırlayanları temin ederim, sosyal bilimler böyle bir şey değil.

  • manipülatör

    ilacının eğitim olduğu konusunda @miteherik'e katılıyorum. aileden başlayarak çocukların kuşku ve merak kaslarını geliştirmeye çalışmak, işi ve yetkinliği bir fikri allayıp pullayıp satmak olan "hatip"lere karşı önemli bir önlem.

    bununla beraber yetişkinlerin de sorgulayıcı taraflarının zamanla epridiğinin farkına varması elzem. zaman zaman fikirlerini başka insanlarla konuşarak, tartışarak sınamayan kişiler kendi akıllarına fazlasıyla güvenir hale geliyorlar. bu güveni istismar edebilecek bir manipülatör de önce karşısındakinin fikrî tutumlarını övüyor, sonra sadece "yüce akıllı insanların vakıf olabileceği kanaatlerin" bu zihinlerde tutunmasını sağlıyor.

    batı medeniyetini diğer medeniyetlerin önüne taşıyan şey de bununla ilişkiliydi. kant'ın meşhur makalesini hatırlayalım. kanaat önderinin, papazın, babanın, kralın aklıyla düşünmek yerine kendi aklıyla olay ve durumları tartmaya başlayan nüfus bir-iki jenerasyonun sonunda yararlı bir fikir iklimi yaratabildi.

    cehalet, yanlış bilgilenmiş olmaktan daha tehlikeli değildir. cahil insan var olan az bilgisiyle tutarlı çıkarımlar yapabilir ve eğer erdemli bir insansa kendine ve toplumuna faydalı işler yapabilir. ama yanlış bilgilendirilen insan -bir de bu bilgi kutsalsa- neredeyse her zaman zararlıdır.

    buna karşı koyabilmenin reçetesi önce "kendini bilmek". descartes'ın yaptığı gibi, her şeyden şüpheyle ile işe başlayıp hakikat sandıklarımızı hayatla yüzleştirmek. kanaatlerimizi sınamak ve zor da olsa düzeltmek.

    "felekten intikam almak, demektir ehl-i idrâke
    edip tezyid-i gayret müstefid olmak nedâmetten" *

    yanisi de şu:

    "yanlışından ders alıp çabayı arttırmak
    anlamakta usta insan için kaderden intikam almaktır"

  • as above, so below

    deneyle ve/veya gözlemle doğrulanamayan "evrene enerji gönderme" gibi şeylere itibar etmeyiniz. zira bunlar belki psikolojik bir ferahlık veriyor olsalar da hayatın akışını çarpık yorumlamaya yol açarlar.

    hakikati gizli öğretilerde değil, yanlışlanabilmeyi bir kural olarak alan çağdaş bilimsel ilkelerin ışığında çabayla, özveriyle ve akılla bulunmuş, yetmemiş başkalarının aklıyla sınanmış metinlerde aramak gerekir.

    üşenmedim, kaynakçadaki kitapları inceledim. (bkz: iyice araştırmanı öneririm)

    referans verilen "zümrüt levha" hermetizmin üzerine kurulduğu hermes trismegistus isimli şarlatanın muhteşem iddiasıyla sonlanıyor.

    "itaque vocatus sum hermes, tres tocius mundi partes habens sapientie."
    "bu yüzden ben hermes'im. dünyayı anladığım üç hakikate sahip olduğum için..."

    bak sen ezoteriğe ya... tüm dünyayı anlamış adam. helal sana yediğin bütün yemekler. ben de @dionysos lütfedip üç kuruşluk da olsa latince öğretirse böyle metinler yazacağım. biraz dikotomi, biraz keskin mecazlar. her şey örtülü olacak ama.

    "karanlık aydınlığa sığınır... ışık gölgeye. toprağı ateşten ayıran, maddeye hakim olur. bu bilgeliğe vakıfsan, cübbelere gerek yok"

    nasıl? bence oldu. helena blavatsky'e de baktım. ırkçı bir mistisizm sekti olan ariosophy disiplinine de ilham vermiş olan bu kadının zamanında keşke video kamera olsaymış. olsaydı bugün uçan adam sabri kadar ciddiye alınırdı.

    gizli doktrininde her şeyin özünün yedi hüzmeye ayrıldığını bulmuş. sonra insanlar da bir kök ırktan geliyormuş. bu ırk ölümsüz bir gizli ülkede yaşıyormuş. sonra yedi alt ırka ayrılmışlar. bunların bir tanesi kuzey kutbuna yakın bir yerde yaşıyormuş ama o zamanlar sıcakmış oralar. biri avustralya yakınlarında bir yerdeymiş, diğeri atlantis'te yaşıyormuş. stonehenge'i yapanlar da atlantislilermiş ve devmiş bunlar. dev... bazı hayvanlarla ilişkiye girince de goriller olmuş. yaa... bu ve bunun gibi çok gizli hakikatleri öğrenmek isteyenler "the secret doctrine: the synthesis of science, religion and philosophy (1888)" kitabına bakabilirler.

    velhasıl, gerçekliği aramak parayla değil ama bedava da değil. bedevi doktrininden yeni kaçtık, şimdi de merkür retrosuna yakalanmayalım. akıl var, izan var.

    (bkz: magical thinking nedir?)
    (bkz: pseudoscience nedir?)
    (bkz: wishful thinking)

  • sakal safsatası

    sık sık bir safsataya dönüşmekle beraber bir paradoksu, düşüncede bir zorluğu ifade eden mefhum. fallacy of the beard veya continuum fallacy.

    kaynağını sorites paradoksundan alır. açıklayayım:

    elimizde iki durum olmalı. örneğin: yetişkin ve çocuk. çocukluktan yetişkinliğe geçmek elbette bir günde mümkün değil. ama sınırı da bir yere çizmek zorundayız. bir önceki gün oy veremeyecek veya içki içemeyecek kadar ham olan birey, 18 yaşına girdiğinde bir günde nasıl da olgun nasıl da aklı başında bir insana dönüşüyor.

    bu mefhumun sakal safsatası olarak adlandırılması "tek kılla sakal olur mu?" sorusundan geliyor. ama daha alaturka bir örnek olması açısından borç alırken kullanılan argodaki "sakal"ı öneriyorum.

    çünkü 50 sakal borç istenir, 500 sakal da borç istenir* ama 300.000 sakal borç istenmez.

  • duygusal safsatalar

    duygulara başvurarak tartışılan asıl meseleyi gözardı edip, duygu yoğunluğundan ötürü haklı çıkma çabası, appeal to pathos. hemen her duyguyu kullanarak yapılması mümkündür ama bazıları ayrı başlıkları hak ediyor.

    öfkeye başvurma(argumentum ad iram): çok kızgınım, böylece haklıyım.
    kıskançlığa başvurma: iş yemeği de olsa gitmeyeceksin. seven insan kıskanır.
    merhamete başvurma: (bkz: ad misericordiam nedir?)
    korkuya başvurma: bugün tarikatçıları savunmazsak yarın sıra bize gelir. mapuslarda olan bizler oluruz.
    tiksintiye başvurma: obezler toplum içinde tayt giymesinler.
    umuda başvurma: (bkz: wishful thinking)
    gurura başvurma: botswana'nın şerefli bir evladı olarak...

  • sebep safsataları

    yanlış ve geçersiz sebeplerle sonuca varmaktan kaynaklanan informal safsata türlerine verilen genel ad. latince "non causa pro causa" veya ingilizce "causal fallacy".

    ters nedensellik: sebeple sonucu karıştırmak.

    cum hoc ergo propter hoc: aynı anda olan şeylerden birini diğerinin sebebi zannetmek

    indirgeme hatası - tek sebep safsatası: bir sonucun yalnızca tek bir sebebi olduğunu zannetmek.

    post hoc ergo propter hoc: arka arkaya gerçekleşen olaylardan öncekini, sonrakinin sebebi sanmak.

    regression fallacy: normalleşme safsatası. anormal vaziyetler normale döndüğünde, gereken önlemler alındığı için normalleşildiğini sanmak.

    texas keskin nişancısı: benzerlikleri görüp, farklılıkları ihmal ederek yanlış sonuca varma hatası.

    sonuca zıplamak - jumping to conclusion: yeterli veri olmadan sonuca vararak ihmal, imhal ve aceleden kaynaklanan akıl yürütme hatası yapmak.

    ilişki safsatası
    ilişkiler üstünden saldırı: guilt by association.
    ilişkiler üstünden yüceltme: honor by association.

    magical thinking: bir şeyin sebebini doğaüstü güçlere bağlamak.

  • safsatalar ansiklopedisi

    mantık yanlışlarını anlar ve anlatırken bazen başvurduğum immanuel tolstoyevski'nin epsilon yayınlarından çıkan güzide kitabı.

    bu kitap çıkmadan önce mantık hakkında yararlanılabilecek türkçe kaynaklar benim için verimsizdi. olanlar ya uzuuun uzun sembolik mantık, kümeleme mantığı anlattığı için benim gibi sıradan insanların gözünü korkutuyordu, ya da düşünsel süreçlerdeki yanlışların ilgi çekiciliğini güncel örneklerle arttırmak yerine sıradan ve yüzeysel betimlerle doğrudan "kuru bilgi" iletiyordu.

    tolstoyevski öncesi dönemden birkaç değerli örnek: ibrahim emiroğlu'nun - mantık yanlışları, hüseyin batuhan ve odtü'yü odtü yapan isimlerden biri olan teo grünberg'in yazdıkları modern mantık kitabı, hilmi ziya ülken'in "mantık tarihi".

    tolstoyevski, mantığı yalnızca akademinin ve fularlıların değil, bizim gibi sıradan insanların da kullanabileceği ilgi çekici ve eğlenceli bir kitaba dönüştürdü. tıpkı art of reasoning: an introduction to logic and critical thinking başlıklı kitapla david kelley'in yaptığı gibi.

    safsatalar ansiklopedisi ile kritik düşünceyi bir nebze olsun vatandaşa sevdirdiğini düşünüyorum. çünkü bilindiği üzere her türk; futbol ve siyaset yorumcusu doğar.(1) siyaset yorumculuğu ayağında kullanabilecek değerli bilgileri içeren bu kitapla da tartışma kalitesi -umarım- artmıştır.

    ingilizce okuma yapabilenler ve safsatalar ansiklopedisi'ni beğenenler için önerdiğim diğer kitaplar:

    carl sagan - "the demon-haunted world: science as a candle in the dark": kuşkuculuk ve kritik düşünceyi konu alan bu kitap safsatalar konulu bir kısım da içeriyor.

    john chaffee - "thinking critically": bu kitap -özellikle- felsefe öğrencileri için hazırlanmış. akademik üretim yaparken eleştirel ve düşünsel niteliklerin geliştirilmesini amaçlayan çoook güzel bir metin.

    ali almossawi -"an illustrated book of bad arguments": komiklikler ve şakalar içeren, çeşitli illüstrasyonlarla safsatları tanıtan eğlenceli bir kitap. aynı, tolstoyevski'nin kitabında bazı safsata anlatımlarını karikatürlerle desteklemesi gibi, pek öğretici.

    nathaniel ve hans bluedorn - "the fallacy detective": gençler ve çocuklara mantığın eğlenceli yanlarını öğretmek için hazırlanmış kitap. ilk gençlik yıllarındaki kardeşlerimize hediye etmek için çok uygun.

    kaynak:
    1- tolstoyevski, ı. (2022). safsatalar ansiklopedisi: kisaltilmis edisyon. epsilon yayinevi.

  • 6284 sayılı kanun

    kanunun ve uygulama yönetmeliğinin linklerini aşağıya koydum. kanun hakkında bir görüş oluşturmadan önce bunların -gerçekten- okunması gerektiğini düşünüyorum. ben de kendi mevcut politik ve ideolojik kanaatlerime göre yüzeysel bir okumayla cevap vermemek adına önce bu metinleri, sonra da bu kanun üzerine yazılmış birkaç makaleyi okudum. (bkz: iyice araştırmanı öneririm)

    öncelikle bu kanunun neden bu aralar sık tartışıldığına dair görüşümü ifade edeyim. erdoğan, fatih erbakan'ı önümüzdeki seçim için kendi saflarına davet ettiğinde, erbakan'ın koşullarından birinin bu kanunda değişiklik olduğu söyleniyor.

    eğer bu doğruysa -ki doğru olduğunu düşünüyorum- politik çehremiz beni bir kere daha utandırdı. temel insan haklarını ve onurunu zedeleyebilecek onca hukuksal garabetin içinde erbakan'ı kaygılandıran kanun işte bu: "ailenin korunması ve kadına şiddetin önlenmesine dair kanun"

    @angelo pratolini'nin neden "yetersiz metin" dediği hakkında spekülasyonum şudur: yönetmeliğe göre "delil ve ya belge aranmaksızın" koruyucu tedbirler hayata geçiriliyor. hüsamettin uğur bunun "hukuk devleti ilkesi (ve bunun uzantısı olarak açıklık, belirlilik ilkelerini), adil yargılanma hakkını, masumiyet karinesini, hak arama özgürlüğünü zedeleyici bir hüküm" olduğu görüşünde. (bkz: onus probandi nedir?)

    katılıyorum. ama bu ifadedeki amacı da anlamalı, kanunu bu minvalde düzenlemeliyiz. kanunda bir şiddet ve şiddetin tırmanması tehlikesine karşı palyatif bir çözüm üretilmiş. kanun "koru, önle, uyar, hapset" aşamalarıyla tedbirler alıyor. ve buradaki koruma tedbirlerinin alınması için delil ve belge aranmıyor. nedir bu tedbirler?

    a) kendisine ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlanması,
    b) diğer kanunlar kapsamında yapılacak yardımlarsaklı kalmak üzere, geçici maddi yardım yapılması,
    c) psikolojik, meslekî, hukukî ve sosyal bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi,
    ç) hayatî tehlikesinin bulunması hâlinde, ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alınması,
    d) gerekli olması hâlinde, korunan kişinin çocukları varsa çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere dört ay, kişinin çalışması hâlinde ise iki aylık süre ile sınırlı olmak kaydıyla, on altı yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının yarısını geçmemek ve belgelendirilmek şartıyla bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak suretiyle kreş imkânının sağlanması.

    görüldüğü üzere "koruma tedbirlerinin içerisinde" şiddet zanlısını cezalandıracak bir eylem yok. eşi veya ilişkide olduğu kişiden uzak kalmak isteyen bir kişinin bunu yapabilmesine dair tedbirler alabilmesi durumu "aile" mefhumu ile neden çelişiyor? bu soruya gerçekten sağlıklı bir yanıt bekliyorum. sorularım şunlar:

    1- aile kurumu, uzak kalmak istenen eşten uzak kalamamayı mı gerektirir?
    2- aile kurumu, insan iradesinin ve özgürlüğünün "ailede olmak" uğruna göz ardı edilebilmesi mi demektir?

    @lidyali solon da kanun için "türk toplumunun gelenek, görenek, örf, adet, inanç ve toplumsal yapısına taban tabana zıttır." diye görüş belirtmiş. eski türklerdeki bir deyimi aklıma getirdi: "töre konuşunca han susar"

    birincisi; "törenin değiştirilmez hükümler içerdiği sonucu çıkarılmamalıdır. töre hukukunun hükümleri, tıpkı yazılı hukukun hükümleri gibi eskimektedir. hükümleri eskiyen, değiştirilmesi gereken töre, çevre ve imkânlara uygun yeniliklere açıktı." (10)(9)

    törenin ve geleneğin gerçekten ne olduğunu da yeniden düşünmemiz gerekir. mandaloğlu'nun kaynaklarda verdiğim makalesi töre meselesini yeniden düşünmek için iyi bir kaynak. tabii türk adetleri ve töreleri derken vahhabi ideolojisiyle yeniden yorumlanmaya ve dayatılmaya çalışılan arap-islam geleneklerini kastetmiyorsak.

    öncelikle türk töresine göre birliği kuracak olan oğlan ve kızın bu evlilik için rızasının olması gerekir. geçenlerde @angelo pratolini'nin yazdığı evliliğe rızası olmayan bir kızı kaçırma adeti hunlarda ve göktürklerde yoktur. (bkz: ala kachuu nedir?)

    başlık parası konsepti de türkler için yeni bir adet. bu küçültücü pratiğin yerine eski adetlerde, karşılıklılık esasına dayanan kalın ve çeyiz uygulaması vardı. boşanma halinde "kalın" bedelinin "erkeğin kusurlu olduğu" veya "bahanesiz" boşanma gerçekleştiği takdirde kız evinde kalması yönüyle, mehr-i müeccel'e benzediği söylenebilir. "kalın"ın başlık parasından farkını görmek için nelerden oluştuğuna bakalım.

    1- kara mal: söz kesme anında babaya verilen mal. baba bununla kızına çeyiz hazırlamak zorundadır.
    2- yelü: erkeğin ilk ziyaretinde nişanlısına verdiği hediye.
    3- tüy mal: düğün masraflarına katkıda bulunmak üzere verilen mal.
    4- süt hakkı: kızın annesine damat tarafından verilen hediye.

    ayrıca bu evlilikte iç-güvey veya iç-gelin uygulaması yoktur. evlenen çift kendi ailelerini ve sosyal çevrelerini, kendi mülkleriyle beraber edinirler. yine kuzenle evlenme uygulaması gibi adetler de türk yaşantısına sonradan girmiştir. hunlar ve göktürklerde ekzogami uygulanırdı. yani evlenilecek kişinin sosyal ve biyolojik olarak farklı bir grubun üyesi olması ilkesi gözetilirdi. (8)

    kadının haklar ve sosyal statüsü de sanılandan farklıdır. kadın haremlik-selamlık, kaç-göç adetleri ile toplumdan dışlanmaz. şölenler ve kurultaylara katılır. önemli diğer bir nokta da kadının kocasından boşanma hakkı. türk gelenekleri kadına kocasından boşanma hakkını teslim etmektedir. bilindiği gibi hanefi mezhebinde eğer kadına boşanma hakkı önceden verilmemişse, kocasını boşama hakkı yoktur. *

    sonuç olarak, eğer naif veya yanlı bir tavırla değil, gerçeği bulmak arzusuyla okuma yaparsak; arap-islam zihniyeti ve türk geleneklerinin hangisinin kadını hak ettiği toplumsal ve hukuksal pozisyona yaklaştırdığını anlamak zor değil. bununla beraber, kadın veya erkek herkesi, gelenek-görenekle değil de evrensel hukuk ilkeleri ve özgürlük prensibi ışığında haklandırmak ve değerlendirmek gerekir.

    ille de töre, ille de gelenekler gözetilecekse de türk-islam sentezi gibi ideolojiler yerine öz değerlerimizi bilerek bunlara referans vermek tercih edilmeli diye düşünüyorum.

    sonuç ve çıkarım:
    yasanın muğlak ifadelerden arındırılarak "belirlilik ilkesi" ile yeniden yazılması gerektiğini düşünüyorum. ancak koruyucu tedbirlerin derhal alınabilmesi gerekir. çünkü şiddete uğrayan veya şiddete uğrama ihtimali olan tarafın, "suçu ispatlanmayan kimsenin cezalandırılmadan" korunması elzem.

    son görüşüm de şu; artık eğitim midir, kanun mudur, her ne önlem düşünülmesi gerekiyorsa düşünüp faaliyete geçelim ki, ilkel kabile toplulukları gibi değil, uygar toplumlar gibi yaşayabilelim. 2023 yılında hâla "kadın, aile birliği uğruna evinden istese de uzaklaşamasın mı acaba?" diye düşünüyorsak ivedilikle genel zihniyetimizi gözden geçirmeliyiz.

    kaynak:
    1- aydoğan a.(2018), '6284 sayılı ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair 2- kanun'un "şiddeti önleme" yükümlülüğü' 92(3) ibd 215-217.
    3- ceylan e.(2013), 'türk hukukunda aile içi şiddet ve kadına karşı şiddetin önlenmesiyle ilgili düzenlemeler' 109 tbb dergisi 13-54.
    4-bayraktar, köksal; eroğlu, fulya(2012); "aile içi şiddete ilişkin ceza kanunu çerçevesinde genel bir inceleme", yeditepe üniversitesi hukuk fakültesi dergisi (yühfd), cilt vııı, sayı: 2 (2011), cilt ıx, sayı: 1
    5- uğur h (2012). kadın ve aile bireylerine yönelik şiddete karşı 6284 sayılı kanunun getirdikleri. türkiye barolar birliği dergisi, 0(101), 333 - 366.
    6- uygulama yönetmeliği
    7- kanun metni
    8- oguz, m. öcal (2012), "yazılı hukuk ve sözlü hukuk açısından evlenme pratikleri ve
    töre cinayetleri", millî folklor, yıl 24, sayı 95, s. 103-113.
    9- kafesoğlu,ibrahim (1993), türk milli kültürü, boğaziçi yayınları,istanbul.
    10- mandaloğlu m (2013). islamiyetten önce türklerde aile hukuku. türkiyat araştırmaları dergisi, 0(33), 133 - 159.

  • definitional retreat nedir?

    tevil safsatası. benonukastetmedimcilik. itiraza uğrayan önermedeki bir terimi, görünen anlamının dışında kullandığını iddia edip tartışmayı terimin anlamını tartışmaya çevirmek.

    tolstoyevski "zam değil güncelleme" örneğini veriyor ama bana kalırsa bu örnek tam olarak bu safsatayı karşılamıyor. aslında no true scotsman safsatasına da benziyor. (bkz: no true scotsman nedir?)

    örnek:

    eski afyon valisi'nin klarnet tuttuğu bir pozu sosyal medyada paylaşması üzerine paylaşımın altına: "valinin eline vermişler" yazan vatandaşa dava açıldı, tazminata hükmedildi.

    vatandaş mahkeme sonrası sosyal medya paylaşımında bulunarak kendini savundu: "şimdi yazacağım 'ama' demiyorum onu da yanlış anlar bu yüzden 'fakat' diyorum, 'vali bey şimdi bu haberleri neresi ile okur' desem, vali bey, neresi kelimesinden 'şuramı anladım' diyerek tekrar dava açar mı acaba?"

    kaynaklar:
    tolstoyevski, ı. (2022). safsatalar ansiklopedisi: kisaltilmis edisyon. epsilon yayinevi.
    https://www.afyonyerelbasin.com/...-orada-onu-kastetmemistim/54089/

  • whataboutism nedir?

    whataboutism, bir çeşit 'tu quoque(sen de)' safsatasıdır.

    bir eleştiriyle karşılaşınca, eleştiren kişiye alakasız bir eleştiri getirerek, eleştiriyi bertaraf etmeye çalışmak. bu yönüyle 'ad hominem' safsatasına da benziyor. tencere dibin kara, seninki benden kara durumu. tolstoyevski, yapılmış en fularlı aksan şakası ile '15 temmuz'da neredeydin'e gönderme yaparak: 'argumantum ad neredeydun' olarak tanımlıyor.

    gelmiş-geçmiş en büyük satranç ustalarından olan garry kasparov'a göre: sovyetler birliği'nde 70'lerde sık sık başvurulan bir safsataydı bu. (kaynaktaki kitabı şiddetle öneriyorum)

    örnek:
    a: rusya, ukrayna'da meşru olmayan bir savaş başlattı. neden bu konuda sessizsiniz?
    b: sen kaz dağları'nda siyanürle altın aranırken bunu protesto ettin mi?

    bunun canlı bir örneğini ibrahim kalın'ın dw ropörtajında izleyebiliyoruz. darbe girişimi esnasında konuyla alakası olmayan kişilerin de yargılanmadan ve kanıt olmadan mesleklerinden ihraç edildiğine dair sorulan soruya ibrahim kalın, almanya'dan bir örnekle cevap vermek niyetindeyken, whataboutism safsatasına aşina gazeteci tim sebastian tarafından itirazla karşılaşıyor. şuradan izlenebilir:

    https://youtu.be/mJazIlPM53A?t=1365

    kaynak:
    kasparov, g. k., & greengard, m. (2015). winter is coming: why vladimir putin and the enemies of the free world must be stopped (first edition). publicaffairs, 72.
    tolstoyevski, i.(2020). safsatalar ansiklopedisi, epsilon yayınevi, 376.
    mill, j. s. (1900). a system of logic: ratiocinative and inductive s. 488-501.

  • veritas temporis filia est

    "gerçek, zamanın kızıdır." anlamına gelen latince deyiş.

/ 7 »