4 entry daha
  • kanunun ve uygulama yönetmeliğinin linklerini aşağıya koydum. kanun hakkında bir görüş oluşturmadan önce bunların -gerçekten- okunması gerektiğini düşünüyorum. ben de kendi mevcut politik ve ideolojik kanaatlerime göre yüzeysel bir okumayla cevap vermemek adına önce bu metinleri, sonra da bu kanun üzerine yazılmış birkaç makaleyi okudum. (bkz: iyice araştırmanı öneririm)

    öncelikle bu kanunun neden bu aralar sık tartışıldığına dair görüşümü ifade edeyim. erdoğan, fatih erbakan'ı önümüzdeki seçim için kendi saflarına davet ettiğinde, erbakan'ın koşullarından birinin bu kanunda değişiklik olduğu söyleniyor.

    eğer bu doğruysa -ki doğru olduğunu düşünüyorum- politik çehremiz beni bir kere daha utandırdı. temel insan haklarını ve onurunu zedeleyebilecek onca hukuksal garabetin içinde erbakan'ı kaygılandıran kanun işte bu: "ailenin korunması ve kadına şiddetin önlenmesine dair kanun"

    @angelo pratolini'nin neden "yetersiz metin" dediği hakkında spekülasyonum şudur: yönetmeliğe göre "delil ve ya belge aranmaksızın" koruyucu tedbirler hayata geçiriliyor. hüsamettin uğur bunun "hukuk devleti ilkesi (ve bunun uzantısı olarak açıklık, belirlilik ilkelerini), adil yargılanma hakkını, masumiyet karinesini, hak arama özgürlüğünü zedeleyici bir hüküm" olduğu görüşünde. (bkz: onus probandi nedir?)

    katılıyorum. ama bu ifadedeki amacı da anlamalı, kanunu bu minvalde düzenlemeliyiz. kanunda bir şiddet ve şiddetin tırmanması tehlikesine karşı palyatif bir çözüm üretilmiş. kanun "koru, önle, uyar, hapset" aşamalarıyla tedbirler alıyor. ve buradaki koruma tedbirlerinin alınması için delil ve belge aranmıyor. nedir bu tedbirler?

    a) kendisine ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlanması,
    b) diğer kanunlar kapsamında yapılacak yardımlarsaklı kalmak üzere, geçici maddi yardım yapılması,
    c) psikolojik, meslekî, hukukî ve sosyal bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi,
    ç) hayatî tehlikesinin bulunması hâlinde, ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alınması,
    d) gerekli olması hâlinde, korunan kişinin çocukları varsa çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere dört ay, kişinin çalışması hâlinde ise iki aylık süre ile sınırlı olmak kaydıyla, on altı yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının yarısını geçmemek ve belgelendirilmek şartıyla bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak suretiyle kreş imkânının sağlanması.

    görüldüğü üzere "koruma tedbirlerinin içerisinde" şiddet zanlısını cezalandıracak bir eylem yok. eşi veya ilişkide olduğu kişiden uzak kalmak isteyen bir kişinin bunu yapabilmesine dair tedbirler alabilmesi durumu "aile" mefhumu ile neden çelişiyor? bu soruya gerçekten sağlıklı bir yanıt bekliyorum. sorularım şunlar:

    1- aile kurumu, uzak kalmak istenen eşten uzak kalamamayı mı gerektirir?
    2- aile kurumu, insan iradesinin ve özgürlüğünün "ailede olmak" uğruna göz ardı edilebilmesi mi demektir?

    @lidyali solon da kanun için "türk toplumunun gelenek, görenek, örf, adet, inanç ve toplumsal yapısına taban tabana zıttır." diye görüş belirtmiş. eski türklerdeki bir deyimi aklıma getirdi: "töre konuşunca han susar"

    birincisi; "törenin değiştirilmez hükümler içerdiği sonucu çıkarılmamalıdır. töre hukukunun hükümleri, tıpkı yazılı hukukun hükümleri gibi eskimektedir. hükümleri eskiyen, değiştirilmesi gereken töre, çevre ve imkânlara uygun yeniliklere açıktı." (10)(9)

    törenin ve geleneğin gerçekten ne olduğunu da yeniden düşünmemiz gerekir. mandaloğlu'nun kaynaklarda verdiğim makalesi töre meselesini yeniden düşünmek için iyi bir kaynak. tabii türk adetleri ve töreleri derken vahhabi ideolojisiyle yeniden yorumlanmaya ve dayatılmaya çalışılan arap-islam geleneklerini kastetmiyorsak.

    öncelikle türk töresine göre birliği kuracak olan oğlan ve kızın bu evlilik için rızasının olması gerekir. geçenlerde @angelo pratolini'nin yazdığı evliliğe rızası olmayan bir kızı kaçırma adeti hunlarda ve göktürklerde yoktur. (bkz: ala kachuu nedir?)

    başlık parası konsepti de türkler için yeni bir adet. bu küçültücü pratiğin yerine eski adetlerde, karşılıklılık esasına dayanan kalın ve çeyiz uygulaması vardı. boşanma halinde "kalın" bedelinin "erkeğin kusurlu olduğu" veya "bahanesiz" boşanma gerçekleştiği takdirde kız evinde kalması yönüyle, mehr-i müeccel'e benzediği söylenebilir. "kalın"ın başlık parasından farkını görmek için nelerden oluştuğuna bakalım.

    1- kara mal: söz kesme anında babaya verilen mal. baba bununla kızına çeyiz hazırlamak zorundadır.
    2- yelü: erkeğin ilk ziyaretinde nişanlısına verdiği hediye.
    3- tüy mal: düğün masraflarına katkıda bulunmak üzere verilen mal.
    4- süt hakkı: kızın annesine damat tarafından verilen hediye.

    ayrıca bu evlilikte iç-güvey veya iç-gelin uygulaması yoktur. evlenen çift kendi ailelerini ve sosyal çevrelerini, kendi mülkleriyle beraber edinirler. yine kuzenle evlenme uygulaması gibi adetler de türk yaşantısına sonradan girmiştir. hunlar ve göktürklerde ekzogami uygulanırdı. yani evlenilecek kişinin sosyal ve biyolojik olarak farklı bir grubun üyesi olması ilkesi gözetilirdi. (8)

    kadının haklar ve sosyal statüsü de sanılandan farklıdır. kadın haremlik-selamlık, kaç-göç adetleri ile toplumdan dışlanmaz. şölenler ve kurultaylara katılır. önemli diğer bir nokta da kadının kocasından boşanma hakkı. türk gelenekleri kadına kocasından boşanma hakkını teslim etmektedir. bilindiği gibi hanefi mezhebinde eğer kadına boşanma hakkı önceden verilmemişse, kocasını boşama hakkı yoktur. *

    sonuç olarak, eğer naif veya yanlı bir tavırla değil, gerçeği bulmak arzusuyla okuma yaparsak; arap-islam zihniyeti ve türk geleneklerinin hangisinin kadını hak ettiği toplumsal ve hukuksal pozisyona yaklaştırdığını anlamak zor değil. bununla beraber, kadın veya erkek herkesi, gelenek-görenekle değil de evrensel hukuk ilkeleri ve özgürlük prensibi ışığında haklandırmak ve değerlendirmek gerekir.

    ille de töre, ille de gelenekler gözetilecekse de türk-islam sentezi gibi ideolojiler yerine öz değerlerimizi bilerek bunlara referans vermek tercih edilmeli diye düşünüyorum.

    sonuç ve çıkarım:
    yasanın muğlak ifadelerden arındırılarak "belirlilik ilkesi" ile yeniden yazılması gerektiğini düşünüyorum. ancak koruyucu tedbirlerin derhal alınabilmesi gerekir. çünkü şiddete uğrayan veya şiddete uğrama ihtimali olan tarafın, "suçu ispatlanmayan kimsenin cezalandırılmadan" korunması elzem.

    son görüşüm de şu; artık eğitim midir, kanun mudur, her ne önlem düşünülmesi gerekiyorsa düşünüp faaliyete geçelim ki, ilkel kabile toplulukları gibi değil, uygar toplumlar gibi yaşayabilelim. 2023 yılında hâla "kadın, aile birliği uğruna evinden istese de uzaklaşamasın mı acaba?" diye düşünüyorsak ivedilikle genel zihniyetimizi gözden geçirmeliyiz.

    kaynak:
    1- aydoğan a.(2018), '6284 sayılı ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair 2- kanun'un "şiddeti önleme" yükümlülüğü' 92(3) ibd 215-217.
    3- ceylan e.(2013), 'türk hukukunda aile içi şiddet ve kadına karşı şiddetin önlenmesiyle ilgili düzenlemeler' 109 tbb dergisi 13-54.
    4-bayraktar, köksal; eroğlu, fulya(2012); "aile içi şiddete ilişkin ceza kanunu çerçevesinde genel bir inceleme", yeditepe üniversitesi hukuk fakültesi dergisi (yühfd), cilt vııı, sayı: 2 (2011), cilt ıx, sayı: 1
    5- uğur h (2012). kadın ve aile bireylerine yönelik şiddete karşı 6284 sayılı kanunun getirdikleri. türkiye barolar birliği dergisi, 0(101), 333 - 366.
    6- uygulama yönetmeliği
    7- kanun metni
    8- oguz, m. öcal (2012), "yazılı hukuk ve sözlü hukuk açısından evlenme pratikleri ve
    töre cinayetleri", millî folklor, yıl 24, sayı 95, s. 103-113.
    9- kafesoğlu,ibrahim (1993), türk milli kültürü, boğaziçi yayınları,istanbul.
    10- mandaloğlu m (2013). islamiyetten önce türklerde aile hukuku. türkiyat araştırmaları dergisi, 0(33), 133 - 159.