• sabah omlet yaparken aklıma gelen soru.

    peşinen evetleyecek arkadaşlar için önceden bir bilgilendirme yapmak istiyorum. bu soruya olumlu veya olumsuz bir cevap vermek yerine gerçekten cevabını sizlerle birlikte aramak için bu başlığı oluşturdum.

    önce size arkadaşım ismail'i tanıtayım. ismail, bir yılı aşkın süre beraber yaşadığım ve ekonomik durumu ülke ortalamasında olan "yürekli anadolu çocuğu" diye tanımlanabilecek, müthiş bir hafızaya sahip, zeki ve ahlaklı, benim için çok değerli bir arkadaşım.

    klasik türk ailesi içinde büyümüş üç kardeşin en büyüğü. memur. arabalar, kurtlar vadisi dizisi dizisi ve futbol sayabildiğim ilgi alanları.

    ismail'in evlenmeden önceki diyetinde yumurtanın yerini de anlatmalıyım: kendisinin de yumurtaya dizdiği övgüleri hesaba katarsak yumurta, mutfağın yıldızı, besinlerin en yararlısıdır. yumurtasız, ismail'in hayatı eksiktir. yumurta iyidir.

    gelgelelim ismail, hemen hemen her gün tükettiği yumurtayı pişirirken macera aramaz. üniversite yılları boyunca geliştirdiği reçetelere sadık kalır. bazen salça, bazen kaşar ekler yumurtaya. baharatların oranları da değişebilir. en sevdiği baharatlardan olan kimyon, karabiber ve pul biber değişik oranlarda yumurtayla birleşirler.

    bu bahiste en çok dikkatimi çeken nokta şu: ismail, yumurta pişirirken lezzeti iyileştirmek istese de, bunu yapmanın yolunu sadece kendi deneysel çabalarında aramaktadır. mutfağına rutin olarak giren malzemelerle yaptığı seyrek deneyler, reçetelerin derinleşmiş temellerini sarsmamakta veya yeni reçeteler oluşturmaya ve onları arada bir uygulamasına yol açmamaktadır.

    ismail, yumurta pişirmeyi mükemmelleştirdiğini iddia eden uluslararası saygınlığa sahip şeflerin nasıl yumurta pişirdiklerini araştırmamıştır. sadece ecnebilerin değil, ülkemiz insanlarının da heterodoks yumurta pişirme yöntemlerini (çılbır gibi) denememektedir.

    bu yüzden ismail krishnamurti'nin hapishane metaforundaki gibi, yalnızca bulunduğu alanda değişiklikler isteyerek ve bunları gerçekleştirmek için mücadele ederek içerideki koşullarını iyileştirmektedir.

    ancak bu gastronomik tecritten kurtulmak, neredeyse her gün yaptığı bir şeyi iyileştirmek demekse; ismail'in hayat kalitesini kayda değer biçimde arttıracaktır. bu artışın ismail'in kesesine olumsuz etkisi de öyle aman aman meblağlarda değil, bir memurun ihmal edilebileceği eser miktarlarda olacaktır.

    şimdi sorumuza geri dönelim. "daha güzel yaşamak"tan benim anladığım şey: alternatifinden daha fazla keyif verecek anları yaşamak. böylece ismail ve yumurta meselesi doğru bir yol gösterici.

    10 yıl boyunca hemen her gün yumurta pişirmiş bir insan iki yumurtadan yaklaşık 7000 yumurta pişirmiş demektir. bu pişirmeler esnasında henüz akılda kalan bir yumurta yeme deneyimi yaşanmamasını şuna bağlıyorum: doğru motivasyonun eksikliği.

    ölümlülük gerçeğinin farkında olan bizler, biricik yaşamımıza verdiğimiz değer nispetinde deneyimlerimizi iyileştirme motivasyonuna ve amacına sahip olmalıyız. hepimiz, ismailce rölantide yaşadığımız anlarda biraz farkındalıkla hayatımızı güzelleştirmeye çalışabiliriz.

    bunu yapmamak yaşamak değil geri gelmeyen vakti harcamak olur. (bkz: memento mori)

    kaynak:
    1- girdiyi oluştururken ismail'le yaptığım telefon görüşmesi

  • entrylere baktıktan sonra farkettim ki soruyu peşinen evetleyecek gerçek dünya insanları adına da birinin konuşması gerekiyor.

    hemen ispatımızı yanlışlanamaz ve bu satırları yazarken reel zamanlı olarak yaşadığım meseleyi göstererek yapalım.

    msgsü'de öğrenciyim. okuldan çıktım. hiç param olmadığı için beşiktaş'a yürüyerek gitmeye karar verip yola çıktım. okuldan çıkalı 300 metre olmamışken birden sağanak bastırdı. sabah hava güneşli olduğu için yanıma şemsiye almamıştım. sağanak not almak için yanımda taşıdığım bilgisayara zarar verebileceği için kendimi bulabildiğim ilk "yağmur dinene kadar oturulacak" mekana attım. çayımı beklerken, burayı unutmayın önemli, yazıyorum bu satırları.

    mekan güzel. içeri girer girmez çalışanlar buyrun dediler. en son 17 nisan saat 18.00 sularında gıda aldığım için epey açtım. şakayla karışık çok pahalı değilsiniz değil mi? diye sordum personele. yok ya restoranlara göre ucuz bile sayılır dedi. sonra menüyü getirdiler. çay 19 lira, etli yemek 300 lira.

    yağmur hızlandı. (hala yağıyor.) mekanı beğenmeyip başka bir yere gitmeye çalışırsam yağmur diz üstü bilgisayarıma zarar verebilir diye korktum ve mekana oturup bir çay söyledim. bu bilgisayarın zarar görme ihtimali çok önemli zira eğer bilgisayara bir şey olursa şu kardeşiniz büyük ihtimal önümüzdeki 6 ay boyunca yeni bir girdi giremez.

    şimdi soruyu tekrar soralım. daha güzel yaşamak parayla mı? evet.

    ancak elbette başlığın açılışındaki küçük tuzağa düşmemek gerekiyor. "daha" epey göreceli bir kelime. daha iyi hissetmek için meditasyon yapmak bedava, sokağa çıkıp güzel bir yürüyüş yapmak bedava, yumurtayı bir kaç farklı şekilde yapmak bedavaya yakın. üstelik aşk, dostluk, aile sıcaklığı - en azından sen alt kuşak isen- insanı mutlu kılacak durumlar da bedavaya yakın.

    ancak parasızlıktan günde 10 kilometre yürümek kötü yaşam. parasızlıktan her gün yumurta yemek kötü yaşam. et yiyememek, paran olmadığı için hayatındaki kadının "arada dışarda da görüşelim" çemkirmesini duymak, sadece evin içinde titremeye başladıktan sonra kombiyi açmak, su parası kaygısıyla üç günde bir duş almak, yırtılan, epriyen elbiseni yenileyememek, adıyaman tütünü içerek sigaradan alacağımız tattan mahrum kalmak, büyük hayranı olduğum kalt'ın canlı gösterisine gidememek, çok yakın bir sanatçı arkadaşımın parçası olduğu etkinliklere parasızlıktan katılmamak, hocaların mutlaka okuyun dediği kitapların pdf'si yoksa okunamaması ve bunların tümünün farkında olmak, iyi yaşam değil. daha iyileştirilmesi de bedavaya değil.

    elbette birisi kinik bir felsefe savunabilir. sadece artık yemeklere tav olursan ölene kadar bedava gıda alırsın, sadece kimsenin istemediği kadınlarla yatarsan çok aktif bir cinsel yaşamın olur, kimsenin oturmak istemeyeceği evde oturursan bedava konaklar, insanların eskilerini giyersen bedavaya giyinirsin. bu yaşamı dahi daha iyi hale getirmek aslında ilk girdi sahibinin söylediği, ancak artısı kadar eksisini de hesaba katarsak elimizde "daha iyi yaşamak parayla değil" önermesi değil, "yeterince onursuzlaşırsan parasız da hayatta kalırsın" önermesi kalır. yağmur dindi, ben parasızlıktan sırtımda çantayla bir 5 km kadar yürüyeceğim, yürürken belki bir ıslık çalarım "daha iyi yaşıyor olmak" için. *

  • öncelikle şunu söylemeliyim:

    omlet yaparken başlayan bir düşünce silsilesi ya da yağmurdan kaçarak yaşanan bir akşamüstünün canlılığıyla paylaşılanlarla tahminim diğerleri de kendi yaşamlarından tecrübelerle yola çıkılarak yazılanları keyifle okudum. ben de, bu haller çok hoşuma gittiğinden bir günden yola çıkarak yazayım.

    açılan kimi başlıklarda verdiğim örneklerde denk gelen olmuştur, köyde yaşayan bir yazarım. buraya gelişimin en üst başlık olarak gerekçesi elbette doğal, sade ve küçük bir yaşamdı. büyüdüğüm şehirde buraya gelişime kadar yaşadığım hayata bakılırsa da bunu büyük ölçüde başarmış durumdayım. beş yıldır buradayım. yaklaşık bir buçuk yıldır da bir ilişkim var. birlikte yaşıyoruz. sevgilim gelene kadar karşılayabildiğim en lüks şeyler internet faturam ve birlikte yaşadığım bir köpeği doyurup sağlık giderlerini karşılayabilmekti. sevgilimin gelişiyle bunca yıldır kullandığım otostop yöntemi yerine motorsiklete binebilmek ve + iki kedi ve bir köpeği daha besleyebilmek lükslerim sıralamasında ilk ikiye yerleşti.

    bunca küçülme merakına rağmen, bu küçük hayatımda maddi olanakların sağladığı bu iki lüksten baya memnunum ve hayatımı da daha güzel yaptı açıkçası. örneğin, motorsiklet bizim için ihtiyaçları temin etmenin yanı sıra kendimizi dağlara vurmak için de çok önemli bir hale geldi. yürekleri köyü de geçip iyice yabana çekilmek isteyen bu çift için bu hayalle bağlantıda kalmak ilişkiyi de canlı tutuyordu. mesela benim yaratıcılığımı tetikliyor, onun için de gündelik yaşamdan kaçıp nefes almak için bir aralık yaratarak motivasyonunu artırıyordu. bu arada, her ikimizin de bolca yalnız geçireceği zamana ihtiyacı var, oluşumuz böyle. motorsikletin bize bu alanı tanımak açısından da çok önemli bir katkısı vardı.

    bir noktada maddi olarak zorlandığımız için motorsikleti sattı. bu süreçte kimi zaman eş dosttan pazara gidip gelmek için ya da birkaç günlüğüne emanet araç aldığımız oldu. ama dağ yollarına emanet vurulmaz, orman gezilerimiz sonlandı tabii. aylardır çalışılan saatlerin haricinde ihtiyaçları karşılamak için pazara gidip gelmek veya köy içi dolaşmak dışında evdeydik.

    yaklaşık iki ay önce uygun fiyatlı bir motorsiklet denk gelince, taksitli olması şartıyla karşılama hesap kitabını da yapınca bir motorsiklet edindik. ama iki aydır elimizde olmasına rağmen bu gezileri çoktan unutmuş halde garip bir rutinin içinde sıkılıp duruyorduk. ben doğru düzgün yazmıyor boyalarıma dokunmuyorum, o da aylardır oltayı şurasını burasını tamir etmek bahanesiyle bile eline almıyor mesela.

    geçenlerde uyanınca tabiri caizse kafası geldi ve yola çıktık, dağın öte yüzüne. akşam saatlerinde eve vardığımızda ruhumuz yıkanmış gibiydi. dün o balık tutmaya gitti ve gözlerinin içi gülerek döndü, ben de birkaç gündür yeni bir resme girişmiş durumdayım. canlandık, içimiz gıdıklandı, neşemiz yerine geldi.

    rutinlerine aşırı düşkün biri olarak rutinin de "daha olanı" sağlayabileceğini düşünüyorum. rutinlerimi uygulamak benim "daha sağlıklı" olmamı sağlıyor mesela. angelo'nun yazıda parmak basmak istediği şeyi doğru anladıysam buna biraz da katılarak, ister maddiyatla karşılanabilir olsun ister ruhani bir deneyim onu akıl etmedikçe, istemedikçe, aramadıkça, peşine düşmedikçe pek de gerçekleştirilebilir olduğunu düşünmüyorum. buna rutin de dahil ki bir rutini bilinçli olarak sürdürebilmek için sıkı bir motivasyon gerekiyor, eğer daha'nın peşindeysek. benim anlattığım hikayede para aslında daha güzel yaşamamızı sağlayan bir rutinin gerçekleştirilebilmesi için bir araç. fakat iki aydır evin önünde duran motorsikleti birinin dağ patikalarına doğru sürmeyi akıl etmesi gerekiyordu.

    acaba ismail angelo'nun gördüğü gibi gerçekten alışkanlıkla mı yapıyor bunu yoksa hayatının "daha …" olmasına katkısı var mı bu rutinin? sanırım burada da angelo'nun ismail'i bizden daha iyi tanıyor olmasının bunu bir alışkanlıkla yaptığını söylemesinde etkisi var, bu bilgiye sahip oluşuyla ortaya koyduğu yargılar biraz üstten bir dil duymamıza neden oluyor gibi gibi.

    bir de, ilk elden başlığı okuyunca aklımıza gelenler, yazdığın konuyu okurken birer gözlük takmamıza sebep oluyor ister istemez. "para" kelimesi hafiften gölge düşürüyor sanki. benim "daha güzel yaşamak parayla mı?" cümlesine yazından azade vereceğim yanıtlar çok daha farklı olurdu. bu açıdan uğur ismail'i görüyor ve artırıyorum. ***

  • öncelikle hepimiz ismailiz. her zaman, her konuda değil ama özenmeden yaşadığımız anlarda ıskaladığımız çok şey var, kabul. şu cümleyi pek beğendim:

    "hepimiz, ismailce rölantide yaşadığımız anlarda biraz farkındalıkla hayatımızı güzelleştirmeye çalışabiliriz."

    soru "mutluluk parayla mı?" olsaydı @gidiyorumbu haklıydı. bazı insanlar için sadece parayla alınabilecek şeyler ve para harcanarak yaratılabilen deneyimler mutluluk getiriyor. hatta onlar için güzel yaşamanın kıstası da bu mutlu olunan anlar.

    ama @angelo pratolini'nin önerdiği şey sanırım bu değil. bu yazıdan hepimizi sofistike nitelikleri yüceltmeye çağırdığını anlıyorum. (bkz: sophos) anlamsız rutinin içinde mutluluk yakalayan bir çok kişi olabilir, "konfor alanı" haz yaratmasaydı -veya stresi azaltmasaydı- bu kadar düşkünü olmazdık zaten. fakat insanı "daha güzel yaşatan" şeyi hepimiz seziyor olmalıyız.

    "daha güzel yaşamak" herhangi biri olmamakla mümkün olur. kendini belirlemekle, kabiliyetlerin elverdiğince istediğin insana kendini dönüştürmekle, herkesten başka özelliklere, fikirlere, yeteneklere sahip olmakla olur.

    son olarak ismail'e de buradan çağrı yapıyorum. lütfen konu hakkındaki görüşlerini bizimle paylaşsın. başlık sahibinin övgüsünden ötürü testi geçebileceğini düşünüyorum.

    not: çılbırı hiç sevmem.

  • -para ne işe yarar?
    +kolaylaştırmaya.
    -daha çok parayla daha kolay yaşar mıyım?
    + evet.
    - daha kolay yaşamak istiyor muyum?
    + kim istemiyor ki?
    - o halde daha güzel yaşam parayla mı?
    + evet
    - peki daha güzel yaşam "sadece" parayla mı?
    +hayır.
    - aradaki fark ne?
    + bazen aşırı kolaylık anlamsızlaştırır. bazen her şeye her istediğin zaman sahip olmak arzulamanın keyfinden azaltır. bazen etrafındakiler sırf paran olduğu için senin varlığını bir kolaylaştırıcı olarak görürler ki yalnızlaştırıcı bir etkisi vardır.

  • #4267naçizane şu entriye cevap vereyim; bence mutluluk kesinlikle parayla mümkündür. :) benim savunduğum şey, herkes için mutluluk ve güzel yaşam tanımının aynı olmadığı. sizin için çok kıymetli olan 'yeni bir şey denemek' ya da sizin çok paralar biçtiğiniz nesneler ve tecrübeler bir başkası için hiç kıymetli olmayabilir. parayla almadığı bir şeyden aldığı haz sizinkinden çok daha büyük olabilir. kişiyi daha büyük haz aldığı şeydense "sofistike" olana yöneltemeyiz.

    ""daha güzel yaşamak" herhangi biri olmamakla mümkün olur. kendini belirlemekle, kabiliyetlerin elverdiğince istediğin insana kendini dönüştürmekle, herkesten başka özelliklere, fikirlere, yeteneklere sahip olmakla olur. " dediğinizde bu yalnız 'size göre' olandır.

    özetle diyorum ki: zevkler ve renkler tartışılmaz.
    (bkz: de gustibus et coloribus non est disputandum)
    sevgiler :)

  • keşke soru "aynı imkanlarla daha güzel yaşamanın yolu nedir?" olsaydı. ne cevaplar hazırlamıştım...

  • büyük avusturyak düşünür arnold schwarzenegger'in de ifade ettiği üzere "para saadet getirmez. tamam, şimdi 50 milyon dolarım var. ama 48 milyonum varken de aynı miktarda mesuttum."

    ama soru yukarıda da dendiği üzere "parayla saadet olur mu hacım?" değil. "parayla daha güzel yaşanır mı?" parayla daha güzel yaşan[abilir]. paranın olayı bir şeyleri yapmaktan ziyade mümkün kılmak değil midir?

  • bir düşünür veya yazar, paranın mutluluk getirdiğini söylemişti. soran başlıklarda kaynak göstermek gerekiyor galiba ama az önce anahtar kelimelerle arattım ve o sözü bulamadım maalesef. ingilizcesini görmüştüm çok sene önce ve şu anda bulamadım.

    o kişi şöyle bir şeyler demişti: çoğumuz sevmediğimiz işlerde uzun saatler çalışıyoruz. para mutluluk getirir zira paramız varsa o işlerde çalışmak zorunda değilizdir ve zamanımızı sevdiğimiz şeyler için kullanmış oluruz, dolayısıyla da mutlu oluruz.

    fakat, bazı insanlar da işine aşık. bilemedim. yani çalışmadan mutlu olamayan insan da çok var.

    göreceli şeyler bunlar.

    bana göre, açlıkla sınanmayan her insan mutlu olacak yolları bulabilir eğer ki psikolojik engelleri yoksa buna.

    aynı şekilde, zengin olanların da mutlu olabilmeleri için psikolojik bariyerlerinin olmaması gerekir.

    zaten ekonomi malum. şu şartlarda bizi ekstra mutlu edebilecek parası yok çoğumuzun.

    ben kişisel olarak az parayla mutlu olabiliyorum ama kimisi örneğin hep yurt dışında gezmek istiyor. onlar zor veya tatsız zamanlar geçiriyorlardır diye düşünüyorum bugünlerde.

  • mutluluğu ya da "güzel yaşam"ı nerede bulduğun neyi hangi sınırlar içinde denediğinden çok karakterinin yenilik ve deneyle ne kadar barışık olduğu ile ilgilidir. dolayısıyla cevabı çok kişisel olan bir soru bu.
    insanlara neyin iyi hissettirdiğine bağlı olarak güzel'in tanımı kişiden kişiye değişkenlik gösterir. daha güzel bir hayat kimileri için örneğin uyuşturucu ve kumarla geçen günler demektir ki bunlar için çok paraya ihtiyaç vardır, evet. kimileri içinse bu tarz bir hayatın hiçbir (ama hiçbir) çekici tarafı yoktur.
    ayrıca (bkz: comfort zone nedir?)