favorileri (216) - sayfa 8

başlık listesine taşı
  • kabalcı yayınevi

    muhteşem çevirileri ve kadıköy-beşiktaş şubelerindeki indirimleriyle düşünsel hayatımda çok büyük payı olan yayınevlerinden biridir.

    çiğdem dürüşken gibi bir değerimizi bu yayınevinin "humanitas" serisi ile tanımıştım mesela. diğer taraftan jean-paul roux'u, katip ve evliya çelebi kardeşleri* de bu yayınevi sayesinde okudum.

    ne yazık ki zamana ve ekonomik koşullara yenik düşerek batmış, kitaplığımda yanyana duran değerli eserleri hatıra kalmıştır.

    geçen günlerden birinde bir yerde kabalcı yayınevi reklamı gördüm ama detayını bilemiyorum, tam inceleyemedim. bu konuda bilgisi olan varsa lütfen bizleri aydınlatsın.

  • nassau

    1706–1718 yılları arasında yaşamış korsan cumhuriyeti'ne başkentlik yapmış, bugün de bahamalar'ın başkentliğini yapan ada. gökçeada'dan biraz küçüktür.

  • terrore nello spazio

    mario bava'ya yakışmayan, komik efekt ve dekorlarla çekilen 1965 yapımı bu film, arada sekiz yıl olmasına rağmen bizdeki turist ömer uzay yolunda'dan bir tık öndedir ama bana göre alien serisinin ilham kaynaklarından biri olması sebebiyle önemlidir.
    (bkz: imdb link)

  • devrim nedir?

    tamamen bilimsel tanım bekleyenlerek başlığa girenlerden af dileyerek fazlasıyla öznel bir hikaye yazacağım.

    11-12 yaşlarındayken, birilerinden duymuş olacağım, evrim-devrim kavramlarını kafamda çeviriyorum. tabii araştırma yapmak, kitap karıştırmak, çapraz okumak gibi yararlı çareleri o zamanlar tam anlamıyla uygulayamıyordum. evdeki ansiklopedilere baktım, google'a sordum, ekşisözlük'e baktım.

    tam bir çözüm bulamadığım için babama müracaat ettim. sordum: "baba, evrim ve devrim ne anlama geliyor?" babam soruya pek de şaşırmadı. herhalde karmaşık soyut kavramları kendisine ilk soruşum olduğunu fark etmiş olacak, düşünülmüş ve doğru bir cevap vermek isteyerek beni karşısına oturttu. sağ olsun, çocuk yaşımdan itibaren adam yerine koyup saçma sorularımı bile ciddiyet ve sabırla yanıtlar. anlatmaya başladı:

    "evrim biyolojik devamlılık ve değişimi açıklayan bir kavram. devrim de yönetim biçiminin büyük oranda değişmesi demek. ama ben sana evrimden ve devrimden kendim için ne anladığımı anlatayım: benim dedem bulgaristan'dan gelip bir parça toprağın üzerine oturmuş. balık tutup çiftçilik yaparak ömrünü geçirmiş. bununla çocuklarını beslemiş. bunları yaparken bırak okumayı, saymayı bilmezmiş. paranın idaresi, falanlar filanlar hep babaannemin elinde.

    her neyse, babamı da köydeki ilkokula göndermişler. o da burada okumayı öğrenmiş ama işlerini idare edecek kadar. yani okumakla ve yazmakla, babasından devraldığı mirası ileri götürmekle uğraşmamış. bankada hesap açmayı, imza atmayı bilecek kadar uygarlaşmış yani.

    ben, çocuk yaşımdan beri okumak hevesindeydim. zamanı gelince de iyi bir üniversiteye girdim. burada eğitim alıp mühendis oldum. yaptığım işi zamanımın bilgisine aşina olarak daha da ilerletmek için hesap yapmayı, daha iyi şekilde yapmanın yollarını araştırmayı, dünyadaki gelişmelerle entegre biçimde değer üretmeyi istedim ve bunu da biraz başarabildim sanıyorum.

    seni yetiştirirken de sana beni de aşabilecek fırsatı ve eğitim ortamını yaratabilmeyi amaçladım. eğer sen benden daha donanımlı hale gelir benden daha büyük işler başarırsan, memlekete ve dünyaya daha fazla katkı sağlarsan, kendimi görevimi yapmış sayacağım.

    evrim de devrim de bana göre budur, her neslin önceki nesli bir parça aşması, kendinden sonra gelene de bunu yaparken destek olması. "

    kaynak:
    el kadar çocuğun sorusunu cevaplarken ona pedagojik eğitim de verebilmiş muhterem babam

  • kamile suat ebrem

  • skeuomorph

    işlevsiz olduğu halde estetik gerekçelerle önceki dönem tasarım bileşenlerinin korunması anlamına gelir.

    kaynak
    seküler milliyetçilik, m. bahadırhan dinçaslan, yenisey yayınları, 2023, sf.11

  • !bolayır'da yaşadığım gülümseten olay

    beş altı yıl önce gelibolu ve civarını gezmedeyim. çimpe kalesi, çanakkale savaşının geçtiği yerler, eceabat ve civarı şarap fabrikalarını listeye aldım. usul usul tek başıma seyahat ediyorum.

    gezinirken karşıma çıkan tabelada "namık kemal'in mezarı - bolayır" ibaresini gördüm. mezarın yerini daha önceden bilmediğime eseflendim. (bkz: bir edebiyat öğretmeni tevfik fikretin ölüm yıldönümünü nasıl unutur)

    çünkü namık kemal şiirleri bana üniversite zamanlarımdan bu yana pek kıymetli hisleri tanıtmış ve hatırlatmıştır. ruhumu ve vatansever hislerimi besleyen bu büyük şaire saygılarımı sunmak üzere direksiyonu bolayır'a kırdım. ufak bir yer, biraz gezinince de mezar bulunuyor zaten.

    arabayı park ettim ve mezara yürüdüm. güzel bir deniz manzarasına karşı yapılmış mezarın başında sükunetle namık kemal'i yâd ettim. hemen yanında orhan gazi'nin oğlu süleyman gazi türbesi(mezarı?) de var.

    biraz zaman geçirdikten sonra nedendir bilmem içimden hürriyet kasidesini okumak geldi. arabadan tabletimi alıp hürriyet kasidesini açtım.* mezarın başında, bağırarak değil, konuşma tonunda hürriyet kasidesini okumaya başladım.

    okumaya başladığımda ortalıkta kimse yoktu. ama birkaç beyiti okuduktan sonra türbeyi ziyaretten çıkan 5-6 kadın yanıma gelip beni dinlemeye ve kendi aralarında fısıltıyla konuşmaya başladılar.

    ruhuma şairin coşkun hisleri geçtiği için, şiiri yarıda kesmek istemedim. yine de göz ucuyla artık beraber küçük bir cemaat görüntüsü oluşturduğumuz eşlikçilerime bakmaktan kendimi alamadım.

    bir iki beyit daha okumaya devam edince şiirin ritmini anlamış olan beraberimdekilerden, her beyit sonrası "amin!" seslerini duymaya başladım.

    yahu ağlasam mı? gülsem mi? vatanperver hisler bir tuğyan halinde benliğimi sarmışken bu gelen kahkahayı nasıl bastıracağım?

    küçük cemaatime ve merhum kahramana saygısızlık etmemek üzere kendimi büyük çabayla tuttum. okumayı -yine aynı saygıdan- çok da fazla olmamak üzere hızlandırdım.

    şiir bitince yavaşça arkama döndüm ve vakur biçimde beyitlerimi aminleyenlerin biriyle göz göze geldim. şiirin bittiğini anlamış olacak ki bir anda şöyle bir nida yükseltti:

    "el fatiha!"

  • epik sözlük

    2 şubatta açılmış ve her önüne gelenin yazar olduğu bir diğer sözlük olarak twitter'da 1831 takipçiye ve bin yazara ulaşmıştır. an itibarıyla çökmüş durumdadır.

    anlamı nedir henüz çözememiş durumdayız. bu entry zaman içinde kendini güncelleştirecektir.

  • erkek olmak ne demektir?

    (bkz: ben erkek değilim) başlığında temel bir erkeklik sorgulaması var. ancak erkek olmanın anlamı gerçekten ilgili şiirde geçen şartları sağlamak mıdır? mesela aile geçindiremeyen, yeni şeyler alamayan, sivilceleri ve küçük çükü olan, futbolu, boksu ve arabaları sevmeyen kişi erkek olmuyor mu? erkeklik nerede başlıyor ve nerede bitiyor? ya da daha doğru şekilde sormak gerekiyor, kadınlıktan bağımsız bir "erkeklik" ve erkeklikten bağımsız bir "kadınlık" var mıdır?

    herkesin bildiklerini bir kenara koyalım ve ortasından başlayalım. erkeklik ne zaman bir sıfat olarak sivrilmiş olabilir? büyük ihtimalle avcı toplayıcı zamandan çok daha öncesinde. neden? çünkü kadın hamileyken ve sonrasında uzun süreler yardıma ihtiyaç duyar ve o yardımı ona yapacak kadar konuyla alakalı tek kişi erkektir. çocuk doğurmak insanlar tarafından nasıl bir kutsal mucize olarak algılandıysa ve yeryüzü tanrılarına dişilik yakıştırıldıysa aynı şekilde gökten gelen fırtına ve yağmurlara da erkeklik yakıştırdılar. uranüs erkek bir tanrı oldu. gaia dişi. bundan sonrası zaten mitoloji, yani insanın bilinen, anlatılan hikayesi.

    uzunca bir süre farklılaşma, yani erkek olmak ve kadın olmak çağa göre cinsler arasında bir mutabakat halinde yürütüldü. zira başka çare yoktu. ramidicus'tan beridir insanların tek eşliliğe yatkın olduğu görülüyor. bu dönemde de pronoun'a dikkat eden değil de iyi taş atan adamlar kadınlar tarafından olabildiğince çok tercih ediliyordu. erkeklik kadınlarla birlikte, onları evrilterek ve onlar tarafından evriltilerek bugüne kadar hep aynı şekilde geldi. taa ki 3. dalga feminizmine kadar.

    bu noktada kadınların temel argümanı şu: artık erkeklerin koruyucu, sahiplenici vs. özelliklerine gerek yok. erkekler bu itkiler yüzünden kadınlara dünyayı dar ediyorlar. bunlardan kurtulmaları lazım. erkeklerin bazıları bunu anlıyor ve bu şekilde kendini modifiye ediyor ancak gerçek dünyada karşılaştığı şey biraz farklı. kurtuldukları şey aslında onlardaki sevilen şeyi de onlardan alıp götürmeye başladı. erkeğin içindeki canavar uyumaya davet edilirken aynı anda da onu güzel yapan her şey de onunla birlikte uyumaya gönderiliyor. bu da hem kadın erkek ilişkilerini hem de her cinsin toplum ile olan ilişkisini etkiliyor.

    işte bu çağda erkek olmak tam olarak bu seçimin arasında savrulmak demek. bir kelebeğin kanadına bile zarar vermeyecek bir insanın, kolları güven vermediğinde sıkıntı içinden çıkılamaz bir hal alıyor.

    tarihteki ve günceldeki tüm erkeklerin tüm hatalı davranışlarının paydaşı olduğunuz yetmezmiş gibi, artık toplum dışı ilan edilmek bir kadının iki dudağı arasında. hetero bir erkekseniz ve hetero bir erkek olmayan herhangi bir aidiyetle herhangi bir şekilde ters düşerseniz artık suçlunun kim olduğu belli.

    ya bir tip kötü olduğu belli olan bir erkek cemiyetin içinde sıkışıp kalacaksınız ya da günün sonunda kadınlar tarafından dayatılmış bir ahlaki normlar manzumesine zımni imzanızı atacaksınız.

  • ben erkek değilim

    beat kuşağı şairlerinden harold norse'un 1967 yılında san francisco'da yazdığı çağını tokatlayan bir şiirdir.

    ''ben erkek değilim.
    aile geçindiremem, yeni şeyler alamam onlara.
    sivilcelerim ve küçük bir de çüküm var.
    ben erkek değilim.
    futbolu, boksu ve arabaları sevmem.
    duygularımı ifade etmeyi severim.
    hatta kollarımı arkadaşımın boynuna dolamayı.
    ben erkek değilim.
    bana verilen rolü oynamayacağım - madison avenue, playboy' , hollywood ve oliver cromwell'in yarattığı o rolü.
    ben erkek değilim.
    bir sincabı öldürdüğüm gün bir daha öldürmeyeceğime yemin ettim.
    et yemeyi bıraktım.
    kan midemi bulandırır.
    çiçekleri severim.
    ben erkek değilim. askere alınmaya karşı çıktığımdan hapse düştüm.
    gerçek erkekler beni dövüp bana ibne dediklerinde kavgaya karışmam. şiddetten hoşlanmam.
    ben erkek değilim. bir kadına tecavüz etmedim hiç. siyahlardan nefret etmiyorum. bayrak dalgalandığında duygusallaşmıyorum. amerika'yı sevmem ya da terk etmem gerektiğini düşünmüyorum. bunun gülünç bir şey olduğunu düşünüyorum.
    ben erkek değilim. hiç frengi olmadım.
    ben erkek değilim. en sevdiğim dergi playboy değil.
    ben erkek değilim. mutsuz olduğum zaman ağlarım.
    ben erkek değilim. kendimi kadınlardan üstün görmem.
    ben erkek değilim. kasık-desteği giymiyorum.
    ben erkek değilim. şiir yazıyorum.
    ben erkek değilim. barış ve sevgi için meditasyon yapıyorum.
    ben erkek değilim. seni yok etmek istemiyorum.''

    cavit mukaddes'in çeviri ve yorumu olan ''homo'' kitabından bir alıntı.

    'bu şiir, harold norse'ın yaşama, dünyaya karşı manifestosudur adeta.
    sözünü, derdini, direkt söyledi, dile getirdi, örtülü veya yer yer soyut alana kayması bir sorun oluşturmaz. yunan lirik dönem şairlerinden anacreon hakkında ve onun dilinden yazdığı dizelerdeki gibi:

    ''sorulduğu zaman

    şiirleri neden her zaman genç erkeklerle ilgiliydi?
    ve tanrılar hakkında değil;
    ''çünkü genç erkekler bizim tanrılarımızdır.''

    o bir zevk seven, şarap severdi.
    erkek,
    seven,
    şair.''

    not: aynı zamanda kitabın girişinde ''güle güle allen ginsberg'' adında hüzünlendirici ve tatlı bir şiir bulunmaktadır. okumanızı tavsiye ederim.
    kaynak: harold norse, ''homo'', çeviren & hazırlayan cavit mukaddes, sub yayınları, istanbul 2018

  • gavagai

    tomasello'nun dil üzerine teorilerini açıklarken kullandığı anlamsız kelime.

    örneğin yabancı bir ülkedesiniz ve yanınızdan bir tavşan geçti. yerli adam da gavagai! dedi. bu noktada gavagai ne demektir? tavşan mı? bak! mı? imdat mı?

    tomasello'nun temel teorisi insanlar arası maksatlı iletişimin kökenlerini anlamak için insanlar arasındaki ortak zemin inşası sürecine dikkat etmek gerekliliğidir. yine bir başka örnekte balık tutmak için kova ve oltaya ihtiyacımız olduğunu düşünelim. kova evin içinde olta evin dışında olsun. yabancı insanla birlikte yemek öncesinde her gün balık tutmak zorunda olduğumuzu farzedelim. bu noktada yerli kovayı eline alıp gavagai derse o halde gavagai'nin olta ya da getir gibi bir anlamı olduğunu düşünürüz.

    "anlamı bağlamdan çıkan kelime" olarak türkçeye kazandırabileceğimiz bir kelimedir bence.

  • atanarjuat

    inuit yönetmen zacharias kunuk tarafından çekilen, bir inuit efsanesini hikaye eden güzel film.

    igloolar, köpek kızakları ve kuzey yerlilerinin yavaş yavaş kaybettikleri yaşayışlarını başarılı bir şekilde filme aktaran bu filmin, özellikle sarı sıcak bir yaz gününde izlenmesini tavsiye ediyorum.

  • eren yıldız

    kendisini thaddeus metz'e ait the african ethic of ubuntu makalesinin çevirmeni olarak tanıdığım çevirmen. odtü felsefe öğrencisidir ve felsefenin bir çok farklı alanıyla ilgilenmektedir. felsefe sevdası nesin matematik köyünde başlamıştır.

  • !entp nasıl bir karakterdir

    öncelikle (bkz: myers-briggs kişilik tipleri nelerdir?)

    tartışmacı kişilik tipi olarak bilinir. dışa dönük, somuttan ziyade soyur düşüncelere ilgili, hissiyattan çok düşünce ağırlıklı ve kavrayıcı özelliklerin bileşimidirler.

    iddialı ve yaratıcıdırlar. bir şeyleri yeniden yapılandırmayı severler. zihinleri çıta gibi çeviktir. yollarından kolay kolay dönmezler.

    thomas j. watson'ın "güven vermeyen, bağımsız düşünürlerin yolunu takip edin. düşüncelerinizi tartışmanın tehlikelerine maruz bırakın. aklınızdan geçenleri söyleyin ve rahatlık belirtisine karşın, 'kaçık' olarak damga yemekten daha az korkun. ve size önemli görünen meselelerde, ayağa kalkın ve bedeli ne olursa olsun fikrinizi belirtin." cümlelerinde konuşan insan entp'dir.

    entp şeytanın avukatı, cinlerin musallat olanı, meleklerin isyan edenidir. onlar tartışmayı tartışmanın kendisi içi severler. kimin haklı olduğunun önemi yoktur tartışmanın ruhunu tatmak isterler.

    buradak açıklamaya göre garip şekilde aşırı dürüsttürler ancak inanmadıkları bir şeyi saatlerce savunabilirler.

    toplumun %3'ünü oluşturur, tartışmalarda ortalığı ayağa kaldırdıktan sonra iş planı tatbik etmeye gelince toz olurlar. tabi her entp aynı değildir, yükselen kişilik tipine de bakmak gerekir. *

    iyi özellikleri:
    1- iyi öğrenir, meraklıdır.
    2- hızlı düşünür
    3- orijinaldir
    4- beyin fırtınalarının aranan adamıdır
    5- karizmatiktir
    6- enerjiktir

    kötü özellikleri:
    1- her boku tartışmaya açar ortamı gerer
    2- hoşgörüsüz ve umursamazdır. benim fikrimde olmayan herkes eşektir cümlesi kendisine aittir.
    3- odaklanmakta zorlanır (bkz: adhd)
    4- pratik işlerden hoşlanmaz.

    gelelim benim şahsi deneyimime. öncelikle kötü özelliklerin tamamına sahibim. bu özelliklere sahip olduğum için de arkadaş gruplarını sevmem, sevemem gruplar tarafından da sevilmem. hoşgörüsüz ve umursamaz olmak keyiflidir ama yine virtue signaling'in adeta sosyal statü almanın anahtarı olduğu devrimizde gittikçe sıkıntılı tarafları ağır basmaya başlamaktadır. odaklanmakta zorlandığım için de hiçbir meselede number one olamam. (bkz: jack of all trades) pratik işlerden de hoşlanmam zira pratik işlerden hoşlananlar biraz amele ruhludur.

    son olarak bence tüm entp'ler bu kişilik tiplerinin post-modern burçlar olduğu kanaatindedir ancak yine de size sabaha kadar neden 16 kişilik tipi içinde en iyi olduklarını anlatabilirler.

  • fahrettin kerim

    1950'lerin istanbul valisi fahrettin kerim gökay türk argosuna enteresan bir ilham vermiştir..

    içki düşmanlığı ile tanındığı ve çok kısa boylu olduğu için o dönemde halk, küçük rakıya fahrettin kerim ismini verir.

    kaynak:
    aktunç, h. (1998). büyük argo sözlüğü: tanıklarıyla. yapı kredi.

« / 15 »