favorileri (216) - sayfa 11

başlık listesine taşı
  • ahfeş'in keçisi

    ahfeş, nurullah ataç'ın da adını kendine mahlas seçtiği arap bir dilbilimcidir. keçisiyle olan münasebeti de şöyle;

    derslerini vermeden önce prova etmeyi seven ahfeş, yalnız kalmaması için keçisini karşısına alır, dersi anlatırken boynundaki tasmayı çekerek keçiye, başıyla onay anlamına gelecek hareketi yaptırırmış.

    işte bu olay, her söyleneni onaylayan insanlara ahfeş'in keçisi yakıştırılmasına sebep oluyor.

  • makinalaşmak istiyorum

    şiirin ironi tarafı için bir değerlendirme:

    nazım hikmet'in "makinalaşmak istiyorum" şiiri, modern hayatın mekanik ve otomatikleşmiş düzenine karşı bir isyan niteliği taşıyan bir şiirdir. şiirde, şair insanların doğadan, doğal hayattan ve insani değerlerden giderek uzaklaştıklarını, yerine mekanik, otomatik ve teknolojik bir hayatın gelmekte olduğunu anlatmaktadır.

    şiir, ilk dört dizede şairin mekanikleşmek istediğini belirtir ve bunda bir çeşit yalnızlık arayışının olduğu ima edilir. daha sonra, şair insanların yerine geçebilecek bir makine olmak istediğini söyler. şiir, şairin insanların zaaflarından, duygularından ve acılarından kaçmak için böyle bir istekte bulunduğunu belirtir.

    şiirin ortalarında, şair makineleşmenin getirdiği avantajları ve mekanik bir hayatın kolaylıklarını anlatır. ancak, sonraki dizelerde şair, insani değerlerin ve doğal hayatın kaybolmasına değinir ve mekanik hayatın bir yıkım getirdiğini ima eder. şiirin sonunda, şair insan olmak istediğini ve insanların insani değerlere sahip çıkarak doğayla birlikte yaşamaları gerektiğini vurgular.

    bu şiir, modern dünyanın getirdiği mekanikleşmenin insanların doğal hayattan, insanilikten ve duygusallıktan giderek uzaklaşmasına neden olduğunu anlatmaktadır. şair, insanların mekanik bir hayatın kolaylıklarına kapılmak yerine, insani değerlere sahip çıkarak doğal hayatla birlikte yaşamaları gerektiğini savunmaktadır.

    meraklısı için kaynak:
    turgut, f. (2017). türk edebiyatında toplumsal gerçekçilik ve nazım hikmet'in şiirleri. ankara: gazi kitabevi.

  • 10layn.com

  • nezihe muhiddin

    düşünür, yazar, hak savunucusu ve gazeteci olan nezihe muhiddin, bu topraklarda yaşamış en önemli siyasi figürlerdendir. feminist harekette elbette yeterince anılıyor olsa da yaygın olarak daha çok insan tarafından bilinmesi ve konuşulması gerektiğini düşündüğüm kişilerden biridir.

    osmanlı devletinde kadının sosyal yaşama aktif katılımı, cumhuriyet sonrasındaysa kadınların siyasal hakları için mücadele eden ve türkiye'de kadın hareketinin öncülerinden olan nezihe muhiddin türk kadın yolu dergisini ve henüz cumhuriyet halk fırkası bile kurulmadan önce, kadınlar halk fırkası'nı kurdu daha sonra bu parti türk kadınlar birliği adını alarak dernek statüsünde çalışmalarına devam etti.

    1908 yılında meşrutiyetin yeniden ilanıyla özgürlük rüzgarlarının tekrar esmesi sayesinde henüz 19-20 yaşlarında olan nezihe muhiddin ve arkadaşları da kendileri için sosyal ve siyasal yaşamda daha görünür bir yerin hayalini kuruyordu. 1900'lerin başında dünyada benzer hareketler canlanmaya başlamıştı, ingiltere ve amerika'da süfrajetler konuşuluyordu. bu dönemde osmanlı kadınlarının bu hareketine "nisaiyyun" (kadınlara ait) adı veriliyordu. tüm meslek alanlarında var olabilmek, üniversiteye gitmek, siyasal haklarını almak isteyen bu kadınlar yine bu dönemin sivil itaatsizlik havasını fırsat bilerek gündelik yaşamlarında da yalnız başına uzak yerlere yürümek gibi sıradanın dışında davranışları toplumsal hayatta alışılageldik kılmak için cesaret toplamıştı. eğitimli kadınlar canlanmış ve pek çok dernek kurmuş, dergilerde yazıp gazetelere makale göndermeye başlayarak eyleme geçmişlerdi. bu alanlarda aktif olmaya başlamak kadınlar için aynı zamanda kamusal alanda varlık göstermek için de bir başlangıçtı.

    bu çalışmalar sürerken nezihe muhiddin, kız idadi mektebinde fen bilimleri öğretmenliğine başladı, halide edip ve şükufe nihal gibi dönemin öncü kadınlarıyla orada tanıştı. savaştan önce çeşitli okullarda müdürlük yaptı ve savaş döneminde okulunu dikimevine dönüştürerek hastanede öğrencileri ile birlikte hastabakıcılık görevini üstlendi. çalışma hayatı dışında kendini kadın hakları çalışmaları ve edebiyata verdi. ilk romanı şebab-ı tebah (kaybolan gençlik) 1911 yılında yayımlandı. hayatı boyunca 20 roman ve öykü, makale, piyes ve benzeri sayısız eser kaleme aldı. 1913 yılında türk hanımları esirgeme derneği'nin kuruluşunda yer aldı ve aynı dönemde donanma cemiyeti'nin kadınlar şübesininde kurucularından oldu. toplumsal dayanışmaya yönelik faaliyetlerde bulunan bu kurumlarda çalışmalarını sürdürürken asıl hedefinin kadınların siyasal hakları olduğunu unutmadı ve sonrasında istanbul'un işgali ardından toplanan milli kongre'de delegeler arasındaydı.

    muhiddin, on üç kadın arkadaşıyla bir kadın komitesinin kurulmasını zaruri görmüş ve 15 haziran 1923 tarihinde darülfünun salonunda bir araya gelerek kadınlar halk fırkası adında bir parti kurmaya karar vermişti. dönemin basınında da yer alan parti programı, henüz sanayi devriminin sınıfsal çatışmaları ortaya çıkaracak biçimde gerçekleşmediği osmanlı devleti ve yeni cumhuriyette, bağımsızlık savaşı ruhuyla bir araya gelen toplumun birliktelik hissine zarar verecek her türlü yapılanmaya karşı bir düşünce akımı olarak nitelendirilebilecek önleyici mefkurecilik (mefkure ideal, ülkü anlamına gelmektedir) üzerine şekillenen bir ideolojik zemine sahipti. bu düşüncenin etkisi halkçılık ilkesinde de görülebilir. partinin kuruluşu sekiz ay sonra reddedildi, mevcut seçim kanuna göre kadınların siyasi temsilinin mümkün olmaması nedeniyle faaliyet izni alamadı.

    parti programından seçme ve seçilme hakları çıkarılarak nezihe muhiddin başkanlığında türk kadınlar birliği adında bir derneğe dönüştürüldü. derneğin amacı kadınları düşünsel ve sosyal alanlarda geliştirerek modern bir düzeye getirmekti. 1924'te yine muhiddin öncülüğünde kadınların kendi imkanlarıyla çıkarmaya başladığı kadın yolu dergisinde siyasal taleplerle ilgili çalışmalar sürdürüldü.

    1925 yılı geldiğinde henüz kadınlara siyasal haklar tanınmamış olmasına rağmen tbmm'de kadınların siyasal haklarını gündemleştirmek amacıyla dernek halide edip ve nezihe muhiddin'i milletvekilliği için aday gösterdi. adaylıkları cumhuriyet halk fırkası tarafından reddedildi. diğer yandan, dernek yine 1925 tarihli bir kararname ile kamuya yararlı dernekler arasında değerlendirildi.

    türk kadın birliği 1927 yılında kadınların başlangıç olarak belediye seçimlerine katılmasının da hararetle tartışıldığı hareketli bir kongre gerçekleştirdi. cumhuriyet halk fırkasından bir namzet gösterme ihtimali tartışıldı ve bu konu meclise de taşındı. aday gösterilmek istenen kenan bey tepkiyle karşılaşınca hem kendisi hem de türk kadınlar birliği adaylıktan vazgeçti ancak nezihe muhiddin kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınması için mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerini sert bir dille beyan etmişti. kongrenin ertesi günü heyet seçimlerinde ve idarede yolsuzluk yapıldığı iddiaları ortaya atıldı. aynı yılın temmuz ayında hükümet derneğin bir süre kapatılması ve nezihe muhiddinin yargılanması için işlemlere başladı. bu suçlamalardan sonra muhalifler önerge ile olağanüstü kongre topladı ve nezihe muhiddin'i ihraç etti. bu suçlamalara karşı çıksa da yoğun bir şekilde eleştirilen muhiddin de türk kadın birliği'nden vazgeçti. valiliğin sahtekarlık ve emniyeti suiistimal gerekçesiyle açtığı dava 1929 yılında af kanunu ile düştü. 1929 yılında gazi osmanpaşa erkek orta mektebinde fizik ve hayvanat dersleri veren muhiddin bir erkek ortaokuluna atanan ilk kadın öğretmen olarak buradan emekli oldu.

    1930 yılında belediye kanunu tartışılırken kadınların seçme ve seçilme hakkı tekrar gündeme geldi. nezihe muhiddin istanbul'da cumhuriyet halk fırkasına ilk kez kaydedilme şerefine erişmişti ancak müracaat tarzı uygun olmadığı için geçersiz sayıldı. serbest cumhuriyet fırkasına katıldıktan sonra suat derviş'le birlikte istanbul belediye seçimleri için sokak sokak gezerek fırka namzetleri lehine propaganda yaptı ve konferanslar verdi. scf'ye bağlı olduğu düşünülen kadın varlığı derneği için de suat derviş'le birlikte çalışmalar yürüttü.

    serbest cumhuriyet fırkası'nın kapatılmasından sonra istanbul halkevi neşriyat şubesinde idare komitesi azalığı yaptı. 1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınmasıyla 8 şubat 1935 yılında kadınların ilk kez katıldığı seçimde istanbul'dan bağımsız adaylığını koydu ancak bir sonuç elde edemedi.

    avrupalı kadın derneklerinin de dikkatini çeken türk kadın birliği uluslararası kadın derneğine üye olarak alındı. nezihe muhiddin türk kadın birliği başkanlığı sürecinde çeşitli ülkelerdeki kadın hareketleri ve bu hareketlerin bir araya gelmeye çalıştığı uluslararası örgütlerle de ilişkiler kurmuştu. nezihe muhiddin'in ihraç edilmesinden sonra göreve gelen latife bekir bu çalışmaları devam ettirdi ve geliştirdi. kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi üzerine bu sonuç uluslararası kamuoyunda da dikkat çekti ve 12. uluslararası kadınlar birliği kongresi, türk kadın birliği ile anlaşarak nisan ayındaki kongre'yi istanbul yıldız sarayında gerçekleştirdi. hedefine ulaştığını belirten türk kadın birliği mayıs ayında kendini feshetti. ancak 1949 yılında yeniden kuruldu.

    iki kez evlilik yapan nezihe muhiddin'in ilk eşi muhlis bey ve ikinci eşi memduh tepedelenligil'dir. ancak nezihe muhiddin hiçbir zaman bu soyadını kullanmadı. 10 şubat 1958'de istanbul'da bir akıl hastanesinde vefat etti ve zincirlikuyu mezarlığı'na defnedildi.

    gençlik yıllarından itibaren kadınların siyasal hakları için mücadele eden ve sayısız eser kaleme alan nezihe muhiddin aynı zamanda deli doluluğu, şen şakraklığı, yazılarında ve cevaplarındaki mizah ve inatçılığıyla şüphesiz ki türkiye'deki kadın hareketinin, bu topraklarda yaşayan kadınların türlü hallerini siyasal alana yansıtmasıyla en önemli öncülerinden biridir.

    kaynaklar:
    aslı davaz, eşitsiz kız kardeşlik: uluslararası ve ortadoğu kadın hareketleri, 1935 kongresi ve türk kadın birliği, iş bankası yayınları, 2014

    damlanur küçükyıldız gözelce, ataturkansiklopedisi.gov.tr,
    https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/nezihe-muhiddin-1889-1958/

  • alabula kuşu

    kadın argosunda "iltifatla kadın tavlamaya çalışan" veya "kadın eyırt etmeden bulduğuyla yetinen" erkek için kullanılan tabir.

    kaynak:
    bingölçe, f. (2005). kadın argosu sözlüğü. alt-üst yayınları.

  • !ekşi olmayınca

    ekşi olmayınca, sözlük deneyimi daha arkadaşça, daha az birbirine düşman insanlardan kurulu bir metinlerarasılık haline geliyor. herkes kendi hikayesinin notlarını tutuyor, herkes kendisi için metin üretiyor. üstelik burası adil bir entelektüel "birey"* meydanı. (bkz: kafes münazarası)

    aslında ortaya çıkan şey, insanların huzurla birlikte çalışabildiği, güncel ve entelektüel bir yer.

    ekşi'yi hepimizin bildiği ve yazarı olmak için sıraya girdiği yer yapan da buydu arkadaşlar.

    hasılı, ekşiyi "vakit öldürme" aracı haline getirenler en sonunda aynı popülist yolun b.kuna gittiler. ekşiyi "vakti değerlendirme" aracı olarak görenler ise yeni yerler aramaya başladılar.

    sözlüğün son iki üç gündür hareketliliği buradan geliyor. paramız olmadığı için oradaki diğer değerli insanları, metinlerinin daha az favlandığı ama daha çok okunduğu yere gelmeye ikna edemiyoruz.

    bu da bana ait bir trajedidir, !ekşi olmayınca .

  • !in the year 2525

    zager & evans'ın 1964'te bestelediği şarkı, gelecek ile ilgili korkuları, belirsizliği, tahminleri yansıtması ile döneminin pop kültüründe çok ilgi çekmişti. o dönemde apollo 11 uzaya gönderilecekti ve rca records uzay macerasının anlam ve önemiyle uyumlu olacak bir şarkı arıyordu. in the year 2525 tam da öyle bir şarkıydı. şarkı uzun süre zirvelerde yerini korudu. grup 1972'de müzik yapmayı bıraktı. şarkının sözlerine ve ritmine bakıldığında insanı çok üzüyor.

    ...
    in the year 2525, if man is still alive
    if woman can survive, they may find
    in the year 3535
    ain't gonna need to tell the truth, tell no lie
    everything you think, do and say
    is in the pill you took today
    ...

  • internet encyclopedia of philosophy

    bu link üzerinden ulaşabileceğiniz, web'in en iyi felsefe sözlüklerinden birisi.

  • !koyuyorum

    sevgili murat uyurkulak, april yayıncılıktan çıkan merhume kitabında "koyuyorum" başlığıyla biraz koymuş, sonuna doğru yalpalayan kalemine ben de koyarak sizlerle paylaşmak istedim. altına bir nazire koymak isteyen olabilir. buyrun...

    "koyuyorum"

    yaşgünlerine koyayım...

    yaşgününü, sevgililer gününü, anneler gününü icat edenlere koyayım...

    mevzubahis günlerde tüketim infilak etsin diye kafa patlatan ruh hastası reklamcılara
    koyayım...

    mevzubahis günlerde dolup taşan alışveriş merkezlerine, o merkezlerdeki gözü kör eden parlak vitrinlere, o vitrinlerin arkasındaki tezgâhlarda iki kuruşa üç gömlek, dört külot, beş atlet satmak için dil döken kederli gençlere, o gençlerin hemen yamacındaki kara kasalarda oturup alttan alttan tomar tomar para sayan salyalı pezevenk patronlara koyayım...

    büyük, orta, küçük burjuvalara, beyaz yakalılara, mavi yakalılara, yakasızlara, donsuzlara koyayım...

    ruhta hal, canda mecal bırakmayan ne kadar mesai varsa hepsine koyayım...

    ruhta sahte can, canda sathi mecal hâsıl eyleyen tatillere koyayım...

    bir günü yirmi beş saatmiş, bir haftayı sekiz günmüş, bir ayı beş haftaymış, bir yılı on üç aymış, bir ömrü çok lazımmış gibi yutturanlara koyayım...

    bunları bana eski komünist, yeni sufi babam öğretti, babalar gününe de koyayım...

    bunları her fırsatta yaza yaza nice yaşgünleri kutlayıp nice tatillere çıkan bana
    koyayım...

    yaşgünlerinde hediye verenlerin cümlesine koyayım...

    vermeyenlere en âlâsından koyayım...

    hediyenin menşesi kadınsa düzüşme ihtimali nispetinde nice acayip hediyelere methiyeler düzen dilime koyayım...

    dil demişken, diyalog haricinde koyayım kelimesini "koyim" diye, koyacağım kelimesini "koyucam" diye, koyuyorum kelimesini "koyuyom" diye, koyarım kelimesini "koyarım" diye yazma cesareti bulamamamın sebebi olan bilumum dilbilgisi kurallarına, imlâ kılavuzlarına, tuğla gibi lûgatlara koyayım...

    dil devrimi diye diye çuvalla muhteşem ehil kelimeyi ziyan eden allahsız kitapsızlara koyayım...
    o çuvalı eşeleyip bulduğu üç beş sikik kelimeyle seyran eyleyen allahlı kitaplılara koyayım...

    beleş diye iki saattir burnuma sek rakı yerine sulu bira dayayan devrim'e koyayım...

    biranın yanında getirdiği karışık çerez tabağındaki ucuz soslu mısır yoğunluğuna, soslu mısırın tipinden de tadından da tiksindiğimi çoktan unutan devrim'e bir daha koyayım...

    sidik torbamdan kalkıp yavaş yavaş kasıklarıma yürüyen bu ılık mecburiyete, bu saygısız, bu sabırsız gıdıklanma hissine koyayım...

    bunca asır işetmeyen bira imal edemeyen zevata en sağlamından koyayım...

    tuvaletten çıkarken omzuma çarpıp özür dilemeyen, üstüne bir de yüzüme yüzüme sırıtıp, "yine sana kara geceler, ha?" diye dalga geçen bahadır ürkmez'e koyayım...

    bahadır puştunu "yeraltı edebiyatının genç öncüsü, öfkeli kelimelerin, sert cümlelerin yeni ustası" diye takdim edip iki satırda pabucumu arşa fırlatan evren tunga'ya, o yerin altına üstüne koyayım...

    masaya otururken bardağımın dibinde kalan iki parmak biranın sarhoş şerefsizin biri tarafından iç edildiğini görüp atan asfalyalarıma koyayım...

    masada otururken ortalıkta fır dönen eylem'in önüme bir bardak bira daha koymasını helecanla bekleyen şahsiyetime, eylem'in bu eylemi hayata geçirmeye hiç niyeti olmadığını anlayınca ruhuma teyellenen ağlama arzusuna koyayım...

    masadan kalkarken arkaya devrilen, ayyaş düşmanı şuursuz sandalyelere koyayım...

    masaya çarpınca şımarık bir fütursuzluk halinde yere düşüp parçalanan bu ince kaideli tombul hazneli balon bardaklara koyayım...

    mekândan ayrılırken, çıkan gürültü sebebiyle dönüp kınar gözlerle derya deniz bana bakan güzel hanımlara koyayım...

    cümle içinde merhum ece ayhan'a falan berbat atıflar yapmadan duramayan üslubuma koyayım...

    atfı bir sonraki cümlede faş etme, faş eder etmez kâh bir marifet eylediğimi ümit, kâh bir kabahat işlediğimi vehmetme huyuma koyayım...

    sinek sürüsü gibi etrafımı çeviren bütün bu selpakçı çocukların müsebbiplerine koyayım...

    aniden kolunu omzuma atıp beş lira isteyen bu ayı gibi korkutucu, kertenkele kadar çirkin, azrail kadar tehlikeli tinerciye koyayım...

    param olmadığını söylerken korkuyla kısılan sesime, hafifçe seğiren gözüme koyayım...

    meçhul bir yerlerden yetişip beni küçük bir veletmişim gibi arkasına saklayan, tinerciyi "defol lan it" diye savarken sesi hiç kısılmayıp gözü zerre seğirmeyen iri yarı, yakışıklı gence koyayım...

    lise yıllarından beri sadık okurum olduğunu, yeni kitabımı ne zamandır sabırsızlıkla beklediğini söylediğinde yüzüme çaresizce yerleşen şaşkınlığa, hem korunmaktan hem hatırlanmaktan mütevellit içime sıcak sıcak yayılan minnet hissine koyayım...

    koyayım koyayım en çok da o hisse foş diye eşlik ediveren gözyaşlarıma koyayım.

  • anti-kürt anti-alevi damar

    can dündar'a göre türk sağının genetiğine işlenmiş olandır.

    maalesef bunun gerçek olduğunu ülkücü geçmişim sebebiyle son derece iyi biliyorum. eğer iyi parti'nin gerçek kavgası bir alevinin cumhurbaşkanı olma ihtimaliyse -ki ben asla öyle olmadığını ummak istiyorum - o zaman ha iyip ha akap.

  • mihail bakunin kimdir?

    anarşizm, özellikle 1890-1910 arası avrupa'daki yıkıcı terör eylemlerinden ötürü halk ve aydın kitleleri arasında büyük bir paniğe ve nefrete sebep oldu. bu şiddet eylemleri, anarşist fikrin karşısında olduğu egemenler tarafından -biraz korkunun yanında- sevinçle karşılanmış olsa gerek.

    çünkü anarşizmin vaaz ettiği doğal ve özgür düzen; bu eylemlerdeki vandallık ve sivillere yönelen şiddet ile inandırıcılığını kaybediyordu.

    anarşizmin öncüleri arasında***, bu şiddetin ve yıkıcılığın güzellemesini yapan tek kişi bakunin'dir denilebilir. bakunin eski, köhne düzeni yıkacak ve insanlara hayatlarına gerçek manasını verecek olan bir kıyameti bekliyordu.

    bakunin'de düşünürlük ve yazarlık kimliğini fersah fersah aşan bir hatiplik ve eylem adamlığı vasfı vardır ve bu yönüyle bakunin -marx'la olan tartışmaları bir yana- hem sosyalist hem anarşist devrimci kitlelerinde çok büyük bir etkiye sahiptir.

    ancak egemen ideolojilerin savunucuları için de şiddet güzellemeleri sebebi ile anarşizmi terörizmle yan yana getirebilmeyi sağlayan parlak argümanların kaynağıdır.

    öyle ki bakunin; "o halde, bütün hayatın sınırsız ve sonsuz kaynağı olduğu için yıkan ve yok eden sonsuz ruha güvenelim. yıkma tutkusu(veya yıkma dürtüsü) yaratıcı bir tutkudur." diyecek kadar radikal değişimin, yıkımın yüceliğine ve araçsallığına kânidir. bu kanaat de, sadece egemen ideolojilerin savunucularının değil, benim de nezdimde, bakunin'i makyavelist bir terörist yapar.

    kaynak:
    peter marshall, anarşizmin tarihi: imkansızı istemek, imge kitabevi, ankara 2003 , s. 352
    mikhail bakunin, tanrı ve devlet, öteki yayınevi, ankara 2007

  • göz mezesi

    rakı ansiklopedisi'ne göre: "bazı rakı erbabının sırf göz zevki için sofrasına koyduğu meze. yahya kemal beyatlı devrin önemli mekânlarından abdullah lokantası'nda kurduğu sofrayı mezeyle donatmayı sever, bunlardan bir-iki çatal ya alır ya almazdı. mezeleri seyretmek ona daha büyük bir zevk verirdi."

    fakat bana ece ayhan'ın aşağıdaki "ut" şiirini okuduktan sonra başka bir şeymiş gibi geldi. o günden beri, her rakı soframa bir çiçeği, göz mezesi diye koymaya çalışırım.

    rakı içilir mi hiç çiçeksiz
    çiçeksiz ölürüm dükkanları
    hem kim olsa ölür ispatinin ebesi
    zulmü ilan edilmiş sokağa çıkar
    yalnızlığının ut sesi bir fonograf
    tanzimat fermanında unutulmuş hacivat
    gelip kahkahalar tarafından iğne ister

    yalnız belki çocuklar için atlı
    gülen tramvayı ölümün cumhuriyete
    enflasyonu sekiz memeli bir zenne
    o çirkinim tasviri efkar bir zindan
    vakitlere açıktır kepengi aşkı memnu
    ölü teyzesine yazlığa giden kim çocuk
    pire kasketini deve kimler giyer acaba
    zehir dükkanları çiçek çiçekçi pera'da

    benim ut teyzem de öldü galiba hacivat
    şimdi şu rakıdan ne diye vergi alırlar sanki.



    ---
    kaynak: anadol, ç., basmacı, f., & zat, e. (2010). rakı ansiklopedisi. overteam yayınları.

  • aşk sanatı

    büyük şair ovidius'un gençlere, aşka ve cinselliğe ilişkin öğütlerini topladığı şiiri. ars amatoria.

    erkeklere kadar olmasa da, kadınlara da öğütler içeriyor. 1800 yıl öncenin roma'sında da "zamane gençler" konseptini görebilmek çok hoş.

    "audentem forsque venusque iuvat"

    "karış kalabalığa, kadının giderken yanaş yanına yavaşça,
    parmaklarınla dokun koluna, değdir ayağını ayağına,
    bir şeyler söyle, işte tam vakti; utanmanın hiç alemi yok, köylü gibi,
    şans ve aşk yardım eder cüretkara .
    ne söyleyeceğini şairlere sorma ve dört elle sarıl işine,
    o an kendiliğinden gelecek sözler diline."

    "nocte latent mendae"

    "gece lekeyi saklar, her tür kusur affolur,
    o saatte istediğin her kadın güzel olur.
    ışıkta bak mücevhere, mor boyalı yüne,
    ışıkta bak kadının yüzüne, bedenine. "

    "fallite fallentes"

    "aldatan aldanır; kandır zaten günahkar kadınları,
    bırak düşsünler kazdıkları kuyulara."

    "naso magister erat"

    ey genç adamlar, kutlayın beni, şairinizi
    sunun bana övgülerinizi
    sunun ki, adım çınlasın bütün yeryüzünde.
    size silahlar verdim: vulcanus da achilles'e vermişti;
    elinizdeki bu silahlarla kazanın zaferlerinizi, tıpkı achilles'in kazandığı gibi.
    ama kim alt ederse bir amazonu, bu kılıcımla,
    şöyle yazsın ganimetlerinin üstüne: 'benim öğretmenim naso'ydu'."

    kaynak:
    ovidius/ çiğdem dürüşken, 2014, aşk sanatı, iş bankası kültür yayınları, istanbul.

  • ekşi sözlük'ü savunmak

    bugün ekşi sözlük engellendi ve biz o kadar özgüvenli ve örgütlü bir cehalet içinde yaşıyoruz ki, çetelerin para karşılığı birilerini parlattığı, düşünerek yazılmış bir cümle bulmak için debelenmeniz gereken, sadece provokatif başlıkların ilgi gördüğü, kavganın, gürültünün, küfrün ve nezaketsizliğin gırla gittiği; kısaca at izinin it izine karıştığı bir mecra olan ekşi sözlüğü bile savunmak zorunda kalıyoruz.

    bugün hükümet herhangi bir gerekçe göstermeden, kuvvetle muhtemel sadece sosyal medyadaki ithamlara dayanarak yüz binlerce insanın pek çok farklı sebeple kullandığı bir mecrayı erişime kapatabiliyor. muhtemelen, ekşi sözlük'ün "ehlileştirilmesi" talep edilecek ve az ya da çok ödünlerle engel kaldırılacak. mafyavari bir usül, küstah bir iletişim, zorbaca bir karar, kirli hesaplar ve işte karşısınızda; erdoğan rejimi.

    iqsözlük adına, iqsözlük yönetimi olarak ekşi sözlük'e erişim engeli getirilmesini en ağır şekilde kınıyoruz!

    biliyoruz ki, bugün, beğenmediğimiz veya sevmediğimiz platformlardaki ifade hürriyeti için mücadele etmezsek yarın sıra düşünce hürriyetine gelecek. bugün cehalete direnmezsek yarın onu ikrar etmek zorunda kalacağız. bugün ekşi için sesimizi yükseltmezsek özgürce iletişim kurduğumuz her yeri önce talan sonra imha etmeye geldiklerinde onu savunacak yüzümüz olmayacak.

    yaşasın hürriyet!
    yaşasın "eski" kutsal bilgi kaynağı!

  • lieu de memoire

    hafıza alanları. bir topluluğu daha da birleştirmek ve aynı duyguların paydaşı yapmak amacıyla ortak anıları ve/veya acıları onlara hatırlatan alanlara verilen isim. aslında bunların yalnızca alanlar (soykırım müzeleri, savaş müzeleri vb.) olması şart değildir. herhangi bir simge veya etkinlik de bu işleve sahip olabilir.

    örneğin; bayramlar, bayraklar, milli marşlar.

    ulusların yaratılması ve yaşatılmasında önemli bir rolü olan bu konsept yapay da olabilir. eğer uydurulmuş tarihten beslenen bu sembollerle birleşen bir toplum olursa, o topluma yazık olur.

    kaynak:
    nora, pierre, ed. p. realms of memory: rethinking the french past (university of chicago press, 1998)

« / 15 »