entry'ler (244) - sayfa 10

başlık listesine taşı
  • immanuel tolstoyevski

    ekşisözlük'ün eski zamanlarında, girdilerini merakla beklediğim birkaç yazardan biriydi. fikirle, akılla bir yerlere varan değerli bir anonim kimsedir.

    şimdilerde yazıyor mu bilemiyorum ama podcast'leri ufak bir google araması ile bulunabilir.

    yazdığı safsatalar ansiklopedisi'nde okuma-yazma bilen hemen herkes ilgisini çekecek bir şeyler bulabilir.

  • safsatalar ansiklopedisi

    mantık yanlışlarını anlar ve anlatırken bazen başvurduğum immanuel tolstoyevski'nin epsilon yayınlarından çıkan güzide kitabı.

    bu kitap çıkmadan önce mantık hakkında yararlanılabilecek türkçe kaynaklar benim için verimsizdi. olanlar ya uzuuun uzun sembolik mantık, kümeleme mantığı anlattığı için benim gibi sıradan insanların gözünü korkutuyordu, ya da düşünsel süreçlerdeki yanlışların ilgi çekiciliğini güncel örneklerle arttırmak yerine sıradan ve yüzeysel betimlerle doğrudan "kuru bilgi" iletiyordu.

    tolstoyevski öncesi dönemden birkaç değerli örnek: ibrahim emiroğlu'nun - mantık yanlışları, hüseyin batuhan ve odtü'yü odtü yapan isimlerden biri olan teo grünberg'in yazdıkları modern mantık kitabı, hilmi ziya ülken'in "mantık tarihi".

    tolstoyevski, mantığı yalnızca akademinin ve fularlıların değil, bizim gibi sıradan insanların da kullanabileceği ilgi çekici ve eğlenceli bir kitaba dönüştürdü. tıpkı art of reasoning: an introduction to logic and critical thinking başlıklı kitapla david kelley'in yaptığı gibi.

    safsatalar ansiklopedisi ile kritik düşünceyi bir nebze olsun vatandaşa sevdirdiğini düşünüyorum. çünkü bilindiği üzere her türk; futbol ve siyaset yorumcusu doğar.(1) siyaset yorumculuğu ayağında kullanabilecek değerli bilgileri içeren bu kitapla da tartışma kalitesi -umarım- artmıştır.

    ingilizce okuma yapabilenler ve safsatalar ansiklopedisi'ni beğenenler için önerdiğim diğer kitaplar:

    carl sagan - "the demon-haunted world: science as a candle in the dark": kuşkuculuk ve kritik düşünceyi konu alan bu kitap safsatalar konulu bir kısım da içeriyor.

    john chaffee - "thinking critically": bu kitap -özellikle- felsefe öğrencileri için hazırlanmış. akademik üretim yaparken eleştirel ve düşünsel niteliklerin geliştirilmesini amaçlayan çoook güzel bir metin.

    ali almossawi -"an illustrated book of bad arguments": komiklikler ve şakalar içeren, çeşitli illüstrasyonlarla safsatları tanıtan eğlenceli bir kitap. aynı, tolstoyevski'nin kitabında bazı safsata anlatımlarını karikatürlerle desteklemesi gibi, pek öğretici.

    nathaniel ve hans bluedorn - "the fallacy detective": gençler ve çocuklara mantığın eğlenceli yanlarını öğretmek için hazırlanmış kitap. ilk gençlik yıllarındaki kardeşlerimize hediye etmek için çok uygun.

    kaynak:
    1- tolstoyevski, ı. (2022). safsatalar ansiklopedisi: kisaltilmis edisyon. epsilon yayinevi.

  • !sanat sanat için midir yoksa ksfmglksmgl

  • !sanat toplum için midir yoksa ksfmglksmgl

    herkes evine gidebilir kısmına -büyük oranda- katılıyorum.

  • daniel kahneman

    "thinking, fast and slow" başlıklı kitabıyla insanın düşünme pratiğiyle alakalı kapsamlı ve ilginç çıkarınlarını bizimle paylaşmış nobel ödüllü bilim adamı.

  • astroloji nedir?

    yıldız ve gezegenlerin, kişinin doğum zamanı ile ilişkili olarak kişiye etkisini araştıran; bu etkilerin kişinin karakterini, davranışlarını ve başına gelecek olayları belirleyebileceği iddiası da olan sözdebilim.

    astronomi biliminden ziyadesiyle beslenir. klasik antikitede savunucuları bugünkünden -oransal olarak- az değildir. hatta bilim daha emekleme dönemindeyken hipokrat gibi isimler çalışmalarını astroloji ve horoskopu gözeterek geliştirmeye çalışmıştır.

    bununla beraber, septik, rasyonel ve kritik ekolün favorinus, cicero gibi temsilcileri astrolojiyi iyiden iyiye saçma bulduklarını belirmişlerdir. hatta sextus empiricus bu meseleye dair "against the astrologers" isimli bir kitap bile yazmıştır.

    astrolojinin neden var olduğuna ve kanıksandığına dair şahsi görüşüm şu: göğü inceleyerek mevsimleri, taşkınları, rüzgarları, gece-gündüz zamanlarının bulabildiğini keşfeden insan; göğü inceleyerek geleceğin görülebildiğini anladı. bu, görebilen için bir güç -zaman zaman kutsallık da- sağladı.

    mesela eski mısır'da nil nehrinin taşkınlarını hesaplamak ve hayatı buna göre düzenleyebilmek kudretindeki yöneticiler, elbette bunu nasıl yaptıklarını anlamayan halk tarafından tanrısal görüldü.

    düşünelim, biri size güpegündüz güneşin kararacağını söylüyor ve oluyor. nehir üç gün sonra taşacak diyor ve bu da oluyor. siz ise adeta "ekonomi bilmez gayri safi milli hasıla bilmez" bir cahilsiniz. bu bilgiyi nereden aldığını sorduğunuzda verdiği cevaba itiraz etmeniz pek olası değil.

    yalnızca bilime sizden biraz daha aşina olan vatandaş sorunun cevabını veriyor: "bunları düzenleyen benim" ya da "bu bilgiyi tanrıdan aldım". "bu yüzden siz de bana itaat edip söylediklerimi yapın" alın size mısır'daki kut anlayışı hakkında nur topu gibi bir spekülasyon.

    astrolojiye dönelim. madem gökteki cisimlerin hareketi dünyayı etkileyebiliyor, e kişileri de etkileyebilir herhalde? zodiac'la güçlendirilmiş astrolojik sistem de mısır'dan çıkıyor. iskender sonrası mısır'ın roma-yunan bilimi ile kaynaşmasının da etkisiyle meşhur ptolemy (general olan değil, claudius ptolemy) tetrabiblos isimli bir kitap yazıyor. sene milat sonrası 100-150 arası. bu kitapla, taa babil'den getirilmiş astrolojik bilgiler ve mısır'daki çalışmaları da ileriye taşıyarak 1000 yıl boyunca incil'in ardından ikinci olan bestseller'ı yaratıyor.

    kitap "yüzeysel analojiler ve temelsiz iddialar"la dolu. bu kadar sahiplenilip, bu kadar yayılmasının sebebi bu başlıktaki sorunun konusu değil. ancak kısaca öznel bir cevap vereyim: insanlar sıkılıyor.

    peki neden astrolojiyi bir pseudo-science olarak tanımladım ve onu bilimden farklılaştıran nedir? hiçbir gerçekliği yok mu?

    bir pseudo-science* çünkü empirik kanıtlarla yanlışlanmaya açık değil. ayrıca thomas kuhn'la aynı görüşteyim: astrolojinin süreç ve konseptleri de empirik yöntemle gerçekleştirilip belirlenmiyor. (bkz: pseudoscience nedir?)

    hiçbir gerçekliği de yok diyebiliriz: çünkü yapılan bütün kapsamlı bilimsel çalışmalarda toplanan kanıtlar astroloji disiplininin çıkarımlarının tutarsızlığını gösteriyor. yani hem metod yanlış, hem çıkarımlar. hem kel, hem fodul. hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.

    wikipedia'nın bilim ve astroloji başlığından edward james'e ait bir alıntıyla bitirmek istiyorum:

    what if throughout astrological writings we meet little appreciation of coherence, blatant insensitivity to evidence, no sense of a hierarchy of reasons, slight command over the contextual force of critieria, stubborn unwillingness to pursue an argument where it leads, stark naivete concerning the efficacy of explanation and so on? in that case, i think, we are perfectly justified in rejecting astrology as irrational. ... astrology simply fails to meet the multifarious demands of legitimate reasoning.


    kaynak:
    dijksterhuis, eduard jan (1969). the mechanization of the world picture. translated by c. dikshoorn. princeton, nj: princeton university press. p. 88.
    hartmann, p.; reuter, m.; nyborga, h. (may 2006). "the relationship between date of birth and individual differences in personality and general intelligence: a large-scale study". personality and ındividual differences. 40 (7): 1349–1362. ( bu çalışma güzel, ilgilisi için doi kodu: doi:10.1016/j.paid.2005.11.017 )
    stephen thornton (2018). "karl popper". ın edward n. zalta (ed.). stanford encyclopedia of philosophy.
    wright, peter (1975). "astrology and science in seventeenth-century england". social studies of science. 5 (4): 399–422.
    james, edward w. (1982). patrick grim (ed.). philosophy of science and the occult. albany: state university of new york press.

  • sözdebilim

  • 6284 sayılı kanun

    kanunun ve uygulama yönetmeliğinin linklerini aşağıya koydum. kanun hakkında bir görüş oluşturmadan önce bunların -gerçekten- okunması gerektiğini düşünüyorum. ben de kendi mevcut politik ve ideolojik kanaatlerime göre yüzeysel bir okumayla cevap vermemek adına önce bu metinleri, sonra da bu kanun üzerine yazılmış birkaç makaleyi okudum. (bkz: iyice araştırmanı öneririm)

    öncelikle bu kanunun neden bu aralar sık tartışıldığına dair görüşümü ifade edeyim. erdoğan, fatih erbakan'ı önümüzdeki seçim için kendi saflarına davet ettiğinde, erbakan'ın koşullarından birinin bu kanunda değişiklik olduğu söyleniyor.

    eğer bu doğruysa -ki doğru olduğunu düşünüyorum- politik çehremiz beni bir kere daha utandırdı. temel insan haklarını ve onurunu zedeleyebilecek onca hukuksal garabetin içinde erbakan'ı kaygılandıran kanun işte bu: "ailenin korunması ve kadına şiddetin önlenmesine dair kanun"

    @angelo pratolini'nin neden "yetersiz metin" dediği hakkında spekülasyonum şudur: yönetmeliğe göre "delil ve ya belge aranmaksızın" koruyucu tedbirler hayata geçiriliyor. hüsamettin uğur bunun "hukuk devleti ilkesi (ve bunun uzantısı olarak açıklık, belirlilik ilkelerini), adil yargılanma hakkını, masumiyet karinesini, hak arama özgürlüğünü zedeleyici bir hüküm" olduğu görüşünde. (bkz: onus probandi nedir?)

    katılıyorum. ama bu ifadedeki amacı da anlamalı, kanunu bu minvalde düzenlemeliyiz. kanunda bir şiddet ve şiddetin tırmanması tehlikesine karşı palyatif bir çözüm üretilmiş. kanun "koru, önle, uyar, hapset" aşamalarıyla tedbirler alıyor. ve buradaki koruma tedbirlerinin alınması için delil ve belge aranmıyor. nedir bu tedbirler?

    a) kendisine ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlanması,
    b) diğer kanunlar kapsamında yapılacak yardımlarsaklı kalmak üzere, geçici maddi yardım yapılması,
    c) psikolojik, meslekî, hukukî ve sosyal bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi,
    ç) hayatî tehlikesinin bulunması hâlinde, ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alınması,
    d) gerekli olması hâlinde, korunan kişinin çocukları varsa çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere dört ay, kişinin çalışması hâlinde ise iki aylık süre ile sınırlı olmak kaydıyla, on altı yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının yarısını geçmemek ve belgelendirilmek şartıyla bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak suretiyle kreş imkânının sağlanması.

    görüldüğü üzere "koruma tedbirlerinin içerisinde" şiddet zanlısını cezalandıracak bir eylem yok. eşi veya ilişkide olduğu kişiden uzak kalmak isteyen bir kişinin bunu yapabilmesine dair tedbirler alabilmesi durumu "aile" mefhumu ile neden çelişiyor? bu soruya gerçekten sağlıklı bir yanıt bekliyorum. sorularım şunlar:

    1- aile kurumu, uzak kalmak istenen eşten uzak kalamamayı mı gerektirir?
    2- aile kurumu, insan iradesinin ve özgürlüğünün "ailede olmak" uğruna göz ardı edilebilmesi mi demektir?

    @lidyali solon da kanun için "türk toplumunun gelenek, görenek, örf, adet, inanç ve toplumsal yapısına taban tabana zıttır." diye görüş belirtmiş. eski türklerdeki bir deyimi aklıma getirdi: "töre konuşunca han susar"

    birincisi; "törenin değiştirilmez hükümler içerdiği sonucu çıkarılmamalıdır. töre hukukunun hükümleri, tıpkı yazılı hukukun hükümleri gibi eskimektedir. hükümleri eskiyen, değiştirilmesi gereken töre, çevre ve imkânlara uygun yeniliklere açıktı." (10)(9)

    törenin ve geleneğin gerçekten ne olduğunu da yeniden düşünmemiz gerekir. mandaloğlu'nun kaynaklarda verdiğim makalesi töre meselesini yeniden düşünmek için iyi bir kaynak. tabii türk adetleri ve töreleri derken vahhabi ideolojisiyle yeniden yorumlanmaya ve dayatılmaya çalışılan arap-islam geleneklerini kastetmiyorsak.

    öncelikle türk töresine göre birliği kuracak olan oğlan ve kızın bu evlilik için rızasının olması gerekir. geçenlerde @angelo pratolini'nin yazdığı evliliğe rızası olmayan bir kızı kaçırma adeti hunlarda ve göktürklerde yoktur. (bkz: ala kachuu nedir?)

    başlık parası konsepti de türkler için yeni bir adet. bu küçültücü pratiğin yerine eski adetlerde, karşılıklılık esasına dayanan kalın ve çeyiz uygulaması vardı. boşanma halinde "kalın" bedelinin "erkeğin kusurlu olduğu" veya "bahanesiz" boşanma gerçekleştiği takdirde kız evinde kalması yönüyle, mehr-i müeccel'e benzediği söylenebilir. "kalın"ın başlık parasından farkını görmek için nelerden oluştuğuna bakalım.

    1- kara mal: söz kesme anında babaya verilen mal. baba bununla kızına çeyiz hazırlamak zorundadır.
    2- yelü: erkeğin ilk ziyaretinde nişanlısına verdiği hediye.
    3- tüy mal: düğün masraflarına katkıda bulunmak üzere verilen mal.
    4- süt hakkı: kızın annesine damat tarafından verilen hediye.

    ayrıca bu evlilikte iç-güvey veya iç-gelin uygulaması yoktur. evlenen çift kendi ailelerini ve sosyal çevrelerini, kendi mülkleriyle beraber edinirler. yine kuzenle evlenme uygulaması gibi adetler de türk yaşantısına sonradan girmiştir. hunlar ve göktürklerde ekzogami uygulanırdı. yani evlenilecek kişinin sosyal ve biyolojik olarak farklı bir grubun üyesi olması ilkesi gözetilirdi. (8)

    kadının haklar ve sosyal statüsü de sanılandan farklıdır. kadın haremlik-selamlık, kaç-göç adetleri ile toplumdan dışlanmaz. şölenler ve kurultaylara katılır. önemli diğer bir nokta da kadının kocasından boşanma hakkı. türk gelenekleri kadına kocasından boşanma hakkını teslim etmektedir. bilindiği gibi hanefi mezhebinde eğer kadına boşanma hakkı önceden verilmemişse, kocasını boşama hakkı yoktur. *

    sonuç olarak, eğer naif veya yanlı bir tavırla değil, gerçeği bulmak arzusuyla okuma yaparsak; arap-islam zihniyeti ve türk geleneklerinin hangisinin kadını hak ettiği toplumsal ve hukuksal pozisyona yaklaştırdığını anlamak zor değil. bununla beraber, kadın veya erkek herkesi, gelenek-görenekle değil de evrensel hukuk ilkeleri ve özgürlük prensibi ışığında haklandırmak ve değerlendirmek gerekir.

    ille de töre, ille de gelenekler gözetilecekse de türk-islam sentezi gibi ideolojiler yerine öz değerlerimizi bilerek bunlara referans vermek tercih edilmeli diye düşünüyorum.

    sonuç ve çıkarım:
    yasanın muğlak ifadelerden arındırılarak "belirlilik ilkesi" ile yeniden yazılması gerektiğini düşünüyorum. ancak koruyucu tedbirlerin derhal alınabilmesi gerekir. çünkü şiddete uğrayan veya şiddete uğrama ihtimali olan tarafın, "suçu ispatlanmayan kimsenin cezalandırılmadan" korunması elzem.

    son görüşüm de şu; artık eğitim midir, kanun mudur, her ne önlem düşünülmesi gerekiyorsa düşünüp faaliyete geçelim ki, ilkel kabile toplulukları gibi değil, uygar toplumlar gibi yaşayabilelim. 2023 yılında hâla "kadın, aile birliği uğruna evinden istese de uzaklaşamasın mı acaba?" diye düşünüyorsak ivedilikle genel zihniyetimizi gözden geçirmeliyiz.

    kaynak:
    1- aydoğan a.(2018), '6284 sayılı ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair 2- kanun'un "şiddeti önleme" yükümlülüğü' 92(3) ibd 215-217.
    3- ceylan e.(2013), 'türk hukukunda aile içi şiddet ve kadına karşı şiddetin önlenmesiyle ilgili düzenlemeler' 109 tbb dergisi 13-54.
    4-bayraktar, köksal; eroğlu, fulya(2012); "aile içi şiddete ilişkin ceza kanunu çerçevesinde genel bir inceleme", yeditepe üniversitesi hukuk fakültesi dergisi (yühfd), cilt vııı, sayı: 2 (2011), cilt ıx, sayı: 1
    5- uğur h (2012). kadın ve aile bireylerine yönelik şiddete karşı 6284 sayılı kanunun getirdikleri. türkiye barolar birliği dergisi, 0(101), 333 - 366.
    6- uygulama yönetmeliği
    7- kanun metni
    8- oguz, m. öcal (2012), "yazılı hukuk ve sözlü hukuk açısından evlenme pratikleri ve
    töre cinayetleri", millî folklor, yıl 24, sayı 95, s. 103-113.
    9- kafesoğlu,ibrahim (1993), türk milli kültürü, boğaziçi yayınları,istanbul.
    10- mandaloğlu m (2013). islamiyetten önce türklerde aile hukuku. türkiyat araştırmaları dergisi, 0(33), 133 - 159.

  • !yazarların burada olma nedeni

    okurken de yazarken de öğreniyorum.

    okurken, ilginç veya yararlı şeyler paylaşıldığı için, bu kadar az yazarın olduğu bir yerde bile hemen her başlık okumaya değer bana göre.

    yazarken de hem bilgiyi daha derinlemesine vermek için araştırma yapıyorum, hem de teyit etmek adına çapraz okumayla biraz daha öğreniyorum.

    popüler olması adına kalite düşmezse ben de uzun zaman buradayım gibi duruyor.

    (bkz: ancora imparo)

  • tevriye

    mantık ilminde bu tür cinası kullanarak yapılan safsata equivocation diye isimlendirilir.

  • antimetabole

    bir tane de ode on a grecian urn'den örnek verebildiğimiz söz sanatı.

    "when old age shall this generation waste,
    thou shalt remain, in midst of other woe
    than ours, a friend to man, to whom thou say'st,
    'beauty is truth, truth beauty, -that is all
    ye know on earth, and all ye need to know."

    john keats

  • minarşizm

    mini devlet yönetimini savunan fikir. liberteryanizmin realist bir kolu denebilir.

    buna göre devlet yalnızca içeriden ve dışarıdan şiddeti, hırsızlığı ve sözleşme ihlallerini engellemekle mükelleftir.

    bunun dışında bir görev veya ödevi de başka şeylere karışma hakkı da yoktur.

  • inönizm

    "her şeyden önce ihtiyat" sloganıyla, bizi "belki ekmeksiz bırakan fakat babasız bırakmayan" dengeli siyaset.

  • tağut

    2013-2014 yıllarında istanbul'da türeyen duvar yazılarından bir tanesi "tağut nedir?" idi.

    yukarıda detaylıca açıklanmış, kısaca tanım yapmak gerekirse tağut "allah'tan farklı otoriteler"dir.

    peki o zamanlarda bu kavram neden duvarlara yazıldı, herkesin merak duygusu bu kavramla tetiklendi?

    şimdi islam tarihinde mürteci bir yolculuğa çıkalım... ışid'in beslendiği ve mensubu olduğu ideoloji islam tarihindeki en eski sektlerden biri olan selefiliktir.

    selefilik ibn teymiyye, muhammed bin abdülvehhab ve imam hanbeli'nin görüşlerini takip eden, akılla (kıyas, r'ey) değil, nakledilenle karar vermeyi uygun bulan bir ideoloji. bu yüzden de diğer islam mezheplerini çoğunlukla bidatla ve şirkle suçluyorlar.

    başkasını suçlayarak kendini doğrulama meselesine kendini fazlasıyla kaptırınca da, kendisiyle hemen hemen aynı görüşlere sahip diğer müslümanlara bile yönelebilen bir şiddeti içererek "cihatçı selefilik" ideolojisine dönüşüyor.

    selefiliğin yücelttiği ilkelerden iki tanesini vererek ışid ile ilişkisine geçelim. bunlardan biri sükut, diğeri imsak... sükut ve imsak ilkeleri, anlaşılmayan şeylerin çok da şeyapılmaması demek. yani nakilci olup, hadisleri ve kuranı tevil ederek eğip bükmedikleri için mantıksız gelebilecek şeyler üzerinde de pek düşünmemeyi, düşünseler de dillendirmemeyi seçerler.

    cihatçı selefilik, ilkokul öğretmenleri tarafından "gerizekalı" olarak sıfatlanan ürdün'lü bedevi kökenli ez-zarkavi isimli bir kişinin önderliğinde tevhid ve cihad cemiyeti adıyla örgütlenir.

    zarkavi afganistan'da "cihat" ederken oradaki vahhabilerle de ideolojik paslaşmalar yaşayarak tekfirciliği "tağut"a karşı olma ekseninde yeniden yorumlar.

    kurduğu cemiyet de örgütlenirken bu kavramdan beslenecek, masum insanlara yönelen terör saldırılarını "tağut"a yönelen cihat eylemleri olarak meşrulaştırmaya çalışacaktır.

    işte "tağut nedir?", 2014 yılında tüm fonksiyonlarıyla bir devlet haline gelecek olan ışid'in, türkiye'de örgütlenmek ve merak cezb etmek amacıyla duvarlara yazdığı bir reklam kampanyasıydı.

    tağut, allah'tan başka otoriteler ise, devletler ve yasa koyucu olan diğer bütün kurumlar küfrün kaynağı olarak görülmeli ve yıkılmalıydı. önce oy vermemek gibi sivil itaatsizlikleri içeren "ılımlı cihatçı selefilik", güçlenirse "mücahitler kafaları keser allah deyu deyu" sloganları.

    çarpıcı bir notla bitireyim: bu tür radikal yaklaşımlar yalnızca vahhabilik bokundan ülkemize sıçrayan şeyler değiller. hanefilerde de namazı mazeretsiz terk etmenin cezası hapis ve dayaktır.

    geçtiğimiz aylarda babacan'ın büyük alim diye övdüğü bir şeyhin başını çektiği ismailağa cemaatinin, bu görüşü -hatta daha büyük bir cezaya cevaz vererek- nasıl savunduğu, kendi internet sitelerinden okunabilir.

  • quid pro quo

« / 17 »