entry'ler (244) - sayfa 9

başlık listesine taşı
  • argumentum ad antiquitam

    eğer bir fikir eskiyse, bu yüzden iyi veya doğru olduğunu kabul etmekten doğan safsata. kadimgeleneklerimizcilik. muhafazakarlık.

    örnek:
    türk geleneklerinde üniversitede erasmus'a gitmek gibi bir şey yok. böylece akademilerimiz bu tür anlaşmalarını sonlandırmalıdır.

  • şirince şarabı

    sadece şirince'de kıyamet kopmayacak hikayesi kadar olmaz olsun bir şarap.

    belki yıllar içerisinde güzel olanları da üretilmiştir bilemiyorum ama 4 yıl önceki son ziyaretimde bol bol deneyip, hiçbirini beğenmemiştim.

  • amphiboly

    biden fazla anlamı kastederek kurgulanmış cümlelerden kaynaklanan safsata biçimi. genelde zamirin yerine geçtiği kişi karıştığı için meydana gelir.

    immanuel tolstoyevski'nin ve madsen pirie'nin bu safsata için verdikleri ortak örnek gayet açıklayıcı. croesus ordusuyla perslerin üzerine yürümeden önce bir kahine danışmaya karar verir. kahin ona der ki:"eğer sefere çıkarsan bir imparatorluğun sonu gelecek."

    istediği cevabı alan croesus savaşı gönül rahatlığıyla başlatır ancak mağlup olur. sonuçta da lidya imparatorluğu'nun sonu gelir.

    başka bir örnek de şu olabilir:
    "kraliçe'nin çiftliğine gittiğimde onu harikulade bir atı tımar ederken buldum. ben de üzerime düşeni yapmak zorunda hissettim ve ona havuç yedirdim."

    kaynak:
    tolstoyevski, i. (2022). safsatalar ansiklopedisi: kisaltilmis edisyon. epsilon yayinevi.
    pirie, m. (n.d.). how to win every argument: the use and abuse of logic (2006).

  • straw man fallacy nedir?

    konuyu saptırmanın bir türü. (bkz: red herring)

    tartışmanın bir tarafı, karşı tarafın argümanına cevap vermek yerine hayali bir argüman yaratıp onu çürütmeye çalışır. karşı tarafın savunmadığı -çoğunlukla da saçma- bir düşünceyi, karşı taraf savunuyormuş gibi yapar. örneklere bakalım:

    a: sağlık sisteminin özelleşmesi hem kamudaki israfın engellenmesini sağlayacak, hem de alınan sağlık hizmetini daha kaliteli hale getirecektir.
    b: fakirler hastalanınca ölsün diyorsun yani?

    yalnız ve güzel ülkemden bir örnek:
    a: burada yapılacak bir termik santral doğaya ve çevrede yaşayan insanlara zarar verecektir. yapılmaması gerekir.
    b: türkiye karanlıkta kalsın mı istiyorsun?


    birinci örneğe daha yakından bakalım. a kişisi, özelleşmiş bir sağlık sisteminden faydalanamayacak kadar fakir insanlar hakkında herhangi bir beyanda bulunmadı. ama karşı taraf ustaca bir retorik manevrayla onun bunu da kastettiğini söyleyerek tartışmanın eksenini tartıştığı kişinin ahlaki duruşuna çekti. bu zeminde tartışmak hangi taraf için daha kolay? elbette b için. şimdi a kişisi "ben onu mu diyorum?" minvalinde bir cümleyle asıl argümanın tartışılmasına davette bulunmaz da zokayı yutarsa, sağlık sistemine dair görüşleri yerine, insani ve ahlaki pozisyonunu savunmak zorunda.

    ikinci örnekte ise safsatamız daha berrak bir şekilde görünüyor. a kişisi "memlekette enerji üretilmesin" dedi mi? hayır. "termik santral hiçbir yere kurulmamalıdır" diye bir beyan var mı? yok. tartıştığı taraf, basit bir ekolojik duyarlılıktan, memleket düşmanlığı çıkaracak kadar salak ya da art niyetli.

    kaynak:
    aikin, scott; casey, john (march 2011). "straw men, weak men, and hollow men". argumentation. springer netherlands. 25 (1): 87–105

  • converse fallacy nedir?

    koşullu bir ifadeden yola çıkarak yapılan akis hatası. öncüldeki ifadenin eksikliğinden kaynaklanıyor. affirming the consequent'in diğer adı.

    örnek:
    aküsü olmayan araba çalışmaz.
    araba çalışmıyor. demek ki akü yok.

    örnek 2:
    gut zengin hastalığıdır. bende gut hastalığı olduğuna göre ben zenginim.

    gezi parkı örneği:
    türkiye'nin gelişmesini istemeyenler, protestoları teşvik ederek ülkeyi karıştırmaya çalışacaklardır.

    birileri protesto düzenliyor, demek ki protestonun arkasında türkiye'nin gelişmesini istemeyenler var.

    kaynak:
    hurley, patrick j. (2010), a concise ıntroduction to logic (11th edition). wadsworth cengage learning, p. 362.

  • sophoniskos

    nedenini bilmem ama bir tek türkçe kaynaklarda bu adamın ismi bu şekilde geçiyor. uluslararası literatürde "sophroniskos" .

    sokrates üzerine yapılmış çağdaş incelemelerin en kapsamlısını aşağı bırakıyorum.

    kaynak:
    a history of greek philosophy, volume iii: the fifth-century enlightenment – part 1: the sophists; part 2: socrates (1971)

  • !yazarlardan kısa film önerileri

  • !hürriyet sohbetleri

    şaraplı sohbet. çok piizli bi abimiz de var.

  • mağara adamı

    the caveman effect diye bilinen bir yanılgı yüzünden böyle isimlendirilmiş yazı öncesi insan. evet, mağarlar ve yeraltı şehirleri iyi sığınaklar oldukları için uzun süreler insanların yaşam alanlarıydı.

    ancak, mağarada değil de ilkel kulübelerde ve hayvan derilerinden çadırlarda yaşayan topluluklara, klanlara ait arkeolojik kalıntılar zaman içinde hava ve güneşe maruz kalarak büyük oranda yok oldu. mağaralarda mahfuz eşyalar ise bu zaman insanını isimlendirmek için iyi bir bahaneye dönüştü.

    belki de insanlar ağaçlarda, mağaralardan daha fazla yaşıyordu ve bunu destekleyecek kanıtlar elimizde olmadığı için bugün ağaç adamı yerine mağara adamı tabirini kullanıyoruz.

  • önyargılı örneklem

    bir sonuca varabilmek için toplanan örneklerin, gerçeği bulmaya değil istenen sonucu doğrulamaya hizmet etmesinden doğan yanılgı.

    soru şu: a ülkesi veremle mücadele yöntemlerini etkili kullanıyor mu?

    eğer araştırmayı yapan kişi, sadece hastanedeki verem hastalarının durumuna ait verileri -hastanelerin yetersiz olduğunu bilerek- topluyor ve sonuca ulaşmak için yalnızca bu verileri kullanıyorsa, nur topu gibi bir önyargılı örneklem(biased sample) safsatamız olur.

    çünkü, önleyici tedbirler, aşılama, ayakta ve evde tedavi, hastalara ilaç temin edilmesi gibi yöntemler ihmal edilmiş, sadece araştırılan soruya olumsuz yanıt vermeyi destekleyecek örneklem incelenmiştir.

  • wishful thinking

    dileyerek düşünmek. özellikle zor zamanlarda yapılan ve bir "umut" taşıyarak gerçekleştirilen safsata biçimi.

    yalnız ve güzel ülkemden bir örnek:
    "türkiye, içinde bulunduğu bu cendereden çıkacak. ve biz aydınlık ve güneşli günler göreceğiz. her şey güzel olacak, el ele çiçekler yetiştireceğiz. "

    iyi de bu kanıya nasıl varabildik? bu cümle gerçek yerine yalnızca bir temenniyi anlatıyor olmasın? elimizde bu sonuca varmak için hangi sağlam öncüller var?

    tabii ki "umut" bazı zorlu durumları aşmak için motivasyon sağlayıp bizi cesaretlendirebilir. ama -maalesef- önemli konularda sağlıklı düşünmemizi de engelleyebilir. sorunların çözümünde yalnızca gerçeği gözetip, olumsuzluklarla olduğu gibi yüzleşmek belki de bize "umutlardan" daha fazla fayda sağlar.

  • yanlış örneklem nedir?

    freud'un ilk takipçilerinden olan psikolog wilhelm stekel'e atfedilen bir alıntı var:
    "istatistik, verilerle yalan söyleme sanatıdır."

    bir de mark twain'in benjamin disraeli'ne, kalan herkesin de mark twain'e ait olduğunu düşündüğü bir alıntı:
    "üç çeşit yalan vardır: yalan, kuyruklu yalan ve istatistik"

    araştırmaları için istatistik bilimini kullanan herkesin bilebileceği gibi aynı verilerle farklı sonuçlara varabilmek mümkündür. ancak, ingiliz dilini kullanan ecnebilerin "unrepresentative sample" olarak adlandırdığı bu safsata aynı veriyle başka sonuca varmak değildir. kısıtlı veriyle bir sonuca varmaktır. bu yönüyle bir çeşit aceleci genellemedir denebilir. (bkz: hasty generalization)

    aslında "biased sample: önyargılı örneklem" ile beraber örneklem fafsatalarının alt kollarından biridir.

    örnek:
    fenerbahçe tribününde dinamo kiev maçı esnasında "putin" tezahüratında bulunan taraftarlara bakarak fenerbahçe taraftarının tümünü akılsız ve duyarsız zannetmek. görüldüğü gibi buradaki üç-beş kişi -diğer taraftarlar tarafından susturulsalar bile- yanlış örneklem safsatasına sebep olabilir ve taraftarın tümünü zan altında bırakabilir.

    ek: (bkz: alfred kinsey)

    kaynak:
    flew, a. (1975). thinking about thinking: or, do ı sincerely want to be right? fontana/collins.

  • hasty generalization

    sabırsız tümevarım ya da aceleci genelleme.

    elimizde kısıtlı veri veya çıkarım var ve bunlardan hareketle sonuca derhal varıyorsak bu safsataya kapılmışız demektir.

    bir zamanlar yaşadığımız bir deneyimimiz var. misal, bir dönemde gazyağı alamadık ve zor günler geçirdik. bu veriden hareketle gazyağı alabildiğimiz dönemlerdeki bütün hükümetlerin iyi olduğu sonucuna varabilir miyiz? elbette varmamalıyız. çünkü bu sonuca varmak için hesaba katmamız gereken bir çok şey var. (bkz: deneyim safsatası nedir?)

    ya da afrika'dan gelen mültecilerden birkaç tanesinin çağdışı haraketlerine tanık olduk. yerlere tükürdüler, sağa sola çöp attılar, toplu taşımada yüksek sesle konuştular ve beşiktaşı tuttular. bu durumda afrika'daki hiç kimsenin uygar olmadığı, bizim toplumumuza hiçbir zaman ayak uyduramayacağı sonucuna varılabilir mi? varılmamalıdır. (bkz: yanlış örneklem nedir?)

    yukarıdaki sonuca varmalardaki usül yanlışlığını görmek gerekir, elbette varılan sonuçlar gerçeklik taşıyor olabilir. ama yalnızca kısıtlı veriler gözetilerek bu sonuçlara varmak, aksini düşündürecek olası akıl yürütmeler ve araştırmaları ihmal etmek demek.

    özellikle önemli kararlar verilirken düşüncemizi besleyebilmek ve daha sağlıklı hale getirebilmek adına mümkün olan en çok bilgiyle hareket etmek gerekir.

  • david kelley

    exploring ancient skies: an encyclopedic survey of archaeoastronomy ve the art of reasoning: an ıntroduction to logic and critical thinking başlıklı kitaplarıyla gönüllerde taht kurmuş bilim insanı.

    mantığın gündelik hayattaki uygulamaları hakkında verdiği bilgilerle ufuk açan bi lâle anlatır gibi nazikçe ve şevkle, basit bir üslupla derdini anlatır.

  • anonim

    ismi belli olmayan.

« / 17 »