en çok favorilenenleri (26) - sayfa 2

başlık listesine taşı
  • hayde

    bir karadeniz türküsü. 1976 yılında rizeli melek akman tarafından sözleri yazılmış. melek akman ilkokuldayken yakın bir akrabası, aşık olduğu adam yerine zorla bir başkasıyla evlendiriliyor. kaçmak istiyorlar ama beceremiyorlar. sevmediği biriyle evlendiriliyor ve ömrü boyunca mutsuz oluyor. akman bu hikayeden çok etkilenmiş ve yıllar sonra bu şarkıyı yazmış.

    daha sonra 2004 yılında kazım koyuncu tarafından okunmuş ama pek rağbet görmemiş. buradan dinleyebilirsiniz

    2010 yılında, cem yılmaz av mevsimi filminin bir sahnesinde kalabalığa türküyü söyletince, anka kuşu misali küllerinden doğmuş. buradan izleyebilirsiniz

    daha sonra fatih ürek, daha cıstak cıstak bir şekilde yorumlamış. klibiyle beraber burada

    ve derken kemal kılıçdaroğlu, 14 mayıs 2023 genel seçimleri için seçim şarkısı olarak seçti. sözlerini biraz değiştirip, kıpır kıpır, umut veren bir seçim şarkısı haline getirdiler. işte burada

  • chianti

    adını toskana'nın bir bölgesinden alan şarap türü. bölgenin şarapçılık tarihi 14'üncü yüzyıla dayansa da, chianti şaraplarının tescillenmesi ancak 1716 yılında gerçekleşmiş ve zamanla 'chianti' adı, diğer kırmızı şaraplardan çok daha farklı bir karışıma sahip bir şarap türü anlamına gelmeye başlamış. formül resmi olarak %70 sangiovese, %15 canaiolo, %10 malvasia ve %5 oranda da diğer yerel kırmızı çeşitleri olarak belirlenmiş. geleneksel olarak tombik bir şişede olan chianti, "fiyasko" adı verilen hasır sepetlerde servis edilir.

    hafif tatlı bir kırmızı şaraptır. ama bana göre şerbetten hallice porto kadar değil. yemeğe eşlik edebilecek hoş bir aroması vardır. etlerle tavsiye edilir.

    ayrıca hannibal lecter'ın da en sevdiklerinden biridir:
    i ate his liver with some fava beans and a nice chianti

  • ispermeçet

    ingilizcesi sperm whale olan balina türü. bilimsel adı physeter macrocephalus olan ispermeçet balinası, dişli balinaların ve dişli yırtıcıların en büyüğüdür. ayrıca cuvier gagalı balinasının ardından, en derine dalabilen ikinci en büyük balinadır. 1000 metreye kadar dalıp, suyun altında 90 dakikaya kadar kalabilirler. tüm denizlerde görülebilir ve akdeniz'de en yaygın görülen balinadır.

    bir boy bir portre
    boy karşılaştırması

    ispermeçetlerin genel görümü bir dikdörtgeni andırır. erkeklerinin boyu 20 metre, ağırlığı da 70 tonu bulurken, dişiler 13 metre ve 20 ton ağırlığındadır. ayrıca canlılar arasında en büyük beyne sahiptirler.

    60-70 yıllık ömürleri olan ispermeçetlerin dişileri, 15 ay süren gebeliğin ardından, 4 ila 10 yılda bir doğum yapar ve yavrularına en az 10 yıl bakar.
    erişkin bir ispermeçet balinasının doğada düşmanı yoktur ancak yavruları ve zayıf düşmüş erişkinleri katil balina sürüleri öldürebilir. bu yüzden dişiler yavrularla birlikte 10-30 bireylik gruplarda tropik ve subtropik sularda yaşarken, erkekleri çiftleşme dönemi dışında genelde yalnızdır ve yazın soğuk denizlere göç eder. en sevdikleri besin mürekkepbalığıdır. dişileri günde 700-800 tane yerken, erkekler 400-500 civarı yerler.

    ispermeçet balinası ismini, baş bölgesinde bulunan ve mum yapımında kullanılan beyaz yağla dolu "spermaceti" adı verilen organından alır. uzmanlar günümüzde bile bu organın tam görevini belirleyememiştir. çoğunluk, dalma ve yüzme için kullanıldığını düşünürken bir grup da çiftleşme döneminde kafa tokuşturmaya karşılık koruyucu tampon görevini gördüğünü düşünüyor. bu teori herman melville'in ünlü romanı moby dick'te de dile getirilmiş.

    eti ve yağını mum yapımında kullanmak için uzun yıllar geniş çapta avlandıktan sonra 1979 yılında avlanması yasaklandı ve nesli tükenmenin eşiğinden döndü. ancak sayıları hâlen çok az olduğu için iucn kırmızı listesine göre tehlikede ve hassas (vu) olarak sınıflandırılmıştır.

    neslini koruma çabalarına, denizlerde artan plastik kirliliği de çok büyük bir balta vurmuştur. geçtiğimiz ay italya sardunya'da karaya vuran hamile bir ispermeçet balinasının karnından 22 kilo plastik çıkmış. midesinin üçte ikisini dolduran plastik atıkların bağırsaklarını da tıkadığı, bu yüzden de beslenemeyerek öldüğü tespit edilmiş. uzmanlar mürekkepbalığını çok seven ispermeçetlerin suda yüzen plastik torbaları mürekkepbalığı sanıp, yediklerini düşünüyorlar. yuttukları plastik de sindirilemediği için midelerinde birikiyor. insanoğlunun hayvanları avlaya avlaya bitirdiği yetmiyormuş gibi, kalanları için de dünyayı yaşanamaz hale getirmesi çok üzücü açıkçası.

    haberi burada

  • yurt dışı milletvekilliği

    amacım @ugur ismail'in girdisi üzerine kendi girdime bir ekleme yapmaktı. ancak lafı biraz uzattım ve düzenlemenin görülmeyeceğini düşündüm. bu yüzden ayrıca bir girdi yazmak istedim.
    başlıktaki ilk girdiyi yazarken amacım, yurt dışında yaşayanların temsil hakkı olmamalı demek değildi. tabii ki olmalı ve var zaten. yurt dışındaki vatandaşları dışişleri bakanlığı temsil eder. onların sorunlarıyla bakanlık ilgilenir. sorunlar bakanlar kuruluna getirilir, orada çözülür. vatandaşlıktan çıkartılmaları da bakanlar kurulu veya cumhurbaşkanı kararlarıyla olur. tbmm muhattabı değildir. çünkü bakanlar kurulu da milletvekilini muhattap almaz yapısı itibarıyla. meclis bakanlara soru sorar ama cevabı beğenmezse yaptırımı yoktur.

    bu temsilciler, gurbetçilerin yaşadıkları ülkelerle ilgili çok kapsamlı bilgi sahibi olmalılar. bu yüzden de dışişleri mensuplarıdır bunu yapan. bu eski parlamenter sistemde de böyleydi, şimdiki ucubik sistemde de öyle. ama son 20 yılda devletin tüm kurumlarını, işleyişini, protokollerini öyle bir hiçe saydılar, öyle bir değiştirdiler ki, hiçbir şey işlemesi gerektiği gibi işlemiyor.
    liyakatlı, eğitimli ve tecrübeli diplomatları monşer diye aşağılayıp, türkçeden başka dil bilmeyen, uluslararası ilişkilerle ilgili tek bir şey okumamış, tek istediği kapağı yurtdışına atıp, para kazanmak, gezip tozmasını, yemesini içmesini devletin hesabına yazdırmak olan insanları alıp, büyükelçi yaparsan, dış politikan masaya yumruk vurup, dayılanmak olursa senin diasporan da yaban ellerde yalnız kalır. sesini duyuramaz. 3 tane milletvekili seçip alın bunlar da sizi temsil edecek dersen hele hiç olmaz. sadece 3 tane milletvekiline devletin kasasından hayatını yaşatmış olursunuz ve bu devletin yeterince sömürüldüğünü düşünüyorum. sadece şu son 20 yılda değil, çok uzun zamandır öyle ama o başka bir girdinin konusu

    sonuç olarak fikir doğru, uygulama yanlış çünkü niyet yanlış. babacan'ın niyetinin yurt dışında yaşayan muhafazakar seçmenlerin oyunu akp'den tırtıklayıp, deva'ya milletvekili kazandırmak olduğundan eminim ama kanıtlayamam.

  • ad nauseam nedir?

  • mikroplastik

    büyük bir çevre kirliliğine yol açan küçük plastik parçacıklardır. çapı 5 mm'den az olan herhangi bir plastik parçacığa mikroplastik denir. birincil ve ikincil olarak sınıflandırılırlar.

    birincil mikroplastikler, insan kullanımı için üretilir. ikincil mikroplastikler de büyük plastik kalıntıların parçalanması sonucunda ortaya çıkar. yani kullandığımız poşet, pet şişe, plastik ambalaj vs, zaman içinde parçalanarak mikroplastik haline dönüşür. mikroplastikler sindirilemez, biyobozunur değildir ve üretildikten sonra onlardan kurtulmak mümkün değildir.

    hem birincil hem de ikincil mikroplastikler, özellikle deniz ve su ekosistemlerinde çevrede kalmaktadır. hatta denizlerdeki mikroplastik kirliliği öyle bir boyuta ulaşmış ki, son yapılan bir araştırmaya göre, ingiltere'de karaya vuran tüm deniz canlılarında mikroplastik tespit edilmiş. hepsinde... %84'ü sentetik liflermiş. yani ana kaynağı giysiler, balıkçılık ağları ve diş fırçaları. geriye kalanı da plastik şişeler ve gıda ambalajlarından gelen parçacıklarmış. mikroplastiklerin birçoğu hücrelere gömülecek kadar da küçüktür.

    hatta mikroplastikler hayatımıza öyle sızmış ki, wwf'in yaptırdığı son araştırmalara göre insanlar haftada ortalama bir kredi kartına eşdeğer mikroplastik yutuyormuş.

    greenpeace'in türkiye'de yaptığı son araştırmalardan yayınladığı rapora göreyse, midyelerin %91'inde ve balıkların %44'ünde bulunmuş. yani o löp löp mideye indirdiğimiz midye dolmaların neredeyse hepsinde, rakı eşliğinde ya da ekmek arası yenilen her iki balıktan birinde mikroplastikler bulunuyor.

    araştırmada ege, marmara ve akdeniz'den toplanan ve aralarında barbun, istavrit, kefal, tekir bulunan 243 balık, 32 karides ve 317 midyenin mide ve sindirim sistemlerini incelendi. kefallerin %64,8'inde, barbunun %63'ünde, tekirin %32,8'inde, istavritin %26,7'sinde mikroplastik bulundu. bulunan mikroplastiklerinse 13 farklı polimer tipinde olduğu belirlendi. en fazla bulunan polimer tiplerinse tek kullanımlık plastikler olduğu tespit edildi.

    eçtiğimiz aylarda uzmanların yaptığı açıklamalara göre, doğmamış bebeklerin plasentasında (göbek bağı) bulunan mikroskobik plastik parçacıkları.

    uzmanlar hamile kadınların mikroplastikleri ya soluyarak ya da besin yoluyla aldıklarını düşünüyorlar. incelenen her plasentada en az bir düzine parçacık bulunmuş ve plasentanın sadece %4'ü incelenmiş. yani tümünde çok daha fazla parçacık olduğunu düşünüyorlar. analiz edilen tüm parçacıklar da renkliymiş. yani ürün paketlerinden, boyadan, kozmetikten ve kişisel bakım ürünlerinden geldikleri tahmin ediliyor.

    parçacıkların büyük kısmı 10 mikron (0.01mm) büyüklüğündeymiş. bu da kan dolaşımıyla vücutta dolaşabildiğini gösteriyor. yani parçacıkların fetüse geçme ihtimali yüksek. mikroplastikler hem fetüsün, hem de yeni doğmuş bebeklerin gelişimini kötü yönde etkileyebilecek yapıya sahipler.
    yaşadığımız devirde mikroplastiklerden kaçmak çok büyük bir çaba gerektirecek bir şey maalesef. geçtiğimiz yıl bir diğer araştırma plastik şişelerden süt veya mama içen bebeklerin her gün milyonlarca parçacık yuttuğunu göstermiş.

    yine geçtiğimiz birkaç yıl içinde yapılan başka bir araştırmada, hamile laboratuvar farelerinin soluduğu plastiklerden oluşan mikroplastiklerin, yavrularının karaciğer, akciğer, kalp, böbrek ve beyinlerinde tespit edilmiş.

    plastik dünyadaki en büyük tehlikelerden biri hâline geldi. artık denizde yaşayan tüm canlılarda görülüyor. yani yediğiniz her şeyde var. plastik kullanımı arttıkça, sağlığımızı, hatta çocuklarımızın sağlığını tehdit etmeye başladı ve daha da iyiye gidecekmiş gibi görünmüyor maalesef. insan ve hayvan üzerindeki etkileri önümüzdeki yıllarda çok daha fazla belli olacak ama o zamana kadar iş işten geçmiş olacak bence.

  • mako

    bir köpek balığı türü. bilimsel adı isurus oxyrinchus olan bu köpek balığı.
    denizlerin çitası olarak bilinir. aynı çitalar gibi, hızları saatte 70km'yi bulurken, sudan 6 metre yukarı sıçradıkları görülmüştür.
    bu hızlarını ve kıvraklıklarını, savaş uçaklarının kanatlarının tasarımına da ilham veren hidrodinamik derilerine borçludurlar.

    boyları 3 metre, kiloları da 200'ü bulabilen mako'ların ömrü 28-35 yıl arasında değişir. ılıman suları tercih eden mako'ların dişileri ve erkekleri çoğu zaman ayrı yaşarlar. harem selamlık yani.

    3 yılda bir çiftleşen bu köpek balıklarının dişileri 18 aylık gebeliğin sonunda 4 ila 25 arasında yavru doğururlar.

    mako'lar ernest hemingway'in the old man and the sea romanında da boy göstermiştir.

    santiago dev bir yelkenbalığı yakalamıştır ama onu tekneye çekemeden, bir mako saldırır avına.

    "kara kan bulutunun, denizde millerce derinliğe indiği ve yayıldığı yerden geliyordu. öylesine hızlı ve öylesine tedbirsizcesine gelmişti ki, mavi suların yüzeyini kırıp güneşte bulmuştu kendini. en hızlı yüzen balıklardan, çok hızlı mako köpek balıklarından biriydi. çenelerinden başka her yanı güzeldi. sırtı tıpkı kılıç balığınınki gibi mavi, karnı gümüş rengi, derisi dümdüz ve çok güzeldi."


    mako'lar insanlar tarafından yendiği için aşırı avlanma yüzünden nesilleri tehlikededir. iucn red list'e göre durumu "vu - vulnerable" (hassas) olarak sınıflandırılmış. yani tükenme tehlikesi büyük.

  • vaquita

    yunus ailesinden, bilimsel adı phocoena sinus olan, dünyanın en küçük deniz memelisi.

    kendisi şöyle bir şey *


    sadece california körfezinin kuzeyinde yaşadığı için körfez yunusu veya meksika yunusu olarak da bilinen bu canlının önümüzdeki birkaç yıl içinde soyunun tükenmesi bekleniyor. bakın, 20-30 veya 50 yıl demiyorum. uzmanlar en fazla 2-3 yıl veriyorlar. 2019 itibarıyla sayılarının 10 civarında olduğu tahmin ediliyor.

    bildiğimiz sivri burunlu yunusların aksine, küt bir yüzü, siyah göz halkaları ve siyah dudakları vardır. boyları en fazla 5 metreyi, ağırlıkları da 50 kiloyu geçmez.

    1958'de keşfedildikten sonra yarım asır bile geçmeden yasadışı avlanma nedeniyle nesli tükenmeye yakın hale gelen bu canlıları korumak için atılan tüm adımlar başarısızlıkla sonuçlanıyor. california tepeli akbabası ve kızıl kurtta işe yarayan "yakala, çoğalt ve geri sal" girişiminden, yakalanan vaquitaların birkaç saat içinde ölmesi nedeniye vazgeçildi. ayrıca bu yakalama işlemi sırasında, vaquitaların yerini belirlemek için abd donanmasının eğitimli yunuslarının kullanıldığını da bir not düşelim. meksika hükümeti, solungaç ağıyla balık tutulmasını yasaklasa da, meksikalı balıkçılar çin'de büyük rağbet gören totoba balığını yakalamak için bu ağları tecih ediyorlar ve bedelini maalesef vaquitalar ödüyor.

  • denizanası

    500 milyon yıldan fazla bir süredir bu dünyada olan canlılar. yani dinozorlardan da eskiler. muhtemelen daha birçok canlının yok olup gitmesine tanık olacaklardır.

    beyinleri, gözleri, kalpleri, kemikleri veya kan dolaşımları yoktur. deniz yıldızları gibi rejeneretif hayvanlar oldukları için çok hızlı bir şekilde çoğalırlar. üstelik diğer deniz canlılardan daha az oksijene ihtiyaç duydukları için kirli denizlerde çok daha hızlı çoğalıp, büyüyebilirler. uzmanlar, kirliliğin ve iklim değişikliği yüzünden artan deniz sıcaklıklarının, denizanalarının üremesini tetikleyip, sayılarının artmasıyla denizlerdeki besin zinciri dengesinin bozulmasından endişeliler.

    misal, nomura adı verilen ve japonya çevresindeki sularda yaşayan denizanasının boyu 2 metreyi ve ağırlığı 200 kiloyu bulabiliyor. bu dev canlı eskiden 20-30 yılda sadece bir kez görülürken, son birkaç yıl içinde her yıl görülmeye başlanmış.

    işte bu arkadaş:

  • !izmir denince akla gelenler

    izmir'li olmadığım için pek bir anım yoktur ama izmir denince aklıma sadece izmir lokması geliyor.

    şimdi izmirliler gelip, biz ona çiğdem gevrek ayarında başka bi şey deriz demeden önce anlatayım. benim bildiğim izmir lokması ortası delik, minik donut gibi olandır. bodrum'dakiler gibi top top değildir.

    işte bundan

    eskiden bir sürü yerde bulabiliyordum bundan. en son istanbul'da yaşarken, büyükada'da bile vardı ama artık neredeyse hiç yok. hele ankara'da hiçbir yerde görmedim * ha, izmire gidip baktın mı diye sormayın. epey yıllar oldu izmir'e gitmeyeli.

    neyse, aklıma geldi yazayım dedim. şimdi de aklıma düştü iyi mi. *

  • siri

    şubat 2010'da apple için piyasaya uygulama olarak sürülen sanal yardımcı. iki ay sonra apple uygulamayı satın alarak iphone 4s'e entegre etti ve tüm telefonlarında sanal yardımcı olarak kullanmaya başladı.

    siri'yi kullanmayı her zaman çok sevdim. telefona el değmeden alarm kurma, hava durumunu sorma, hızlıca bir şeyler araştırma, birilerini arama, hatırlatma ayarlama, müzik çalma en çok kullandığım özellikleri. telefonu evin içinde bulamadığımda, avaz avaz, hey siri where are you dediğimde, i'm here diye cevap vermesi de cabasıydı. hey siri dediğimde bi-bip diye yüksek sesli bir sinyal veriyordu ve beni duyduğunu anlıyordum.

    her çıkan yeni telefonla, siri epey gelişmeye başladı. 5 ve 6'da alışma süreci vardı. beni tanıdıkça, aksana alıştıkça daha iyi anlıyordu ama zaman alıyordu tabii. 2019'dan beri kullandığım xr'da kendisiyle acayip muabbetliydik. hiç sorun yoktu. sonra ios'u güncelleme salaklığı yaptım. 16'ya yükselttim galiba ve siri'nin sesi tüm sesi kesildi. hey siri diyorsun, trip atan kız misali, sadece ekranda ışıkları yanıyordu ama ses falan vermek yok. dediklerimi anlamaz oldu. hava sıcaklığını sorduğumda, nette saçma sapan bir şeyler arayıp, bak ben ne buldum diye önüme sürüyordu. birini ara dediğimde bambaşka birini arıyordu, sürekli telefona atlayıp, kapat kapat diye telaş yapıp, ter döküyordum. introvert'üm olm ben. öyle gereksiz yere insanlarla konuşmak benim için cehennem azabı ama o başka bir girdinin konusu. epey bi süre dinlenmeye çektim kendisini. ama yokluğunu çok hissediyordum *

    neyse, geçen ay telefonu yeniledim, 16.3 mü ne öyle bir ios'la geldi. neyse ki, artık hey siri dediğinde ses veriyor ama "hı-hı?" nasıl bir tepkidir yav? bir gün "ne var la bebe amma meşgul ediyon beni" demesinden korkuyorum. birbirimizi anlama becerimiz biraz daha düzeldi. hala fifty ve fifteen'i, fourty ve fourteen'i karıştırıyor, alarm yerine geri sayım kuruyor falan ama buna da şükür. bir ara hiç kullanılmaz haldeydi.

    niye böyle saçma sapan şeylerle oynuyorlar anlamıyorum. geliştirme falan değil bu, bildiğin kullanıcı çıldırtma. ingilizce'de bir deyim vardır. if it ain't broke, don't fix it. ellemeyin yahu çalışan bir şeyi.

    neyse evet, derdimi şeyedeyim haklısınız. bu da öyle bir anımdı. hey siri, girdiyi yayınla.

« / 2