entry'ler (57) - sayfa 4

başlık listesine taşı
  • mikroplastik

    büyük bir çevre kirliliğine yol açan küçük plastik parçacıklardır. çapı 5 mm'den az olan herhangi bir plastik parçacığa mikroplastik denir. birincil ve ikincil olarak sınıflandırılırlar.

    birincil mikroplastikler, insan kullanımı için üretilir. ikincil mikroplastikler de büyük plastik kalıntıların parçalanması sonucunda ortaya çıkar. yani kullandığımız poşet, pet şişe, plastik ambalaj vs, zaman içinde parçalanarak mikroplastik haline dönüşür. mikroplastikler sindirilemez, biyobozunur değildir ve üretildikten sonra onlardan kurtulmak mümkün değildir.

    hem birincil hem de ikincil mikroplastikler, özellikle deniz ve su ekosistemlerinde çevrede kalmaktadır. hatta denizlerdeki mikroplastik kirliliği öyle bir boyuta ulaşmış ki, son yapılan bir araştırmaya göre, ingiltere'de karaya vuran tüm deniz canlılarında mikroplastik tespit edilmiş. hepsinde... %84'ü sentetik liflermiş. yani ana kaynağı giysiler, balıkçılık ağları ve diş fırçaları. geriye kalanı da plastik şişeler ve gıda ambalajlarından gelen parçacıklarmış. mikroplastiklerin birçoğu hücrelere gömülecek kadar da küçüktür.

    hatta mikroplastikler hayatımıza öyle sızmış ki, wwf'in yaptırdığı son araştırmalara göre insanlar haftada ortalama bir kredi kartına eşdeğer mikroplastik yutuyormuş.

    greenpeace'in türkiye'de yaptığı son araştırmalardan yayınladığı rapora göreyse, midyelerin %91'inde ve balıkların %44'ünde bulunmuş. yani o löp löp mideye indirdiğimiz midye dolmaların neredeyse hepsinde, rakı eşliğinde ya da ekmek arası yenilen her iki balıktan birinde mikroplastikler bulunuyor.

    araştırmada ege, marmara ve akdeniz'den toplanan ve aralarında barbun, istavrit, kefal, tekir bulunan 243 balık, 32 karides ve 317 midyenin mide ve sindirim sistemlerini incelendi. kefallerin %64,8'inde, barbunun %63'ünde, tekirin %32,8'inde, istavritin %26,7'sinde mikroplastik bulundu. bulunan mikroplastiklerinse 13 farklı polimer tipinde olduğu belirlendi. en fazla bulunan polimer tiplerinse tek kullanımlık plastikler olduğu tespit edildi.

    eçtiğimiz aylarda uzmanların yaptığı açıklamalara göre, doğmamış bebeklerin plasentasında (göbek bağı) bulunan mikroskobik plastik parçacıkları.

    uzmanlar hamile kadınların mikroplastikleri ya soluyarak ya da besin yoluyla aldıklarını düşünüyorlar. incelenen her plasentada en az bir düzine parçacık bulunmuş ve plasentanın sadece %4'ü incelenmiş. yani tümünde çok daha fazla parçacık olduğunu düşünüyorlar. analiz edilen tüm parçacıklar da renkliymiş. yani ürün paketlerinden, boyadan, kozmetikten ve kişisel bakım ürünlerinden geldikleri tahmin ediliyor.

    parçacıkların büyük kısmı 10 mikron (0.01mm) büyüklüğündeymiş. bu da kan dolaşımıyla vücutta dolaşabildiğini gösteriyor. yani parçacıkların fetüse geçme ihtimali yüksek. mikroplastikler hem fetüsün, hem de yeni doğmuş bebeklerin gelişimini kötü yönde etkileyebilecek yapıya sahipler.
    yaşadığımız devirde mikroplastiklerden kaçmak çok büyük bir çaba gerektirecek bir şey maalesef. geçtiğimiz yıl bir diğer araştırma plastik şişelerden süt veya mama içen bebeklerin her gün milyonlarca parçacık yuttuğunu göstermiş.

    yine geçtiğimiz birkaç yıl içinde yapılan başka bir araştırmada, hamile laboratuvar farelerinin soluduğu plastiklerden oluşan mikroplastiklerin, yavrularının karaciğer, akciğer, kalp, böbrek ve beyinlerinde tespit edilmiş.

    plastik dünyadaki en büyük tehlikelerden biri hâline geldi. artık denizde yaşayan tüm canlılarda görülüyor. yani yediğiniz her şeyde var. plastik kullanımı arttıkça, sağlığımızı, hatta çocuklarımızın sağlığını tehdit etmeye başladı ve daha da iyiye gidecekmiş gibi görünmüyor maalesef. insan ve hayvan üzerindeki etkileri önümüzdeki yıllarda çok daha fazla belli olacak ama o zamana kadar iş işten geçmiş olacak bence.

  • mako

    bir köpek balığı türü. bilimsel adı isurus oxyrinchus olan bu köpek balığı.
    denizlerin çitası olarak bilinir. aynı çitalar gibi, hızları saatte 70km'yi bulurken, sudan 6 metre yukarı sıçradıkları görülmüştür.
    bu hızlarını ve kıvraklıklarını, savaş uçaklarının kanatlarının tasarımına da ilham veren hidrodinamik derilerine borçludurlar.

    boyları 3 metre, kiloları da 200'ü bulabilen mako'ların ömrü 28-35 yıl arasında değişir. ılıman suları tercih eden mako'ların dişileri ve erkekleri çoğu zaman ayrı yaşarlar. harem selamlık yani.

    3 yılda bir çiftleşen bu köpek balıklarının dişileri 18 aylık gebeliğin sonunda 4 ila 25 arasında yavru doğururlar.

    mako'lar ernest hemingway'in the old man and the sea romanında da boy göstermiştir.

    santiago dev bir yelkenbalığı yakalamıştır ama onu tekneye çekemeden, bir mako saldırır avına.

    "kara kan bulutunun, denizde millerce derinliğe indiği ve yayıldığı yerden geliyordu. öylesine hızlı ve öylesine tedbirsizcesine gelmişti ki, mavi suların yüzeyini kırıp güneşte bulmuştu kendini. en hızlı yüzen balıklardan, çok hızlı mako köpek balıklarından biriydi. çenelerinden başka her yanı güzeldi. sırtı tıpkı kılıç balığınınki gibi mavi, karnı gümüş rengi, derisi dümdüz ve çok güzeldi."


    mako'lar insanlar tarafından yendiği için aşırı avlanma yüzünden nesilleri tehlikededir. iucn red list'e göre durumu "vu - vulnerable" (hassas) olarak sınıflandırılmış. yani tükenme tehlikesi büyük.

  • iucn red list

    1948 yılında kurulan, çevreyi ve doğayı korumayı amaç edinmiş international union for conservation of nature (iucn) tarafından soyu tükenmeyle karşı karşıya olan bitki ve hayvan türleri için 1964 yılında oluşturulmuş ve güncellenen liste.

    bu "kırmızı liste"nin amacı, koruma meselelerine kamunun ve siyasetçilerin dikkatini çekmek ve koruma girişimleri için uluslararası camiaya yardım etmektir. kırmızı liste ayrıca biyoçeşitliliğin durumuyla ilgili en geçerli rehber olarak kabul görmektedir.

    www.iucnredlist.org

    kırmızı listeye göre, 27,000'den fazla tür tehlikededir. amfibilerin %40'ının, memelerin %25'inin, kuşların %14'ünün, kozalaklı ağaçların da %34'ünün soyu tükenmeye yakındır. kırmızı listenin kategorileri şöyledir:

    tablo


    ex: (tükenmiş): kuşkuya yer bırakmayacak delillerle soyu tükenmiş olduğu ispatlanan türler. örneğin dodo kuşu.

    ew: (doğal ortamında tükenmiş): vahşi yaşamda soyu tükenmiş, fakat diğer alanlarda (yetiştirme veya sergileme amaçlı) varlığını sürdüren türler. güney çin kaplanı, mavi makav papağanı, pinta adası kaplumbağası.

    cr: (kritik tehlikede): vahşi yaşamda soyu tükenme tehlikesi had safhada (extreme) olan türler. vaquita, beyaz balina, siyah gergedan, dağ gorili, çita, kaplan, leopar, yaz yaz bitmez.

    en: (tehlikede): vahşi yaşamda soyu tükenme tehlikesi çok büyük olan türler.

    vu: (hassas): vahşi yaşamda soyu tükenme tehlikesi büyük olan türler.

    nt: (neredeyse tehdit altında): şu anda tehlikede olmayan fakat yakın gelecekte vu, en veya cr kategorisine girmeye aday olan türler.

    lc: (asgari endişe): yaygın bulunan türler.

    dd: (yetersiz veri): üzerinde yeterli bilgi bulunmayan türler.

    ne: (belirlenmedi): şimdiye kadar yukardaki kriterlere uygunluğu değerlendirilmemiş türler.

    türkiye de biyoçeşitliliği sayesinde iucn'in önem verdiği ülkelerden biridir. kuşlar için iki büyük göç rotası üzerinde olmasının yanı sıra, 4000 tür omurgasız ve 70'i balık olmak üzere 100'den fazla omurgalı hayvan sadece türkiye'de yaşamaktadır (endemic).

    sayfasına girip biraz göz atmak bile insanın içini sıkıştırmaya yetiyor... yeni bir kitlesel yok oluşa hızla gittiğimizi görmemek imkânsız.

  • fok

    yüzgeçayaklılar anlamına gelen pinnipedia takımının en büyük ailesi. bu etobur hayvanlar genelde soğuk ve ılıman denizlerin kıyılarında bulunurlar. türkiye'deyse tek temsilcisi akdeniz fokudur.

    türkiye'de bilinenin aksine, balık değil, memelidir ve caniformia, yani köpeğimsiler alt takımına aittir. ayakları zamanında evirilerek yüzgece dönüşmüştür. bu yüzden de hem karada hem de suda yaşayabilirler. yani fok balığı denmez. sadece fok. düz fok. *

    insanoğlunun vahşetine kurban gittikleri için soyları tehlikededir maalesef. zira çok revaçta olan fok kürklerini, kürke zarar vermemek için hayvancağızın kafasına vura vura öldürerek elde ederler.

    şuna nasıl kıyarsınız, anlamıyorum. tipini yediğimin...

    türkiye'de akdeniz fokunu koruma çalışmaları için buraya bakabilirsiniz

  • melanism

    hayvanlarda koyu renk cilde yol açan mutasyon. memelilerin deri ve saç rengi, melanin denen bir pigment proteinden gelir. bu proteini melanosit denen özel hücreler üretir. melanin insanlarda doğal bir güneş koruyucu görevini üstlenir ve deriyi zararlı uv ışınlarından korumak için koyultur. ama vücutta melanin sentezini bozan birçok farklı mutasyon vardır. normalde melanositler vücutta daima bulunur ama ürettikleri melanin anormal olur. melanism vücutta koyu renk pigmentlerin fazlasıyla oluşmasıdır.

    en büyük örneği, siyah jaguardır. bir zamanlar ayrı bir tür olduğu düşünülüyordu ama aslında melanistik bir jaguar olduğu ortaya çıkmıştı.

    başka örnekleri için:
    melanistik gri sincap
    melanistik kurt
    melanistik avrupa engereği
    melanistik kral pengueni

    bir de pseudomelanism denen bir başka pigment mutasyonu vardır. bu mutasyon da, aşırı miktarda koyu renk beneklere veya daha büyük çizgilere yol açar. en güzel örneği kral çita.
    ve bundan birkaç yıl önce kenya'yı gündeme taşıyan benekli yavru zebradır.

  • vaquita

    yunus ailesinden, bilimsel adı phocoena sinus olan, dünyanın en küçük deniz memelisi.

    kendisi şöyle bir şey *


    sadece california körfezinin kuzeyinde yaşadığı için körfez yunusu veya meksika yunusu olarak da bilinen bu canlının önümüzdeki birkaç yıl içinde soyunun tükenmesi bekleniyor. bakın, 20-30 veya 50 yıl demiyorum. uzmanlar en fazla 2-3 yıl veriyorlar. 2019 itibarıyla sayılarının 10 civarında olduğu tahmin ediliyor.

    bildiğimiz sivri burunlu yunusların aksine, küt bir yüzü, siyah göz halkaları ve siyah dudakları vardır. boyları en fazla 5 metreyi, ağırlıkları da 50 kiloyu geçmez.

    1958'de keşfedildikten sonra yarım asır bile geçmeden yasadışı avlanma nedeniyle nesli tükenmeye yakın hale gelen bu canlıları korumak için atılan tüm adımlar başarısızlıkla sonuçlanıyor. california tepeli akbabası ve kızıl kurtta işe yarayan "yakala, çoğalt ve geri sal" girişiminden, yakalanan vaquitaların birkaç saat içinde ölmesi nedeniye vazgeçildi. ayrıca bu yakalama işlemi sırasında, vaquitaların yerini belirlemek için abd donanmasının eğitimli yunuslarının kullanıldığını da bir not düşelim. meksika hükümeti, solungaç ağıyla balık tutulmasını yasaklasa da, meksikalı balıkçılar çin'de büyük rağbet gören totoba balığını yakalamak için bu ağları tecih ediyorlar ve bedelini maalesef vaquitalar ödüyor.

  • balina köpek balığı

    bilimsel adı rhincodon typus olan, dünyanın en büyük balığı. 35 ila 65 milyon yıl önce ortaya çıktıkları düşünülüyor. adının aksine, balina değil, köpek balığıdır. dolayısıyla kemiksi bir iskeletten değil, kıkırdaklardan oluşur ve dünyanın en büyük balık türüdür.

    boyları 19 metreye çıkarken, ağırlıkları 60 tonu bulabiliyor. dişileri de erkeklerden daha büyük oluyor genelde. kanımca en güzel özelliğiyse, gövdesindeki puantiye gibi olan beyaz noktalar ve ince beyaz çizgilerdir. bu desenler her bir köpek balığında farklıdır. (insan parmak izi gibi) böylece dikkatle incelendiğinde ve takip edildiğinde birbirlerinden ayırt etmek mümkündür.

    aşağı yukarı 27 bin dişe sahip olmasına rağmen, dişlerini beslenmek için kullanmaz. balina köpek balığı besin süzer 3 köpek balığından biridir. diğerleri büyük camgöz ve dev ağızlı köpek balıklarıdır. sudaki plankton ve küçük deniz canlılarını süzerek beslenirler.
    şöyle...
    tabii o cüsseyi doyurmak kolay değil. günde 2 milyon kilo su süzerek 20 kilodan fazla yedikleri düşünülüyor.

    denizin bu sakin ve zararsız devleri ılıman suları (21 derece) sever ve genelde yüzeye yakın takılırlar. ancak bu, avcılara kolay hedef olmalarına yol açar maalesef. dolayısıyla da birkaç yıl önce kırmızı listeyle koruma altına alındılar. ömürleri ortalama 100 yıl olan bu canlılar sakin mizaçları ve yüzeye yakın yaşamaları yüzünden dünyanın birçok ülkesinde turistlerin büyük ilgisini çekiyor. birçok yerde balina köpek balıklarıyla birlikte yüzme turları da düzenleniyor.

    kanımca yer yüzünün en güzel canlılarından biri olan balina köpek balıklarının birkaç resmini aşağıya bırakıyorum *

    boyunu insanla kıyaslarsak

    güzellik

    aç ağzını bakayım

  • biyolüminesans

    bazı canlıların, kimyasal enerjiyi ışık enerjisine dönüştürmesi ve üretilen ışığın yayılması. yerde, gökte ve suda yaşayan 1500'den fazla canlıda görülür. karada en iyi bilinen örneği yaz aylarında gördüğümüz ateş böceklerinden gelir ama ağırlıklı olarak denizlerde görülür. bir canlının biyolüminesant olabilmesi için o türün lüsiferin üretebiliyor olması gerekir. lüsiferin, oksijenle tepkimeye girdiğinde ışık üreten bir moleküldür. biyolüminesant canlılar ışıklarını ihtiyaçlarına göre kontrol edebilirler ve beslenmek, eş bulmak veya savunma sistemi olarak kullanırlar.

    birçok canlı beslenmek ve avlanmak için ışıklarını kullanırlar. planktonlar bazı ahtapotların ışıl ışıl yanan ağız kısmına kanıp, yem olurlar.
    biyolüminesansın balıklardaki en iyi örneğiyse derinlerde yaşayan fener balığı türüdür. balığın dişisi tepesinden sarkan ışıkla avını doğrudan ağzına çeker.

    bir başka örnek de puro köpek balığıdır. derinlerde bile göbeği ışıl ışıl parlayan bu hayvan biyolüminesans sayesinde nice balinalar ve mürekkepbalıkları avlamıştır. adını da kendinden büyük hayvanları ısırdığında bıraktığı izlerden alır zaten. gerçi ingilizcesi cookie cutter shark ama olsun.

    biyolüminesans ayrıca eş bulmak için de kullanılır. birçok balık ve ahtapot, potansiyel eşleri kendine çekmek, dişi, erkek ayrımı yapabilmek için biyolüminesansı kullanır. mesela şu dişi ahtapotun sarı ışıklı halkası.

    bir başka kullanım alanı da savunmadır. bazı canlılar orduların kullandığı sersemletici flash bang bombaları gibi, yaklaşan bir avcıyı kaçırmak için ışık bombası patlatabilirler. mesela vampir mürekkepbalığı kaçarken ışıklı bir sıvı bırakır.
    veya bir mürekkep balığı cinsi olan octopoteuthis deletron yanar döner kollarını bırakıp, avcının kafasını karıştırıp kaçabilir.

    karnı ışıklı bazı başka balıklar da, yüzeydeki ışığı kamuflaj olarak kullanıp, derinden gelen avcıları atlatabilirler.

    son olarak, izlemeye bayıldığımız ve uğuruna şiirler şarkılar yazılan yakamoz da bir biyolüminesans örneğidir. genelde suyun yüzeyine yakın yaşayan tek hücreli dinoflagellate yani deniz yosunlarının gece dalgalar arasında yüzerken yaydığı ışıkla oluşur.

  • denizanası

    500 milyon yıldan fazla bir süredir bu dünyada olan canlılar. yani dinozorlardan da eskiler. muhtemelen daha birçok canlının yok olup gitmesine tanık olacaklardır.

    beyinleri, gözleri, kalpleri, kemikleri veya kan dolaşımları yoktur. deniz yıldızları gibi rejeneretif hayvanlar oldukları için çok hızlı bir şekilde çoğalırlar. üstelik diğer deniz canlılardan daha az oksijene ihtiyaç duydukları için kirli denizlerde çok daha hızlı çoğalıp, büyüyebilirler. uzmanlar, kirliliğin ve iklim değişikliği yüzünden artan deniz sıcaklıklarının, denizanalarının üremesini tetikleyip, sayılarının artmasıyla denizlerdeki besin zinciri dengesinin bozulmasından endişeliler.

    misal, nomura adı verilen ve japonya çevresindeki sularda yaşayan denizanasının boyu 2 metreyi ve ağırlığı 200 kiloyu bulabiliyor. bu dev canlı eskiden 20-30 yılda sadece bir kez görülürken, son birkaç yıl içinde her yıl görülmeye başlanmış.

    işte bu arkadaş:

  • !izmir denince akla gelenler

    izmir'li olmadığım için pek bir anım yoktur ama izmir denince aklıma sadece izmir lokması geliyor.

    şimdi izmirliler gelip, biz ona çiğdem gevrek ayarında başka bi şey deriz demeden önce anlatayım. benim bildiğim izmir lokması ortası delik, minik donut gibi olandır. bodrum'dakiler gibi top top değildir.

    işte bundan

    eskiden bir sürü yerde bulabiliyordum bundan. en son istanbul'da yaşarken, büyükada'da bile vardı ama artık neredeyse hiç yok. hele ankara'da hiçbir yerde görmedim * ha, izmire gidip baktın mı diye sormayın. epey yıllar oldu izmir'e gitmeyeli.

    neyse, aklıma geldi yazayım dedim. şimdi de aklıma düştü iyi mi. *

  • introvert

    carl jung'un geliştirdiği bir kavramdır. toplumun çoğunun çok yanlış anladığı insan özelliğidir. antisosyal veya asosyal kavramlarıyla çok karıştırılır. introvert'ler asosyal değildir. sosyalleşmeyi severler ama azar miktarda insanlarla, azar süreler için.

    misal, ben fazla kalabalık ve gürültülü bir ortamda fazla kaldığımda dayak yemiş gibi oluyorum. hani konsere gidersiniz, eve döndüğünüzde kafanız zonkluyor olur ya? öyle işte. eve zor atıyorum kendimi. "too much peopleing" tabiri cuk oturuyor bence buna. sonra kendimi tekrar şarj etmek için biraz yalnız vakit geçirmem gerekiyor. kitap okuyarak, dizi izleyerek, yemek yaparak, uyuyarak veya sevdiğim ne olursa.

    tek çocuk olmanın getirdiği bir şey galiba. anne ve babam devamlı bir takım sosyal faaliyetlerde olurlardı ben küçükken. yalnız kalırdım çoğu zaman. oyalanacak bir kardeşim de olmadığından, kendi kendime yetmeyi, sıkılmamayı öğrendim. sık sık ülke değiştirip taşındığımız için, çok arkadaşım da olmazdı. hep kendi başımaydım. aynı alışkanlıklar yetişkinliğimde de benimle kaldı herhalde. işimi de evden yaptığım için insanlar çoğu zaman "ay sıkılmıyor musun bütün gün evde, çıksana dışarı" diye zorlar beni hep. "gel kafede birlikte çalışırız" en çok duyduğum davettir. o iş öyle olmuyor işte.

    o yüzden lütfen, introvert'leri sosyalleşmeye zorlamayalım, onlar kendilerine neyin iyi geldiğini, inanın ki sizden daha iyi bilirler ve çok da iyi birer dost olurlar.

  • siri

    şubat 2010'da apple için piyasaya uygulama olarak sürülen sanal yardımcı. iki ay sonra apple uygulamayı satın alarak iphone 4s'e entegre etti ve tüm telefonlarında sanal yardımcı olarak kullanmaya başladı.

    siri'yi kullanmayı her zaman çok sevdim. telefona el değmeden alarm kurma, hava durumunu sorma, hızlıca bir şeyler araştırma, birilerini arama, hatırlatma ayarlama, müzik çalma en çok kullandığım özellikleri. telefonu evin içinde bulamadığımda, avaz avaz, hey siri where are you dediğimde, i'm here diye cevap vermesi de cabasıydı. hey siri dediğimde bi-bip diye yüksek sesli bir sinyal veriyordu ve beni duyduğunu anlıyordum.

    her çıkan yeni telefonla, siri epey gelişmeye başladı. 5 ve 6'da alışma süreci vardı. beni tanıdıkça, aksana alıştıkça daha iyi anlıyordu ama zaman alıyordu tabii. 2019'dan beri kullandığım xr'da kendisiyle acayip muabbetliydik. hiç sorun yoktu. sonra ios'u güncelleme salaklığı yaptım. 16'ya yükselttim galiba ve siri'nin sesi tüm sesi kesildi. hey siri diyorsun, trip atan kız misali, sadece ekranda ışıkları yanıyordu ama ses falan vermek yok. dediklerimi anlamaz oldu. hava sıcaklığını sorduğumda, nette saçma sapan bir şeyler arayıp, bak ben ne buldum diye önüme sürüyordu. birini ara dediğimde bambaşka birini arıyordu, sürekli telefona atlayıp, kapat kapat diye telaş yapıp, ter döküyordum. introvert'üm olm ben. öyle gereksiz yere insanlarla konuşmak benim için cehennem azabı ama o başka bir girdinin konusu. epey bi süre dinlenmeye çektim kendisini. ama yokluğunu çok hissediyordum *

    neyse, geçen ay telefonu yeniledim, 16.3 mü ne öyle bir ios'la geldi. neyse ki, artık hey siri dediğinde ses veriyor ama "hı-hı?" nasıl bir tepkidir yav? bir gün "ne var la bebe amma meşgul ediyon beni" demesinden korkuyorum. birbirimizi anlama becerimiz biraz daha düzeldi. hala fifty ve fifteen'i, fourty ve fourteen'i karıştırıyor, alarm yerine geri sayım kuruyor falan ama buna da şükür. bir ara hiç kullanılmaz haldeydi.

    niye böyle saçma sapan şeylerle oynuyorlar anlamıyorum. geliştirme falan değil bu, bildiğin kullanıcı çıldırtma. ingilizce'de bir deyim vardır. if it ain't broke, don't fix it. ellemeyin yahu çalışan bir şeyi.

    neyse evet, derdimi şeyedeyim haklısınız. bu da öyle bir anımdı. hey siri, girdiyi yayınla.

« / 4