• yazacaklarım tamamen kişisel ama yine de burayı okuyacak olan aile kurmaya hazırlanan kişilerde bir farkındalık yaratabilir diye düşünüyorum.

    türk aile yapısı sisteminin en büyük sorunu -bence- 'terbiye etmenin' cezalandırmaya, cezalandırmanın da korkutmaya dayalı olması.
    korkutma dediğimiz şey, öylesine yıkıcıdır ki, hayatınız boyunca gerçek olmadığını, olamayacağını bildiğiniz şeylere karşı korku duymaya devam edebilirsiniz. bu namusunuzu korumayla da ilgili olabilir, ezan sesi duyduğunuzda elinizdeki işi bırakmanızla da. aklınıza gelebilecek her türlü saçma ya da saçma olmayan şeyle ilgili olabilir.
    küçük bir bireyin kendisine aşılanan bu belki de hiçbiri bir diğerine benzemez korkulardan arınması imkansız değildir. kişinin kendini olumlu anlamda geliştirmesiyle pek çoğu aşılabilir de. ama ne olursa olsun, kendisine aşılanan her türlü korkunun üstesinden gelmesi her seferinde yıpratıcıdır.
    bazen çok üzülüyorum; kuşaklar değişiyor ama yaşadığımız toplumdaki gelişim ve olumlu anlamda değişim o kadar yavaş oluyor ki. sanki birileri, mevcut düzen sonsuza kadar bozulmasın diye inanılmaz bir çaba gösteriyor, resmen baskı uyguluyor.
    düşünmesi önlenmiş, korkularla büyütülen, ruhsal açıdan sakat bırakılmış insanlar.
    din bu korkularla besleniyor. benim gözlemlediğim bu. hep diyorlar ya, aklınla değil, kalbinle inanırsın diye. ve o inançlar sorgulanamazdır ya hani.
    işte bu düzen kırılmadıkça, o özlenen dünya asla gelmeyecek. ve gelecek kuşaklar da bu tür başlıklara benzer şeyleri yazmaya devam edecekler.

  • türk aile yapısından önce bence devletin -belki de devletlerin- sorunu korku hükümranlığı. "sanki birileri, mevcut düzen sonsuza kadar bozulmasın diye inanılmaz bir çaba gösteriyor, resmen baskı uyguluyor." bu cümlede "sanki" yok mesela devletimiz söz konusu olduğunda.
    aslında korku en temel duygumuz olduğundan erk sahibi insanoğlunun hemen her yerde yaptığı zaten budur.

    eğitim uygulamalarında bile yeni kurtulduğumuz bir şey; 40 yıl önce sınıfta öğretmeninden dayak yemek çok sıradan bir şeyken bugün buna rastlamak neredeyse mümkün değil.

  • kuruluşundaki ahmakça gelenekler (uymayı biz seçiyoruz), ailelerin aşırı dahli (onları biz dahil ediyoruz), ya geçmişe ya da aslında bilmedikleri bir hayali batıya özenti (ne olmak istediğimizi biz seçiyoruz), cinsel kısıtlamaların yarattığı kadın erkek sorunları (elalem ne der kafasından çıkamıyoruz), ideolojik ailelerin çocuk değil militan yetiştirmesi (deniz'ler alparslan'lar muhammed'ler) ve elbette fakirlik. nüfusunun %60'ı asgari ücret ile geçinen bir ülkede nüfusun en az %75'i çocukları adına korkuyor hem de çok korkuyor.

    hasılı kader diyemeyiz, biz kendimiz ediyoruz.