• oktay rifat'ın 1954 basımı karga ile tilki kitabından mehmet bey şiiri:

    mehmet bey gözüne gözlük takar
    baston alır eline
    dolaşır caddelerde sevgilim
    salına salına

    herif küpünü doldurmuş
    belli usulle bilirsin
    bir dostu var ki vallahi
    yanında sen çirkin kalırsın

    öylesine kurum öylesine çalım
    sanki küçük dağları yaratmış
    ama bir parmak üstünün yanında
    kerata süklüm püklüm

    kurumuna bakarsan büyük yurtsever
    bir o bilir dünyada olanı biteni
    inanma güzelim inanma
    çiftlikleriyle karıştırıyor vatanı

    dövmeli bu herifi sevgilim
    sokak ortasında akşamüstü
    sonra bir temiz rakı içmeli
    çağırıp eve eşi dostu

  • hasan hüseyin korkmazgil'in "akarsu'ya bırakılan mektup" başlıklı şiiri:

    gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
    ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını
    neden akşam oluyorum tren kalkınca
    kırlangıçlar birdenbire çekip gidince
    mendiller sallanınca neden tıkanıyorum
    öyle çok acımasız ki, öyle birdenbire ki
    az önceki çiçekler nasıl da diken diken
    gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç.

    o sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik, bitti
    o elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti
    artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz
    günler devlet alacağı, yıllar bir kadehçik buzlu rakı
    oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı
    kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı
    nerde şimdi, nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu
    gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç.

  • yusuf hayaloğlu'ndan "incinen gurur" şiiri

    pencereden baktığımda görüyorum
    senin yüzün incir yaprağında
    senin ürkekliğin duvar üstünde yürüyen
    bir kedinin kıvraklığında

    aynada dururken görüyorum
    kırmızı öpüşün sol yanağımda
    dişimi fırçalarken senin ağzın
    serin suların berraklığında

    rakı devrilmiş masalarda yokluğun
    veya benden önce kalkıp gitmişliğin
    gece boyu dolandığım barlarda
    sarhoşlara tekrarladığım adın
    balıkçı kahvesinde, çorbacıda, kenarlarda

    dökülmek istemiyorum hayır! ..
    çingene çiçekçiler habire yaltaklandığında
    bilmediğim soruların açtığı çukuru
    yalanlarla doldurmak istemiyorum

    seni kaybettim galiba
    iki taşın arasında kaldım
    bu, benim hatam değildi
    seni ben çook geç tanıdım

    derin acılar bahçıvanı
    yüreğime ne ektin böyle...
    aşk korkağını bağışlar mı?
    söyle...

    aramak ne kötü herkeste seni
    her gözde bulup yanılmak seni
    ah turuncu rüyalar güzeli
    hem kendini yok ettin
    hem beni

    başka ne acıtabilir içimi
    yaşım kırkı devirmişken
    seni böyle patavatsızca sevmişken
    ve, tam aynayı güneşe çevirmişken
    başka ne...

    seni vefasız aşklara bırakıyorum
    yüzümü kırılan bardaklarda ara
    düşünme ben ne olurum
    sanırım bi daha onarılmaz
    incinen gururum

  • metin eloğlu'nun "ince elek" şiiri:

    içtikçe içesim geliyor gayrı ne bilgi ara ne hüner
    beni bu rakıyla baş başa bırakma
    adam olayım çalışıp para kazanayım
    beni böyle işsiz güçsüz bırakma
    beni uslandır beni yüreklendir
    beni deli edip bırakma
    bilsen nereleri var kalk gidelim
    beni hep buralarda bırakma
    beni aç bırak evsiz urbasız bırak
    beni sensiz bırakma

    beni ne yap biliyor musun
    beni yont beni arıt beni ayıkla

  • can yücel'den 'şey gibi' şiiri:

    şey gibi hiçbirşeyim yahu
    satır yazamıyorum

    sanki kendimle değil
    dünyayla ölüyorum

    bağırsam bağırsam bağırsam
    bağırdığımı duymuyorum

    tek bir musluk var açık
    onunla akıyorum

    istemeden istemeden istemeden
    isteyereeeek

    ah sen ölüm denen topla köfte
    buluştuk bak cenabette

    içim rakı dışım su
    bu mahmur cinayette

    çocuklar çocuklar çocuklar
    sizlen doğmamış mıydık biz birlikte

  • cahit sıtkı tarancının bugün şiiri;

    bugün masal değil,
    masaldan daha güzel, gerçek;
    bugün yeryüzünde olduğum gün!
    ayaktayım işte;
    asfalta amut,
    akasyaya muvazi,
    insanlarla omuz omuza,
    kurtla kuşla aynı kaderde,
    gülden lâleden farksız,
    fâniliğinde ömrün;
    herkes gibi dertli,
    ümitli herkes kadar;
    ne de olsa memnun yaşamaktan.
    bak nasıl adım atıyorum,
    rakı içercesine,
    yâri öpercesine,
    sarhoş öylesine.
    kim bana söyleyebilir,
    bulutlar mı geçiyor başımın üstünden,
    ben mi gidiyorum bulutlar altında?

  • edip cansever, yerçekimli karanfil.

    biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
    oysaki seninle güzel olmak var
    örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
    bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
    midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.

    sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
    sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
    o başkası yok mu bir yanındakine veriyor
    derken karanfil elden ele.

    görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
    sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
    bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
    birleşiyoruz sessizce.

  • kadınlar, ülkeler, denizler, cahit külebi.

    gözlerin gözlerime değince
    su katılıyor rakıya
    denizler açılıyor önümde.

  • attila ilhan: salı sabaha karşı

    salı sabaha karşı telefonla sıçradım
    ay batıyor / aynalarda giyotin aydınlığı
    gecenin bu saatinde beni kim arayabilir
    dizimi uyku sersemi bir iskemleye çarptım
    kıvılcımlar dizi dizi her yanıma dağılıyor

    doktor sabiha desem yıllar var konuşmuyoruz
    kanser diye duymuştum sol göğsünü almışlar
    şu anda izmir'de midir ne yapıyor kimbilir
    son defa hastahanenin avlusunda konuşmuştuk
    steteskobu / beyaz gömleği / soğuk ecza kokusu
    sesi dargın söyledikleri yorgun ve umutsuz

    sakın mırç olmasın parmaklarıyla oynayan
    yerli yersiz aramak onun marifetidir
    olmayacak şeylerden birden heyecanlanıyor
    radyodaki parazit / asansörün uğultusu
    bütün gün korkusunu camlarda görmemek için
    traş aynasında bırakır gözlerini sabahtan
    o kadar yalnız ki yabancılarla selamlaşıyor
    tek başına ne tartışmalar sokaklarda geceleyin
    ben de tuhafım / nereden aklıma gelebilir
    mırç çoktan ölmedi mi / genç sayılırdı doğrusu
    içimdeki şehirlerde demek gizlice yaşıyor

    ister misin aramak aysel'in aklına essin
    plaj güzeli aysel'in / istanbul'da bir zamanlar
    küstah sarışınlığını kristal bir zırh gibi
    gururla taşırdı / dibinde şimdi rakı şişelerinin
    her gece olay çıkarıyor / arkasından karakollar
    tozlu ışıklarıyla karanlıkta bir gemidir
    polisleriyle küfür kıyamet bana telefon ettiği
    öksürükten boğularak / suratı bütün ter
    nerde eski aysel / nerde jeanne d'arc güzelliği
    içtiği için mi korkar korktuğu için mi içer

    salı sabaha karşı telefonla sıçradım
    ay batıyor / aynalarda giyotin aydınlığı
    gecenin bu saatinde beni kim arayabilir
    elektrik tozlarının iyice boğuklaştırdığı
    ses bildiğim bir ses / kimindir çıkaramadım
    ' -ben suat'ım / sizi terminal'den arıyorum
    iner inmez aradım / galiba izliyorlar
    istanbul çok değişmiş / yalnızım çok yabancıyım
    gidecek başka yerim yok / korkuyorum

  • ahmet oktay: beş kuruşa aşk şarkıları

    bir yalnızlık büyütürdüm saksıda
    kalandı çok eski günlerden
    bir bana yetsin, hıncımı arttırsın
    aşkımı pekiştirsin diye sevince.
    günüydü, gelip durdu hüznümün önünde
    gidilmemiş bir saklı deniz sandım.

    kıpırdamazdı yapraklar geceyle
    tüketirdi çiçeği, kuşu sevdiremeyen konyak
    bana neydi gülmeler, şarkılar
    otobüs durakları, alandaki kalabalık
    geldi durdu, alana merhaba dedim.

    bir göz bozgundur yerine göre
    vururdu pencereme rüzgâr,
    ben hep öyle bir gözdüm
    çığlığını kendine saklayan.
    düş kurmazdım, beklemezdim şurda burda,
    çiçek demetleri, bisikletler geçmezdi
    apansız geliverdi sokağıma.

    hıncım bana kalsın gayrı
    sen yalnızlığımı götür.
    bana çay demlemeyi öğret
    elimi yüzümü yıkamayı,
    ağzıma rakı koydurma.
    hıncım bana kalsın diyorum
    çünki ben bu kenti kendimde büyüttüm
    bir barbarın vahşi ateşiyle,
    çünki yapılarının taşında onulmazlığım
    çünki şarkılar kanımın bedeli.

    en sevdiğim kelimeler gibisin
    örneğin öfke gibi
    hani bir zamanlar
    dağda ve sokakta açan.
    örneğin umut gibi
    günde, gecede yitip durduğumuz
    zeytin dalını dal eden.
    örneğin aşk gibi
    denizlerin üzerinde yürüten.
    örneğin kavga gibi
    yüreğimi sıkı, saçlarımı kara tutan
    kayaları yumuşatan kavga gibi.

    denizler benim kadar kıpırdayamaz
    bak şimdi parklardayım
    bir çocuğun menevişli gözlerinde.
    hüzünleri bırakmanın günü
    günü çığlığı olmak dünyanın,
    hüznümü iki kat ediyor ama
    gecede alnıma dayalı alnın.