benim gövdem yıllar boyu sevmekle tarazlandı
öyle bir çalımlarla gecenin çitlerinden atlardım
bir güneş sayardım kendimi denizin karşısında
çünkü çam kokularına sürtünüp ağırlaşan ruhların
inanmazdım dosyalara sığacağına
gittikçe ışıldardım dükkânlar kararırken
hüznün o beyaz etrafına sakallarım batardı
-
-
yaşamak debelenir içimde kıvrak ve küheylan
beni artık ne sıkıntı ne rahatlık haylamaz
çünkü ben ayaklanmanın domurmuş haliyim
yürüsem rahmet boşanacak.
ve sana bir karşılık vereceğim -
kargaşa.
anılacak günlerim olmadı mı benim?
ayaklarımın korkusuzca çiçeklendiği,
silahıma yapışıp sabahın serinliğini
beklediğim,
kuzey gemileriyle sağır olduğum günler,
sepet örmeyi unuttuğum günler olmadı mı?
ey geceyi ve kahverengi bir düzeni taşıyan ellerim!
yüzümün uğultusuyla şaşırtın beni.
o karanlık ormanı yangına vurun.
çünkü ben de kaçarken ardımda kalanları yakıyorum.
ama iyi biliyorum yıldızları,
ama yıldızların tanrıların da üstünde parladıklarını,
anılacak günlerimin gitgide yokolduğunu biliyorum.
kargaşa.
ve kolayca yıkılan inançlarım benim,
benim en sağlam ve dağınık ellerim.
sabahı nasıl tetikte bekliyorum.
şafakla damar damara seviştiğini görmek için bilgeliğin.
ve onarıyorum nasıl hızla kendi gücümü.
nasıl bir soylu boşluğa çılgınca kayıyorum.
ey yangınlar artığı!
her yangından arta kalan bir şey,
her yangından arta kalan gerçek şey,
çoğalt beni.
(bkz: yıldızların uzaklığına övgü)
(dünyanın en güzel başlığı.) -
başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
ve devam ediyor başkalarının hınçlarıyla
düşmanı gösteriyorlar, ona saldırıyoruz
siz gidin artık
düşman dağıldı dedikleri bir anda
anlaşılıyor
baştan beri bütün yeni düşenlerle
aynı kışlaktaymışız
incecik yas dumanı herkese ulaşıyor
sevinç günlerine hürya* doluştuğumuzda
tek başınayız.
kaynak
şule yayınları, bir yusuf masalı, sf.30. -
körüm, o halde karanlık niye benden kaçıyor?
sağırım, nasıl oluyor da uğultum uzaktan
beni çağırmaktadır?
göklerin çökeltisinden başkaca soy
toprağın tortusundan gayrı hısım bilmeksizin
iniyorum kirli eteklerine
beni emziren kaltak şehrin
iniyorum ama indirilmedim
iniyorum çalıntı tahtımı terk ederek -
mataramda tuzlu su,
zorbaların arasında tehlikeli bir nifak
uyrukların içinde uygunsuz biriyim
vahşetim
beni baygın meyvaların lezzetlerinden kopardı
kendime dünyada bir
acı kök tadı seçtim
yakın yerde soluklanacak gölge bana yok
uzun yola çıkmaya hüküm giydim. -
dişlerimiz arasındaki ceset,
nezaketten, haklılardan yanayızdır hepimiz
sevinmemiz çapkıncadır, ağlatır bizi küpeşteler
yaşamak deriz -oh, dear- ne kadar tekdüze
katliamlar ne kötü be birader -
bakın, bulduğum her gerçeği delik deşik ediyor
kayboluş kapımı sürgüleyen bir vaşak
her sevincimi viran eden bu hayvan
yalanlar içinde boğulmamı önlüyor
ondan kurtulacak olursam biliyorum
beni yaşamakla coşturan
bir kaynak keşfederim
ondan kurtulduğum an
bütün boyutlarımı
kaybederim.