1 entry daha
  • anlamın tamamen kaybolduğunu kabul etmenin sadece biraz cesaret gerektirdiği bir zamanda yaşıyoruz. evren big bang ile başlamadı, sadece bir sonsuzluğun devamı olarak genişleyegeliyor (bkz: aeon). özgür irade yok. (bkz: determined a science of life without free will) (bkz: sapolsky & mitchell özgür irade münazarası)

    yani nereden gelip nereye gittiğimizi bilmiyoruz. bir şeyler üzerinde karar verdiğimizi düşünmemiz sadece bir illüzyon. değil hayvanlarda ve bitkilerden, herhangi bir maddeden fazlası değiliz. bu durum okur yazar arkadaşları nasıl çıldırtmıyor anlamış değilim.

    yukarıda saydığım bu iki durum beni özellikle felsefenin en zor sorusu olduğum düşündüğüm sorunun kapısına çıkarıyor her seferinde. (bkz: ee?) ee, ne yapalım yani? zamanında siyaset okumuş olmamla alakalı olarak belki, aklıma sadece yeryüzündeki zamanımızı olabilecek en keyifli şekilde geçirmenin yollarını aramak geliyor. siyasetle alakası da bunun tek yolunun siyaset olması. eğer hayatlarımızı belirleyen kuralların konuluşu üzerinde bir söz sahibi değilsek o kuralları kendi lehimize olacak şekilde de belirlemememiz mümkün değil. kuralları belirleyemiyorsak ve sapiens yavrukarının nasıl bir sosyal-fiziki zeminde yetişeceklerini belirleyemiyorsak insan hayatlarının keyifli bir şekilde gelip geçmesini de sağlayamayız.

    bu meseleyi biraz açmak istiyorum. özgür iradenin olmaması hiçbir şey yapmamız gerektiği anlamına gelmiyor. sapolsky'nin de kitabında ortaya koyduğu temel argümanlardan biri bu zaten. daha önce bir şeyleri değiştirdik, tekrar değiştirebiliriz. belki de sadece bu fikrin ortaya çıkmış olması ve bir şekilde konuşuluyor olması bile kaçınılmaz olarak yaratacağımız yeryüzü cennetinin ilk işaret fişekleridir. ya da ben biraz fazla iyimserimdir.

    özgür iradenin olmadığı bir dünya meselesine geri dönerse özgür iradenin olmaması demek aynı zamanda üzerinde mutabık kalacağımız bir "iyi"likle bezenmiş insanlar yaratabileceğimiz anlamına geliyor. yeterli gıda ve anne şefkati almış, pleistosen dönemin korkularından sıyrılmış bir ahlakla yetiştirilmiş, genetiğindeki hastalıklardan arındırılmış ve kendini değerli hissedeceği bir sosyal-fiziki çevrede yetişmiş sapiens nüfusu gerçekten de bizden önceki kuşakların cennet olarak hayal ettikleri bir yaşam şeklini yaşayabilirler. transhümanist gelişmeleri şimdilik hesaba bile katmadan sadece yapay zeka ve robotikteki ilerlemeler bile bize insanlığın isteyebileceği ve istemeyi akıl edemese bile faydasını görebileceği her şeyi ona sunmayı mümkün hale getiriyor. yapmamız gereken tek şey korkularımızı yenmek, yenemesek bile bir sonraki kuşakta tekrar ortaya çıkmalarını engelleyecek tedbirleri almak. bunun yegane yolu da maalesef siyaset. eğer ülkenizde insanlar kendilerinden tamamen bağımsız siyasal gelişmeler yüzünden bile çile çekiyorlarsa ya da düzeltilebilecek onca sorun sadece siyasal iktidarların kısa vadeli çıkarlarının temini sebebiyle görmezden geliniyorsa elinizde sadece bir kötü yönetim yoktur, aynı zamanda telafisi imkansız bir fırsat maliyeti vardır.

    bu fırsat maliyeti -kaçınılmaz olarak- çevredeki sapiens nüfusunun tamamıyla birlikte bireyin de iyi yaşam şansının değerlendirilememesidir. toplum olarak genetiğe yapılacak yatırımlarla birlikte insanların daha sağlıklı doğması yönünde ilerlemek yerine doktorların kaçması yönünde kullanıyoruz siyasal tercihlerimizi. daha ferah ve güvenli mekanların inşası yerine ranta, daha geniş işbirlikleri yerine daha sert rekabete doğru ilerliyoruz. üstelik hepimize kesinlikle faydası dokunacak zihin seti değişikliğini sırf yeni bir setten korktuğumuz için her şeyden daha radikal şekilde reddediyoruz. (bkz: anlamak)

    netice itibarıyla anlamın kaybolduğu bu çağda tek seferlik bir mucize olan yaşamlarımızı güzel geçirmenin yolları üzerine düşünmek ve bu yolları inşa etmek dışında bir seçeneğimiz yok gibi görünüyor bana. eğer inisiyatifi almazsak, inisiyatifi alanların vizyonları kadar yaşayacağız.