en çok favorilenenleri (57)

başlık listesine taşı
  • zaman kaybı

    @depresyon'un tanımını "bir eylemin, "beklendiği oranda" bir getirisi olmayıp üstüne kişinin zamandaki halini negatif etkileyen, yalnızca saatin ilerlediğiyle kalınacağı inancıyla söylenen, not düşülen, uyarı niteliğinde ifade." şeklinde düzeltmek isterim.

    daha dün black mirror'un bazı bölümleri için bu uyarıyı yapmış bir kimse olarak zaman kaybı meselesini biraz daha derinleştirmekte fayda görüyorum.

    öncelikle zamanın kaybedilemeyeceği fikrine katılmıyorum. elbette fiziksel bir nesne olarak kimse istese bile zamanı ortadan kaldıramaz ancak sadece dilde böyle bir deyimin olması bile bence zaman kaybı fenomeninin insanların dünyayı algılayışında bir yeri olduğunun göstergesidir.

    peki ne yaparsak zaman kaybetmiş oluruz? düzelttiğim tanıma uygun olarak beklentinin çok altında bir sonuçtur bence zaman kaybı. bu tanımlamayla bir başarı ya da beklentinin gerçekleşmemesi halinin doğrudan zaman kaybı olarak nitelenmesi gerektiği söylemiyorum ancak beklenti ile sonuç arasındaki fark harcanan kaynak yanında çok ufak kalıyorsa buna zaman kaybı demekte bir sorun yok.

    para örneği bence anlatmak istediğimi çok güzel açıklayacaktır. elimizde 100 lira olsun. bu 100 liranın 20 lirası ile yatırım yaptık ve x süre sonra 22 lira gibi bir beklentimiz var. x süre sonra eğer elimize 22 lira değil 15 lira geçerse burada bir para kaybından söz etmek gerekmez mi? eğer fiziksel gerçeklik olarak bakarsak para kaybolmamıştır sadece yer değiştirmiştir. zaten paranın kaybolması mümkün de değildir, wolf of wall street filminden gördüğümüz üzere. fakat bu "bilimsellik" bizim bir para kaybetmiş olduğumuz hissini yaşamamıza engel değildir.

    gelelim kıymetli azınlık meselesine. dunning-kruger'dan bildiğimiz üzere kendini müspet azınlık içinde saymak o müspet azınlık içinde olmamanın karinelerinden biri olarak bile basitçe okunabilir. müspet azınlık kendi "iyi"liğinden şüphe içindeyken menfi çoğunluk hemen her zaman kendi "iyi"liğinden emindir. ancak birinin diğerine bir fayda sağlaması için gerçekten gerekli olan tek motivasyon "akıllıdan akıllıyan bir tavsiye vermek" midir? zamanına -varlığına,hayatına- değer verdiğimiz bir ya da bir grup insanın gerçekten zaman tüketen bir eyleme girişmeden önce uzaktan ve temkinli bir şekilde uyarılması bir çeşit "müspet azınlık iddiası" olarak mı okunmalıdır?

    zamanı kıymetli görmeme meselesi ise çok daha ilginç. zaman kıymetin kendisidir zaten. zaman tüm değerlerin temeli değil midir? hayat sahip olduğumuz zamandan ibaret değil mi? nasıl olurda bir şeyi değerlendirme olanağından daha değerli bir şey olduğunu iddia edebiliriz? bir "organizma" için hiçbir şey zamandan daha kıymetli değildir.

    bir diğer mesele, dost tavsiyesiyle zaman kaybetmek. bunu gülümseyerek yazıyorum, dost tavsiyesiyle kazandığın zamanlara sayarsın. mesela succession'ı izle, mesela benim de bir diğer dost tavsiyesiyle okuyup hayran kaldığım gecenin sonuna yolculuk'u, yengeç dönencesi'ni, zeno'nun bilinci'ni oku. hem kim birini her konuda otorite yaptı ki? a'nın x başlığındaki tavsiyeleri kıymetlidir y başlığındaki tavsiyeleri b.ktandır. bir kaç deneme yanılmadan sonra bence hangi dostun zamanımıza katkı sağlayacağını hangisinin zaman kaybımızı hızlandıracağını rahatlıkla görebiliriz bence.

    son olarak yukarıdaki girdi kimileri için zaman kaybıdır, ama en az 4 kişi için favorilenecek, üzerine düşünülmeye değecek kadar dostça bir metindir. her edimselleşme, her kendini ortaya koyuş doğası itibarıyla bir etki yaratır. kendi zamanımızla yapabileceğimiz en güzel şeylerden biri bu kendini ortaya koyuşa özenmek kadar basittir aslında. kalanı bu etkiyi zaman kaybı ya da zamanın nitelikli değerlendirilmesi olarak değerlendirecek üçüncü kişilerin meselesidir. bu sebeple övgüleri yutkunmadan söylerse birisi, belki bir diğeri gözden kaçırdığı bir şeyi farkedip fikrini değiştirecektir.

    yani en azından, bence.

  • !şerefsiz orkide

    öncelikle bu lafımın tüm orkidelere değil, ophrys apifera isimli orkideye olduğunu belirtmek isterim. yoksa benim de orkide arkadaşlarım var.

    bu ophrys apifera denen bitki, himoneptera denen, yaban arılarına benzeyen ancak koloni halinde yaşamayan bu türün dişisini taklit eder. evet, orkide bir himoneptera dişisini rengi, kokusu ve şekli ile taklit eder. bu taklitte o kadar başarılıdır ki, himoneptera erkeği gerçek dişi dururken bile bu orkidelerle çiftleşmeye çalışır. orkide, çiftleşiyorum zanneden hayvancağınızı kendi polenlerine bular ve gönderir. böylece himoneptera erkeği bu tip orkidenin üremesini sağlar.

    normal şartlar altında bitkilerle hayvanlar arasında bu alışveriş daha onurlu bir şekilde sağlanır. bitki, hayvan için besleyici olan bir nektar üretir hayvan bunu tüketirken polenlenir ve bitkinin üremesini sağlar. win win. ancak bu orkide türünün seçtiği strateji hayvana hiçbir şey vermediği gibi onun üreme enerjisini de çalarak kendisi için kullanır.

    bundan sonra kız arkadaşınızın işyerine orkide gönderirken tekrar düşünün.

  • bal tefsiri

  • !seçime 4 gün kalması

    insan başka hiçbir şey düşünemiyor, başka hiçbir şeye odaklanamıyor. ben hayatımda ilk defa bir seçimi bu kadar çok bekliyorum. bir hürriyet dalgası yayılacak 4 gün sonra buna samimiyetle inanıyorum.

  • kafes münazarası

    ahahah mantıklı bir yöntemdir. ancak kuralları açıklamak lazım.
    1- iki insan da kafese kitapları ve notlarını getirebilir.
    2- iki insan da fact-checker desteğini kenarda hazır tutar.
    3- kafes münazarası hakemin ilk soruyu soruşuyla başlar bir taraf diğer tarafa haklı derse yahut iki taraf da aynı metin üzerinde uzlaşırsa biter.
    4- uzlaşan taraflar 5'er puan, haklısın dedirten taraf 3 puan, haklısın diye taraf 2 puan, uzlaşamadan masadan kalkanlar ise 0 puan alırlar.
    5- ligler fikir grupları arasında ve fikir grupları şampiyonları arasında iki adet olacak şekilde düzenlenir. örneğin milliyetçilerin ayrı bir grubu vardır oradaki en iyi milliyetçi ile sosyalist gruptaki en iyi sosyalist ile ayrı bir ligde kapışır.
    6- sorular her yıl 10 adet olacak şekilde düzenlenir ve yılın ilk haftası ilan edilir. her ayın son haftasında ise şampiyonlar ligi münazaraları düzenlenir.
    7- yıl sonunda belirlenecek şampiyonun uzlaştığı metinler ve bu süreçte rakiplerinin şerhleri ve itirazları bir kitapta toplanarak baskıya gönderilir.

    daha fazla kural ve yöntem eklendikçe şahane bir youtube formatı doğabilir buradan.

  • imamoğlu'nun başak demirtaş için çekilmesi

    henüz gerçekleşmemiş ancak gerçekleşmesinde büyük yararlar olan bir senaryodur.

    yararları şu şekilde sayılabilir:

    1- seküler bir kadın olan başak demirtaş istanbul'a yakışır.

    2- bir önceki yerel seçim ve cumhurbaşkanlığın seçiminde chp'yi destekleyen dem parti seçmenine güzel bir jest yapılmış ve gönül borcu ödenmiş olur.

    3- kürtlerin türkiyelileşmesini hızlandırılır.

    4- oluşacak heyecan dalgası ile seçim büyük ihtimal kazanılır. böyle bir ortaklaşmanın demokrasi ve atılım partisi ve seküler tarafa göz kırpan tüm partiler tarafından tarafından destekleneceği açıktır.

    5- bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminde seküler adayın yine en az %40 oy olacağı kesinleşmiş olur.

    bende kesinlikle denenmesi gerekendir zira dem seçmeninin yarısı demirtaş'a yarısı imamoğlu'na oy verse bile murat kurum her türlü kazanır o seçimi.

  • !en büyük korkunuz nedir?

    kendim hakkındaki kararlardan tamamen dışlanmak. hastalık sebebiyle olabilir, siyasal sebeplerle olabilir fark etmez. kendim hakkındaki kararların tamamından dışlandığımı hissetmek galiba hayatımdaki tüm anlamı silip süpürür.

  • !z kuşağından bir intihar notu

    geçen hafta alakasız bir yerde alakasız bir liseliyle tanıştım. çirkin ve şişman bir çocuk. instagramda üç hikayesi var, tam şu anda. birincisi bir arkadaşına ait olsa gerek bir yardım etme postu. bizleri ilgili instagram sayfasına abone olmaya çağırıyor. ikincisi "bir sonraki story intihar notudur" yazısı, gri bir zemin üzerine, siyah. üçüncüsü ise -olduğu gibi aktarıyorum- : "gece 3 sularında 4 paket hap içip hepinize veda edeceğim peki bunu neden yapıyorum ülkeden, okuldan, aşağılanmaktan, yalnızlıktan bıktım artık dayanamıyorum ve hayır bu sefer şaka değil cidden intihar edeceğim hepinizden herşey için özür dilerim dmden veda mesajı atarsanız beni son bi kez mutlu edebilirsiniz" *

    kendisini çok fazla tanımadığım ve daha bir kaç gün önce çay çorba içelim teklifini reddettiğim için önce hiç umursamamayı düşündüm. sonrasında ise onu vazgeçirmeye çalışmanın daha insancıl olduğuna karar verdim. yapacağını söylediği şeyi yapmayacağını biliyorum. mesajı okuduğunuzda basit bir ergen yardım çağrısı olduğunu görüyorsunuz zaten. fakat bir insan trajedisine ilgisiz kalmak -aslında ortada henüz bir trajedi olmasa dahi- acımasız hissettiriyor. yeterince acımasızım daha fazlasını sırtlanmak isteme(di)m.

    benle beraber bir kaç kişi daha mesaj atmış olsa gerektir. onlardan birine yazdığı mesajı bana da yolladı. kopyala yapıştır yaptığı için özür diledi sonra. açıkladı "abi yazan bir arkadaş daha var" diye. ölmek üzereyken bile geride kalan her şeyden özür dilemeyi düşünecek kadar efendi bir çocuk. ailevi problemleri var, kadınlar ona asla yüz vermiyor, parası yok, rock müzik bilgisi ve tüm arkadaşlarından farklı olarak benimsediği liberal fikir ona istediği ilgiyi getirmemiş. getirmeyecek de. her zeki ve ahlaklı liselinin yaptığı temel hatalar.

    üstelik biraz da kurnaz. ona kimlerin veda mesajı yazacağını merak ediyor. belki o uzun zamandır kendisini düşleyerek asıldığı sınıfın en güzel ve en kısa etekli kızı yazar. "dur!" der "ben de her zaman senin kadar iyi bir çocuk arzu ediyordum. bu mesajınla aradığım kişinin sen olduğunu anladım! hadi o elindeki hapları bırak ve yarın okuldan sonra benimle bir kahve iç!" gerçekten de intihardan vazgeçer, postu silerdi. ancak kimse bunu yapmayacak. kimse ergenler kadar acımasız değildir. kendilerine karşı olan yargıları o kadar ağır gelir ki onlara sırf biraz iyi hissetmek için diğer insanların da boşluklarını ararlar. kimileri asla atlatamaz bu süreci ama buraya hiç girmeyelim.

    peki çocuk kendisini gerçekten öldürürse ne olacak? ailesi dışında kimsenin gerçekten umrunda olmayacak. okulda bir kaç gün konuşulacak ve ilk sınav haftasında tamamen unutulacak. insan canının herhangi bir diğer candan fazla değeri yok, en azından objektif bir bakış açısından. zaten kötü durumda olan ailesi daha da kötü bir duruma gelecek. belki ondan hoşlanan ancak onun hoşlanmadığı bir başka çirkin kız vardır. o üzülür en fazla. yıllar boyu anlatır hoşlandığım çocuk kendini öldürdü travma oldu bana diye. eğer bir ruh varsa daha da sinirlenir çocuk. ulan kendimizi öldürdük arkamızdan bir tek bu goblin ağladı diye. ergen arkadaşımız kötü durumda ancak elinde olsaydı o da arkadaşları kadar acımasız olurdu. zira mutluluk sadece bir seçimdir. onu seçmeyenler hayatlarında eksik olanı arar dururlar, hep aynı yere gelirler ve günün birinde- genellikle ömrün son demlerinde- ona teslim olurlar. mutluluk alabilmekle değil istememekle alakalı biraz. zeki insanların mutsuzluklarının altında da bu yatar ya, çok isterler zira çok alabileceklerini düşünürler.

    peki kendini öldürmezse ne olacak? kim ikna etmiş olacak onu yaşamaya? ya da ne? ben "olm bir kere daha sevişme ihtimali için bile yaşamaya değer" dedim. bir ergeni etkileyebileceğini düşündüm ancak çok etki etmedi gibi.

    az evvel bir mesaj geldi. tüm bunlardan kurtulmanın başka bir yolunu bulmuş vazgeçmiş fikrinden, silmiş notu. kim bilir belki de hoşlandığı kız yazmıştır. nereye vardık peki? nereye varacağız abi değişmeyen insanlık trajedisine tekrar tekrar tanıklık etmeye mahkum oluşumuz dışında?

  • !aşk için mücadele edilmeli mi?

    öncelikle temel önermeye karşıyım ben. aşk iki kişilik değil, tek kişiliktir. iki kişilik olan ilişkidir.

    aşk tek kişilik bir oyun olduğundan da karşı tarafı taciz etmeden ona olan aşkı yaşamak mümkündür. redde rağmen iki kişi arasındaki diyalog zaman içinde gelişebilir, arkadaşlık belki sadece tanışıklık zaman içinde aşka evrilebilir. sanılanın aksine red ile başlayıp çok güzel yerlere varan ilişkilerin çok fazla örneği var.

    ben kişisel olarak aşk için mücadele etme çağımı çoktan geçtiğimi düşünüyorum. mücadele edilecekse aşk değildir hatta diye düşünüyorum. ama buradaki kilit soru bence mücadelenin nasıl yapıldığı. bir gün seninle vakit geçirmek istemesini beklemek de bir mücadeledir, uzaktan da olsa onun hayatını güzelleştirmek için elinden geleni yapmak da bir mücadeledir, sevgilisi ile ayrıldıktan sonra senin yanında dertlenmesine katlanmak da bir mücadeledir. eğer başka biriyle olma düşüncesi bile rahatsız ediyorsa aşık olduğunun hayatını olabildiğince güzelleştirerek bir platonik aşk yaşamak gayet makuldür. ama önerilir mi? önerilmez. onun yerine statünü yükseltmeye odaklanırsan daha faydalı olacaktır.

  • !yazarların bitmemiş hikayeleri

    o gün taklamakan çölünde kimse ölmemişti. trajedisiz ve gıybetsiz bir altın gününü andırıyordu kumlar. medeniyetin protestan kuruluğu vardı üstünde. altında da dört tane hazine. akrepler asayişi sağlamak üzere görevi güneşten devralırken aralarındaki ufak sohbette akrep güneşin dişindeki maydonozu arkadaşlarına en komik şekilde nasıl anlatacağını düşünüyordu. güneş ise özlemeye bir türlü fırsat bulamadığı karısının açacağı kapıyı gördüğü kabusu hatırlamaya çalışıyordu. bir rüyasında kapı hiç gitmediği striptiz kulüplerindeki kadınlar gibi nazlanarak soyunmaya başlıyordu. sonra yavaş yavaş kendisine yaklaşıp "hırsızların beni zorlaması hoşuma gidiyor." diyordu. bir diğerinde ise paspasla miras kavgasına tutuşmuş, avukatından her ezik anadolu insanı gibi nasihat dinler gibi ne yapacağını dinliyordu. rüyasından kar ten içinde uyanıp banyoya gittiğinde ise hangi semavi dinin ritüellerini daha çok beğendiği ile ilgili bir açıklama yapası geliyordu aynadaki kendine. maydonozu akrep kesin görmüştü.

    çöl kollanmaktan tedirgin olurdu her zaman. üzerinde vahşi bir arzunun sürüklendiği aşıkları hayal ediyordu sürekli. mecnunların hayal kurduğu yerde akrepler ve güneşlerin olması tenzil-i rütbe demekti onun için. derin bir iç çekti ve teybe bir firavun koydu. mumyalanmış bir yalnızlığı dinledi. o gün kimsenin ölmeyişini kendi kurban edilişi olarak yorumlamaya çalıştı, güldü.

  • 24 ekim 2023 galatasaray b. münih maçı

    galatasaray'ın oynadığı futbol ile şikeci kulüplerin taraftarlarını 2000'den sonra yine kendine hayran bıraktığı maçtır. ilk yarısı 1-1 bitmiştir. maç 1-100 olsa canı sağolsundur.

    (bkz: galatasaray)

  • 7 ekim 2023 hamas'ın israil saldırısı

    bu saldırıdan bir gün bile geçmeden israil topraklarına giren bütün teröristleri temizlemiş ve gazze'ye kara saldırısı başlatmıştır. an itibarıyla kartla değişmiş canavar olan taraf israil haline gelmiştir kamuoyunda. israil de bu ve benzeri videolarla batıyı yanına çekmeye çalışmaktadır.

    bir sürü zavallı insanın gereksiz yere öldüğü bir dönem.

  • !mülteciler gitmeli mi?

    hiçbir insan grubu kendi nüfusunun %10'una yakın sayıda yabancıyı bir seferde topraklarına almamalı. bunun kötü etkileri saymakla bitmeyecek kadar fazla. sağlık konusunda, eğitim konusunda, sosyal yaşam konusunda yerli nüfusu öfkelendirebilecek pek çok şeye sebebiyet verir aşırı bir yabancı nüfus dalgası.

    insanlık elbette önemli, savaştan kaçmaya çalışan masum insanların göz göre göre katledilmesine izin vermemeliyiz ancak bu sorunu çözmenin çok daha akıllıca yolların varken bunları kullanmamak neden tercih ediliyor ben de anlamış değilim.

    hasılı mülteciler gitmeli, ancak nereye nasıl ne zaman? bu soruların yanıtları doğru düzgün çalışılmadan birilerini bir yere göndermeye çalışmak 1915'deki görüntülere benzesr görüntüler yaratabilir.

  • 6-7 eylül olayları

  • !naber iq camiası

    (bkz: muhabbet) severim.
    bu entry'e karşı

    ressam bilsek bile heykeltraş bilmiyoruz. onu bilsek performans sanatçılarını bilmiyoruz. bir şeyi bilmek bu kadar önemli değil bence. hele ai çağında, sanatın patladığı bir çağda. bence mesele en az bir adet sanat dalıyla bir şekilde derin bir ilişki kurma meselesi. kimileri için romandır kimileri için şiir kimileri için de sinema. burada asıl sorun başarılı öğrencilerimizden çok erken yaşlarda çok fazla şeyler talep ediyor oluşumuz olabilir.

    buna karşı da

    bir düşünce akışı başlığı yapmak lazım. gelek aklımızı kusak.

/ 4 »