• @depresyon'un tanımını "bir eylemin, "beklendiği oranda" bir getirisi olmayıp üstüne kişinin zamandaki halini negatif etkileyen, yalnızca saatin ilerlediğiyle kalınacağı inancıyla söylenen, not düşülen, uyarı niteliğinde ifade." şeklinde düzeltmek isterim.

    daha dün black mirror'un bazı bölümleri için bu uyarıyı yapmış bir kimse olarak zaman kaybı meselesini biraz daha derinleştirmekte fayda görüyorum.

    öncelikle zamanın kaybedilemeyeceği fikrine katılmıyorum. elbette fiziksel bir nesne olarak kimse istese bile zamanı ortadan kaldıramaz ancak sadece dilde böyle bir deyimin olması bile bence zaman kaybı fenomeninin insanların dünyayı algılayışında bir yeri olduğunun göstergesidir.

    peki ne yaparsak zaman kaybetmiş oluruz? düzelttiğim tanıma uygun olarak beklentinin çok altında bir sonuçtur bence zaman kaybı. bu tanımlamayla bir başarı ya da beklentinin gerçekleşmemesi halinin doğrudan zaman kaybı olarak nitelenmesi gerektiği söylemiyorum ancak beklenti ile sonuç arasındaki fark harcanan kaynak yanında çok ufak kalıyorsa buna zaman kaybı demekte bir sorun yok.

    para örneği bence anlatmak istediğimi çok güzel açıklayacaktır. elimizde 100 lira olsun. bu 100 liranın 20 lirası ile yatırım yaptık ve x süre sonra 22 lira gibi bir beklentimiz var. x süre sonra eğer elimize 22 lira değil 15 lira geçerse burada bir para kaybından söz etmek gerekmez mi? eğer fiziksel gerçeklik olarak bakarsak para kaybolmamıştır sadece yer değiştirmiştir. zaten paranın kaybolması mümkün de değildir, wolf of wall street filminden gördüğümüz üzere. fakat bu "bilimsellik" bizim bir para kaybetmiş olduğumuz hissini yaşamamıza engel değildir.

    gelelim kıymetli azınlık meselesine. dunning-kruger'dan bildiğimiz üzere kendini müspet azınlık içinde saymak o müspet azınlık içinde olmamanın karinelerinden biri olarak bile basitçe okunabilir. müspet azınlık kendi "iyi"liğinden şüphe içindeyken menfi çoğunluk hemen her zaman kendi "iyi"liğinden emindir. ancak birinin diğerine bir fayda sağlaması için gerçekten gerekli olan tek motivasyon "akıllıdan akıllıyan bir tavsiye vermek" midir? zamanına -varlığına,hayatına- değer verdiğimiz bir ya da bir grup insanın gerçekten zaman tüketen bir eyleme girişmeden önce uzaktan ve temkinli bir şekilde uyarılması bir çeşit "müspet azınlık iddiası" olarak mı okunmalıdır?

    zamanı kıymetli görmeme meselesi ise çok daha ilginç. zaman kıymetin kendisidir zaten. zaman tüm değerlerin temeli değil midir? hayat sahip olduğumuz zamandan ibaret değil mi? nasıl olurda bir şeyi değerlendirme olanağından daha değerli bir şey olduğunu iddia edebiliriz? bir "organizma" için hiçbir şey zamandan daha kıymetli değildir.

    bir diğer mesele, dost tavsiyesiyle zaman kaybetmek. bunu gülümseyerek yazıyorum, dost tavsiyesiyle kazandığın zamanlara sayarsın. mesela succession'ı izle, mesela benim de bir diğer dost tavsiyesiyle okuyup hayran kaldığım gecenin sonuna yolculuk'u, yengeç dönencesi'ni, zeno'nun bilinci'ni oku. hem kim birini her konuda otorite yaptı ki? a'nın x başlığındaki tavsiyeleri kıymetlidir y başlığındaki tavsiyeleri b.ktandır. bir kaç deneme yanılmadan sonra bence hangi dostun zamanımıza katkı sağlayacağını hangisinin zaman kaybımızı hızlandıracağını rahatlıkla görebiliriz bence.

    son olarak yukarıdaki girdi kimileri için zaman kaybıdır, ama en az 4 kişi için favorilenecek, üzerine düşünülmeye değecek kadar dostça bir metindir. her edimselleşme, her kendini ortaya koyuş doğası itibarıyla bir etki yaratır. kendi zamanımızla yapabileceğimiz en güzel şeylerden biri bu kendini ortaya koyuşa özenmek kadar basittir aslında. kalanı bu etkiyi zaman kaybı ya da zamanın nitelikli değerlendirilmesi olarak değerlendirecek üçüncü kişilerin meselesidir. bu sebeple övgüleri yutkunmadan söylerse birisi, belki bir diğeri gözden kaçırdığı bir şeyi farkedip fikrini değiştirecektir.

    yani en azından, bence.