favorileri (9)

başlık listesine taşı
  • kemal kılıçdaroğlu

    "anlat bakalım faydasız, neden sınıfta kaldın hele" diye sorulduğundaki halime benziyor. tüm demokratlık ve tontonluk makyajı döküldü, karizması çok ağır çizildi.

    herhalde 9 ay sonra da "başarısız değiliz ki, iktidar tüm olanaklarıyla bastırdı, biz yine izmir'i kurtardık" falan diyecek.

  • türkiye işçi partisi

    işçi partisi dedik burjuva partisi çıktı. işte adayları otisabi'nin, işçi partilerinin vazgeçilmez mavi yakalı itemiyle dalga geçen ve sonradan sildiği şeysi.

    tamam beyaz yakalar da işçidir, başkasına ait iş yerinde çalışan herkes (isterse ceo olsun) işçidir eyvallah da sen belli başlı tabanlarından olan sendikaların tabanlarına bu muameleyi yaparsan olmaz. bu gruptan daha çok oy alan akp hiç taşak geçiyor mu mavi yakayla? tövbeler olsun...

  • nizamülmülk

    asıl adı, ebu ali kıvamuddin hasan bin ali bin ishak et-tusi.
    mülkün (memleketin) nizamlarının kurucusu anlamında olan nizamülmülk ismi ona, abbasi halifesi kaim bi emrillah tarafından verildi.
    ilginç bir dönemde yaşıyor; bir tarafta abbasiler var, kendisi zaten gazne devleti sınırlarındaki horasan'ın tus kentinde doğuyor (1018).
    1064 yılında büyük selçuklu devleti'ne vezir olarak atanıyor -öncesindeki pek çok valilik ve devlet adamlığı görevinden sonra-. sultan alparslan'ın (hüküm süresi 1063-1072) ve melikşah'ın (hüküm süresi 1072-1092) hükümdarlık dönemlerinde vezir olarak görev yapıyor. vezirlik süresi toplam 27 yıl. daha da uzun sürebilecek iken, resmi kayıtlara göre bir 'haşhaşi' tarafından suikaste uğruyor. (ölüm 1092) (gayriresmi olarak başka iddialar da var tabii.)
    kendisi bir siyasetname yazarı aynı zamanda. ve daha da önemlisi nizamiye medreseleri'nin kurucusu. bağdat, isfahan, nişabur, belh, herat, basra, musul ve amul'da kurulan bu medreselerden bağdat'takinin başına o devrin en tanınmış ilim adamlarından imam gazali'yi (el gazali) getirmiştir.
    bu medreselerin kurumlaşması ve gelişmesi, islam ülkelerinde olduğu gibi ilk batı avrupa üniversitelerinin de temeli olmuş.

    bu medreselerde öğrencilere sağlanan yurt ve burs hizmetlerini icat eden kişi de kendisidir. devletin toprak idaresi hukukunda ikta sistemini de bulan odur. aynı zamanda türk devletlerinde ilk kez gelir-gider raporlarını hazırlatan kişi de nizamülmülk'tür. dünyadaki ilk istihbarat (haberalma) teşkilatının da kurucusudur. bütün bu yaptıklarıyla, dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük devlet adamlarından biri olarak kabul edilir.

    buraya kadar yazdıklarım her yerde bulunabilecek bilgilerdi.

    bugün aklıma onun yaşadığı dönemi gözümüzde pırıl pırıl canlandırmamızı sağlayan semerkant romanı geldi. ben de pek çok kişi gibi semerkant'ın amin maalouf'un en başarılı romanı olduğunu düşünüyorum.
    roman, iki zaman sekmesinde geçmesine karşın, nizamülmülk'ün de anlatıldığı 11. yy islam coğrafyası, o zamanki iran toprakları, ömer hayyam, hasan sabbah, haşhaşiler gibi tarihte yer etmiş önemli yer, kişi ve konuları bir araya getirmesi açısından hem çok ilgi çekici hem de öğreticidir.

    tarihi tarih olarak okumak her zaman ilgimizi çekmese de, bu şekilde, yazarların yaratıcılıklarında var ettikleri dünya içinde okumak herkes için çok daha ilgi çekicidir. eğer hala okumadıysanız, çok şanslısınız. sizi hem batış anında titanik'te bulunduracak hem de çağlar öncesinin parlak doğu güneşinde gezdirecek bir kitabı tam da bugünlerde kolayca bulup okuyabilirsiniz.

    -- spoiler --


    semerkant'taki en ilginç buluşlardan biri hasan sabbah'la nizamülmülk'ü iki eski yakın arkadaşken iki düşman haline getiren süreç. bence son derece etkileyici bir buluş. ve tabii ki hayyam bağlantısı. hepsi çok incelikli düşünülmüş. assassin's creed bilgisayar oyunları serisi ve filmleri de -sanki...araştırmadım-, bu tarihi dönem ve olaylarla bir şekilde bağlantılı.


    -- spoiler --

  • 15-16 haziran 1970

    (devam)

    darbe döneminde yapılmasına rağmen en liberal anayasa olarak bilinen 1961 anayasası, çalışma düzenlemelerini işçiler lehine genişletti. derken 1963'te işçi sınıfına grev hakkı tanındı. böylelikle birçok kurumda grevler ve işyeri işgalleri görülür oldu.

    devletle arasını bozmak istemeyen türk-iş yönetimi, üye sendikaların örgütlediği bu eylemlere sıcak bakmıyordu. örneğin genel başkan seyfi demirsoy, 1963'te zonguldak maden ocağında meydana gelen ve ölümle sonuçlanan bir işçi eylemini telin ediyor, kendi tabanını "bir avuç eli sopalı komünistin rakı içirip zorladığı cahiller" olarak nitelendiriyordu. öte yandan istanbul'daki işyerlerinin sektörlerinde faaliyet gösteren basın-iş, maden-iş ve lastik-iş'in başkanları yeni kurulan türkiye işçi partisi'ne üyeydi. ve bu sendikaların örgütlü olduğu işyerlerinde grev ve işgal gibi eylemlerle koşullar işçiler lehine düzeltilmiş, bu da sendika tabanlarını yöneticilerin siyasi görüşlerine yaklaştırmaya başlamıştı. yani hem işçi hakları üzerinden hem sağ-sol üzerinden türk-iş tartışmalara gebeydi. nitekim 1967'de maden-iş, lastik-iş, gıda-iş ve basın-iş türk-iş'ten çıkarak devrimci işçi sendikaları konfederasyonunu (disk) kurdular. öte yandan özel sektörde, tuvalete tek tek gidildiği, yemek verilmediği, kimyasal dumandan zehirlenme vakalarına karşı yoğurt bile olmadığı, sanayi arkından su içildiği, haftasonu tatilinin ücretsiz olduğu günlerden çıkışta grevlerin etkisi bilindiğinden disk üyesi sendikalar örgütlendikleri her kurumda ilgiyle karşılanıyordu. son olarak yükselen öğrenci hareketlerinin de bu eylemleri coşkuyla karşılayıp desteklediklerini bilelim.

    tüm bu durumdan devlet ve işverenler şikayetçiydi. 1970 haziranında mecliste ve senatoda kabul edilen sendikalar kanunundaki değişiklik de böyle çıktı. yasaya göre sendikalar arası transfer zorlaştırılıyor, iş kolunda yetki almak için üye çoğunluğu isteniyordu. birçok işyeri türk-iş'e bağlı sendikalarla toplu sözleşme yaparak disk'i engellemeye çalışıyordu da. böylece yeni yasa hem işçilerin disk üyelerine geçişini engelleyecek, hem de disk'in salt çoğunluğu olmadığı gerekçesiyle toplu sözleşme için izin verilmeyecekti. tasarıya çoğu ap ve chp'den milletvekili olmuş türk-iş yöneticileri de destek veriyordu. ilginç olan, bu tasarı altında imzası olan mebuslardan genel-iş başkanı abdullah baştürk bir süre sonra sendikasıyla beraber disk'e katılacak ve kemal türkler 'den sonra uzun yıllar disk genel başkanlığı yapacaktı. ancak bu görevindeyken tutuklanan ve idamla yargılanan baştürk bu durumu asla lehine kullanmaya tenezzül etmedi...

    tip milletvekilleri vakit kaybetmeden anayasa mahkemesine başvurdular. disk ise 17 haziran 1970 tarihinde taksim'de miting yapmak üzere valiliğe başvurdu. ancak başvuruya cevap gelmeden, aradaki günlerin boş geçirilmemesi ve izin verilmemesinden çekinilen (gerçekten de verilmeyecektir) taksim mitingi öncesinde tabanı hazırlamak için genel grev ve yürüyüş ararı alındı. sendika temsilcileri örgütlü oldukları iş yerlerinde kendilerinin getirdiği yenilikleri hatırlatarak "şimdi bizim sendikayı yasaklayacaklar, o zaman da sizin bu haklarınız elden gidecek maaşlarınız düşecek" diye propagandaya başladılar. bu propaganda etkili oluyordu da... nitekim 15 haziran sabahına böyle gelindi...

    (devam edecek)

  • 14 mayıs 2023 genel seçimleri

    bu yıl itibarıyla tam yarım asırdır bu dünyadayım. siyasetle, devletle iç içe bir ailede büyüdüm. yaklaşık 4 yıl haber muhabirliği yaptım, 90'lı yılların sonunda bir sürü seçim kampanyası takip ettim. birçok mecra için haber çevirisi yaptım. habercilikten ayrılsam da, haberden hiç kopmadım.

    şu ömrümde ilk defa bu kadar güzel, bu kadar umut verici bir seçim kampanyası görüyorum.
    kullanılan müzikler, sloganlar, verilen pozitif mesajlar. hatta şu kalp işareti. göreyim kalpleri diyor kılıçdaroğlu, koca koca adamlar, teyzeler, çocuklar, binlerce insan kalp yapıyor elleriyle. karşı taraf abuk sabuk şeyler söylese bile, kalabalıkların yuhalamasına izin vermiyorlar. medeniyet gözlerimi yaşatıyor.

    sancılı bir birleşme oldu, evet. ama bu kadar birbirinin zıttı düşüncenin, bu kadar egonun bir araya geldiği bir grupta bir takım aksiliklerin olması normal. önemli olan o aksilikleri aşabilmekti. şu son 10 gün içinde çok büyük bir felaket olmadığı sürece aksilikleri aşmayı başardılar diyebiliriz herhalde. en azından görüntüde. ki, bu bile çok önemli bir şey seçmen açısından.

    evet, ilk defa bu kadar umutlu olduğumu hissediyorum bu ülkede. gerçi ilk defa da bu kadar umutsuzluk yaşadığımı hissettiğim için mi emin değilim. bu ülke ilk defa bu kadar bölündü, ilk defa bu kadar batmaya yaklaştı. belki de o yüzden. tek dileğim var, güzel mesajların ve umudun verildiği bu seçim kampanyası amacına ulaşsın, başarıyla sonuçlansın.

    o zaman hayde

  • erdoğan'ın gençlerle olan yayını

    "hadi demokratikçilik oynayalım" çağrısıyla bir araya gelmiş bir ekip gibi görünüyor.

  • !14 mayıs gecesi dinlenebilecek parçalar

    kenarda köşede birikmişim olsaydı sibel can hisselerine yatırırdım.

    padişah

  • daha güzel yaşamak parayla mı?

    -para ne işe yarar?
    +kolaylaştırmaya.
    -daha çok parayla daha kolay yaşar mıyım?
    + evet.
    - daha kolay yaşamak istiyor muyum?
    + kim istemiyor ki?
    - o halde daha güzel yaşam parayla mı?
    + evet
    - peki daha güzel yaşam "sadece" parayla mı?
    +hayır.
    - aradaki fark ne?
    + bazen aşırı kolaylık anlamsızlaştırır. bazen her şeye her istediğin zaman sahip olmak arzulamanın keyfinden azaltır. bazen etrafındakiler sırf paran olduğu için senin varlığını bir kolaylaştırıcı olarak görürler ki yalnızlaştırıcı bir etkisi vardır.

  • daha güzel yaşamak parayla mı?

    entrylere baktıktan sonra farkettim ki soruyu peşinen evetleyecek gerçek dünya insanları adına da birinin konuşması gerekiyor.

    hemen ispatımızı yanlışlanamaz ve bu satırları yazarken reel zamanlı olarak yaşadığım meseleyi göstererek yapalım.

    msgsü'de öğrenciyim. okuldan çıktım. hiç param olmadığı için beşiktaş'a yürüyerek gitmeye karar verip yola çıktım. okuldan çıkalı 300 metre olmamışken birden sağanak bastırdı. sabah hava güneşli olduğu için yanıma şemsiye almamıştım. sağanak not almak için yanımda taşıdığım bilgisayara zarar verebileceği için kendimi bulabildiğim ilk "yağmur dinene kadar oturulacak" mekana attım. çayımı beklerken, burayı unutmayın önemli, yazıyorum bu satırları.

    mekan güzel. içeri girer girmez çalışanlar buyrun dediler. en son 17 nisan saat 18.00 sularında gıda aldığım için epey açtım. şakayla karışık çok pahalı değilsiniz değil mi? diye sordum personele. yok ya restoranlara göre ucuz bile sayılır dedi. sonra menüyü getirdiler. çay 19 lira, etli yemek 300 lira.

    yağmur hızlandı. (hala yağıyor.) mekanı beğenmeyip başka bir yere gitmeye çalışırsam yağmur diz üstü bilgisayarıma zarar verebilir diye korktum ve mekana oturup bir çay söyledim. bu bilgisayarın zarar görme ihtimali çok önemli zira eğer bilgisayara bir şey olursa şu kardeşiniz büyük ihtimal önümüzdeki 6 ay boyunca yeni bir girdi giremez.

    şimdi soruyu tekrar soralım. daha güzel yaşamak parayla mı? evet.

    ancak elbette başlığın açılışındaki küçük tuzağa düşmemek gerekiyor. "daha" epey göreceli bir kelime. daha iyi hissetmek için meditasyon yapmak bedava, sokağa çıkıp güzel bir yürüyüş yapmak bedava, yumurtayı bir kaç farklı şekilde yapmak bedavaya yakın. üstelik aşk, dostluk, aile sıcaklığı - en azından sen alt kuşak isen- insanı mutlu kılacak durumlar da bedavaya yakın.

    ancak parasızlıktan günde 10 kilometre yürümek kötü yaşam. parasızlıktan her gün yumurta yemek kötü yaşam. et yiyememek, paran olmadığı için hayatındaki kadının "arada dışarda da görüşelim" çemkirmesini duymak, sadece evin içinde titremeye başladıktan sonra kombiyi açmak, su parası kaygısıyla üç günde bir duş almak, yırtılan, epriyen elbiseni yenileyememek, adıyaman tütünü içerek sigaradan alacağımız tattan mahrum kalmak, büyük hayranı olduğum kalt'ın canlı gösterisine gidememek, çok yakın bir sanatçı arkadaşımın parçası olduğu etkinliklere parasızlıktan katılmamak, hocaların mutlaka okuyun dediği kitapların pdf'si yoksa okunamaması ve bunların tümünün farkında olmak, iyi yaşam değil. daha iyileştirilmesi de bedavaya değil.

    elbette birisi kinik bir felsefe savunabilir. sadece artık yemeklere tav olursan ölene kadar bedava gıda alırsın, sadece kimsenin istemediği kadınlarla yatarsan çok aktif bir cinsel yaşamın olur, kimsenin oturmak istemeyeceği evde oturursan bedava konaklar, insanların eskilerini giyersen bedavaya giyinirsin. bu yaşamı dahi daha iyi hale getirmek aslında ilk girdi sahibinin söylediği, ancak artısı kadar eksisini de hesaba katarsak elimizde "daha iyi yaşamak parayla değil" önermesi değil, "yeterince onursuzlaşırsan parasız da hayatta kalırsın" önermesi kalır. yağmur dindi, ben parasızlıktan sırtımda çantayla bir 5 km kadar yürüyeceğim, yürürken belki bir ıslık çalarım "daha iyi yaşıyor olmak" için. *