ömer naci soykan hoca "çeviri kültürden özgün kültüre: kendi felsefemiz yolunda" adlı makalesinde türkçenin felsefe için yeterli olduğunu açıkladıktan sonra felsefenin "gövermesi" için neler yapabileceğimizi sıralıyor:
1- felsefecilerimizin sayısını artırmalıyız.
2- diğer bölümlere "felsefe ajanları" göndermeliyiz. (yani fizikten türkolojiye her alanda felsefeciler olmalı.)
3- felsefeye olan ilgiyi uyandırmalıyız.
elbette bunların hepsinin az ya da çok haklılık payı var ancak bu başlığın altına yazılmak istenen şeyler bunlar değil. hocamız aynı metin içinde "felsefeye ne gerek var!" denilen yerde, gerçekten de felsefeye gerek yoktur." diyor, sf.38. bu başlığa katkı sağlayacak olan da işte bu cümle ve bu cümlenin konuyla doğrudan bağlantısı.
hocamız felsefeye ilginin uyandırılması için yukarıda alıntıladığım cümlenin hemen ardından "entelektüel hayatımızın, birkaç moda deyimin belirleyiciliğinde kısırlaşması istenmiyorsa, felsefeye gerek olmalıdır." diyor. geniş halk kitlelerine tam da "felsefe yapma" dedirtecek bir cümle. ne yani felsefe sadece entelektüel hayatın kısırlaşması riskinden koruma işlevine mi sahiptir? başka bir işe yaramaz mı? bir manavın felsefeye ihtiyacı yok mudur? hocanın akıl yürütmesinde felsefe sadece entelektüel hayatının kısırlaşmasından çekinenlere merhem sağlayan bir şey gibi duruyor ancak böyle bir derdi olan insanın zaten felsefeye ilgisi olduğunu varsayamaz mıyız? sokrates sokaklarda insanlarla konuşurken ya da aristo doğayı incelerken entelektüel hayatın kısırlaşmasına karşı mı mücadele ediyordu?
hocamız felsefeye ilginin uyandırılması için ne yapılması gerektiğini seziyor- her bu konuyla ilgilenen insanın kolaylıkla sezebileceği gibi- ancak sorunun üzerine gitmek yerine dimağlara hoş bir sada bırakmayı tercih ediyor.
bir önceki entryde ee? sorusunun felsefenin en önemli sorularından biri olduğunu söylemiştim. beni bunu düşünmeye iten şey de ömer hocayı mezkur yazıyı yazmaya iten şey ile aynı: hepimizin gördüğü ancak hiçbirimizin çözemediği "felsefe ne işe yarar?" sorusu.
bu sorudan kolaylıkla "felsefe felsefe içindir!" diyerek sıyrılabiliriz. kimse felsefe okumak zorunda değildir felsefe sadece felsefeciler için yapılır ve ilgilisi isterse zaten onu bulacaktır. geniş halk kitleleri felsefe okursa elbette daha iyi olur ancak okumasalar da hiçbir şey olmaz, sadece entelektüel hayatları biraz kısırlaşır. önemli olan evrensel felsefenin sorunları ile ilgilenip onu geliştirmiş olmaktır. felsefe kendini okutmaya, dinletmeye çalışmaz! o tıpkı bir türk akademisyeni gibi ayağına gidilinilmesi ve bilgelik dilenilmesi gereken bir şeydir.
bu bakış açısı türkiye'de en yaygın bakış açısıdır diyebilirim. ancak sorunu çözmeyi bir yana bırak sorunu görmeyi bile reddeder. türkiye'de bir felsefi gelenek oluşmamasının sebeplerinden bir tanesinin ben bu yaklaşım olduğunu düşünüyorum. ömer hocanın ilk paragrafta alıntıladığım cümlesi de tam bu bağlamda anlamlı buluyorum.
peki neden "felsefe yapma!" pejoratif bir deyim? neden insanlar ne gerek var felsefeye diyebiliyorlar? neden en az üç bin senedir varlığını sürdüren ve aslında medeniyette hala güncel olan felsefe mesleği türkiye'de bir türlü tutunamıyor? ben ee? sorusunun bu sorulara verilecek yanıta katkı sağlayacağı kanaatindeyim.
şimdi, eğer felsefe sadece felsefe yapmak için yapılan bir şeyse felsefe kelimesi dahi icat edilmemişken felsefe yaptığını iddia ettiğimiz thales, anaksimenes, pisagor gibi isimler ne yapmayı amaçlıyor nereye varmaya çalışıyorlardı? keh keh
ben felsefe tarihinin felsefenin ne olduğu konusunda yeteri kadar açık olduğunu düşünüyorum: felsefe var olan her ne ise onu daha iyi anlamak için yapılan etkinliklerin tümüdür. antik yunan ve roma'dan da açıkça görüldüğü üzere felsefe yaptığını iddia edenlerin hemen hepsi bir sorunu çözmeye çalışıyorlardı. hem kendi motivasyonları hem de eylemlerinin toplumsal meşruiyeti de zaten buradan geliyordu. filozof denen figüre karşı gösterilen saygının da temellerinden biri olarak bu gerçek zamanlı yaşama olan katkıları gösterilebilir.
bugün elimizde olan sorun, yani felsefenin boş bir iş olarak düşünülmesi, felsefenin gündelik gerçeklikten tamamen kopmuş olmasıyla alakalıdır. türkiye'deki insan kitlesi aradığı hiçbir yanıt için felsefeciye gitmeyi düşünmez çünkü "felsefeci yanıtlar değil sorular üretir sadece". e peki o sorular üretildikten sonra ne olur? felsefeci soruyu üretir ve başka birinin çözmesi için oracıkta bırakıp gider mi? eğer öyle ise bunca kalın felsefe kitapları baştan aşağıya sorulardan mı oluşmaktadır? felsefecilerin de maalesef ara sıra güçlendirdikleri bu "sadece soru üretme" algısı türkiye'nin felsefe konusunda bir türlü ayakları üzerinde duramamasının meşrulaştırması dışında bir işe yaramamaktadır. felsefe eğer faydalıysa bu faydalar felsefe yapanlarca gösterilmelidir yok eğer değilse zaten neden felsefe ile uğraşılmaktadır?
felsefe ne işe yarar sorusu ise yukarıda zaten verildi: felsefe her işe yarar. sanat gibi düşünülmesi gerekir felsefenin. sanat ne işe yarar? yaptığın her şeyin daha güzel olmasını sağlar. felsefe ne işe yarar? yaptığın her şeyin daha derin düşünülmüş olmasını ve istenilen sonuca daha rahat varabilmesini sağlar. bir manavın felsefeye ihtiyacı vardır çünkü ticarette de botanikte de insan ilişkilerinde de felsefe manava varlığını bile bilmediği derinliği katar. kendisine bu iş bir kere öğretildiğinde ise bildiğimiz akademik anlamıyla değil ama gerçek anlamıyla felsefe ile derinlikle uğraşmaya başlayacaktır. bununla manavın birden aristo'da varlık problemi çalışacağını söylemeye çalışmıyorum, sadece düşüncenin faydalarını daha çok talep edeceğinden bahsediyorum. felsefe sadece bir iş için değil, sadece bir an için değil hayatın her alanında/anında insanlara değer katacak bir etkinliktir. bu sebeple felsefeciler derin felsefenin dikkat çekmesini istiyorlarsa öncelikle yüzeysel felsefeyi doğrulukla anlatabiliyor/gösterebiliyor olmalılar. kendisine önce git para kazan diyen komşusuna bir sonraki sene zengin olarak yanıt veren filozof thales gibi. bunu yapabilmenin yolu da ee? sorusuna yanıt verebilmekten geçer.
hoş: tümü
|
bugün
başlıkta ara