3 entry daha
  • 6610 no.lu entryden devam.

    öncelikle sanatın pratik olarak ortaya konuluşundan bahsedelim. dutton sanatın ne olduğunu anlamak için makul bir yol öneriyor ve diyor ki sanatı anlamak için uç örneklere gitmek yerine bilakis herkesin üzerinde mutabık kaldığı örneklere bakmak gerekir. ben de bu mantığı devam ettirmek istiyorum. ilk sanat eserleri olarak düşündüğümüz mağara resimleri, takılar, ilkel danslar vs.'de olan ortak özelliklere baktığımızda karşımıza çıkan basit patternler üzerinden araştırmamızı başlatabiliriz. bu patternleri aşağıdaki şekilde tasnif ederek başayabiliriz:

    1- evrensel ve anonim izleyiciye sunum
    2- üretimdeki bireysel motivasyon
    3- pozitif etkileşim beklentisi ve olanağı

    evrensel ve anonim izleyiciye sunum'dan başlayalım. geçmişten bugüne sanatçı olarak bildiğimiz insan tipi - ben sanatçı tipinin sapiens örgütlenmesi içinde mecburi olarak doğan tiplerden biri olduğu olduğunu düşünüyorum, lider, yargılayıcı, tüccar, savaşçı, filozof, şakacı tipleri gibi- ne yapıyorsa yapsın, yaptığının bir şekilde izleyici karşısına çıkacağını bilerek yapar. bugün dahi sanatçıların uykularını kaçıran kimi zaman yargılayıcı, kimi zaman hayran olmaya teşne izleyicidir bu. sunumun gerçekleşeceği anın baskısı -ki aynı zamanda sanatın tecessüm edip ömrünün sınanmaya başlanacağı anın başlangıcıdır- sanatçıyı üretiminde bir fazlalık, bir yetenek gösterişi üretmeye iter. zira izleyici her zaman hataları görmeye hazır dahası, isteklidir. denis dutton bu durumu sanatın değerli oluşunun bir kanıtı olarak ele alır. ona göre eğer taklit edilebiliyorsa ya da hayranlık uyandıracak bir değer taşımıyorsa dikkatli -çoğu zaman kıskanç- izleyici gözleri tarafından süratle afişe edilecek ve sanatçı yaptığı işin karşılığı olarak hakaret, küçümseme ve kınama alacaktır. sanat üretiminin bir kaynak israfı mı yoksa kaynağın en güzel kullanımlarından biri mi olduğu meselesi ancak kaynakların sağlayıcısı olan izleyicinin karar vereceği bir meseledir.

    lascaux mağarası'ndaki resimlere georges bataille sanatın doğuşu diyor, bu sebeple elimizdeki en eski sanat eseri olarak bu örneği almayı münasip görüyorum. lascaux mağarası'nın duvarları gerçekten de hayranlık uyandıracak resimlerle doludur. bugünün bakış açısından bile duvarlara bu kadar canlı şeyler resmedebilmek takdire şayandır. bizim konumuz açısında ele alırsak duvarlara bunları çizen sanatçı, bu çizimlerin mağaranın diğer sakinleri tarafından görüleceğini ve değerlendirileceğinin farkındadır. evrimsel eleme sisteminin hala son derece etkin ve acımasızca çalıştığın m.ö. 20-10.000'li yıllarda mezkur insan grubunun önceliği hala gıda ve güvenliktir. bu şartlar altında grubun tüm üyelerine her gün en baştan ve aktif bir şekilde ihtiyaç vardır. bu şartlar altında günlerini hatta belki aylarını duvar boyamaya ayıran üye ya da üyelerden biri olmak son derece risklidir zira eğer bu konuda gerçek bir başarı ortaya konamazsa insan grubu tarafından sanatçı olarak değil, bedavacı-parazit olarak bellenecektir. bu dönemde insan gruplarının kendi aralarındaki değerler dikkate alındığında, yani gruptan dışlanmanın ölümle eşdeğer olduğu hatırlandığında, bir insanın başına gelebilecek en kötü şeyin "bedavacı, parazit" olarak bilinmek olduğu kolaylıkla görülebilir.

    elbette bu örnek ile ilgili dönemlerde insanlar gıda toplamak dışında bir şeyler yapmıyorlardı demek istemiyorum. hatta daha yakından bakarsak ilgili dönemin insanalarının şimdiki insanlardan çok daha fazla boş zamanı olduğunu söyleyebiliriz. bu örnekte dikkat çekmek istediğim şey her şeyin bir grup içinde olup bittiği bir dönemde boş zamanı diğer üyelerle daha fazla sosyalleşmek ve hem cinsel hem doğal seçilimde avantaj sağlamak için harcamak yerine büyük ihtimal yalnız başına üretim yapmaya ayıran insanın aldığı riskin büyüklüğüdür. bu risk sunum riskidir ve sanat dair herhangi bir şey yapmaya yeltenen her insanın yüzleşmesi gereken bir olgudur. boş zamanın olması sanatçı tipinin grup gereksinimlerinden bağımsız olarak zaman ve kaynak harcamasına öncelikle pejoratif bir yerden yaklaşılacağı varsayımını etkilemez. son avda yaralanmış olan üyenin, av sırasında yeterince katkı sağlayamamış üyenin bir de boş zamanında okçuluk çalışmak yerine duvarlara resim çizdiğini görürse ne düşüneceğini tahmin edebilirsiniz.

    meseleyi daha iyi anlamak için bugünün küçük şehirlerine ya da bir evde yaşayan kalabalık ailelere bakılabilir. böyle mekanlarda hiçbir şey tamamen kişisel değildir, herkes herkes hakkında hemen hemen her şeyi bilir ve herkesin yaptığı şeyin dışında verilen her uğraş aşırı derecede dikkat çeker ve herkesi ilgilendirir. lisede sürekli yanımda taşıdığım ve bir şeyler karaladığım bir defterimin ne kadar dikkat çektiğini hatırlıyorum, elimden fiziksel güç kullanarak dahi alınmaya çalışıldığı olmuştur. ilk sanatçıların bundan çok daha aşırı bir şekilde toplum gözetiminde olduğunu söylemek zannediyorum ki yanlış olmayacaktır. sanatçı ne yapıyorsa, yapışından itibaren sunuluyordu ve meraklı gözler tarafından değerlendirileceğini biliyor ve bundan ıstırap duyduğu kadar bunu arzuluyordu da. sanatın ilk örneklerini gördüğümüz dönemlerde insan gruplarının iç etkileşimleri sunumu bu şekilde sanat etkinliğinin içine zorla gömmüştür ve bundan sonraki tüm sanat etkinlikleri de bu gömülü niteliği içinden taşımak zorunda kalmıştır.

    bir kaç karşı argümanla bu akıl yürütmemizi çürütmeye çalışalım. da vinci'yi ele alalım. da vinci yine mona lisa tablosunu yapsaydı ancak yaparken de bitmiş halini de hiç kimse asla görmemiş olsaydı. mona lisa tablosu bitmiş halde da vinci'nin odasında dururken de vinci bir meseleye sinirlenip tabloyu yakmış olsaydı, yaktığı şeye bir sanat eseri diyecek miydik? bizim hipotezimize göre bu sorunun yanıtı hayırdır. zira tablo henüz sunulmamış olduğundan "sanat" edimselleşmemiştir. kafka örneğini de verebiliriz. bilindiği üzere kafka pek çok eserini arkadaşı max brod'a verip imha etmesini istemiştir. kafka'nın ölümünden sonra brod ilgili eserleri düzenleyip yayımlamıştır. kafka ilgili eserleri yayımlamak istemese bile eserlerinin sunulmuş olması sanat mekanizmasını edimselleştirdiğinden sanat olarak değerlendirilmelidir. gombrich sanat yoktur aslında sadece sanatçılar vardır derken kısmen doğruyu söylüyordu. izleyici yoksa yapılan işin sanat olup olmadığını konuşmak için bir sebep dahi yoktur.

    eğer sanattan sunumu çıkarırsak herkesin kendi kendine karaladığı her şeyi, duşta söylenen şarkıları, ayna karşısındaki dansları, sarhoşken yazılan şiirleri vs. sanat eseri olarak saymamız gerekecektir. bu sebeple sanatın pratik varlığının vazgeçilmez birinci unsuru olarak sunumu alıyoruz.

4 entry daha