en çok favorilenenleri (39) - sayfa 2

başlık listesine taşı
  • demosthenes kimdir?

    milattan önce 384 yılında atina'nın bir köyünde doğan devlet adamı ve büyük hatip. hayatını logograflıktan kazanmıştır. bizanslı aristophanes ve semadirekli aristarchus kendisini 10 büyük attic oratordan biri saymışlardır. (bkz: 10 büyük hatip)

    nietzsche'ye göre isokrates'in, cicero'ya göre platon'un öğrencisidir. sıkı bir thucydides hayranıdır. rotasizm bozukluğundan muzdarip olduğu için diksiyonunu düzeltmek için çok büyük çaba harcadığı anlatılır.

    erken yaşlarda başladığı siyasi söylevler ve savunmalarıyla atina'da büyük bir üne kavuşur. makedonyalı philip'in yayılmacılığı ve ardından büyük iskender'in idare ve politikalarına karşı ateşli nutuklar verir. bir örneği:

    "sonsuz bir hürriyet istiyoruz, ama sonsuz bir tembellikle birleştirirsek, sonunda ne hürriyetimiz ne de tembelliğimiz kalacaktır. bugün makedonlarla savaşmadan önce savaşmalıyız. kendimizle savaşmalıyız. kendimize, kıpırdamadan oturduğumuz yerden hürriyet kazanamayacağımızı hatırlatmalıyız. savaşmadan önce savaşmalıyız, çalışmadan önce çalışmalıyız, zorluklardan kaçmadan önce zorluklarla yüzleşmeliyiz. bugün, ne yaptığımızın ve neden yaptığımızın farkında olarak, atina'nın geleceğine karar vermeliyiz."

    günümüzde sözcüklerin insanlar üzerindeki etkisini anlamak isteyenler demosthenes'i es geçmemelidir. söylediği sözler çağların içinden yürüyerek hala kuvvetli hisleri uyandırabiliyor. retorik bilimi nedense ülkemizde sadece "hatip" yetiştirmenin önemini kavramış cenahça önemseniyor ve yazık ki bu yetenek siyasi sahada istismar da ediliyor. halbuki düşünceyi ve hissi doğru ifade etmek her insanın kazanması gereken bir beceri.

    kaynak:
    smith, r.m. (1995). "a new look at the canon of the ten attic orators"
    phillips, d. d. (2004). athenian political oratory: 16 key speeches. routledge.

  • sakal safsatası

    sık sık bir safsataya dönüşmekle beraber bir paradoksu, düşüncede bir zorluğu ifade eden mefhum. fallacy of the beard veya continuum fallacy.

    kaynağını sorites paradoksundan alır. açıklayayım:

    elimizde iki durum olmalı. örneğin: yetişkin ve çocuk. çocukluktan yetişkinliğe geçmek elbette bir günde mümkün değil. ama sınırı da bir yere çizmek zorundayız. bir önceki gün oy veremeyecek veya içki içemeyecek kadar ham olan birey, 18 yaşına girdiğinde bir günde nasıl da olgun nasıl da aklı başında bir insana dönüşüyor.

    bu mefhumun sakal safsatası olarak adlandırılması "tek kılla sakal olur mu?" sorusundan geliyor. ama daha alaturka bir örnek olması açısından borç alırken kullanılan argodaki "sakal"ı öneriyorum.

    çünkü 50 sakal borç istenir, 500 sakal da borç istenir* ama 300.000 sakal borç istenmez.

  • argumentum ad lazarum

    fakirlik safsatası. ismini lazarus'tan, yeni ahit'te geçen luke gospelinde adı geçen bir dilenciden alır. tersi için (bkz: argumentum ad crumenam)

    toplumun dezavantajlı koşullarda doğup bu koşullarda yetişen insanlarının yoksulluğu ve sefilliği üzücüdür elbette. ama bu yine de onları her koşulda haklı yapmaz. fakir ama gururlu jön her konuda haklı değildir. hele ki kendi ihmali ve tembelliğinden dolayı fakir olanlar büyük olasılıkla daha çok konuda haksızlardır.

    ne var ki, kendimizden daha kötü koşullarda olan insanlara karşı duyduğumuz merhamet bu safsatayla istismar edilebilir. (bkz: fakir edebiyatı)

    bu yüzden, yoksul olmadığı üç nöronla anlaşılabilen bir politikacı kendisinden "bu fakir" diye söz edebilir.

    sokakta yaşayan insanlar dünyadan kendilerini soyutlamış ve nefsini terbiye etmiş insanlar gibi görünebilirler. ama evsizliklerinin sebebi nefislerine uyup tarlayı tapanı pavyonda yemek de olabilir. evsiz bilge romantizmi satirik edebi repliklerle sinemamızda iş yapıyor mu? evet. yine de evsiz alkoliklerimize de kuşkuyla yaklaşalım.

    not: bu arada ekonomik duruma göre bilgeliğin artıp artmayacağına dair bir çalışma da yapılmış. buradan

  • korkuya başvurma

    duygusal safsatalardan en etkili olanı. korku davranış ve düşüncemizi en fazla yönlendiren duygulardan biri. bu da bir hayatta kalma stratejisi aslında ve hor görülecek bir kaide de değil. yine de bunun farkında olmak daha saygın bir şekilde yaşamamıza yardımcı olabilir.

    alman ilahiyatçı martin niemöller'in naziler hakkında yaptığı konuşma hemen herkes tarafından bilinir.

    "naziler komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım; çünkü komünist değildim.
    sosyal demokratları içeri tıktıklarında sesimi çıkarmadım; çünkü sosyal demokrat değildim.
    sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim; çünkü sendikacı değildim.
    sonra yahudiler için geldiler, sesimi çıkarmadım, çünkü yahudi değildim.
    benim için geldiklerinde, sesini çıkaracak kimse kalmamıştı."

    niemöller'i alkışlamadan önce durup düşünelim. bu konuşmadan yola çıkarak bizim gibi olmayanları savunmak gerektiğini rahatlıkla anlayabiliriz. çünkü aşikar bir mağduriyet var.

    ancaak, yarın bir gün ses çıkarmadığımız için sıra bize gelecek diye düşünerek korku yüzünden bizden farklı düşünenleri savunmaya karar veriyorsak ortada bir problem var demektir. çünkü politik ve sosyal davranışlar ilkeler üzerinden ilerlemelidir, duygular üzerinden değil.

    bugün başka birinin haklarını savunmak için ne aynı safta olmamız gerekir, ne de yarın bir gün onun da bizi savunması beklentisi. birisi haksızlığa uğruyorsa, haksızlığa uğruyordur. renginin yeşil olması veya oralete inanıyor olması bir şeyi değiştirmez.

    not: en mühimini unutmuşum. (bkz: terör) dehşet ve korku yoluyla sindirme ve ajandasını dayatma, kendini kabullendirme amacındaki teröristlerin argümanı da maalesef korkudur. dediklerimi kabul edin, yoksa güvende hissetmezsiniz. (bkz: ad baculum nedir?)

  • omniscience nedir?

    "her şeyi bilmek" anlamına gelen tanrısal özellik. hristiyan ve islam düşüncelerinde tanrının her şeyin farkında olduğuna inanılır.mesela islam'da "al-alim" sıfatıyla "olanın, olmuşun ve olacağın" mutlak bilgisine sahip bir allah tanımı vardır ve 49 ayetle bu doğrulanır.

    bu kavram da, eğer öyleyse "özgür irade var mıdır?" sorusuna yol açar ve bir paradoksu doğurur. buradaki paradoks şuradan kaynaklanır: bu tanrısal "olacağın bilgisi" tanrının kendi özgür iradesini ortadan kaldırır mı? yani her şey zaten belliyse tanrının kararları da belli midir?

    bir de işin içine tanrının külli irade ile her şeyi belirleyen olması, her şeyi kontrol etmesi girince bu deterministik karmaşa bambaşka sorular ve enteresan cevaplar doğurmaktadır.

    kaynak:
    grim, patrick (1985). "against omniscience: the case from essential indexicals". noûs. 19 (2): 151–180.
    https://www.kuranvemeali.com/...yi-bilir-ilim-ile-ilgili-ayetler

  • la chatte noire

    sözlüğe hızlı bir giriş yapmış, bilgilendirici girdilerin sahibi yazar. işte bu gibi yazarlarla aynı yerde yazmak ve fikirleşmek hevesi ile buradayım.

  • tevatür

    yaygın söylenti. yaşar kemal romanlarında çoğunlukla "yanlış yaygın söylenti" anlamında kullanılıyor.

    ancak islami literatürde hadis için kullanılan tevatür, mütevatir kavramlarının "üzerinde yalan söylemek için ittifak etmesi mümkün olmayan farklı kaynaklarca dile getirilen" anlamına geldiğini gördüm.

  • tu quoque

    argümanı karşı tarafın bir eylemi veya özelliğine çekerek reddetme. senkendinebakçılık, ikiyüzlülük. "appeal to hypocrisy"

    güzel dedem ölümünden birkaç yıl öncesine kadar günde 2 paket sigara içerdi. ben on beş yaşındayken sigaraya başladığımı fark etti ve beni karşısına oturtup o nafile aforizmayı söyledi.

    "sigara içme, zararlı"

    ah benim güzel dedim, ah benim canım dedem. sen benim idolüm değil misin? ben seni ağzında sigarayla bir sandalyeyi ters çevirip tek bacağında tek elinle amuda kalkarken görmedim mi? sen değil miydin olimpik havuzu tek nefeste baştan sona yüzebilen adam? sigara zararlıydı da balkonda rakı içerken sigara dumanını o kadar büyük keyifle yarısı batmış güneşin ışığına neden savurdun?

    "sen dediğimi yap, yaptığımı yapma"

    dedem haklıydı: sigara içmek sağlığa zararlıdır. dedemin atletik kabiliyetleri de, akrobatik hareketleri de bu gerçeği değiştirmez. ama nedense, telaşla sarıldığımız ilk argüman olan 'ama sen de içiyorsun' bize olduğundan daha makul geliyor.

    bunun sebebi bu argümanın gerçek olması. yani evet, dedem de sigara içiyordu. içiyordu ama kendi öğüdünü tutmuyor-tutamıyor olması öğüdünün yanlış olduğu anlamına gelmiyor. yani insan, davranışından bağımsız olarak belli gerçekleri kavramış olabilir.

    bu da çok normal. hangimiz istediğimiz gibi yaşayabiliyoruz ki?

    politika örneği:

    muharrem ince: chp milletvekili adaylarının içinde eski akp'li birçok isim var. bu isimlerden ötürü seçmen chp'ye oy vermemelidir.
    herhangi biri: sizin milletvekili adaylarınızda eski akp'liler var.

  • egosantrizm

  • magical thinking nedir?

    sebep safsatalarının en kolay tespit edileni.

    bir şeyin sebebini doğaüstü güçler zannetmek. allahsöyletticilik, açtınşomağzınıcılık.

    the secret isimli kitap 2000'lerde fazlasıyla popülerdi. kitabın mottolaşmış iddiasına göre "ne düşünürsen başına o gelir". yazarı, buna kanıt olarak da incil'i göstermekteydi.

    matta 21:22 der ki: "inanarak istersen, verilir"

    ne kadar rahatlatıcı bir düşünce. ama bu bir wishful thinking yani hüsnükuruntu'dan başka bir şey değil maalesef. ben de "keşke öyle olsaydı" diye düşünüyorum ama neredeyse zero-sum game - sıfır toplamlı oyun halindeki bir sosyal ve ekonomik sistemde herkesin istediğinin olması mümkün değil.

    diyelim ki istediğimiz şey oldu... bunun olmasının sebebi yeterince inanarak istememiz değil. eğer böyle düşünüyorsak "magical thinking" yanılgısına kapılıyoruz demektir.

    örnekler:

    -eski roma'da kesilen bir hayvanın dalağının böbreğinin temizliğine bakarak sefere çıkıp çıkmamayı kararlaştırmak. (bkz: augur)

    -birine lanet okumak, beddua etmek.

    -psikolojik rahatsızlığı olan kişiyi "cinlenmiş" sanmak.

    -karma.

    -depremi zinadan ötürü sinirlenen tanrının veya tanrıların gazabından sanmak.

    aslında bütün semavi dinlerde olan ama islam'dakini daha kolay anlayabileceğimiz "kaza ve kadere iman" düşüncesi bizi bu yanılgıya götürür.

    ya jacque fresco'nun bir röportajında ya da george carlin'in bir gösterisi esnasında dikkat çekilen önemli bir nokta vardı. hangisi olduğunu tam hatırlamıyorum. *

    " trafik kazalarında insanlar ölünce buna kader diyoruz. peki neden asansörler çarpışmıyor? çünkü asasnsörler birbirleriyle çarpışamayacak şekilde tasarlanmışlardır."

    velhasıl deprem'in tanrıların gazabından olduğunu zannetmek nasıl tektonik faaliyetleri bilmemek veya itibar etmemekten kaynaklanıyorsa depremlerde yaşanan ölümleri de yapıların sağlam-uygun olmayışı yerine tanrı iradesine bağlamak aynı tür bir yanılgıdan kaynaklanıyor.

    haa, diyebilirsiniz ki tektonik faaliyetleri kontrol eden zaten tanrıdır. işte buna pek emin değilim.

    kaynak:
    shermer, michael (1 june 2007). "the (other) secret". scientific american. 296 (6): 39.
    piaget, jean (1929). the child's conception of the world. london: routledge & kegan paul.

  • texas keskin nişancısı

    benzerlikleri görüp, farklılıkları ihmal ederek yanlış sonuca varma hatası.

    clustering illusion yani kümeleme illüzyonunun mantık hatası karşılığıdır. hikaye şöyle:

    texas'ta bir adam revolverini çekip ahırın kapısına ateş etmeye başlar. atışlar bittiği zaman da alır eline bir boya, kapıda en çok nereyi vurduysa orayı merkeze alan bir hedef tahtası çizer.

    işte astrologlar da böyledir değerli dostlar. beş tane başak burcu aynı huya sahipse bu durum astrolojinin geçerliliğini ispatlamaya yeter. ama kalan doksan beş başak burcu yükselenine göre hareket etmektedir.

    falcılar da bu nosyondan yararlanırlar. günde yüz tane kehanet üfüren falcının doksan beş yanlışı ona bir şey kaybettirmez. ama hakkındaki olayları doğru bildiği beş kişi ona bir sonraki kehanetleri için para vermeye gönüllüdür. hatta arkadaşlarına da bedava reklam yaparlar. nitekim; şeyh uçmaz müritleri uçurur.


    şiddetle tavsiye ettiğim kaynak*:
    carroll, robert todd (2003). the skeptic's dictionary: a collection of strange beliefs, amusing deceptions, and dangerous delusions. john wiley & sons. p. 375.

  • cum hoc ergo propter hoc

    aynı anda olan iki şeyden birini, diğerinin sebebi zannetmek.

    "maraş depremi olurken amerikan zırhlısı istanbul boğazı'ndaydı. böylece depremi yaratan amerikan zırhlısıdır. "

    "korelasyon nedensellik değildir" bunu bilmemekten doğan hatalardan biri bu. diğeri için (bkz: post hoc ergo propter hoc)

    immanuel tolstoyevski çok isabetli bir sebebe bağlıyor bu safsatayı. kendisinin de yaptığı gibi wikipedia'daki maddenin "see also" kısmına girersek apophenia kavramı ile karşılaşıyoruz. apofeni özetle, ilişkisiz şeylerde bir bağ görmek demek.

    halıdaki desenleri, gökteki yıldızları var olan şeylere benzetmek. rüyayı hayra yormak eylemleri apofeni ile ilişkili. bu "örüntücülük" evrimsel olarak işimize yarıyor. çünkü tehlike ihtimalini sezdiğimiz anda buna ölem almak evhamlı bir karaktere dönüşmemizi sağlasa bile bizi güvende tutuyor.

    fakat ihtiyatın dozu önemli: yağmur ve fırtına esnasında yüksek yerlerde gezinmemek yıldırımdan korunmamıza yarıyor ama hava açıkken de yükseklerde dolaşmaktan kaçınırsak bir problem var demektir. (bkz: tek sebep safsatası)

    bambaşka verilerin korelasyonunu görebileceğiniz bir site için link

    burada amerika'da sosyoloji doktorası yapan kişilerle, araştırma için uzaya gönderilen roketlerin arasındaki tatlı paralellik görülebilir. ama bu demek değildir ki bu roketlerin fırlatılma sebebi sosyoloji doktoralarıdır.

    sebebi tam anlayamamaktan kaynaklanan diğer yanılgılar için: (bkz: sebep safsataları)

    kaynak:
    tolstoyevski, ı. (2022). safsatalar ansiklopedisi: kisaltilmis edisyon. epsilon yayinevi.
    https://evrimagaci.org/...nedensellik-anlamina-gelmez-4277
    kelley, d. (2014). the art of reasoning: an introduction to logic and critical thinking (fourth edition). w. w. norton & company, ınc.

  • kuralı kanıtlayan istisna

    bir istisnaya işaret etmenin kuralı göstermesi durumu. bir restoranın girişinde "salı günleri kapalıyız" tabelasını görürsek yapacağımız çıkarım ne olur? elbette diğer günlerde restoranın açık olduğu.

    halbuki bu durum her zaman geçerli değildir. "buraya çöp dökmek yasaktır" tabelası, sokağın kalanına çöp dökebileceğimiz anlamına gelmez. yaygın fakat farkına varması ve kaçınılması kolay bir safsata.

    "a dictionary of modern english usage" kitabının yazarı henry fowler bu isimlendirmenin, cicero'nun pro balbo başlıklı savunmasından geldiğini söylüyor. aramızda latince bilmeyen kimse olmadığı için gönül rahatlığıyla metnin latince halini paylaşıyorum. * buradan

    "exceptio probat regulam in casibus non exceptis"

    kaynak:
    fowler, henry (1965). a dictionary of modern english usage (second ed.). oxford: oxford university press
    tolstoyevski, i. (2022). safsatalar ansiklopedisi: kisaltilmis edisyon. epsilon yayinevi.

  • !dünkü maçı izleseydim sonucu değişir miydi?

    derinlemesine bir analiz yapayım... değişmezdi.

  • borsa türkiye

    gizli sabit kurun varlığı yüzünden sağlıklı ilerleyemeyen piyasa.

« / 3 »