entry'ler (81) - sayfa 6

başlık listesine taşı
  • gidilmeyen yol

    ''sarı bir ormanda ikiye ayrıldı yolum,
    ikisinden birden gidemediğim ve yazık ki
    tek yolcu olduğum için üzgün, uzun uzun
    baktım görene kadar birinci yolun
    otlar çalılar arasında kıvrıldığı yeri;
    sonra öbürüne gittim, o kadar iyiydi o da,
    ve belki çimenlik olduğu, aşınmak istediğinden
    gidilmeye daha çok hakkı vardı; oysa
    oradan gelip geçenler iki yolu da
    eş ölçüde aşındırmıştı hemen hemen,
    ve o sabah ikisi de uzanıyordu birbiri gibi
    hiçbir adımın karartmadığı yapraklar içinde,
    ah, başka bir güne sakladım yolların ilkini!
    ama bilerek her yolun yeni bir yol getirdiğini,
    merak ettim geri gelecek miyim diye.
    iç geçirerek anlatacağım bunu ben,
    nice çağlar sonra bir yerde:
    bir ormanda yol ikiye ayrıldı, ve ben –
    ben gittim daha az geçilmişinden,
    ve bütün farkı yaratan bu oldu işte.''

    derste analizi yapılmıştı da dinlememiştim. sonrasında vizelere hazırlanırken bir başıma analizin etkisi olmadan okumuştum ve o dönem beğendiğim en iyi dizeyi içeriyordu. hemen altını çizmiştim. yakın zamanda ölü ozanlar derneği'ni tekrardan seyrettim. küçükken 3 defa izlememe rağmen edebiyat öğrencisi olarak bu sefer bambaşka hissettirdi. robin williams çocuklara bu şiirden aynı dizeyi okudu ve kalbim de bir başka attı anın heyecanıyla. çünkü bu sefer neyden bahsettiğini biliyordum, hissediyordum.

    kaynakça: 1000kitap, robert frost (1916) çeviri: selahattin özpalabıyıklar

  • !entp nasıl bir karakterdir

    duygularımızı bırakmayalım kenara efendim. (bkz: !infp olmak)(bkz: uğur ismail) kendi görüşümce tüm entp karakterlere baktığımızda kriptonu duygularıdır, kaçarlar onlardan. ancak sezgileriyle legolas olan infp'lerden ne kaçabilirler ne de saklayabilirler.
    buradan entp karakterlere bakabilirsiniz. bir kurgusal eserde onları yakalamak kolaydır. mevzuya/ilişkilere tat katan ve renklendiren karakterlerdir.

    entp'lerin fonksiyonlarında 'fe' bulunur ve üçüncü sıradadır. üçüncü fonskiyon kişilik tipinin daha az olgun olduğu ve hayatında bilinçli olarak geliştirebilecekleri bir alan olduğunu anlatır. infp için mesela fi dominant/birinci fonksiyon iken 'ti' dördüncü fonksiyondur. bu fonksiyonda bilinçdışı ve en geç gelişen fonksiyondur. hepimizin bir zaafı ya da zayıflığı vardır demek istediğim. (bkz: !infp olmak)

    ilk dominant fonksiyonu da ne'dir. açılımı external intitution'dır. bu entp ya da neti fonksiyonları için dominant ise doğal gelişen bir fonksiyondur. her taşın altını deşmek isterler, patternler bulurlar, teoriler yaratırlar ve gelecekte gerçekleşebilecek tüm olasılıkları değerlendirmeye çalışırlar. bir nevi bulutların üstünde ve gerçeklektikten uzak gözükürler çılgın fikirlerle. ancak diğer fonksiyonlarıyla da değişkenlik gösterebilir bu. oturup bir tarihsel olayı didik deşik edersiniz onlarla sonra gelecekte böyle bir şey yaşansa ne olurduyu tekrar yazarsınız.

    nadirlerdir bu şeytanın avukatları. ilgi alanları çok geniş olur, peşi sıra odakları daldan dala atlar. baktığınızda eğer hayat güldüyse ilgilendikleri alanlarda okul okumuşlardır. bunlar hakkında sizinle saatlerce tartışabilirler. hatta tartışmak onlar için ciddi de bir şey değildir yeri geldiğinde. sırf merakından ya da eğlence olsun diye saçma sapan görünen bir şey hakkında doğru kişiyi de buldu mu saatlerce tartışır. bazıları sırf sinir olsun diye karşısındakini sınamak ister, eğlenir birini sorguya düşürdüğünde/köşeye sıkıştırdığında. bazıları kendileri savunmasa bile savunuyormuşçasına tartışabilebilirler. çünkü entellektüelliklerine ve akıllarına epey güvenirler o anlamda, egoları kendini su yüzüne öyle anlarda çıkarabilir. bu da burnu havadalıkla yapılıyorsa haliyle bazen sinire dokunabilir. ama o da duruma bağlıdır, zevk de alabilirsiniz size düşünmek için perspektifler sunduğundan. keza siz aynısını yaptığınızda onun hoşuna gidebilir aradığı bu zaten; tartışmak ve öğrenmek

    sanat anlamında zevkleri hoştur. dürüstlük bazen dobralıklarıyla akar. aşırı sarkastik ve eğlenceli insanlardır. kişiye göre değişse de genellikle akıllıdırlar. kendi tek tük tecrübelerimce şahsen ben aksine pek denk gelmedim. birini sevmeyince sevmez. dillerinin sivriliği yeterlidir, lafı koyup geri çekilirler. çok da bir şey ifade etmez onlara. ilgilerini koyabilecekleri onca alan varken bir de ona mı uğraşacaklardır?

    romantik sayılabilecek hayal güçleri vardır ve yetişmek çok eğlencelidir. değer veriyorsa birini kırmak için espiri yapıp dalga geçmez, sevdiğinden yapar ama karşısındaki bazen kırılabilir. onun love language'i sinir etmek ve dalga geçmektir. (bakınız anne shirley'nin muhteşem sevgilisi gilbert blythe) o yüzden entp'yi anlamak biraz zaman ister. yaptığı hareketleri ve seçimleri zamanla benimsersiniz. olağanca alınmamaya çalışın canım feeler yoldaşlarım, zor biliyorum ama fark ettiğinizde tatlı bir reaksiyona dönüşüyor...

    entplerle şahsen çok iyi anlaşırım. onlar molotof kokteyli gönderirken göğüs gerip karşılarım, sonra ağlarım ve ben çiçek tomarı fırlatırım. yüzünü buruşturup istemeseler de bir bakmışsınız saçlarında çiçekle dolaşırlar. öyle de alçakgönüllü olabilirler. bana mizahları ve perspektifleriyle şunu öğretirler ''insanlar tanrıların eğlencesine yarattığı şeyler yüzünden acı çekerler '' ben ise onlara öfkelerinin ve melankolinin bir gece insana ne mucizevi şeyler yaratmaya iteceğini ve baktıkları yerde ne denli pesimistleşebileceklerini fark ettirmek isterim. çünkü entpler gözden gelmek için çok değerlidirler!

    infp'nin gözünden entp böyledir. bana sorarsanız 16 kişilikten en iyisidir, sadece bu etrafında kalkanla dolaşan entpleri azıcık törpülemek ya da duvarlarına kocaman bir baltayla girmek gerekir. keza nasıl infplerin ayağına ufak bir ağırlık koyup bulutların üstüne çıkmasını engellemek gerekiyorsa onları da duygularının törpülemesini dilerim. ne törpülemek entp'yi dillerinden eder ne de ufak bir ağırlık infpyi uçmaktan eder :)

    bu sefer de geceye entp bir şarkı koyayım;
    tenacious d - beelzeboss satan da entp'dir...

  • ilkbahar ekinoksu

    kuzey yarım küre ilkbahar ekinoks'unu yaşamaya hazırlanıyor. resmi olarak ilkbahara girişimizi kutlayacağız. peki ilkbahar ekinoksu nedir ve dünyada nasıl kutlanıyor?

    ilkbaharın başlangıcını temsil eder. 'equinox' latince 'eşit gece' anlamına gelmektedir. günün 12 saat ve gecenin 12 saat olmasını ifade eder. halk içerisinde önemi coğrafik anlamından fazladır tabii, tarım için tohumları serpmenin vakti gelmiştir! hem mecazi hem gerçek anlamıyla, yeni başlangıçların, umutların ve enerjilerin başlangıcıdır çünkü! hem hayatımınızın hem de toprağın tarımının başlangıcı.

    kelt ve cermen topluluklarında bu ostara'dır. 19 ve 22 mart arasında kutlanan bir pagan bayramıdır. 8 wiccan sabbatı/kelt yıl çarkı'nın mevsimsel festivallerinden biridir. druidler ve wiccalar, doğa kökenli tüm dinler için önemli bir astronomik olaydır. ostara kelimesi anglo-sakson/cermen halkı tanrıçası eostre'den gelmektedir. doğumu, yeni başlangıçları ve baharı sembolize eder. yumurtalar ve tavşanların da bu resimde yerleri kutsal olarak tanrıça ve kutlamalara dayandığı düşünülmektedir.

    ingiltere'de bu druid ve wiccaların stonhenge'de toplanıp güneşin doğumunu karşılaması ile kutlanır. o dönem dışında stonhenge çemberine girilmesi yasak olsa da, şafakta ritüeller için bölge ziyaretçilere açılır. karşılamadan ve sarılmalardan sonra ziyaretçiler el ele tutuşup bir çember oluştururlar. druidler kendi sözlerini verirler ve tüm yönlere teşekkürlerini sunup ilkbahar'a hoş geldin denir.

    hristiyan bayramı olarak, paskalya ya da easter, diriliş bayramı (yortu) olarak kutlanır. hristiyanlıktaki en eski ve en önemli bayramdır. isa'nın çarmıha gerildikten sonra 3. günde dirilişi kutlanır. 22 mart ve 25 nisan arasına denk gelen bir pazar günü kutlanır. direkt alıntı yaparsam, paskalya ya da triidium (üç kutsal gün) için yunan ve latin yazarlar 2. yy'daki karşılığı olarak 'pascha' kelmesini kullanmıştır, önce ibranice 'pesah' kelimesinin aramiceye geçmesinden üretilmiş, dokunmadan geçmek anlamına gelir. israiloğulları'nın mısır'daki esaretten kaçmaları ve ilk çocuklarının bağışlanmasına ilişkin anlamları vardır.

    nepal ve hindistan'da 'holi festivali' olarak kutlanır. renk ve cümbüş festivalidir. baharın gelişi, krishna ve rhada'nın sonsuz/ilahi aşkları ve iyinin kötünün karşısındaki zaferi kutlanır. kutlama 2 gün sürer, büyük şenlik ateşleri yakılır ve etrafında dans edilir. (bu da başka bir efsane referansıdır. prahlad ve hiranyakashipu) ikinci gün erken saatte pudra boyalar alınır ve herkes yabancı tanıdık demeden birbirine rengarenk boyalar, bazen de renklendirilmiş su balonları fırlatır. şu anda birleşmiş milletler, avustralya, mairutus, almanya ve amerika'da da kutlanmaktadır.

    burada ise nawruz/nevruz bayramı kutlanılıyor. iran kökenli bir şenlik olarak bilinir, doğanın uyanışı ve yeni yıl kutlanır. ilk defa 2. yy'da pers kaynaklarında adı geçer. islam kökenli değildir. fars kültüründe üç hafta öncesinde başlanır. yeniliğe kapı açmak için evler temizlenir, dövülmek için halılar dışarıya asılır. sonrasında'kırmızı çarşamba' gelir, o günün akşamı insanlar şenlik ateşi yakıp üstünden atlarlar ve şarkılar söylerler. kırmızı sağlığın ve positifliğin rengidir. zerdüştük ve bahailer için de kutsal bir gündür. kürtlerde mitolojilerindeki 'demirci kawa efsanesi'ni ve anadolu/orta asya türkleri için de göktürklerin ergenekon'dan çıkışı ve baharın gelişi anlamlarını taşır. eski farsça 'yeni gün/gün ışığı' demektir. kökeni böyle olsa da öyle geniş bir alanda kutlanıyor ki ülkeleri saymakla bitiremem. çokça ortadoğu ülkelerinde, orta asya türk devletlerinde, uzakdoğu/güneydoğu, slav ve balkan ülkelerinde kutlanmaktadır. her ülkeye göre çeşitli kutlanımları vardır. bazılarına göre nuh peygamberin yere ilk ayak bastığı ya da ilk insanın yaratıldığı gün olarak da görülüyormuş.

    japonya'da bu 'shunbun no hi'/ vernal (ilkbahar) ekinoks günü olarak kutlanır. yedi günlük haru no higan (higan/uzak kıyı) festivalinin bir parçasıdır. hem ilkbahar hem de sonbahar ekinoksunun üç gün öncesi ve sonrasındaki günleri kapsar. bu bir tık daha farklı bir kutlamadır. gecenin ve günün eşit olduğu bu günde buda belirir ve kayıp ruhlara yön gösterip onları ölümden sonraki hayata taşır. insanlar memleketlerine döner, evler temizlenir ve yeni enerjilere hazırlanırlar. vefat eden sevdiklerine öbür hayata geçmekte yardımda bulunmak ve onurda bulunmak için aileler mezarları ziyaret ederler. mezar taşları temizlenir, tütsüler yakılır, çiçekler ve adak olarak yemekler bırakılır ve saygılar sunulur. bu yiyecekler genellikle özel bir pirinç keki (fasulye pudralı) ve saki'yi içerir. günümüzde daha çok insanlar aileleri ile gün geçirerek kutluyor.

    meksika'da yutacan yarımadasındaki 'chichen itza' şehrinde bulalım şimdi kendimizi. kukulkan tapınağı'na (el castillo piramidi) vuran gün ışığının gölgesi, kıvrılarak piramitten inen büyük bir yılan izlenimi oluşturur gözlerde. binlerce insan güneş yılanının dönüşünü izlemek için toplanır. arkeologlar bunun maya feathered serpent god quetzalcoatl'ı uyandırmak ve dünyaya tohum mevsimi ve ekinler için dönüşünü temsil etmek için yapıldığını düşünür.

    meksika'da bir yer de teotihuacan arkeolojik alanı da vardır. yine binlerce insan beyaz geleneksel kıyafetlerini giyer ve 360 adım tırmanarak güneş piramidi'nin tepesine tırmanırlar. kollarını gerip güneşi karşılar ve ilkbaharın ilk gününün taşan enerjisini benimserler.

    benzer bir olay az bilinse de malta'da mnajdra tapınakları'nda da gerçekleşir. aynı stonehenge gibi megalitik bir yapıdır. ekinoks günü, ışık güney tapınağındaki ana koridora vurur. ve arkeologlar, druidler ve ilgi duyan gezginler orada toplanır.

    amerika'da yerliler tarafından ms 900 ya da 1000 zamanlarında yapılmış, günümüz illionis'inde choika woodhenge adlı bir arkeoloji alanı vardır ve bir dizi ahşaptan çember oluşturulmuştur. mevsim, ekinoks ve gündönümlerini temsil eden bir güneş takvimi olduğu düşünülmektedir. birkaç yıldır pandemilerden ötürü yapılamayan gün dönümü izlemesi bu yıl yapılıyor.

    çin kültüründe chunfen idir, direkt çevirisi ilkbahar ekinoksudur. japonca'daki shunbun'la aynı anlamı taşır. 24 güneş teriminden dördüncüsüdür. vakti zamanında imparatorlar şenliklerini yapmışlar. insanlar birbirlerine kapı kapı dolaşıp bahar öküzü resmi hediye ederlermiş. bu resim üzerinde 24 güneş teriminin yazılı olduğu kırmızı ya da sarı bir sayfa üzerine basılır, içerisinde de toprağı ters düz eden bir çiftçi ve sabanı çeken bir öküz tasvir edilirmiş. kural olarak da sanatçılar arkada şarkı söylerken veren kişi resmi çiftçi ve bahar için şanslı kelimeleriyle verirmiş komşularına. çin'in bir hanedanında bu günde güneşe tapmak da sergilenmiş. belli eyaletlerinde de şaraplar ve sirkeler yapılıp tarım tanrılarına bağlılıklarını bildirirlermiş. bir de yumurtayı dik tutmak gibi bir gelenek varmış, o gün yumurtanın dik durabileceğine inanıyorlarmış ve bu gelenek 4000 yıl öncesine dayanıyor. hala da bazı bölgelerde geleneksel yarışmalar yapılıyormuş. şu anda sosyalleşiliyor, bahar çorbaları yapılıyor ve uçurtmalar uçuluyor. garip bir şekilde en meşhur aktivite çocuklara aynı paskalya gibi yumurta boyatmaktır.

    tayland'da bu songkran'dır. herkes su tabancalarıyla, kovalarla, ve bir şekilde insanlara su fırlatabileceğiniz herhangi bir malzemeyle donatır kendini. sanskritçe astrolojik geçit anlamına gelir (dönüşüm ve değişiklik anlamına gelen samkranti kelimesinden gelir) ve aynı zamanda tayland'ın ulusal yeni yıl bayramıdır, bir yandan da ilkbahar su festivali tabii. günlerce sürer, budist tapınaklara gidilir, yaşlılar ziyaret edilir, sokaklarda yüksek sesle müzik eşliğinde dans edilir ve evet çokça su atılır.

    rusya'da maslenitsa'dır. ritüelleri slav mitolojisinden olan bir doğu slav bayramıdır. hristiyanlık öncesindendir ancak rusların hristiyanlığı kabul etmesiyle ortodoks şenliği olmuştur. büyük perhiz başlamadan bir hafta önce, doğu ortodoks pascha'dan önceki sekizinci hafta kutlanılır ve paskalya kutlamalarının tarihine göre her yıl değişir. ayrıyeten tereyağı haftası olarak da bilinir. büyük perhiz bu tarz şeylere yer vermediğinden sosyalleşme, şarkı söyleme ve dans etme zamanı için son şans olarak görülür. festivalin son gününde lady maslenitsa (tereyağı leydisi) büstü yapılır ve yakılır. bolca krep yapılır. bazı özgün kutlamalarda krep savaşları yapılır, buz pateni ve atlı araba gezintilerine çıkılıp havai fişek gösterileri yapılır. uzun karanlık bir kıştan baharı karşılama bayramıdır. son günü affetme pazarı diye anılır ve o gün herkes birbirinden af diler ve ufak hediyeler sunar.

    antik zamanlara da gidip sonrasında susacağım.

    antik roma ve mısır'da navigium isidis ya da isidis navigium dini bir roma bayramı olarak geçer. isis'in festivali adı üzerinde tanrıça isis için düzenleniyordu. isis'in sular/denizler üzerine hakimiyeti kutlanırdı. antik roma'da balıkçılık sezonu baharda başladığından gemicilere, romalılara ve liderlerine güvenlik için dualar edilirdi. büyük bir tören alanı toplanır, isiac rahipleri (genellikle mısır kökenli tanrılara hizmet eden yunan rahipleri) ve takipçileri köstümlerini ve sembollerini toplarlar, ve lokal bir tapınaktan denize model bir gemi taşırlardı. bazıları kostüm ve yüzdürmenin günümüz karnaval (carnival) festivallerinin kökeni olduğunu düşünüyor (carrus navalis/naval wagon ya da float sonrasında car nival'e dönüşür) italya'da 5.yy'a kadar kutlandı ve mısır'da da 6.yy'da hristiyanlar bastırana kadar kutlanmış bir festivaldir.

    antik yunan'dan bir de dionysia/dionysus festival'imiz var! buradan dionysus'a selam olsun. vakti zamanında yılın en önemli olaylarından biriydi. yılın farklı zamanlarında birbiriyle alakalı iki festival olarak kutlandı: kırsal dionysia ve kentsel dionysia. aslında aralarında birkaç daha festival var ancak o da başka bir zamana kalsın. bunların arasında kentsel dionysia ise asıl bayramdı ve işte ilkbahar ekinoks'u için yapılırdı. atina'nın ihtişamı herkese gösterilirdi. (ayrıyeten attika'da da kutlanırdı) doğurganlık, şarap, yeniden doğuş ve tiyatronun tanrısı dionysus, büyük ziyafetler, içmeler ve delicesine bir cümbüşle onurlandırıldı. dansçılar tüm gece dans eder, içenler bayılana kadar içerdi. törenin en önemli kısmında da dağlara yol alıp buldukları hayvanlar kurbanlar edilirdi ve çoğu yunan oyunları dionysus'un bahar festivalinde sergilenmek için yazılırdı, ve tüm katılımcılar, yazarlar, oyuncular, eleştirmenler festivalde tanrı dionysus'un kutsal hizmetçileri olarak görülürlerdi. 5 ya da 6 gün olarak başlayıp yedi güne artan festival, ilk günü hazırlık son günü ise bir toplantıyla noktalanırdı. *nietzsche, müziğin ruhundan tragedyanın doğuşu adlı ünlü yapıtında dionysosca yaşanan törenler için 'bu bayramlar alabildiğine canlı, dişi erkek ayrımı gözetilmeksizin, bir kendi başına bırakılmışlık içinde, belirli bir yerde düzenlenir, kuşakların dalgalanmaları her ailenin bağlı bulunduğu gelenek kurallarını aşar, ağırbaşlılık bilmez, doğanın en yırtıcı yabansılları kendilerini koyuvermiş gibi bir ortam oluşur, en yadırganan biçimde, aşırı sevgiyle yırtıcılık birbirine karışır'

    bir diğer roma festivali de hilaria, kibele festival'inden bir gün. kahkaha ve neşe festivali olarak bilinir, mart'ın 25'inde kutlanır ve modern 1 nisan şaka günü'nün kökeni olduğu düşünülür. tam olarak baharla ya da ekinoksla alakalı olmasa da bu festivalin bir nedeni de kışın bitimi ve sıcak havanın dönüşüne sevinmek aslında.

    bunca şeyden sonra demem o ki, tüm dünya yüzyıllardandır hangi köşesi olursa olsun yılın belli vakitlerinde ve özellikle bahar aylarında neşeyi ve umudu kutluyor. toprak/doğa biz onu delip deşsek de/yok etsek de bunun karşılığında bize hala hediyeler vermeye devam ediyor; onu hala kutsal sayanlar bu güvenceyle tohum atmayı kutluyor hiç olmazsa onun getirdiği havayı ve bereketi solumanın şükranını kutluyoruz. başımıza ne gelirse gelsin, meteor da yağsa, patlamalar da olsa, savaş da olsa bu kutlamalar yok olmadı; form değiştirdi, gelenekler birbirini katladı ancak biz hep iki kadeh içip birlikte olmanın yolunu bulmuşuz.

    yazıyı yazarken içimi kaplayan ufak bir umut ışığıyla hepimize güzel şeyler ve sağlık getiren bereketli bir ilkbahar diliyorum. umarım ülkemize de, insanımıza da ve dünyanın öbür köşesine de dokunur baharın ilk ışıkları. sevgilerle yazmam gerekir mi şimdi peki?

    kaynakça:
    shopatmaporg, the spring equinox: celebrations in cultures all around the world
    pure synergy/space tourism guide, spring equinox celebrations all around the world
    boston public library, the origins and practices of holidays: ostara, holi and purim
    brill, what is isiac priest in the greek world
    ntv türkiye, maslenitsa/nevruz
    beijing tourism chunfen spring equinox
    *tarihli sanat, dionysos antik yunan'da dionysos kültü ve festivalleri
    nietzsche, müziğin ruhundan tragedyanın doğuşu

  • !infp olmak

    myers-briggs testinin biricik chuky'sidir. bebiştir ama dokunmayınız ısırır. gecenin saat 4'üne kadar yükseldiği bir konuda araştırma yapıp yazı yazar, mangalar okur, animeler ve filmler izler ancak iş uyumaya geldiğinde sabah 5-6 olmuştur. yerli yersiz hayatını değiştirmeye karar verir ve şu an benim yaptığım gibi tüm geceyi devirip uyku düzenini düzeltmek adına günün geri kalanında uykusuz kalmaya karar verir. elinde kahveyle infp olma gururu ve önyargısıyla böyle bir yazı yazar. halbuki bu kendince oynadığı bir başka düellodur ve üç gün sonra eski haline dönecektir, en azından gece bayılarak uyuma zevkini ve rüyalar alemini derinden tatmış olur.

    infp uyku ister, düzenli olarak yemek ve suyla besleyip, odasına bir takım spesifik ilgi alanlarıyla ilgili kitap, müzik ve film koyarsanız bu küçük ayı yıllarca orada yaşayabilir. pek fazla insan ilişkisine ihtiyaç duymadığı yalandır yok öyle bir şey, introvert'üz diye insan görmeyelim mi? her şeyden önce öğrendiği her bir yeni şeyi birine saatlerce anlatabilmek, sevdiği kişilere özel playlistler hazırlamak ister. yine de mbti'bu e/i kalıplarını çok değişik formlara soktu, ah o function'lar...

    arkadaşlarına ailesine hele hele hoşlandığı kişiye kendini adar. sıcak bir sarılın, gözlerinin içine derin derin bakın ve hoop tav olmuştur. lakin bu yeterli değildir, o böyle yoldan 3000 kişiye aşık olup hayal kurabilme yetisine de dahiptir. daha fazlası lazımdır, eh bir de aynı zevkleri paylaşın biraz prensvari/cetilmen olan daha ne istesin bu kırılgan kalp. (bu yüzden çıtası kafkas dağındaki karların üstünün üstünde gezmektedir ve kurgusal karakterleri ideal eşleridir) infp için uyduğum en güzel betimleme: ağlak sanatçılar

    gece yatmadan kurduğu ve çok da gerçekçi yaşadığı senaryolar onun oksijeniyken bir garip olgunluğa da sahiptir. bu dünyada yaşamaz, ancak onu kendi dünyasından koparmanız bazen acıyla bazen bir sonraki adımını temkinle atmasıyla sonuçlanır, ki bu ona çok şey katar. sandığınız kadar salak da değildir bunu yaparken. kendi tercihidir orada yaşamak ve epeyce de mutludur. sanatta onun besindir, istediğiniz kadar verebilirsiniz o çiçek de öyle büyür.

    bazen melankolik bazen en neşelisidir, hayatınızda duyup duyacağınız en iyi arkadaştır, size duygularınızı öğretir. bu yüzden tp'lerle uyumludur kanımca, onların gelişmiş n fonksiyonları birbirini bu nedenle anlar ve ınfp mantık tabanlı akıllarına duygusallığın iyi bir şey olduğunu kabul ettirir. diğer tüm 15 tiple az be çok anlaşır. favorisi entp'dir, onu favori gören de enfj. genel olarak n ve fj/tp'lerle iyi anlaşır.

    maalesef enneagram işin içine girince işler söylemesi ayıp bok olabilir. 4w5 süperdir, siz hiç 4w3 ınfp gördünüz mü…

    sabaha da şöyle tematik iki şarkı bırakayım, benim için buram buram bu kişilik tipine tam uygun şarkılar;
    matt maltese - rom com gone wrong
    kings of convenience - misread

  • y gododdin

    aneirin'in kitabı'nda (llyfr aneirin) bulunan bir gal ağıt şiiridir. bu ağıt, m.s. 600 yılı catraeth muharabesi'nde – günümüz catterick/yorkshire olarak düşünmektedir- deira krallığı'ndan angluslar'a ve bernicia krallığı'na karşı savaşırken ölmüş olan gododdin askerlerine ithafen yazılmış bir ortaçağ galce epik şiirdir. günümüze kadar gelmeyi başarabilen en eski gal şiirlerinden biridir, bazı yerlerde ise en eskisi olarak geçer. aynı zamanda kral arthur'a dair yapılan ilk referanslardan birine sahip olma ihtimalini taşır. hatta kral arthur'un halkından aşina olduğumuz peredur (ilk dönem nesirsel gal öyküleri mabinogion, percival'in galcesi), owain (fransız yazar chrétien de troyes'in aslan şövalyesi yvain) ve taliesin'in de şiirde isimleri geçmektedir.

    aneirin'in kitabı, elyazması olarak 13. yy'a dayansa da bu metnin çok daha öncesine dayandığı (9-10 ya da 11.yy) ve sözlü gelenekle o döneme kadar geldiği kabul edilmektedir. 38 sayfadan oluşan kitap, eski ve orta galce nazımıyla yazılmış olup catraeth muharabesi'nde bulunmuş/sağ kurtulmuş edinburgh'tan erken orta çağ gododdin ozanı aneirin ya da neirin'e atfedilerek yazılmıştır. elyazma içerisinde şöyle bir bölüm bulunur: ''bu y gododdin: aneirin (şarkısını) söyledi.''

    kendisinin ismi ayrıyeten en az üç kralın mahkemesinde şarkı söylediğine inanılan ünlü ozan taliesin'in isminin geçtiği bölümde historia brittonum'da da geçmektedir. (828 civarında yazılmıştır ve britonların tarihini anlatan bir kitaptır)
    bir üniversite köşesine göre* elyazmasının tarihi ve olayların geçtiği dönem arasındaki zaman her ne kadar bu şair yaşamış olsa ve bu şiir ona ait olsa da dikkate alınmalıdır.

    gododdinler, kuzey-doğu roma britanyası'nda (old north/hen ogledd) yaşayan britonlardı. günümüzde güneydoğu iskoçya ve kuzeydoğu ingiltere olarak düşünülebilir. angluslar ise 5. yy'da günümüz ingilteresi'ne yerleşmiş saksonlar ve jütlerle karışarak anglosaksonları meydana getiren cermen halkı idi. catraeth muharabesi'nde britonlar büyük bir yenilgiye uğramış ve çokça şehit vermiştir. sakson işgalleri zamanında, gododdin kralı mynyddog**, britonlar'ın yaşadığı uçbucak her yerden 300 seçilmiş askerini toplar. kendi yeri olan die eidyn/günümüz edinburgh'unda bir yıllık ziyafet ve hazırlık sonrasında ctraeth'e saldırır. deira ve bernicia krallıklarından anglo-sakson'ların elinde olan ctraeth'te daha büyük sayıda bir orduyla karşılaşırlar ve topraklarını geri alma girişimi başarısızlıkla sonuçlanır. tüm adamları hayatlarını orada kaybeder.

    savaşın daha sonrasındaki bir vakitte, angluslar gododdin'i kendilerine alır ve topraklarını northumbria krallığı'na katarlar. bazılarına göre ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar 300 atlı askere yüklenen bu görev kabul etmek için çok fazlaydı ve arkalarında daha büyük sayılarla şiirde bahsedilmeye değer görülmeyen piyadelerin eşlik ettiği öne sürüldü.***

    orijinal 13. yy elyazmasını merak edenler ''cardiff, central library, ms 2.81'' yazarak ulaşabilirler. çevirisine ise kaynakta koyduğum yerlere bakarak ulaşabilirsiniz.
    ingilizce çevirileri farklılık gösterse de kendi çevirimle size birkaç dizesini sunmak isterim. bu dizeler şiirin sonlarına doğru yukarıda bahsi geçen kral arthur referansındandır. ''arthur olmasa da'' diye geçen cümlede bahsi geçen kişinin kral arthur olup olmadığı bilinmemektedir, lakin o dönemden önce yaşamış savaş yetenekleriyle ünlü dillere destan olan bir asker olduğu tahmin edilir. bu da meşhur kral arthur'un zamanında yaşamış yetenekli bir asker/komutan olabileceği ihtimalini sunar.
    şöylede güzel bir şarkı iliştirmiş olayım
    gaelic storm - black is the colour

    ''102.

    üç yüzün içinden (ötesine) geçti, en cesur,
    ortayı ve kanadı kesti
    en asil ev sahibinin önünde değerliydi
    kış için sürü atlarından verirdi.
    kara kuzgunları besledi,
    kale duvarında, arthur olmasa da
    en beciriklilerin arasında
    'cephenin siperi gwawrddur.''

    'pallisade: siper kazığı, çit, parmaklık.

    *siân echard ,professor, department of english, university of british columbia
    **ıfor williams'ın 1938'de canu aneirian yorumuyla kitapta geçen ''mynydawc mwynvawr'' bir insandır ve modern galce'de mynyddog mwynfawr'dır. henn ogledd/old north'ta gododdin krallığı'nın yöneticisiydi. sir ıfor williams ise eski galce, özellikle erken galce şiirinin akademik çalışmalarının temelini atan gal bir bilim adamıdır.
    ***kenneth h. jackson'ın (ingiliz dilbilimci ve çevirmen, uzmanlık alanı kelt dilleri) williams'ın yorumuna katılsa da böyle bir ihtimali önerir.

    kaynak:
    - llyfr aneirin, cardiff, central library, ms 2.81
    - y gododdin, siân echard , professor, department of english, university of british columbia
    - celtic literature collective, mary jones us, book of aneirin, y gododdin
    - mythbank by jason hamilton, y gododdin: the first text to mention king arthur

  • decision to leave

    ''beni sevdiğini söylediğin an, aşkın bitti. ve aşkının bittiği an, benimki başladı.''

    park chan-wook tarafından yönetilmiş, türkçesi 'ayrılma kararı' (korece: heeojil gyeolshim) olan ve 2022 yılında vizyona giren bir polisiye-dram filmidir.

    decision to leave, bir detektif ve bir cinayet dosyasındaki baş şüphelinin etrafında dönmekte. detektifimiz jang hae-joon (park hae-il) ve song seo-rae (tang wei)'nin yolları çinli göçmen olan seo-rae'nin güney koreli dağcı kocasının ölümüyle kesişir. araştırılan konu, kocasının bir cinayete mi, intihara mı yoksa kazaya mı kurban gittiğidir. tuhaf bir çekimle bu ikili beraber uzunca bir süre geçirirler, bu süreç onların karşıt konumlarına nazaran benzerliklerini ve birbirlerine bağlılıklarını ortaya çıkarır. biz de haliyle bu gidişata birinci elden şahit oluruz, çünkü filmin kullandığı dil de budur.

    yönetmenin adını intikam üçlemesi serisi sympathy for mr. vengeance (2002), old boy (2003) ve lady vengeance (2005)'dan ve sonrasında the handmaiden (2016) ya da thirst (2009) gibi filmlerden duymuş olmanız hayli yüksek. özellikle de old boy, 2004 yılında uluslararası kategoride cannes grand prix jüri ödülükü alırken; the handmaiden, 2018 yılında bafta yabancı dilde en iyi film ödülüne layık görüldü.

    park chanwook'un sadece old boy filmini izlemiş olamama rağmen takip ettiği rutin bir dil olduğu gözlemine kapıldım. sahnelerin ciddiliğinden ödün vermeksizin kullandığı absürtlük buna bir örnek olabilir. ayrıyeten hikaye için önem arz eden, bazen çok göz önünde bazense belli belirsiz detaylar. tüm hikaye boyunca birbiri içine geçen olaylar da old boy'da birbirini izliyordu, keza decision to leave'de de bu kaotik ama sakin örgüyü görmek mümkün. yanı sıra duygularla da harmanlanmış bu absürtlük, karakterlere spesifik bir rol biçiyor. aynı bir roman karakterinin ne yapacağını, kalıplaşmış düşünce yapısını ve kararlarını tahmin edebileceğiniz gibi olay örgüsü kuruldukça karakterlere dair beklentiniz artıyor. bu yüzden bu iki film, gerçeklikten uzak bir kurgu izlenimi veriyor fikrimce. e tabii hala alt tonlarındaki ufak eleştirileri atlamaksızın. misal, çinli bir kadının göçmenlik hikayesi, polislerin ve suçluların iç dünyası, aşkın değişkenliği gibi gibi birçok alt metin.

    en çok dikkatımı çeken şey ise özenle kurulmuş kadraj ve pov kullanımı oldu. bu yüzden hikayenin içinde olmanız pek de kaçılır bir şey değil. daha kişisel bir meseleye hitap eder gibi hissettirmesi çokça oldu. sahnelerde kullanılan duvar kağıdından müziğine kadar başroldeki ikilinin arasında geçen sessiz bir dile şahit oluyoruz; denize kavuşma heyecanı. bana natural born killers'ı hatırlattı, 'iki deli bir araya gelmemeliydi' filmi desem uygun olur ama her zaman biri birinden daha delidir.

    burada değinmek istediğim başka bir nokta da renk kullanımı. gerilim ve polisiye filmlerinden aşina olduğumuz turuncu ve mavi paleti hikayenin içine çok güzel yedirilmiş, istenilen okyanus havası direkt oradaydı. şahsen belli sahnelerde başka renk paletlerini de deneyimlemek isterdim. yine de başarılı.

    kurgusunda izlenen tempo, özellikle sahne geçişlerine verilen özen ile hikayeye akıcı bir dil kazandırılmış; seyirciyi anda tutan hızlı, birbirini tamamlayan ve özetleyen geçişlerden bahsediyorum. pov'nin teknoloji kısmında da yönetmen aslında dönem filmi yapıp mesajlaşmak yerine mektuplaşmalarını istemiş. daha sonrasında ise bu özel iletişimlerini birbirleriyle yüz yüzeymiş gibi bir hava yaratmak için çeviri ve smartwatch üzerinden yapmalarına karar vermiş, özellikle ses kayıtlarıyla…

    kan ve ölüm, cinayet sahneleri ve şiddeti göstermekten geri durmayan bu yönetmenimiz ahlak teması üzerinde epey duruyor. evlilik dışı aşklar, aile ilişkileri, insanın kendisiyle olan iç savaşı… burada da yaşanan bir trajedide asıl suçlu kim ya da suç işleyenin sebebinin arka planı vs. gibi pek çok soru sorduruyor.

    yönetmene bu filmde isveçli maj sjöwall ve per wahlöö çifti tarafından 1960 ve 1970'lerde yazılmış 'cop killer: the story of a crime' polisiye roman serisi ilham olmuş. seri bir polis detektifi martin beck ve ekipinin etrafında geçiyor ve sosyal eleştirisiyle biliniyor imiş. park chanwook ise bu fikre 'martin beck bir şüpheliye aşık olsaydı ne olurdu?'' sorusuyla takviyede bulunuyor. (ımdb trivia)

    kendisi hakkında daha detaylı bir bilgi vermek istesem de güney kore sineması adı altında başka bir başlıkla detaylıca anlatmayı yeğlerim. her zaman izleyiciyi sorgulatan yönetmenleri sevmişizdir, sanatçının huzur bozuculuğu sanattaki yegane iğnelerden biri değil de nedir, değil mi?

    bir de kore'nin bu yılki en iyi uluslararası uzun metraj oscar umudu idi, ancak aday seçilmedi. dünya çapındaki eleştirmenlerden önem görmesiyle beraber hayran kitlesi de bu duruma tepki gösterdi.

    filmi bu günlerde mubi'den seyredebilirsiniz, güzel seyirler dilerim.

    kaynakça: ımdb, mubi, entertainment weekly

« / 6