entry'ler (81) - sayfa 3

başlık listesine taşı
  • eskatoloji nedir?

    yunanca 'son' anlamına gelen 'eskhatos' kelimesinin 'logos' ile buluşmasıyla oluşan, insan ruhunun ve dünyanın sonu ile ilgilenen teoloji dalı. semavi dinler için bu 'apocalyptic' 'doomsday' ile ilişkilendirilir; semavi olmayan dinlerde, örnek olarak mistisizm'de, sıradan gerçekliğin bitmesi ve ilahla yeniden birleşme ile ilişkilidir. ve 'dharmic' (hint kökenli öğretilerde) döngüsel bir görüşle vardır. aklınıza gelebilecek çoğu mitoloji ve dinde bu anlayış aranabilir.

    terim, 1844 yılı çevresinde ingiltere'de ilk ortaya çıkmıştır.

    kaynak:
    ''bbc - religions - christianity: end times" bbc online, 2011-07-19.
    oxford english dictionary - eschatology

  • soteryoloji nedir?

    kurtuluş bilimi, dinler/öğretilerdeki kurtuluş konseptini/doktrinini inceleyen teoloji dalı. yunanca 'soterion' kurtuluş (salvation) kelimesinden gelir ve 'soter' 'kurtarıcı' ile bağıntılıdır.

    örnek olarak; budizm'de bu samsara'dan (dünyevi yaşam) kurtulma üzerinden incelenir, hinduizm'de moksha ile ilişkilidir. hristiyanlıkta günahlardan kurtulma anlamına gelir (salvation/redemption) ve hz. isa bu anlamda 'savior' (kurtarıcı), mesih rolündedir.

    son olarak, greko-romen gizem dinlerinde dünyevi değil, ölümden sonra ruhun hayatta kalmasıyla ilgilidir. mısır ve sümerya ile birlikte yeniden dirilen tanrılar (dying-and-rising deities) osiris, tammuz, dionysus gibi tanrılar ise kurtarıcı rolü ile ilişkilendirilir.

    kaynak:
    - merriam webster
    - oxford english dictionary
    - wilfred graves, jr., ın pursuit of wholeness: experiencing god's salvation for the total person
    - theologies of ımmanence / soteriology

  • mastodon

    10.000 yıl önce kuzey amerika'da yaşamış ve nesli tükenmiş, fil ailesinden (tüylü olma farkıyla) mamuta benzer memeliler. (azıdişlerinin şekli sayesinde mamutlardan ayırt edilir) aynı zamanda alışılmadık derece büyük anlamını taşır bu kelime.

    bu arada, 2000 yılında kurulmuş çok iyi bir heavy stoner metal grubunun da adıdır. birkaç tane grammy adaylıkları bulunmakta. vakti zamanında stoner rock/metal akorları için biriyle konuşurken çamaşır telleri gibi gitarın tellerini salmak olarak konuşmuştuk, hala da dinlerken hatırlayıp gülerim.

    bakınız en güzel şarkılarından biri olduğunu düşündüğüm high road

    kaynak: cambridge, marriam webster

  • flectere si nequeo superos, acheronta movebo.

    ''tanrılara (cennete) boyun eğdiremezsem, cehennemi ayağa kaldırırım.''

    romalı şair virgilius'un aeneis destanından bir alıntıdır. direkt çevirisi: ''eğer üstün güçleri saptıramazsam, acheron* nehri'ni yerinden oynatacağım.''

    freud 'rüyaların yorumu' adlı kitabında bir nevi bu alıntıyı motto olarak kullanmıştır. buradaki kullanımı psikanaliz anlamında bilincin güvenli, pürüzsüz ve günlük güneşlik yolundan ayrılıp bunlardan ziyade onun, rüyaların karanlık dünyasına adım attığını söylemektedir. değiştirmeye inandığının ve yaptığı şeyin cesur olduğunun bir simgesidir. bence freud'un kullanımı gidilmeyen yol şiiriyle daha güzel anlaşılır. o yolu gitmeseydi...

    virgilius'un destanında ise orijinal olarak juno'nun girişimleri için kullanılmıştır. destanın baş kahramanı aeneas'ı bir türlü yenemeyen juno, cehenneme/yeraltına başvurur ve alecto'yu çağırır. alecto, yunan mitolojisindeki erinyelerden biridir. erinyeler evrenin düzeninin bozulmaması adına insan-tanrı demeden başkasına zarar verenleri merhametsizce cezalandırırlar ve vicdanı simgelerler. iki kız kardeşinin yanısıra alecto, öfkelerden biridir. (the fury)

    kendi çevirimle bir araştırmadan alıntı yapayım;

    ''virgilius, latium için olan mücadelelerinde aeneas'ı bekleyen yenilenmiş acılar dönemini, kasıtlı olarak aeneis'in birinci bölümünün başlangıcına karşılık gelen sahnelere paralel sahnelerle tanıtır. her durumda, juno düşmanının sahip olduğu iyi talihi görünce şaşırır, öfkelenir ve duygularını monologa döker; her durumda, düşmanını yok etmek için küçük bir tanrı (yarı-tanrı) kullanır; her durumda, emrine derhal uyulur ve felaket meydana gelir. ama gerginliği arttırmak gerekli olduğu ve ikinci ve son intikam girişiminin güçlü bir etkiye sahip olması gerektiğinden, planı her açıdan daha çarpıcı bir şekilde tanıtılmalıdır. bu juno'nun monologunda ustaca başarılır; truva atlarına karşı nefret, diğer başarısızlıklarda hayal kırıklığı, haksızlığa uğradığı ve küçük düşürüldüğü kanaati - tüm bunlar her zamankinden daha güçlü terimlerle ifade edilir.

    bu tam da planlarının kaçınılmaz olarak boşa çıkacağını gördüğündendir ki, hala şansı varken mümkün olan en büyük intikamı alma konusunda duyduğu ezici arzunun hiçbir sınırı yoktur. muhteşem bir alıntı ile ''flectere si nequeo superos, acheronta movebo'' 'if ı cannot change the will of heaven, ı shall release hell' eskisinden daha güçlü bir müttefiğin desteğine başvurur. rüzgarların hükümdarı, olimposlu tanrıların masasına konuk olmuş barışçıl aiolos yerine, sadece olimposluların değil, aşağı dünyadaki tanrılar tarafından bile nefret edilen bir canavarı yeraltından çağırır: insanları deli eden 'öfke' alecto.

    doğanın güçlerini çağırmak/salmak yerine, doğanın 183 gücününün verebileceğinden çok daha fazla zarara neden olan ölümlü insanların deliliği, öfkeli tutkuyu salar. bu saman alevi gibi parlayacak bir savaştır ve virgilius ile çağdaşları bunun ne anlama geldiğini çok iyi biliyorlardı. artık cehennem korkunç bir veba bilmiyor; barışın kutsallığını paramparça etmek isteyen herkes aklını kaçırmış olmalı. sadece virgilius'un çağdaşlarının hissettiği savaşın genel tiksintilerini paylaşanlar, şairin onu neden alecto'nun eseri yaptığını tam olarak anlayabilir.''

    şöyle justor - juno in the aeneid makalesinde daha detaylı bir anlatısını bulabileceğinizi düşünüyorum.

    *akheron, acı ve kederin ırmağıdır. hades'in beş ırmağından biridir. daha sonra, efsanelere göre, acheron titanlar işe şavaşırken onlara su taşırır ve zeus ile olimposlular kazandığında onu nehire dönüştürürler. ölülerin ruhunu kharon burada taşır (geleneklere uygun gömüldüler ise) ve çamur akıntısıyla onları diğer kıyıya götürür. aksi durumunda ruhlar inleyerek nehirde dolaşıp dururlar. ırmağın diğer tarafına canlı geçebilenler sadece herakles ve orpheus'tur.
    ovidius, acheron'u tıp tanrısı (bkz: panacea nedir?) daha önce bahsettiğim panacea'nın babası olan askalaphos'un babası olarak anar.**

    kaynakça:
    - virgil's epic technique, part ii, allecto, first part, allecto personifying discord, u niversity of california press, e-books collection, 1982-2004
    - shmoop editorial team. "virgil quotes." shmoop. shmoop university, ınc., 11 nov. 2008. web. 17 apr. 2023.
    - if i cannot move heaven, i will raise hell, springer, francesco garibaldo, emilio rebecchi, march 2021, ai and society.
    - hades'in 5 ırmağı ve minemosyne, mitoloji, mistikalem**

  • amantes sunt amentes

    'aşıklar çılgındır' anlamına gelen latince bir deyim.

  • !kitap okuma alışkanlığı

    ilk başta öğretilmiş bir alışkanlıktır. yetiştiğiniz insanların okuma alışkanlığından da etkilenir . eğer ki henüz küçük bir çocukken elinize verilip yanınızda sizinle beraber okunuyorsa, size hediye ediliyorsa ve ballandıra ballandıra anlatılıyorsa kendinizi öğrenmekten alamazsınız. yepyeni bir dünyaya açılan kapının tadını alan çocuk, sonraki yıllarında da bu tadı bırakamaz ve tattıkça tatmak ister. bağımlılıktır. elinde somut bir kitap olmasa bile hiç durmaksızın okuma halinde bulur kendini ve yaşamını/seçimlerini şekillendirmesinde bu büyük bir rol oynar.

    ikinci olarak da, tabii en önemlisi, büyük bir açlık ve özlem vardır okuyanların içerisinde ve bu bağımlılıkta. açlık, hem bilgi hem de hislere ve bu nedenle yeni olan her şeye duyulan bir şeydir. bu hislerden de özlem gelir; hiç bilmediğin yerlere ve tecrübe etmediğin yaşamlara duyduğun özlemi ve empatiyi de böyle karşılamaya çalışırsın. yani bilmediğin bir özlemin aynası olur kitaplar.

    peşi sıra bitmek bilmeyen bir kitap alma hastalığını da getirir. araştırdıkça araştırır ve aldıkça alırsın. herkesin oturtamadığı bir şey olmasının nedeni de, hem öğretilmemesi hem de ilgi, merak ve hayal gücünün açlığının bu kişiler için bir yerde sınırlı olmasındandır. öğretilmemesinin tek başına bir neden olmadığını düşünmem, ileri yaşta öğrenme merakına sahip insanların bu alışkanlığı edindiğini gözlemlediğimdendir.

    arada sırada ciddi reading slump'a girildiği olur, can sıkıcıdır ama damağınıza uygun tek lokmalık bir kitapla çıkılabilir. (neden yemek terimleriyle gidiyorum bilmiyorum)

    bir de vakti zamanında çok okuyup yaşlandıkça bu alışkanlığı körelmiş insanlar mevcut. yeterinden fazla okumalarına (ki bu pek de mümkün bir şey gibi değil), bir süre sonra teknolojinin hayatlarına girmesine veya yoğunlukla gelen zihin yorgunluklarına veriyorum. çünkü hala gündelik yaşamlarında araştırmayı bırakan kişiler değillerdir.

  • sunfire band

    hollanda hague kökenli bir alternative western folk grubudur. henüz ufak bir dinleyici kitleleri olsa da şahsen duyulmalarını isterim. çok güzel işler çıkarıyorlar ve düzenli olarak konser veriyorlar. şu an sinners' town ve sunfire adında 2 albüme ve the hourglass, western christmas, grit, sawyer's dance ve jordan adlarında 5 single'a sahipler. bas ve keman konusunda ayrı bir iyi olduklarını düşünmekteyim.

    tam olarak bazılarının, her zaman dinleyemediğim genel tarzlarını yansıttığını düşünmesem de güzel bir introduction vermek isterim;
    sunfire - jordan
    sunfire - blessed man - lütfen 03:20 - 04:26 arasında sophie zaaijer'in keman solosunu dinleyiniz, dinlettiriniz.
    sunfire - no
    sunfire - grit

    benim tanışma hikayem, banjo gitarist/solistlerinin en sevidiğim gruplarda gelen omnia'nın eski gitaristi olmasıyla başladı. (kendi tanımlarıyla neo-kelt pagan folk grubu) kendisinin adı satria karsono ve omnia'daki nickname'i de 'satria the sunfire' idi. yanılmıyorsam gruba 2013 yılları arasında katılıyor ve 2017'de ayrılıp kendi grubunu kuruyor. hatta sunfire'ın aynı adlı ilk albümünde omnia'nın hala aktif üyesi triple-slide didgeridoo çalan daphyd ve eski üyesi bateri ve perküsyon çalan rob ile şarkısı bulunmaktadır. (o zaman thundercrow olan bu sanat projesinde şimdi aynı isimle daphyd ve başka bir sanatçı bulunuyor)

    etre-zomp ni kelted şarkılarıyla satria'yı tanımıştım. irish bouzouki'ye aşık olup bir ara aralıksız dinlediğim bir şarkıydı. bir de steve sick ve satria...

    kendisiyle facebook'ta arkadaş olmam lise sondayken büyük bir gurur kaynağımdı. şimdiyse o zamanın 4 katı takipçisi var ama yine de mutluyum. abimiz hem yakışıklısından hem de yeteneklisinden biri, omnia zamanlarından eski bir lap gitar videosu. bir canlı yayınında zalim zalim'e eşlik ediyordu orada bir tav olduydum.

    sunfire üyelerini şöyle karantina zamanlarından tatlı bir videoyla görebilirsiniz.

    kaynakça: sunfire offical website, world of omnia official website.

  • persona non grata

    2011 cannes festivali'nin organizatörleri tarafından ''siyasi doğruluk tartışmayı öldürür'' diyen lars von trier hakkında kullanılmıştır. bir daha 7 yıl sonra festivale katılmıştır. şu röportajda söylediklerinden ötürüdür.

    sonrasında yaptığı bir açıklama

  • a sick rose

    william blake'in şiiridir. illüstre edilmiş kitabı ''songs of innocence and of experience'' (1789) 36. resimli sayfasında daha sonra şiirin birinci dizesi olacak giriş cümlesi, ilk defa ön söz olarak yayınlanmıştır. 1789'dan bir süre sonra yazılmış bu şiir, aynı kitaba yeni şiirler eklenip 1794'te yayınlanan 'songs of innocence and of experience shewing the two contrary states of the human soul' kitabının bir parçasıdır.

    ''o rose thou art sick.
    the invisible worm,
    that flies in the night
    ın the howling storm:

    has found out thy bed
    of crimson joy:
    and his dark secret love
    does thy life destroy.''

    bolca alegori kullanılan bu şiirde cinsel özgürlük, karanlık bir arzu ve bir kadının bekaretini kaybetmesi gibi temalar mevcuttur. bir nevi bilmece gibidir. şöyle 1826'dan bir el-yapımı illüstrasyonu

    not: türkçe çevirisini internette pek beğenmediğim için daha sonrasında bir yayın evinden koyarım diyerekten geçiyorum. eğer ki varsa hoş bulduğunuz çevirisi, paylaşınız.

    görsel kaynak: hand-coloured print, issued c.1826. a copy held by the fitzwilliam museum, cambridge

  • rose is a rose is a rose is a rose

    gertrude stein tarafından yazılmış bir dize. dikkat çekici bir şekilde tekrarlanma kullanır. 1913'te yazdığı sacred emily şiirinin bir parçasıdır.

    ''rose is a rose is a rose is a rose
    loveliness extreme.
    extra gaiters,
    loveliness extreme.
    sweetest ice-cream.
    pages ages page ages page ages.''

    kendisine ne anlam ifade ettiği sorulduğunda, homeros ve chaucer zamanında ''şair bir şeyin ismini kullanırdı ve o şey gerçekten oradaydı.'' diyerek zamanla belleklerde bu 'şeylerin' kimliğini kaybettiğini düşünen stein, bu ifade ediş şeklini geri getirmek istemiş. ''bence o dizede yüzyılda ilk kez ingiliz şiirinde gül kırmızıdır.'' demiştir. ben şahsen cesur bir hareket olduğunu düşünüyorum çünkü tekrarlama başlı başına okuyucuya efor sarfettiren bir stildir. bir yandan da stein'in kullanımıyla basitleştirmek, ki burada kastım ne ise o olduğunu vermek, ve güçlüce vurgulanmak için kullanıldığından dönemine epeyce uygun bir hareket olduğunu da düşündüğümü belirtmek isterim.

    kendi hocamın eklemesiyle bu ayrıca bir aforizmadır ve sonrasında çokça kullanılan bir alıntı haline gelmiştir. gertrude stein'in kendisi bu dizeyi mektup başlığı olarak kullanmıştır. romantiklere dikkat çeker, bu akıma bir cevaptır ve robert burns'ün bir şiirine referansı vardır. aşkın kırmızı bir gülle ilişkilendirilmesi üzerine. bu şiir de çok büyük ihtimalle ''a red, red rose'' idir. ilk kıtası şöyle başlar:

    ''o my luve is like a red, red rose
    that's newly sprung in june;
    o my luve is like the melody
    that's sweetly played in tune.''

    aklıma da william blake'in ''a sick rose'' şiirini getirir. bilindiği üzere romantikler sembollere/alegorilere ve metaforlara çokça düşkündürler. ''a sick rose'' şiirinde de cinsel bir tema mevcuttur ve bir kadının bekaretini kaybetmesini, kadın/erkek dengesiyle tutkunun karanlığı anlatılır.

    gertrude stein sonrasında gül tekrarlamasını çokça kullanmıştır. bir alıntıyla* göre bunlar şöyledir:

    - do we suppose that all she knows is that a rose is a rose is a rose is a rose. (operas and plays)
    - ... she would carve on the tree rose is a rose is a rose is a rose is a rose until it went all the way around. (the world is round)
    - a rose tree may be a rose tree may be a rosy rose tree if watered. (alphabets and birthdays)
    - ındeed a rose is a rose makes a pretty plate. (stanzas in meditation)

    ikinci alıntıya göre sheakspeare'in literatüründe juliet romeo'ya "what's in a name? that which we call a rose / by any other name would smell as sweet…" der. sonrasında halk hafızasında yanlış bir alıntı olarak "a rose by any other name would smell as sweet." kalır. burada da juliet, isim isimdir ve arkasında hiçbir anlamı olmayan bir gelenek olduğunu söyler. aşkını itiraf edip ona, kendi ismini ve ailesinin ismini değil ''montague'' adını taşıyan/arkasındaki kişiyi sevdiğini anlatmaktadır.

    gertrude stein'in açıklamasıyla farklı olsa da burada anlatılmaya çalışan şey de benzer bir mizaca sahipitir.

    mektup başlığının resmi de şöyledir

    kaynakça:
    *the phrase finder, uk, gary martin
    what's in a name? - door sheakspeare
    studysmart - a red, red rose by robert burns
    profflowers - rose is a rose is a rose is a poem - flowers in poetry

  • tool band

    dünya üzerinde gelmiş geçmiş en iyi aktif progresif metal grubudur, muhteşemin ötesinde 'i am the beyonder' diye bağırmaktadır. amerika los angeles kökenlidirler ve 1990 yılında kurulmuştur. solistleri maynard james keenan, gitaristleri adam jones, bateristleri danny carey ve yakın dönemde dahil olmuş eski basçıları paul d'amour'ın yerine geçen justin chancellor'dan oluşmaktadırlar. 4 grammy ödülü kazanmışlardır ve bugün hala zirvelerde gezmektedirler.

    kişisel yorumum, müzik türleri öyledir ki kendinizden geçersiniz. bu nedenle bazen psychedelic rock, progresif rock ve art rock'la iç içe girmektedir. müzik videoları bir ayrı kafa yapan bu grubu anında sevmek biraz zordur. uçmaktadırlar, frekanslarına girmeniz gerekir. ben henüz orta okuldayken schism şarkısıyla tanımıştım ve her yaşımda bir tık daha alıştım. bir nevi kanına karışıyor insanın, parmak uçlarınızda hissediyorsunuz notaları. ruhunuzun yükseleceği garantisini vermek isterim. meditasyonu fiziki bir pozisyonda yapmasanız da tool size meditasyonun yoğun bir halini sağlayacaktır ve yeri geldiğinde öfkenizi ortaya çıkaracaktır. zaten tonlarına geçmeden sözleri ve albüm kapaklarından neyin ne olduğunu anlarsınız, size göreyse çoktan o freakansın çemberi içindesinizdir. etnik ve spiritüel elementler akmaktadır, bundan ötürü açıkçası tool'u pek bir türe kendim sığdıramıyorum.

    müzik videolarını da meşhur birkaç filmin special effect'lerinde bulunmuş gitaristleri adam jones yapmaktadır.

    her üyenin spiritüel meselelerle alakası tartışılamaz. özellikle maynard abimiz bambaşkadır. kendisinin sesini a perfect circle ya da puscifer grubundan hatırlayabilirsiniz. özellikle perfect circle'ın the beatles - imagine cover'ıyla. bir de rage agaisnt the machine - know your enemy'nin arasında bir partı bulunmaktadır.

    ilginç olan konserlerinde mynard yüzünü göstermez ve yanılmıyorsam hiçbir şekilde kayıt alınmamalıdır. maynard'a girmeyeyim şimdi ona ayrı bir başlık açmak şart. (bkz: maynard james keenan) fu dalu'nun onlar hakkında daha bilgili olduğuna inanarak sahneyi ona bırakmak istiyorum.

    toplam 5 stüdyo albümleri bulunuyor ve her bir şarkı ne kadar uzun olursa olsun inanın değecektir. bas genellikle öndedir, bu yüzden sanırım bir iç titreşime de sebep olabilir. kafanızı düz tutamazsınız çünkü düzenli olarak eşlik etmekle meşguldür. amanın çok seviyorum.

    diskografi:
    undertow 1993
    aenima 1996
    lateralus 2001
    10.000 days 2006
    fear inoculum 2019

    yerimde duramıyorum ki dinlerken albüm çıkarsınlar ama fear inoculum'dan sonra en son geçen yıl opiate1'in devamı olan opiate2 şarkısını single olarak çıkardılar. olsun olsun o da yeter şu anlık. şarkının kendisi zaten resmen bir albüm niteliğinde olduğundan pek de albüm aramıyorsunuz.

    not: metal tişörtlerimi eleyeli çok olsa da tool tişörtümü hala gururla giymekteyim ve hayatımda bir kez tool konserine gitmek ölmeden önce yapılacaklar listemde ilk 5'tedir.

  • !yazarlardan güzel şarkı önerileri

  • !yazarlardan güzel şarkı önerileri

  • if

    henüz biraz önce okuduğum/keşfettiğim rudyard kipling'in hoş bir şiiri. şahsen çocuğum/torunum olsa düzenli olarak ateş başında bir bilge kadın edasıyla okurdum. şuranın dosyalar kısmından orijinal gazete küpürüne bakabilirsiniz. bülent ecevit çevirisiyle:

    ''gün ışığında

    adam olmak

    çevrende herkes kendini kaybeder
    bunun da suçunu sana yüklerken
    sen kendine hâkim olursan eğer,
    bütün âlem senden şüphe ederken
    hem yer bırakır o şüphelere
    hem kendine inanabilirsen;
    bekliyebilirsen usanmadan,
    yalanla karşılamazsan yalanları,
    kendini evliya sanmadan
    affedebilirsen kin tutanları;

    hayale kapılmadan hayal kurabilir,
    kendini aldatmadan düşünebilirsen eğer;
    zafer ve bozgun, bu iki yalancı,
    ikisi de gözünde bulmazsa değer;
    sözlerini evirip çevirenler
    sana tuzak kurarken aklınca
    gülüp geçebilirsen bunlara sen;
    ömür verdiğin işler yıkılınca
    işlere yeniden koyulabilirsen;

    döküp ortaya varını yoğunu
    bir yazı-turada kaybetsen bile,
    kayıplarını dolamaksızın dile
    baştan tutabilirsen yolunu;
    yüreğine 'dayan' diyecek
    azimden başka şeyin olmasa da sen
    takıp dişini tırnağına
    sonuna kadar dayanabilirsen;

    halkla kaynaşıp asil kalabilir,
    kırallarla dolaşıp alçak gönüllü olabilirsen;
    ne düşman ne dost incitemezse seni,
    ne küçümser ne büyültürsen hemcinsini;
    ve bilirsen her dakkanın değeri
    ne kadar yol, ne kadar emektir,
    senindir bütün dünya ve nimetleri,
    üstelik, oğlum, adam oldun demektir.''

    kaynak: "adam olmak ," bülent ecevit yazıları 1950-1961, 9 nisan 2023

  • dog

    lawrence ferlinghetti'nin bir köpeğin gözüyle insan yaşamını gözlemlediği şiiri.

    ''the dog trots freely in the street
    and sees reality
    and the things he sees
    are bigger than himself
    and the things he sees
    are his reality
    drunks in doorways
    moons on trees
    the dog trots freely thru the street
    and the things he sees
    are smaller than himself
    fish on newsprint
    ants in holes
    chickens in chinatown windows
    their heads a block away
    the dog trots freely in the street
    and the things he smells
    smell something like himself
    the dog trots freely in the street
    past puddles and babies
    cats and cigars
    poolrooms and policemen
    he doesn't hate cops
    he merely has no use for them
    and he goes past them
    and past the dead cows hung up whole
    in front of the san francisco meat market
    he would rather eat a tender cow
    than a tough policeman
    though either might do
    and he goes past the romeo ravioli factory
    and past coit's tower
    and past congressman doyle
    he's afraid of coit's tower
    but he's not afraid of congressman doyle
    although what he hears is very discouraging
    very depressing
    very absurd
    to a sad young dog like himself
    to a serious dog like himself
    but he has his own free world to live in
    his own fleas to eat
    he will not be muzzled
    congressman doyle is just another
    fire hydrant
    to him
    the dog trots freely in the street
    and has his own dog's life to live
    and to think about
    and to reflect upon
    touching and tasting and testing everything
    investigating everything
    without benefit of perjury
    a real realist
    with a real tale to tell
    and a real tail to tell it with
    a real live
    barking
    democratic dog
    engaged in real
    free enterprise
    with something to say
    about ontology
    something to say
    about reality
    and how to see it
    and how to hear it
    with his head cocked sideways
    at streetcorners
    as if he is just about to have
    his picture taken
    for victor records
    listening for
    his master's voice
    and looking
    like a living questionmark
    into the
    great gramaphone
    of puzzling existence
    with its wondrous hollow horn
    which always seems
    just about to spout forth
    some victorious answer
    to everything''

    kaynak: poetry foundaiton, "dog" from a coney ısland of the mind: poem, 1958

« / 6 »