entry'ler (384) - sayfa 6

başlık listesine taşı
  • la sociedad de le nieve

    festival seçkisinden, j. a. bayona'nın çektiği 2023 yapımı ispanyol film.
    1972 yılında uruguaylı bir ragbi takımını taşırken and dağlarında düşen uçağın ve karın soğuğun ıssızlığın ortasında hayatta kalanların öyküsü. klasik bir survival hikayesi aslında ve hiçbir şey bilmeden izlense "hiç gerçekçi değil" yorumu alacak inanılmaz bir mücadele. halbuki gerçek; ben bu sebeple "gerçekçi değil" yorumunu hiç gerçekçi bulmam.

    hikayenin başka versiyonları daha önce de çekilmiş ama bayona'nın çıkardığı iş çok çok iyi olmuş. muazzam bir crash sahnesi çekmiş filmi başlatan. sonrasında da nefis bir anlatımla sürdürmüş. hiç vaktim yokken ve erteleyecekken filmden kopmam mümkün olmadı. insan-doğa mücadelesi izlemeyi sevenler için çok iyi seyirlik. netflix'te güncel olarak izlenebilir.

  • !yazarlardan kısa film önerileri

    paul thomas anderson'ın nefis müzikal kısası, thom yorke müzikleri ile - anima (2019)

  • !unutulmuş güzel kelimeler

    sairfilmenam: uyurgezer

  • leave the world behind

    uzaydan görünen dünya ve güneş, sonra karşımıza çıkan geyikler melancholia filmindeki gibi bir his veriyor önce ama tabi bu filmdeki siyasal alt metin bu havayı dağıtıyor diğer yandan.
    barış özcan çok güzel bir analiz videosu çekmiş, şurada.

    --spoiler--
    evin içindeki tabloların verdiği mesajları kendim göremediğim için biraz tadım kaçtı ama olsun.
    --spoiler--

  • may december

    festival seçkisinden ve 2023'ün görülmesi gereken filmlerinden biri. zira natalie portman ve julianne moore'u beraber ekrana taşıyor ve bu iki kadın da çok iyi performanslar sergilemişler. todd haynes yönetmenliğinde çekilen film, 36 yaşındayken birlikte olduğu 13 yaşındaki erkek çocuğundan hamile kalıp hapse giren, sonrasında ise onunla beraberliğini sürdüren ünlü film yıldızı gracie'nin filme çekilecek olan hayatını beyaz perdede canlandıracak genç aktris elizabeth ile tanışmasını ve elizabeth'in karakter hakkında yaptığı araştırma sebebiyle bu ailenin hayatına şahit oluşunu-dahil oluşunu konu alıyor.

    filme adını veren "may december" tabirinin ne anlama geldiğini bilmiyordum. ilişkideki büyük yaş farkını anlatmak için bahar ve kışa ithafen may december ifadesi kullanılıyormuş.

    filmde natalie portman ve julianne moore'un sunduğu performansların yanı sıra asıl övgüyü charles melton almış. çünkü en sonunda film, o küçük erkek çocuğu joe'nun hikayesine ve bizim onunla empati kurduğumuz bir serüvene dönüşüyor.

    filmin ayrıntılarında güzel sekanslar yakalanmış; bize göre sadece bir magazin haberi olacak olay "gerçek"leşip birinin hayat öyküsü olduğunda onu anlamanın pek çok yolu olduğu gösterilmiş sanki. bu yüzden joe'nun evin içinde yetiştirdiği tırtılların kelebeğe dönüşmesini de ilgiyle izliyoruz.

  • carol & the end of the world

    netflix'in dan guterman imzalı, çok iyi animasyon dizisi.

  • !en büyük korkunuz nedir?

    yaşlanmak -işler yolunda giderse olacak olan-

  • bystander effect

    yardıma ihtiyaç duyan birine yardım etme ihtimalimizin eğer kalabalık bir ortamda bulunuyorsak daha az olduğunu ileri süren sosyal psikoloji teorisidir. tıpkı görseldeki gibi.


    böyle bir durumda bunun tam tersi yönde davranış gösteren, kendini toplum için feda etme eğilimi yüksek olan insanlar da çok; o da altruism oluyor.

  • aptal puma sendromu

    kedigillerin çevik ve yırtıcı üyeleri pumalar, avlarının peşinden koşarken kar-zarar hesabı yapar; avları ne kadar büyükse ancak o kadar çaba harcarlarmış. yani elde edecekleri enerji miktarı, harcayacakları enerjiden küçükse o avın peşinden hiç koşmuyorlar. bir tavşanın peşinden, bir geyiğin peşinden koştukları kadar koşmaya tenezzül etmiyorlar örneğin.

    zaman zaman ya da devamlı olarak bunun tam tersini yapan insanlar için ise "aptal puma sendromu" ifadesi kullanılmış. sonucu, harcadığı emeğe değmeyecek işler yapanlara aptal pumalar denmiş.

  • mutena

    seçkin, özenilmiş.

  • adalet

    adalet pek içinden çıkabildiğim bir kavram değil.
    hukuksal adalet tam da insanların duygusal karmaşıklığından dolayı insanlara bırakılamayacak tercihlerden dolayı oluşturulmuş bir yapı. ve orada da sorgulanacak taraflar tabi ki var.

    insanlar yalnızca çok hücreli canlılar olarak ileri seviyede evrimleşmiş ve "geri kalan her şeyin bir parçası" olabilirler. ama bu duygusal canlılar olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. benliğini ön planda tutan, yaşamını anlamlandıran veya anlamlandırmaya çalışan, özgür irade her ne kadar tartışmalı bir konu olsa da türün devamına veya sağlığına hizmet etmekten farklı tercihler yapan, yapmazsak depresyona falan girebilen canlılarız. suçluluk hissetmeden küf mantarından daha değerli yaşamlarımız olduğunu düşünüyoruz. peki öyle mi değil mi buna kim karar verecek?

    etik tartışmalarda da olduğu gibi (bkz: etik tartışmalar no-1) (bkz: etik tartışmalar no-2) adil olmayı amaçladığımız bu gibi durumlarda bizim için mutlak bir doğru seçimden söz etmek mümkün olamıyor. çünkü iki yaşamın değerini karşılaştıracak veya ölçecek aletlerimiz yok. aynı şekilde niyeti cezalandırmak mı doğru sonucu cezalandırmak mı bilemiyoruz.
    veganlar canlılara adil mi davranmış oluyorlar yoksa uzun vadede davranışlarının bir etkisi yok mu hatta olumsuz sonuçları olabilir mi emin olamıyoruz.

    bundan başka, bilinçli canlılar olarak hayatımızı kolaylaştıran şeylerden uzak durmamız çok zor. diğer canlılara ve geleceğin dünyasına adil olmak adına bile olsa bu böyle. hızla değişen dünyada çok fazla uyarana maruz kalarak stres altında yaşıyoruz. neredeyse her dakika bir karar veriyoruz, düşünmemiz ve kontrol etmemiz gereken çok fazla şey var. stres sadece psikolojik sağlığımızı değil fiziksel sağlığımızı da bozuyor. böyle bir noktada önce kendimizi düşünmemiz gerekiyorsa önce kendimizi düşünüyoruz. insanlara her gün şu özel otomobilinize binip çevreyi kirletmeseniz de toplu taşıma kullansanız demek bile çok zor. insanların çoğu günlük hayatlarını en çok kolaylaştıracak şekilde davranmayı seçecekler. bu kadar mikro bir konuda bile anlaşmak kolay değil. adil olmalarını beklemek fazla iyimser görünüyor. nasıl olacak?

    yine hukuksal siyasal kontrollere ihtiyaç var. bir ödül ceza sistemi gibi değil belki ama çevre koruma yasaları olacaksa örneğin bu yasalara uyan insanların hayatlarını başka biçimlerde kolaylaştıracak düzenlemelere ihtiyaç var. toplu taşıma kullanan insanların sağlığını veya bedensel bütünlüğünü tehdit etmeyecek şekilde yolculuk edebilmesi ve makul miktarda konforları olması gerekiyor, gibi gibi. yoksa insanları bencillikten nasıl vazgeçirebiliriz bilmiyorum.

  • anatomie d une chute

    ekimdeki festival seçkisini izlemeye devam ediyorum, biraz film yazayım. epeyce iyi yorum alıp övülen, kuru otlar üstüne'nin de yarıştığı cannes'da bu seneki palme d'or'un sahibi olan film "anatomy of a fall"; "bir düşüşün anatomisi", fransız yönetmen justin triet'nin filmi.

    cinayet çözme fikrini herhalde 11 yaşından beri seviyorum. polisiye izlemekten çok da okumayı sevdim, agatha christie'yi keşfetmemle külliyatını yalayıp yutmam da bir olmuştu o zamanlar. filmde yazar bir çiftin görme engelli oğulları ve köpekleriyle birlikte yaşadıkları dağın tepesinde bir evleri var. bir gün bir sabah yürüyüşten dönen çocuk, babasını balkondan düşüp ölmüş olarak buluyor. evdeki tek kişi olan karısı şüpheli bulunuyor ve dava süreci başlıyor.

    --spoiler--
    filmin düşüş sahnesiyle değil de yazar eşin(sandra), evinde yapmaya çalıştığı bir röportajın kocasının (samuel) çaldığı aşırı yüksek müzik sesiyle bölünüp başarısız olduğu sahneyle başlaması bize buradaki insanlar hakkında düşünecek bir şeyler veriyor ve merak unsuru devreye giriyor. bu arada kocanın çaldığı müzik 50 cent'ten p.i.m.p ve film boyunca hem hatırlama süreci hem de şüpheli ölümü yeniden canlandırma sahnesi ile birlikte bu şarkıyı mahkeme sahneleri de dahil olmak üzere çok kez duyuyoruz ve atmosfere çok iyi uyum sağlıyor müzik.
    --spoiler--

    court-dramalar her zaman insanın adalet duygusunu sınama eğilimindedir. siz de tanıkları dinler, kanıtları inceler, belki adil olmaya çalışır belki de olamazsınız. ilgi çekici olan da budur. anatomy of a fall'da ise bulmaca gibi sunulan delillerden ziyade yaşanan olayların göreceliği, tarafların kendi pencereleri ve mutlaklığı sorgulanan gerçeklik duygusu hakim filme.

    yönetmenin çekime hareket kattığı mahkeme sahneleri ise takdir edilesi ve tabi ki sandra hüller'in performansı enfes.

  • !yazarlardan güzel şarkı önerileri

  • incel - involuntarily celibate

    sapolsky beye katılmıyorum öyleyse. keşke önerisini deneme şansımız olsa da neler olacağını görebilseniz.
    ben caydırıcı cezaların suç oranını azaltacağına inanıyorum. burada önemli nokta cezanın büyüklüğünden ziyade tutarlılık ve mutlaklık aslında. istanbul sözleşmesinin tüm maddeleriyle uygulandığı 2011 yılında ülkede kadın cinayet oranının azaldığını daha önce burada paylaşmıştım. çünkü bana göre cezanın büyüklüğü de muğlaktır ve kişiden kişiye değişebilir. idam cezası biri için müebbetten daha hafif bir ceza olabilir. boşanmak isteyen eşlerini öldüren erkekler de sonra kendi kafalarına sıkabiliyorlar zaten.

    incel hareketinin seküler bir hareket olması bence zerre kadar bile önemli değil. kemalizm de seküler ama bir o kadar da yobaz.

    incel şiddetinin henüz ülkemize gelmemiş olmasına çok şaşırdım. ben ve tanıdığım her kadın her gün evden bir erkek tarafından tacize uğrama ya da öldürülme ihtimalimiz olduğunu bilerek çıkıyoruz zira. erkeklerin bir bahaneleri daha olmuş işte. velhasıl kelam ben kendileriyle empati kurmayı reddediyorum.

  • incel - involuntarily celibate

    attractiveness'ın dış güzellikten daha fazlası olduğunu söylerken kadınlar güzel bulmadıkları bir şeye çekilirler demek istemiyorum. bu kimi zaman tensel bir çekim olur, kimi zaman kokular devreye girer; bunlar da physical attractiveness'a dahil olmakla birlikte "güzellik"ten azade şeyler. araştırmalar kadınların dış görünüşten evvel özgüvenden etkilendiklerini de söylüyor. ayrıca güzellik hem kişilere hem kültürlere hem de zamana göre değişen bir algı. insanların bugün güzel kadın dedikleriyle yüz yıl önce güzel kadın dedikleri nasıl birbirine benzemiyorsa birbirinden farklı kişilerin bu konudaki yargıları da aynı olmayabiliyor. kime göre güzel neye göre güzel? diyoruz bu durumda da.

    özgür irade üzerine araştırmalarınızı mümkün olduğunca takip ediyor ve savın ne olduğunu da kavradığımı düşünüyorum. fakat benim anladığım şey; 'suç işleyen kişi bunu aslında özgür iradesiyle yapmamış, ona ceza vermeyelim' gibi bir yere çıkmıyor pek. veya suçluları suçu işlemeye götüren şartlar üzerine çalışana kadar onları topluma salacak değiliz herhalde.
    neden sonuç ilişkisini de doğru kurmalı. inceller aşağılandıkları için mi inceller yoksa incel oldukları için mi aşağılanıyorlar?

    evrimin getirdikleriyle var olan kültür arasında farklar varsa adaptasyon harika bir seçenek gibi görünüyor bana. evrim devam etmiyor mu ve bin yıllardır yaptığımız şey bu değil mi?

    şaşıracak bir şey yok, bu sorunu sorun olarak kabul etmenin "bizim nefsimiz şeyoluyor da o yüzden kadınlar saçlarını ve kollarını ve bacaklarını ve her yerini kapatsınlar bi zahmet" diyen dinden ne farkı var? siz kutsal kitabın tanrı mesajı değil de errrkek yapımı olduğunu ilk nasıl anladınız mesela? ben buradan anladım. çözüm olarak da erkekleri saç görmeye alıştırdık ve medeni erkekler artık bundan tahrik olmuyorlar.

    seks robotları iyi fikir bence. zamanı gelince ai ahlakı ve yapay zekanın özgür iradesi var mı onu da tartışırız.

« / 26 »