entry'ler (56) - sayfa 4

başlık listesine taşı
  • ichi-go ichi-e

    bir kez, bir kez denk gelme, bir kez buluşma anlamında bir japon deyimidir. anın tekrarlanamayan doğasına kıymet vermekle ilgilidir. ingilizce'ye "once in a lifetime" şeklinde de çevrilmektedir. bu çeviri hayatta bir kez karşılaşılacak bir deneyime de işaret edebilir olsa da ichi-go ichi-e gündelik anların kıymetiyle de ilgilidir. herhangi bir yerde sakinleşip alınacak birkaç nefes bu değeri içimize doldurmamıza ve birkaç an içinde olsa zamana karışmamıza yardımcı olabilir.

  • ali babacan

    youtube'daki bi' kahve programları hoşuma gidiyor. bir de nedense obama'yı hatırlatıyor bana hep.

    https://www.youtube.com/...XFMcCC&ab_channel=AliBabacan

    bence 2002 akp vizyonuna gerçekten inanmış ve bu yönde adımlara katılmış ancak kendisi de hayal kırıklığına uğramış bir kişi. kolektif iş yapma deneyimlerimden nedense bu yönde kendisi ile yakınlık hissediyorum, biraz anlayabiliyorum. dövmemek gerek.

    kutuplaşma açısından geldiğimiz şu noktada keskin uçlarda ve büyük bir yanılgı olan iyilik-kötülük skalasında değerlendirmek yerine gerçekten dinleyerek değerlendirilmesi gereken biri olduğunu düşünüyorum.

    ayrıca: https://www.youtube.com/...4drGH4&ab_channel=GencebayTV
    (bunu ahmet davutoğlu için paylaşmam mesela :) )

  • demokrasi ve atılım partisi

    türkiye'nin pek de hazır olmadığını daha doğrusu çoğunu unuttuğunu düşündüğüm bir çalışma model sunan partidir. ali babacan'ın geçmişi ile ilgili onarıcı adalet fikrinin devreye sokulması gerektiğine ama diğer taraftan da şu "bildiklerimizi anlatsak o hooo" konusunda bir adım atılması gerektiğine inanıyorum.

    partinin genel olarak planlı programlı bir çalışma prensibine sahip olması, ülke kervan yolda düzülür mantığı ile yönetildiği için "yazıyonuz bu eylem planlarını da işte.." diye karşılansa da (gözlemim bu) bence doğru bir yöntemdir. vizyonsuzluğun ilke edildiği şu ülkede vizyoner politika önerilerine hayli ihtiyaç var.

    ayrıca gerek ali babacan'ın gerekse diğer parti yetkililerinin, toplumun anksiyetik bir şekilde (haklı olarak) bu işler nasıl düzelecek diye gözünde çok büyüttüğü bazı adımları dinginlikle bunlar ilk 90 günde, ilk 3 ayda çözülür şeklinde yatıştırıcı bir hal içinde ilerlemeleri hoşuma gidiyor. gerçekten de plan program olduğunda, kişiler (ünvanları üzerinden değil ama hakim, bürokrat vs. bu işlerin sorumluluğunu alan bireyler olarak) görevlerini yapmakta serbest bırakıldığında ve gerçekten çalışıldığında dedikleri gibi sürecin ilerleyebileceğini düşünüyorum.

    müjdeler siyasetindense eylem planları okumak bana iyi geliyor.

  • dede yadigarı olup hala saklanan şeyler

    made in ussr manuel fotoğraf makinesi zenit 122. arkasına güneşli, fazla bulutlu vs şeklinde ayarlarını yazdığı bir not yapıştırmış canım dedem. makineden hiçbir şey anlamasam da yazısını görmek iyi geliyor, bazen de bununla çekmiş olduğunu tahmin ettiğim fotoğrafları :)

  • the star rover

    1970'li yıllardaki türkçe çevirileri yıldızlar korsanı olarak, 2017 yılında iş bankası yayınları tarafından yıldız gezgini olarak çevrilen kanımca müthiş jack london romanıdır.

    orijinali 1915 yılında yayınlanan romanda jack london, arkadaşı ed morrell'ın da kalmış olduğu, bu dönemde şiddetli yöntemleriyle gerçekten de öne çıkan san quentin hapishanesi üzerinden amerikan hapishanelerinin gaddar ve bozulmuş sistemini eleştirmektedir. ed morell da kitaptaki karakterlerden biridir.

    baş karakter darrell standing cinayet suçlamasıyla müebbet hapse mahkum edilmiş bir akademisyendir. tecritte karanlık bir odada, ölmeyeceği kadar yemek ve su verilerek tutulmaktadır. işkencelere rağmen bir türlü direncini kıramadıkları darrell ve diğerlerine "the jacket", bütün bedenini sıkıca saran ve inanılmaz bir göğüs ağrısına neden olan deli gömleğine benzer bir ceket giydirilmektedir.

    bu yöntemle başa çıkabilmek için, gardiyanlar birkaç dakikalığına gittiğinde borulara vurarak anlaşan mahkumlardan öğrendiği "küçük ölüm" denen, bilinci bedenden ayırmak üzere bir tür trans yolculuğuna başlar. meditasyon, mistisizm ve reenkarnasyon temaları işlenen romanın devamında geri dönüşlerde hapishanenin durumuyla birlikte darrell'in, tarihin farklı dönemlerinde ve farklı coğrafyalardaki geçmiş yaşamlarından çeşitli kesitlerin bağımsız öykülerini okuruz. öyküleri daha fazlası spoiler olur kaygısı ile açmıyorum :)

    1920 yılında kitaptan esinlenilerek aynı isimle bir sessiz film çekilmiştir. 2005 yılında çekilen, adrien brody ve keira knightley'nin oynadığı the jacket isimli film kısmen bu kitaptan esinlenilerek kurgulanmıştır.

    darrell'ın tecritteki sonsuz düşünce silsilelerinden bir küçük alıntı:

    "toplumun, ruhu asla kızıl cehennemlerde avarelik etmemiş, kibirli, pamuklara sarılmış bireyine bir başka sorum daha var. tabureyi altından çekmeden önce niye kurbanın kafasına ve yüzüne kara başlık geçiriyorlar? kısa bir süre sonra o kara çuvalı benim başıma da geçireceklerini lütfen unutmayın. o yüzden sormaya hakkım var. cellatlarınız, siz pek kibirli yurttaş, sizin bu cellatlarınız için, bizim için ve sizin buyruğunuzla yarattıkları dehşetin yüzdeki yansımasına bakmaya mı korkuyorlar?

    bu soruyu ne isa'dan on iki yüzyıl sonra ne isa'nın zamanında ne de isa'dan on iki yüzyıl önce sormadığımı lütfen aklınızda bulundurun. ben, bu yıl, yani isa'dan sonra bin dokuz yüz on üç yılında asılacak olan ben, bunları isa'nın izleyicisi olan sizlere, cellatları beni buradan çıkartıp ben henüz yaşarken bana yaşattıkları dehşeti görmeye cesaret edemedikleri için yüzümü kara bir başlığın ardına gizleyecek olan sizlere soruyorum."

  • fu dalu

    fu dalu, filipinler'de yetişen bir muz türü olan ve lifleri geleneksel t'nalak kumaşlarının yapımında kullanılan abaca (musa textilis) isimli bir bitki ile de bağlantılı olduğuna inanılan bir ilham tanrıçasıdır.

    t'nalak, filipinler'in güney cotabato ilinde yaşayan t'boli insanlarının geleneksel dokuma sanatıdır. özellikle tanrıça fu dalu tarafından rüyalarında (damgo) hediye edildiği düşünülen desenleri dokuyan kadınlar tarafından yapılmaktadır. erkekler genellikle abaca liflerinin toplanması, kurulması ve hazırlanması süreçlerinde yer almaktadır. lifler kadınların rüyalarında gördüğü desene uygun olarak ve kabuklar, kökler ve yapraklar kullanılarak elde edilen doğal boyalarla, "ikat" denilen dayanıklı bir teknik ile boyanırlar ve daha sonra rüyayı gören kadınlar tarafından dokunurlar. halk arasında bu kadınlara "rüya dokumacıları (dreamweavers)" denir. üretilen kıyafetlerin bazıları fu dalu'ya övgü ve hediye olması inancı ile dokuma alanlarında bırakılır. desenlerin kadınların rüyalarından geliyor olması seri üretiminin mümkün olmadığı anlamına gelir.

    tüm bu süreç dikkatle yürütülür çünkü t'boli insanları fu dalu'nun her bir ipliğe yerleştiğine inanır. bereketle de bağdaştırılan bu inanç (ki abaca üretiminin yıllara göre değişken olmakla birlikte %85-%95 arası üretimini filipinler'in gerçekleştirmesi zannediyorum ki bu inancı güçlendirir niteliktedir), t'boli insanının ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamını oldukça etkilemiştir. doğum, evlilik ve ölümde gerçekleştirilen ritüellerde t'nalak kullanılır, koruyucu olduğuna inanılır. belirli uzunluklarda t'nalak kumaşı hediye etmek tabiri caizse bir hayır duası gibi sayılır. yazı kullanmayan bu kültür için t'nalak t'boli insanın kendini ifade ettiği en önemli sanat formudur. aynı zamanda rüya gören kadınlar için bir sosyal statü göstergesidir. rüyasında fu dalu'yu görüp topluluğa yeni bir desen getiren kadın usta dokumacı olmuştur ve fu dalu'nun bilgeliğinden nasiplenmiştir. neneler torunlara, teyzeler yeğenlere öğretir. tüm desenler ezbere bilinir :)

    şuraya kısa bir belgesel de bırakayım konu ile ilgili başka detayları da içeren:
    t'nalak - the spirit of fu dalu
    https://www.youtube.com/...vE8&ab_channel=FidesEnriquez

  • beste yapmak ne demektir?

    beste yapmak konusunda düşünenlere john zerzan'ın gelecekteki ilkel (kaos yayınları, 2013) kitabının 7. bölümü olan tonalite ve totalite'yi (s.145) ısrarla öneririm. kitabın tamamını elbette öneririm. beste gerçekten senin besten mi, paylaştığın hisler gerçekten kağıda döktüğün notalara sığıyor mu bir düşünmek lazım. duyduğunu bu kalıplar dışında ifade edebilir misin sorusu aklın bir köşesinde, beste yapmak niyetinde olanlar için bu bölüm üzerine düşünmek ufuk açıcı olacaktır diye düşünmekteyim.

    bölümün son paragrafından alıntı:
    "tıpkı dil gibi, tonalite de tarihsel olarak özgürlük karşıtı oluşuyla karakterize olmuştur. bizi tonal yapan toplumdur; tahakkümün tüm gramerlerinin aşılması ise, ancak böylesi bir toplumun bertaraf edilmesiyle mümkün olacaktır. "

    kitabın bu bölümünü okurken dinlenebilecek önerim:
    estas tonne - internal flight

  • hırs ile azim arasındaki fark

    biriyle kolayca duvarı delebilecekken ötekiyle duvara toslama ihtimali yüksektir.

  • yücel çağlar kimdir?

    doç. dr. yücel çağlar türkiye'nin en önemli orman yüksek mühendislerindendir. 1970 yılında istanbul üniversitesi orman fakültesi'ni bitirmiştir. 1976 yılına değin orman genel müdürlüğü'nün edremit, siirt ve sarıkamış devlet orman işletmeleri'nde orman bölge şefliği görevlerinde bulunmuştur. 1973-1976 yılları arasında ormancılık araştırma enstitüsü'nde ve kasım 1976- mart 2007 döneminde de milli prodüktivite merkezi'nde orman işletmeciliği, ormancılık ekonomisi, çevre yönetimi ve verimlilik yönetimi konularında araştırmalar ve eğitmenlik yapmıştır. 1976 yılında a.i..t.i.a'da "matematik-istatistik" dalında yüksek lisans, 1986 yılında iü orman fakültesi'nde doktora yapmış, 1988 yılında da yine istanbul üniversitesi orman fakültesinde doçent olmuştur.

    1981-1982 döneminde aylık "ormancılığımıza katkı" gazetesini ve 1985-1991 döneminde de bilimsel, iki aylık "çevre ve ormancılık" dergilerini yayımlamıştır. 1989 yılında kırsal çevre ve ormancılık sorunları araştırma derneği'ni kurmuş; bu dernek çatısı altında, çoğunluğu birleşmiş milletler olmak üzere çeşitli ülkelerarası kuruluşlar tarafından desteklenen yirmi dolayında projeyi yürütmüş; çeşitli demokratik kitle örgütlerinde gönüllü yöneticilik ve danışmanlık yapmış, etkinliklerini örgütlemiştir.

    1986 yılında türkiye ormancılar derneği tarafından "yılın ormancısı" seçilmiş, 1994 yılında milliyet gazetesi'nin "abdi ipekçi barış ödülü"nü, 1995 yılın türkiye ziraatçılar derneği'nin "özel ödülü"nü, 1997 yılında tema'nın "hizmet ödülü"nü, 2003 yılında tmmob çevre mühendisleri odası'nın "çevre toplum başarı ödülü"nü, 2008 yılında da akdeniz üniversitesi çevre sorunları araştırma ve uygulama merkezi müdürlüğü'nün "çevre hizmet ödülü"nü almıştır. 1994-2001 döneminde tübitak tarım, ormancılık ve gıda teknolojileri grubu yürütme komitesi'nde "ormancı üye" olarak görev yapmıştır. çevre bakanlığı'nın türkiye ulusal çevre stratejisi ve eylem planı'nı, yedinci beş yıllık kalkınma planı çevre özel ihtisas komisyonu raporu'nu hazırlamıştır.

    ormancılık, ormanlar ve çevre yönetimi konularına ilgi duyanlara, odtü yayıncılık'tan çıkan türkiye ormancılık tarihi isimli eseri cumhuriyet öncesi dönemde ormancılık politikası arayışlarından günümüze kadar geniş kapsamda yasal değişiklikler, orman-köylü ilişkileri gibi farklı konuları kronolojik olarak ele alan giriş dersi niteliğinde bir kitaptır.
    bunun dışında kırsal çevre derneği'nin web sitesinde kendisinin ve bu alanda çalışan birçok orman araştırmacısının eserlerine erişilebilir.
    http://www.kirsalcevre.org.tr/

    dernekte bulunan eğitimler ve söyleşilerin yanı sıra, ekoloji birliği web sitesi ya da farklı gazetelerde çevre, orman yangınları, orman hukuku vb. konulardaki makaleleri ve röportajları ismi ile aratılarak bulunabilir. türkiye'de ormanların korunması ile ilgili pek çok yerel mücadelenin bilgi kaynağı olmuş birisidir.

    ilgilisine bazı eserleri;

    - yana yakıla tükenecek miyiz? , yeni insan yayınevi, 2022
    - doğal söyleşiler, a7 kitap, 2019
    - ormanların gümbürtüsü, yeni insan yayınevi, 2016
    - türkiye'de kamu arazilerinin yönetiminde "planlı plansızlık", sosyal araştırmalar vakfı, 2016
    - türkiye ormancılık tarihi, odtü geliştirme vakfı yayınları, 2012
    - çevreleme, imge kitabevi yayınları, 2011
    - ağaçtan ağaca anadolu yeşillemesi, bilim ve gelecek kitaplığı, 2010
    - köy, köylülük ve türkiye'de köy kalkınması sorunu, tzd yayınları, 1986


    kaynak: https://www.hidropolitikakademi.org/tr/author/43/docdryucel-caglar
    https://yeniinsanyayinevi.com/project/yucel-caglar/

  • !basiretsiz muhalefet

    2023 yılının ilk günlerinde tek tavsiyem 23 kasım 2016 tarihinde oynanan beşiktaş - benfica maçını izlemesi gerektiği olan insanlar topluluğu. beşiktaş maçı ikinci yarıda 3-0'dan 3-3'e getirerek berabere bitirmişti.

    antidepresanların, alkollerin bir şey bir şeylerin kucağında, fanatik beşiktaşlı bir arkadaşımla birlikte kadıköy'de bir kahvede izlediğim bu maçta, maç arası arkadaşıma çekinerek n'aber? dediğimde aldığım efsanevi cevap olan "bir takım bir yarıda üç gol atabiliyorsa onunla eşleşecek kapasitede olan diğer takımda aynısını yapabilir" cümlesi hayatımın dönüm noktalarından biridir ki maç da bu sonuçla bitmiştir. beşiktaşlı olduğum gündür.

    mesela bir altılı masa toplantısında yemek eşliğinde izleyebilirler bence. nasıl olsa oturup oturup kalkıyorlar bari azıcık oyun görsünler. (elbette muhalefet onlardan ibaret değil ama yine de kazanmak isteyen her muhalife de öneririm bu maçı)

    ayrıca nedir bu kazanmak utanılacak bir şeymiş gibi ahlakçı haller yahu?!

  • köyde yaşamak

    köyde doğup büyüyen birinin yorumu elbette çoook farklı olacaktır ancak şehirden göçenler için köyde yaşamakla ilgili birkaç şey söyleyebilirim.

    her bir birey için oldukça değişken bir yolculuktur.

    köyde doğup büyüyen, şehirde bir süre çalışıp belli bir sermaye ile giden, hiç kurumsala dokunmadan direkt köye dalan, emekli olup gelen, hayvancılık ya da sebze-meyve yetiştiriciliği gibi belirli bir iş niyetiyle giden ve son olarak aylaklıkla şehri terk edenler için farklı yüzlerini gösteren ve zorlukları da bu çerçevede çeşitlenen bir deneyimdir.

    mesela bu gruplardan emekliler ve şehirde bir süre çalışıp belli bir sermaye ile köye gelenlerin genellikle kafası daha rahat eder. toplumdan çok uzak arazide bir hayat sürmek istiyorsanız bile kafanızı sokacak kulübeyi inşa etmek ya da o çadırı almak için bir şekilde paraya ihtiyacınız vardır.

    köyde doğup büyüyenler ve iş niyetiyle gelenleri de ortaklaştırabiliriz. istanbul'da markette kilosunun 60 lira satıldığını gördüğünüz bir ürünü burada iğrenç karakterli tüccarlar kilosunu 5 liraya almaya çalışarak sizle dalga geçerler. en kötüsü üretmemeyi seçmek zorunda kalmaktır. farklı satış kanallarını denemek istiyorsanız internet işçiliği, kargo yönetimi, pazarlama vs. gibi bir sürü arka planında örneğin bir araca sahip olmak ve bunun masraflarını karşılayabilmek gibi maliyetler belirir. çoğu şehirden göçen freelance, home office işlerle kapitalist sistemden sermaye çoğaltarak bu hayali sürdürebilir ya da aileden kalanlarla. bu nedenle full off-grid bir yaşam düşünülenin aksine son derece na-off-grid bir plandır.

    aylakçılardansanız ya da aşım kaynasın yetercilerdenseniz hasat toplama gibi yevmiyeli işlerle geçinebilirsiniz ki bunlar çok düşük ücretlerdir. yine de elinizi çok rahatlatır, aç kalmazsınız. sadece bu tarz işler fazlasıyla fiziksel kapasite gerektirdiği için çok yorucudur. şehirde spor salonunda üç beş dambıl kaldırmaya benzemez.

    yola çıkarken hayal ettiğiniz off-gridlik derecesine göre gün sonunda konfora olan ihtiyacınızı en iyi gözlemleyebileceğiniz yerdir köy. siz tam nehirde yıkanıp, ateşte yemek yapıp, çadırda uyuyup, topraktan ev yapıp, ateş başında müzik yaparken hayat karşınıza kanadalı altın madenciliği şirketlerini çıkarabilir. sesinizi duyurmak için yolculuğunuza wi-fi erişimi olan bir köy evinde devam etmek zorunda kalabilirsiniz. insanla ilgili düşüncelerinizin, kendinize bakışınızın komple değişeceği kesindir.

    genelleme yapmamakla birlikte şehirdeyken bilge köylüler, kadim öğretiler diye konuşup dururken karşılaşacağınız olası şeyler:

    -traktör üzerinde, kendileri için herhangi bir önlem almadan (maske vs.) tarım ilacı atmaktan dönen mavi suratlı köylüler,
    -saçmalı tüfekle köpek vuran, toplu köpek zehirlemeleri yapan errrrrkekler,
    -çöp dolu ormanlar,
    -şehirlileri kazıklamaya çalışanlar,
    -bağı bostanı olmasına rağmen kendine "yetemediği" için pazar alışverişi yapan kadınlar,
    -bildiklerini çocuklarına aktarmayan ebeveynler,
    -ilçede ya da il merkezinde bir ev ve kilolarca altın peşinde gelinler,
    -sonsuz dedikodu,
    -orta okula geldiği halde doğru düzgün okuyup yazamayan çocuklar,
    -akşamları içip içip zil zurna ve muhtemelen o kafayla yabanda avdan dönen babalar,
    -biz şifalı ot bilmem ney bilmeyiz hadi işin mi yok gari diyen teyzeler
    -herhangi bir şekilde herhangi bir kültürün izini bulmakta zorlanacağınız düğünler
    ve topluma adil ve eşit bir şekilde ulaştırılamayan hizmetlerin, gelenek ve göreneklerden kopuşun, geçmiş bilmezliğin, iletişimsizliğin ve sevgisizliğin derinleşmesinin sonuçlarını göreceğiniz nice gündelik örnekle beraber bunların hiçbirinin sadece bu gözlemlerinizin öznesi olan insanlarla ilgili olmadığını gördüğünüzde, meselenin ne kadar kapsamlı ve karmaşık olduğunu anladığınızda yaşayacağınız çaresizlik hissi. hele ki kendinden öte insan olmayan varlıklar da dahil başkalarını düşünen, siyasete ve topluma dertlenen biriyseniz. yukarıdaki örneklere köyde doğup büyüyüp de bunları yaşayanların cevabı çok daha farklı olacaktır. bu cevaplardan alacağınız koku sahip çıkılmamışlıktır dolayısıyla bu insanlara kızamazsınız. tüm bunları anlamaya çalışmak sizi olgunlaştırır. birçok konudaki beklentinizi değiştirir.

    şahsen köye bodoslama dalanlar kategorisinden olan biri olarak köyde yaşamakla ilgili söyleyebileceğim en temel şey "hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir" sözü olabilir. köyde gündelik yaşam instagram'da görünene asla ve asla benzemez. yine de ben ne yapıyorum burada dediğiniz anlarda kurtarıcınız eşsiz doğayla bağ kurma şansı yakaladığınız, toprağa dokunduğunuz, ormanı soluduğunuz romantik anlardır. bu anlar olmadan da çekilmez zaten.

    kaynak: beşinci yılında olduğum köy yaşamı deneyimim.

« / 4