favorileri (37) - sayfa 3

başlık listesine taşı
  • akp

    eşsiz iktisadi politikaları sayesinde kişi başına düşen milli gelirimiz gabon'dan daha az. cambaza bak anlayışıyla yapılan milli savunma sanayi icraatları da olmasa, son beş yıldır ülkeye safi zarardır diyeceğim.

    yolsuzlukları, haksızlıkları, israfı bir kenara bırakalım. bu partinin ülke yönetimi anlayışında büyük aksaklıklar var. kendince makbul vatandaşı dizayn ettiği eğitim sistemiyle, cehaletin yüceltilmesiyle, benden sonra tufancılıkla bir ülke nereye götürülebilir?

    bir devlet başkanının 2. abdülhamid'i yüceltmesi, shakespeare'i (nereden çıkardıysa) gizli müslüman diye tanıtan bir meczubu alimden sayması bize reva mıydı?

    neyse ki sabrımız bu pazar, olmadı 2 hafta sonraki pazar günü meyve verecek de bir kabustan uyanmanın ferahlığıyla yeni hayatlarımıza kavuşacağız.

  • !zenginlerle girilen ilginç diyaloglar

    masadaki havyara ufak çatalımla uzandığım anda gelen uyarı:*

    -havyara metal değdirilmez, kendiği kaşığı var orada bak sedeften...

  • roma ekonomisi

    batı düşüncesinde medeniyet denince aklıma gelen ilk devlet roma. çünkü bugünün kurumlar, hukuk, şehircilik, teknoloji, ordu düzeni, suyla ilişkiler, politik düzen, sosyal normlar alanlarına en çok etki etmiş devlet roma devleti.

    roma* ekonomisine ait birincil kaynakların çoğu doyurucu ve teyit edilebilir olmasa da dönem hakkında ipucu verebilecek yeterlilikte kaynağımız var.

    makro-ekonomi biliminin modern zamanlarda doğması romalıların ekonomik etkinliklerini geniş bir perspektiften bakmadığı anlamına geliyor. yani gayrisafi milli hasıla, tüketici enflasyonu, büyüme, işsizlik gibi verilerin kaydı pek mümkün değil. tutulsa da bize ulaşmamış.

    bu dönemi incelerken dönem aydınlarının kayda alınmış konuşmalarına, fazlasıyla abartılmış olduğu düşünülen idarecilerin övünmek için diktirdiği yazıtlara, kalıntıları bize ulaşmış ticari faaliyetlere (batık gemi) vb. bakmak gerekiyor. bunlar da birbirleriyle pek örtüşen şeyler değiller ama naçar arkeolog naçar...

    dünya nüfusunun beşte birini yönetirken bu insanları zamanının -hatta endüstri devrimine kadar olan zamanın- en müreffeh insanları olarak yaşatmak çok büyük bir başarı. bunun asıl sebebinin kölelik ve savaşlar olduğunu iddia eden ve buna iman eden insanlar için geliyor:

    1- kölelik kurumunu kullanan tek devlet roma değil.
    2- savaşlar: pax romana diye adlandırılan uzun barış yıllarında* ganimet ve talan yerine ticaretin devlet ekonomisini fevkalade beslediği görülüyor.

    peki neden roma ekonomisi vatandaşlarına asgari refahı sağlayabiliyor? cevap: serbest piyasa.

    roma, imparatorluğun hemen her bölgesinin karmaşık ve yerelleşmiş üretim merkezlerindeki malların ticareti için güvenliği sağlıyor. ama üretim miktarına, şekline, yerine, satış fiyatına müdahale etmiyor. mulsum işçilerinin feryadına kayıtsızlar. fildişi üretimini ithal ikameci bir anlayışla yeniden düzenlemeyi aklına bile getirmiyor romalılar.

    garum imal edilirken kokuyor diye üretimi şehrin dışına kaydırıyorlar, o da kamu yararı gözetildiği için.

    elbette o zamanlar kölelik şeklinde olan emek sömürüsü üretim kapasitesinde bir artışa yol açıyor. fakat "bu yıllarda karabiber revaçta, haydi bir milyon köle ile akdeniz ikliminde karabiber üretelim" denmediği için hassas teraziyi bozan bir anlayışla ekonomiye müdahale de yok.

    toparlayalım, roma devleti ticaretin işlemesi için gerekli güvenli ortamı sağlıyor. ticaret de arz-talep dengesini bularak vatandaşları asgari refaha kavuşturuyor. arada hayatlarını kırbaç korkusuyla geçiren kölelerin hayatı araya gidiyor ama orasını şimdilik karıştırmayalım.

    2023 dünya satranç şampiyonası maçlarında beraberliğin bozulması için rapid(kısa süreli) maçlara geçilince bir maçı ding liren doğru hamlelerle ilerletirken internetteki yorumlardan biri şuydu: "ding couldn't overthink when he doesn't have time - zamanı olmayınca gereğinden fazla düşünemedi"

    biraz zen meselesi. her şeyi kontrol etmeye çalışan hiçbir şeyi kontrol edemiyor.

    kaynak:
    scheidel, w. (2009). rome and china: comparative perspectives on ancient world empires. oxford university press.

  • turks and caicos

    adalarında yetişen melocactus intortus kaktüsünün fes benzeri çıkıntısı avrupalı kaşiflere osmanlı insanlarını hatırlattığı için bu adı almış ülke.



    45 bine yakın bir nüfusu vardır ve yüzölçümü gökçeada'nın yüzölçümünün 3 katından biraz fazladır.

  • !sözlükte şapkalı r kullanılamaması

    şapkalı r (ř) kullanımı hakkındaki problem giderildi.

    antonín dvořák konusunda biz de hassasız.

    stabat mater

  • kuyucaklı yusuf

    türk edebiyat'nın en önemli isimlerinden biri olan sabahattin ali'nin bana göre en başarısız eseri.
    kitabı okurken matbu hatalardan kaynaklanmayacak çok ciddi dil sorunlarıyla karşılaşmıştım.
    ayrıca konu olarak -klasik- sürekli haksızlığa uğrayan, sürekli acı çeken, mutsuz olan kişi 'ajitasyonuyla' türk edebiyatı için pek yenilikçi bir eser de sayılmaz. buna rağmen kasaba insanının sosyo-ekonomik durumunu büyük bir başarıyla anlattığını söyleyebiliriz.

    yaşar kemal, fakir baykurt, samim kocagöz, ilhan tarus.... gibi yazarları derinden etkileyen sabahattin ali'nin, kuyucaklı yusuf romanını, kendisinden sonra gelen 'toplumcu gerçekçi yazarlar'ın örnek aldıkları ve yapılan söyleşilerde, türk edebiyatı'nın en başarılı 100 romanının içinde gösterdikleri de bilinen bir gerçektir.

  • tandoğan

    dünden önceki gün*akşamüstü dikmen'den bir taksiye bindim. kızılay'da arkadaşlarımla buluşacağım. buluşma yeri olarak olgunlar civarında bir mekanı seçmişler.

    pipo içen taksici ankara'da pek rastlanır bir figür değildir. nazikçe piponun beni rahatsız edip etmeyeceğini sordu:

    -"etmez" dedim.
    -"nereye?"
    -"olgunlar'a. meclisin karşısında inerim."
    -"tamam. bakalım, oradaysa gideriz."

    taksicinin diksiyonu düzgün, özenli de giyinmiş. herhangi bir taksiciden farklı olduğu belli. her seferinde taksiciyle sohbet eden biri değilim ama ilgimi çekti:

    -"meclis bir yere gitmez herhalde"
    -"yok abi. olgunlar'ı diyorum. geçenlerde senin gibi bir abiyi aldım otogardan. tandoğan'a dedi. ben de tandoğan yok dedim. anadolu oldu orası. adam da uzun zamandır ankara'ya gelmiyormuş. vay ...lar dedi, kaç yıllık semti de çalmışlar"

    bilmeyenler için anlatayım. tandoğan meydanı'nın ismi eski ankara valisi nevzat tandoğan'dan geliyor. tarihe ankara cinayeti olarak geçen cinayetle ilişkisi yüzünden sanık olmuş. bu yüzden de intihar etmiştir(?). sonrasında bu ölümü araştıran okul arkadaşları tarafından "intihar süsü verilmiş bir cinayet" olduğu iddia eden bu olay ankara siyasetini epey karıştırmış.

    zira ankara cinayetini -valinin baskısıyla- üstlenen reşit mercan olsa da, asıl failin genelkurmay başkanı kazım orbay'ın oğlu haşmet orbay olduğu konusunda hemen herkes hemfikir. benim görüşüme göre vali, kirli bir siyasi baskı silsilesine kurban gitmiştir.

    2015 yılında melih gökçek başkanlığındaki belediye meclisince alınan kararla tandoğan meydanı anadolu meydanı oldu. kent kimliği ve kent belleği kavramlarına aşina olanlar bu değişikliğin neden yapıldığını anlamışlardır. bu ismin neden değiştirildiğinin cevabı şu sorularla da ilişkili:

    "inönü stadyumu'na ne oldu?"
    "cebeci stadı nerede?"
    "atatürk havalimanı nerede?"

« / 3