• selam naber beya
    trakyalı değilim ama hep olmak istemişimdir. hoş egeli olmaktan da son derece memnunum.
    uzun zamandır sözlükte yazmıyorum. malum ilgi alanım* yılbaşından sonra büyük bir darbe gördü. zam darbesi.
    ben de birayı bırakıp şaraba döndüm artık. genelde şarap içiyorum.
    geçen zaten iki bira aldım 130 tele ödedim. aşırı koydu.
    şuan kafam da güzel sayılır sabah da zıkkımlandım biraz şimdi şarap içiyorum. biricik'in karadutlusunu. 75 cl %8 alkollü. %8 alkollü olduğunu farketmeden aldım. bundan dolayı evde bir güzel sövdüm. tadı iyi ama.
    bir de isabey sauvignon blanc aldım. onu da yarın yanına ev yapımı pizza yapıp içeceğim. kurutulmuş etli ve mozzarellalı yapmayı düşünüyorum.
    madem kafam güzel o zaman neden iq sözlüğe yazmayayım diye düşündüm ve uzun zamandır yazmak istediklerimi yazmaya karar verdim.
    buna benzer yazıları sürekli yazıp aslında tam ortasında siliyorum ama bunu silmicem bak valla söz.
    isabey'den ufak bir yudum aldım da aşırı iyiymiş bu arada. 195 tl'ye daha iyisi yok. içtiğim en iyi beyaz şarap.
    neyse aslında bir sıkıntım yok uzun zamandır. ne aile sorunum var ne kız muhabbeti ne de geçim derdi.
    bir tek geleceğim hakkında endişeleniyorum ama buna da şükür aslında. bir de içki fiyatları çok koyuyor ya.
    mezeye para gömmek istemediğimden sabahtan kalan yarım açma ve peynirli poğaçayla içiyorum şarabı. güzel de oldu he.
    zaten bir saate falan herkese yazmaya başlarım diye tahmin ediyorum.
    ileride yapmak istediğim çok şey var aslında.
    kimi çocuksu hayaller kimi şuan dahi gerçekleştirebileceğim kadar basit şeyler.
    mesela buradaki şarapçı evsiz dayılarla birgün şarap içmeyi çok isterim. şuan bile giderim yanlarına ama üşeniyom be abi.

    hemen herkes ardından bir şey bırakmak ister ya ne bileyim kitap olur müzik olur çocuk olur ağaç olur bilimsel gelişme olur. olur da olur yani.
    ben ardımdan illa bir şey bırakacak olsam asla bilimsel olsun istemezdim.
    çünkü insanlık harbiden çok boktan ya. bilim ayağına atom bombası buluyon savaşın sorumlularından biri de sen oluyosun insanların gözünde. benim keşfim, icadım insanların zararına kullanılacak olsun istemezdim.
    çocuk bırakmayı da pek istediğim söylenemez.
    kitap bırakmak olabilir bak. biyografi veya roman tarzlarından ziyade araştırma konusunda bir kitap yazmayı isterdim. ne mi hakkında? ülkemizde bu kadar kıymetli, lezzetli ve kaliteli üzüm bağları olmasına rağmen şarapçılığın ülkemizde hiç de gelişmiş sayılamayacak olması hakkında bir araştırma yazmak isterdim.sebepleri belli aslında ama ben daha detaylı değinmek isterdim.

    türkiye'de harbiden çok büyük potansiyel var. gerçekten. cennet vatanımız goygoyu değil bak. ne denizlerimizi kullanabiliyoruz ne de yeraltı yerüstü kaynaklarımızı.
    3 tarafımız denizlerle çevrili ancak balık olarak sadece hamsi yiyoruz.
    şimdi burada bir parantez açmam lazım. babamla birlikte zıpkın ve olta balıkçılığı yaptığımızdan denizlerdeki pek çok balığı tattım diyebilirim.
    benim yediklerim arasından en sevdiğim balıksa palamut diyebilirim. mevsiminde yakalanmış taze ve yağlı palamuttan daha lezzetli balık yemedim.
    bir diğeri içinse trakonya derim. denizlerimizin en zehirli balıklarından. sadece bir kez tatma şerefine ulaşabildim. eti çok lezzetli bence.
    külah balığı da çok lezzetli. onu da 2 veya 3 kez yedim. bu da kızıldeniz'den akdeniz ve ege'ye gelen istilacı ama çok lezzetli ve havalı bir balık.

    balık pişirme teknikleri de bilmiyoruz. varsa yokza tavada kızartma yiyoruz.
    halbuki bence büyük balıklar için en lezzetli pişirme fırında olandır. yağı falan her şeyi bütün kalıyor.
    balık yemekleri de bilmiyoruz.

    eskiden kırmızı eti çok sever balığı pek sevmezdim.
    ot yemekleri de çok sevmezdim.
    şimdiyse balığı aşırı seviyorum. bir ara tavuğa alışmıştım ancak artık tavuklar da saman gibi geliyor. ot yemekleri ve balık en sevdiğim gıdalar arasında.

    kırmızı et ve kıyma son 6-7 aydır bana çok tatsız geliyor. küçükken yediğim anne köftelerinin tadı gerçekten artık yok. kalite çok düştü. keza tavukta öyle geliyor.

    ama balık öyle değil bak halen daha çok lezzetli hem de çok sağlıklı.

    bu arada açma ve şarap bayağı iyi gidiyor aklınızda bulunsun.

    öyle işte...

  • bence müziklerin ortamı var ya. daha doğrusu elbet var da bazı müzikler özellikle belli ortamlar için yazılmış gibiler.
    örneğin siya siyabend direkt şarap içerken dinlenmelik. ha keza ezginin günlüğü de şarapla ne kadar iyi gitse de asıl rakıyla giden bir grup.
    ben de bugün şarap içerken radiohead dinleyesim geldi. halen daha içiyorum ve halen daha dinliyorum. aslında birayla tercih ederim radiohead'i ama olsun. fena gitmedi.

    neyse bir önceki entrymde diyodum ya ülkemizin çok büyük potansiyelleri var diye bu gastronomi konusunda da geçerli.
    senin ülkende dünyanın en lezzetli zeytinyağı bulunuyor, unu , sütü, ve sebzeleri de bulunuyor. çiftlik ürünleri kapsamında biz dünyanın harbiden en güçlü ülkesiyiz.
    süt ürünlerimiz de alanında birinci tarım ürünleri de hayvansal gıdalar da.

    ama gel gör ki biz napıyoz:
    salçalı makarna.
    vay amına koyim ne kadar lezzetli.
    tamam bak bizim köylümüz fakir, ancak italya'nın fakir maden köylerinden birinden dünyanın en teknik yemeklerinden biri çıkmış. hem de ulaşılabilir 3-5 malzemeyle.
    ne mi o yemek?
    spagetti carbonara
    o da doymak için yiyor. ama bir o kadar da lezzet için yiyor.
    makarnayı ya salçalı yapmışız ya da tereyağı eritip üstüne çökelek ekerek yapmışız.
    ben demiyorum ki bunlar kötü yemekler, ben bunların lezzetli olmadığını seviyorum.
    çünkü lezzet ve güzellik farklı olgular. anlatması uzun ama öyle yani.

    mesela kola güzeldir ama lezzetli değildir. tam tersi viski güzel değildir ama lezzetlidir. içen kişi için zamanla güzelleşir. yani kısaca böyle.

    mesela ben hemen tüm içki türlerini (bilindik olanlardan tabi yoksa norveç'te gudmundson tekelde satılan siksonları içmedim) içtim diyebilirim. bi rom ve konyak içemedim bir türlü. bir de bazı likörleri falan. (acıbadem likörü falan hiç içmedim mesela.)
    ama buna rağmen halen daha viskiye alışamadım. içeceğim zaman sek veya buzlu içiyorum o ayrı ama yine de gitmiyor. sek içerken adeta acı çekiyorum ama mesela tekila gibi shotlamayı çok seviyorum.

    bu arada sevilen isabey sauvignon blanc & semillon kupajı acayip iyi.
    önce bir tık agresif baharatlı, ekşimsi bir alkol tadı ve kokusuyla burunda beliriyor. karabiber notaları hakim.
    ardından yağlı bir dokuyla damakta çiçeksi bir tat bırakıyor. en son da şeftali gibi meyvelerin tatlarını alıyorum.
    ama bir türlü çakır etmedi ya. olsun tadı için içilir.

    öyle işte...

  • benim aslında çok büyük korkularım var.
    kimsenin bilmediği.
    hiçbir zaman bir hayvandan korkmadım aslında. çekirdekten inançsız olduğumdan allah korkum da olmadı.
    aslında şu sineklerden halen daha korkuyorum ama öyle çığlık attıracak bir korku değil.


    neyden mi korkuyorum?
    hedeflerimi gerçekleştirememekten korkuyorum.
    ne gibi hedefler mi?
    samimi anlamda belli bir entelektüel seviyeye gelemeden ölmekten çok korkuyorum.
    okunacak kitapları okuyamadan vs.

    kanser olmaktan çok korkuyorum ama öyle böyle değil. maalesef bizim aile gerçeği de kanser.
    iki dedem de kanserden 3 ay arayla vefat etti. annemin dedesi kanserden vefat etti. annemin bir amcası da kanserden vefat etti.
    babamın amcası da şuan kanser hastası.

    ama en çok hafızamı kaybetmekten korkuyorum. bu alzheimera yakalanmaktan korkmak gibi değil ama. örneğin ileride bir doğum günü fotoğrafına bakıyorum diyelim, o günkü detayları hatırlayamayacak olmaktan çok aşırı korkuyorum ve direkt anksiyete krizlerine giriyorum.

    ölmekten korkmuyorum ama hastanelerde sürünerek ölmekten korkuyorum. veya hastalanıp ölmekten. en acılı ölüm denen yanarak ölmekten bile korkmuyorum ama hastalıktan ölmek düşüncesi beni çıldırtıyor. umarım kalp krizi veya uykumda ölürüm.

    bu arada hastaneye gitmeyi hiç sevmem. zaten gitmem de. toplasan 10 kere anca gitmişimdir. yılda da bir kere hasta olurum onda da kendim iyileşirim.
    aslında bir sırrımı yazayım: ben tıbba inanmıyorum.
    gerçi pandemi yılları boyunca (bu seneye kadar) 3 ayda bir hasta oluyodum. şimdi geçti.
    bunun sebebi bence bağışıklık sistemime dışarıdan etki edenler. yanlış anlaşılmasın aşı karşıtı değilim. ancak bu kadar erken ve topyekün zorunlu aşılanmaya karşıyım.
    peki aşı sebep olmadıysa ne sebep oldu?
    maskeler sebep oldu. sürekli temizlenen dış ve iç ortamlar sebep oldu. dezenfektanlar vb maddeler sebep oldu.

    tıbbı reddediyorum çünkü tıp aslında çok çelişkili bir kavram.
    tıbbın amacı hastalıklara çare bulup insanların yaşam konforunu arttırmakken tıbbın çare bulabildiği bir tane rahatsızlık yok. ne vebaya çare olabildi, ne gribe ne de kansere...

    insanlık olarak zaten bu kibrimizden dolayı affedersiniz bir gün çok fena yarrağı kökten yiyeceğiz. (yedik bile.)
    insanlık olarak canlılara da doğanın işleyişine de müdahale edemeyiz.
    bir kere hastalıklara çare bulunması demek insan ömrünün çok uzaması demek.
    baştan bir kere kendimize müdahale ediyoruz.
    ayrıca dünyada devletlerin en çok para gömdüğü alan eğitim ve ordu giderleriyle birlikte sağlıkken doktorlar minoset yazmaktan öteye gidemiyor.
    en basit gribe bile tıp çözüm bulamamışken benim tıbba inanmamı kimse beklemesin lütfen.
    tabi siz en fazla 1 hafta dinlenmekle geçecek gribi antibiyotiği şurubu dayayıp 3 günde geçirmeyi çözüm sanıyorsanız o ayrı.

    hem vücuduma bir sürü laboratuvarda üretilmiş içeriği belirsiz nesne sokacağım hem de bana anında çözüm sunmayacak! affedersiniz ama hassiktir be ordan.

    tamam sağlığıma dikkat etmiyorum çok fazla ama ben neredeyse işlenmiş gıda da tüketmiyorum. yaşadığım yer olarak bırak türkiye'yi dünya'nın sayılı tarım bölgelerinden birinde yaşıyorum.
    yediğim yağ en kaliteli zeytinyağlarından. keza zeytin de öyle.
    market tavuğu tüketmiyorum. sadece köy tavuğu yiyorum. yumurtam da aynı şekil de.
    reçellerimi halen daha ya ananem yapar ya da annem. söylememe gerek yok onlar da en organik çilekten vişneden vs.
    eve ne paketli süt giriyor ne de paketli yoğurt. biri köylerden biri de ev yapımı.
    sadece peynir dışarıdan alıyoruz onu da söylememe gerek yok elbette kaliteli.

    hal böyleyken yediğimde de seçici biriyim ve aslında bu kadar kapitalistleşmiş çok ürün çok çeşit az kalite anlayışına dayalı üretimde olabildiğince doğal bir insanım.

    eğer cidden tıbba inanmamamı tutarsız buluyorsanız, veya dediklerimin aksini diyebilecekseniz lütfen bana söyleyin aydınlanmış olayım. tabi lütfen ''bilim abi, adamlar 6 sene okumuş o kadar.'' düzlüğünde olmasın. belki tıp hiçbir hastalığa çare bulamadı derken biraz haksız olabilirim o kadar.