• türk akademisinde de çok konuşuluyor bu konu. hatta hasan bülent gözkan hoca'nın bir yazısı var bununla ilgili *.

    filozof demek genel anlamıyla bir sistem inşa edebilen insan demek. ne demek peki sistem inşa etmek? varlıkta olan ne varsa onunla ilgili bütün soruların içinden çıkarsanabileceği tutarlı bir bütünsellik yaratmaya çabalamak demek. bilgi, varlık, özne, zihin vs. kavramları tanımlamanız ve düşüncede ilerledikçe tüm argümanlarınızı bu doğru tanımlar üzerinden ilerletmeniz lazım. birinci sorun burada devreye giriyor: sistem inşa etmeye çalışmak aşırı derecede cesaret isteyen bir şey. bu cesaret genel olarak bizim insanımızda yok.

    peki neden? doğamız gereği korkak olduğumuz için mi? hayır tabii ki. cesaret insanın kendi içinden geldiği kadar çevresel şartlarla da doğrudan bağlantılı. 100 kişilik bir birlikteyken etrafınızı 100.000 kişi sararsa cesur olmak epey zorlaşır. peki bunun bizim akademideki karşılığı ne? yukarıdan ve aşağıdan teşviklerin yetersizliği.

    öncelikle siz eğer türkiye'de filozof olmaya kalkarsanız kaçınılmaz olarak toplumla da ilgili bir şeyler söylemek zorunda kalırsınız ki bugünkü şartlar altında bu çok süratle akademiden kovulmanız anlamına gelir. üstelik felsefe yapmanız için gereken maddi ve manevi teşvikler toplumsal pozisyon olarak sizden üstün olanlarca katiyen sağlanmaz. zenginimiz görgüsüz olduğundan saçlarına takar o parayı süs olarak da bir felsefe seminerini finanse etmek aklına gelmez. bu sadece görgüsüz zenginler için geçerli değildir. ne koç ne sabancı ne de bilkent üniversitelerinde felsefeye verilen değer iktisada veya üniversiteye para getiren hukuk ya da tıp fakülteleri yanında solda sıfır kalır.

    aşağıdan teşvik ise alttan gelen jenerasyonların talepsizliğidir. odtü felsefe bölümü 51k, marmara-msgsu 294k, ankara-hacettepe 300k ile felsefe öğrencisi alıyor. boğaziçi, gs, koç, bilkent gibi üniversitelerin de en düşük puanla alım yapan bölümleri felsefe oluyor. öte yandan felsefe yazanların temel derdi ya büyük üniversitede okumak ya büyük şehre gelmek ya ne kadar farklı bir insan olduğunu ispatlamak ya da bir iş ararken zaman kazanmak. gençler bu konuda haklı zira felsefe mezunu ne iş yapar? aranızda felsefeden para kazanmayı bilen var mı? felsefeden para kazanan birini tanıyan var mı? belki akademisyenler. onun yerine işletme okuyup memur olsanız daha az zorlanarak aynı parayı kazanırsınız. türkiye'de felsefe öğrencileri bile felsefeyi merak etmez. çok çok büyük bölümünün derdi bir an önce 4 yıllık bir üniversite diplaması alıp üniversiteden s.ktir olup gitmektir. ne felsefe kulüplerinde felsefe yapmaya çalışan ısrarlı bir grup görürsünüz ne de bir grup felsefe öğrencisine felsefe tartışırken denk gelirsiniz. ben bu öğrencilerin içinde olan biri olarak açıkça söylüyorum ki felsefe öğrencileri arasındaki sohbetin %1'i bile felsefe ile bağlantılı değildir dahası herhangi bir meseleyi felsefeyi kullanarak doğru anlamak gibi bir şeyi hiç düşünmemişlerdir bile. e bu öğrenci bu ise hoca neden bunlardan filozof yaratmak için kendini paralasın ki?

    ara özet: filozof olmak için cesaret gerekir hegel'in dediği gibi. ancak cesaret göklerden inmez çevresel şartlarla belirlenir ve türkiye'de bu şartlar oluşmamıştır.

    ikinci sebep toplumun yapısı. felsefe yapmaya kalkışmak demek her şeyden şüphe duymayı gerekli kılıyor. islam toplumunda ise elimizdeki verilere göre felsefe yapan bir kişi süratle dinden çıkacaktır. dinden çıkmak neredeyse her şeyi din ile belirlenmiş bir toplumda toplumdan da dışlanmak demektir. eğer siz sesini yükselten bir filozof haline gelseniz bile ilk karşılaşacağınız şey toplumsal ve siyasal baskı ve ölüm tehditleridir. felsefe ile gerçekten uğraşmak hiçbir şey getirmediği gibi biricik canınızdan da olmanız için gerekli tüm koşulları yaratmak için muhteşemdir.

    toplumun ilgili yapısı türkiye'de bir felsefi gelenek oluşmasını da engellemiştir. osmanlı'dan miras kalan bir felsefi cemiyet olmadığı gibi cumhuriyet ile birlikte de felsefenin sadece cumhuriyet ideolojisi ile uyumlu olan tarafları desteklenmiştir. devlet eliyle, devletin kuralları ve desteklemesi ile felsefe ancak kısıtlı ve tek boyutlu bir entelijansiya yaratabilir. bu şekilde de felsefe kaçınılmaz olarak mezkur dar alan içinde hapsolur. toplumsal bir karşılığı olmadığı için ne filozofların söyledikleri tartışılır ne de onların iddiaları toplum kesimlerince dinlemeye değer bulunur. felsefe anadolu için klasik müzik gibi bir şeydir, devlet çok önemli olduğunu vurgular ama kimse neden önemli olduğunu bilmez. felsefi dilin günümüzde bile oturmamış olmasından da aslında bu süreç içinde okunabilir. kimine göre felsefe içrek bir ekin ırasını özeğe alan örgensel yönseme'dir, kimisine göre de reason'ın critique'ğinde being'i vernunft'ta aufhebung etmektir. günlük hayatınızda ne zaman tin, töz, içlem, kaplam gibi kelimeleri kullandınız en son?

    toplumun felsefeyi kesen bir diğer özelliği 300 senelik mağlubiyet serilerinden miras aşağılık kompleksidir. anadolu'da temel motto "bizden olmaz, olsa da batıdaki gibi olmaz"dır. aranızda felsefeye, kitaplara biraz düşkünlük gösterince bir yakınından mutlaka "ya sen x'lisin, senin deden eşek s.kiyordu sen ne ara entel oldun?? hehehe" gibi bir şey duyan birileri mutlaka vardır. bizim kültürümüz yüksek kültür üretimini kendine layık görmez, yakıştıramaz. kant königsberg'li, nietzsche röcken'lidir ancak ben eminim ki onların çevrelerinden kimse "bizden adam çıkmaz olm boşuna uğraşma" dememiştir. elbette filozof olacak insanın bundan etkilenmemesi gerekir ancak kötü olan, felsefe yapmak isterken engellenenlerin sonrasında daha bir can havliyle diğer felsefe yapanlara saldırmasıdır. anadolunun lgbtq düşmanlığının altında aşırı derecede bastırılmış eşcinselliğinin yatması gibi. ayrıca ülkemizde kitap okuyan herkes "karşı cins için" bunu yapmaktadır gibi anlaması gerçekten çok zor bir algı var. sanki herkes tüm zamanlarını entelektüel faaliyete ayırıyor da onları etkilemek için sizin de öyle davranmanız gerekiyormuş gibi. ben 32 yaşımdayım henüz felsefeden, kültürden etkilenen kadına denk gelmedim. bilakis türkiye'de bir insanı turn off etmek için felsefeden daha iyisini bulamazsınız. eğer biraz mantıklı ve uzun bir cümle kurarsanız partnerinizin ilk tepkisi "anladık anladık en akıllı sensin" olacaktır. ben biriyle flörtleşirken özellikle felsefe ile olan bağımı saklıyorum ki benden soğumasın diye. ayrıca, birini anlamak, anlamaya çalışmak türk insanı için her şeyden zordur. konuyla ilgili şahane bir fıkra: temel'e sormuşlar senin g.tünü mü s.kelim yoksa sana felsefe mi öğretelim diye, g.tümü s.kin demiş. neden demişler, bilmediğim şeyi kafama sokacağıma bildiğim şeyi g.tüme sokarım demiş.

    ikinci ara özet: felsefe türkiye'de para etmediği gibi hayatınızı da kötüye götürmekten başka bir işe yaramaz. üstelik siz felsefe yapsanız bile kimse okumaz, okumaya çalışanlar anlamaz, anlayanlar da bunun hakkında konuşmaktan men edilir. üstüne felsefe ile uğraştığınızı duyan herkes tarafından niteliksiz olarak damgalanır ve küçümsenirsiniz. kendine anlatılanı en iyi ezberleyerek sınavları geçmiş herhangi bir tıpçının yanında zerre değeriniz yoktur.

    üçüncü sebep ise akademik sistem ve akademisyenlerin konformizmi. akademisyen egosunu herkes bilir. felsefe okumaya karar verseniz bile geçmeniz gereken şey felsefi tartışmaların kendisi değil, hocalarınızın egolarıdır. o hocalarınız ki prof olana kadar çalışıyormuş gibi yapar sonrasında ise mayışlarının sıcaklığında ayın on beşini beklemekten başka bir kaygıya sahip olmadan yaşarlar. "ürettikleri" felsefe 16. yüzyıl tartışmalarına dünyada kimsenin sallamayacağı katkılardan(!) ibarettir. akademide bir koltuk bir de çek defteri hakikati anlamak gibi saçma sapan bir uğraşın yerine kolaylıkla geçer. toplum ve devletle başı belaya sokup, işsizliği göze alıp neden felsefe yapmakla uğraşsınlar ki? öğrencileri dahil kim gerçekten umursuyor? en son ne zaman siyasi bir meseleyle ilgili bir siyaset felsefecisini, bilgi çağı hakkındaki görüşlerini dinlemek için bir epistemoloğa ihtiyaç duydunuz? ilber var, celal var, esg var yeter işte. bir felsefeci değerli bir çıkarım yaptığını düşünüp bunu yaymak için çabalarsa bile ilk karşılacağı şey "uyarılmak" olur. geniş geniş gezip, düzenli maaşıyla memur gibi yaşamayı elde etmişken uğraşmak niye?

    üstten ve alttan teşvik de olmayınca filozof olmaya kalkışmak demek bir felsefe akademisyeni için başına kötü bir şeyler gelsin diye hayvan gibi çalışmak demek oluyor. bu kadar aptalca bir şeye kalkışmanın anlamı nedir? kadromu aldıktan sonra aslan gibi 10 sene boyunca veririm aynı dersi -hangi öğrenci güncel felsefi gelişmeleri, güncel bilimsel gelişmelerin felsefe bağlamındaki anlamını soracak? - hiçbir şey üretmeden hiçbir şey üretemeyecek insanlar yetiştirir adına akademi denen bu ponzi sistemi içinde ekmeğime bakarım.

    dördüncü sebep olarak da insanımızın dna'sına işlemiş gibi görünen haset huyumuzu sayabilirim. burada burada cemil meriç çok güzel özetlemiş. türkiye'de biri felsefe mi yapmaya çalışıyor? ilk işimiz onun yaptığı felsefenin çok kötü ve taraflı olduğunu söylemek olur. aramızdan biri yurt dışında biraz tanınırlık mı edindi? ilk işimiz ona bir iftira atmak ya da başarısını azaltacak bir şeyle onu itham etmek olur. "hımm o mu filozofmuş? o önce bir adam gibi giyinmeyi öğrensin." "hımm o mu filozofmuş? onun cemaziyelevvelini bilirim ben!"

    akademide de durum farklı değildir. aranızda felsefe okuyan varsa gitsin bir hocasına odasını paylaştığı diğer hocanın en son makalesinin adını sorsun. açıkça iddia ediyorum ki %90'ı etrafındaki felsefecilerin ne ile uğraştığını zerre sallamaz. kimse kimsenin yazdığını okumaz, beğenmez. üstüne aralarındaki ilişki filozoflar arasındaki bir ilişkiden çok dedikoducu mahalle insanlarını andırır. yanındaki filozofun(!) ne çalıştığını bilmez ancak eğer kötü bir özelliği varsa ona tüm detayları ile anlatır size.

    hasılı kelam bir yerden filozof çıkacaksa o yerde:
    1- bir felsefe geleneğinin olması,
    2- felsefenin kıymetini anlayacak onu okuyacak bir nüfusun olması
    3- felsefeyi destekleyecek ve ondan yararlanacak kurumların olması
    4- felsefe tüketmek için yanıp tutuşan bir felsefe öğrencileri grubunun olması
    5- kendine felsefe sanat gibi şeyleri yakıştıran bir kültür olması
    6- felsefe yaparken dayanışabilecek ciddi insanlar olması gerekir.

    türkiye'de bunların hiçbiri yoktur. o yüzden bizden çıkmış olan filozoflar -teoman duralı, hilmi ziya ülken, ioanna kuçuradi, vehbi hacıkadiroğlu *- bile filozofluk yapamamıştır. felsefeyi anlayıp, tartışıp, zenginleştirecek bir piramit olmadıkça da felsefe akademideki bir grup delirmiş insanın uğraşı olmaktan öteye gidemeyecektir.

1 entry daha