• çek kültüründe bize kötü hissettiren biri için hissettiğimiz utanç, hınç, öfke duygularının karışımına deniyor. litost, kin gibi süreğen ya da üzüntü gibi pasif bir duygu değil; içine intikam arzusunun karıştığı aktif bir duygu olarak tanımlanıyor. milan kundera litost için şöyle yazıyor: "insanın kendi sefaletini görmesiyle hissettiği ani azap…iki aşamalı motor gibi. önce bir azap duygusu geliyor, sonra da intikam arzusu."

    kaynak:
    smith, t.w. (2018). duygular sözlüğü: acımadan zevklenmeye.(çev. hale, ş.). istanbul: kolektif kitap. (orijinali, 2015)

  • litost, başka dillere çevrilmesi olanaksız çekçe bir sözcüktür. adamakıllı açılmış bir akordeon gibi ısa sonsuz bir duyguyu, başka bir çok duyguların bileşimi olan bir duyguyu anlatır: hüzün, acıma, pişmanlık ve özlem. sözcüğün ilk hecesi, terkedilmiş bir köpeğin sızlanmasını duyuracak biçimde uzun ve güçlü bir biçimde vurgulanır.

    bununla birlikte, bazı hallerde, litost sözcüğü, tam tersine, çok sınırlı, özel, belirli ve ince bir anlam taşır, bir bıçağın keskin yanı gibi. bu sözcük olmadan insan ruhunun anlaşılabileceğini düşünmekte güçlük çekmeme karşın, bu anlamda da bu sözcüğün öbür dillerdeki benzerini boşuna arıyorum.

    bir örnek vereceğim: öğrenci, bir kız arkadaşıyla ırmakta yüzmektedir. genç kız sporcudur, öbürüyse çok kötü yüzmektedir. suyun altında soluk almayı bilmemekte, ağır ağır yüzmekte, başını sinirli bir biçimde suyun yüzünde havaya kaldırmaktadır. genç kız oğlana fena halde âşıktır ve bu yüzden onun gibi ağır ağır yüzecek inceliği göstermektedir. ancak, yüzmeleri sona ermek üzereyken, bir an sporcu içgüdüsüne boyun eğer ve hızlı kulaçlarla ırmağın öbür kıyısına doğru yönelir. öğrenci daha hızlı yüzmek için çaba harcar ama su yutar. kendisini küçük düşmüş, fizik güçsüzlüğü çırılçıplak ortaya konmuş hisseder ve bir hınç duyar. işte bu çok özel hüznü litost'tan başka bir sözcükle anlatmak olanaksızdır. hiç spor yapmadan, arkadaşsız ve annesinin gereğinden fazla şefkatli bakışları altında geçen hastalıklı çocukluğunu anımsar ve kendisinden de, yaşamından da umutsuzluk duyar. sonra, birlikte bir kır yolundan dönerler, ama konuşmazlar. oğlan kendisini yaralanmış ve aşağılanmış hisseder ve karşı konmaz bir dövüşme "isteği duyar. ne oluyor sana? diye sorar kız, oğlan da ona sitem eder: ırmağın öteki kıyısında akıntı olduğunu pekâlâ bilmektedir, bu yüzden orada yüzmemesini, boğulma tehlikesi olduğunu söylemiştir -ve kızın yüzüne bir tokat atar-, genç kız ağlamaya başlar, oğlan kızın yanaklarından akan yaşları görünce ona karşı yüreğinde büyük bir acıma duyar, onu kollarının arasına alır ve litost'u birden dağılıp gider.

    ya da öğrencinin çocukluğundaki bir başka olay: ana-babası ona keman dersi aldırmaktadırlar. pek yeteneği yoktur bu konuda, çalıştırıcısı arada çalışmayı keser ve onu yanlışlarından ötürü sert, dayanılmaz, soğuk bir sesle azarlar. kendisini ezilmiş hisseder, içinden ağlamak geçer. ama, daha doğru ve yanlışsız çalmaya çalışacağı yerde, bu kez, bile bile yanlış çalmaya başlar, çalıştırıcının sesi gitgide daha dayanılmaz, daha dert bir tını kazanır, öğrenci de içindeki acılığa, litost'una daha çok gömülür.

    o halde nedir litost?

    litost, içimizdeki zavallılığın birden ortaya çıkmasından doğan bir acılı durumdur.

    kendi iç zavallılığımıza karşı kullanılan en alışılmış reçete, aşktır. çünkü gerçekten sevilen bir kişi zavallı olamaz. çünkü bütün zayıflıkları, aşkın sihirli bakışıyla bağışlanır, böylece kafasını suyun üstünde beceriksizce tutan bir kötü yüzücü kusursuz bir baştan çıkarıcı olabilir.

    aşkın mutlaklığı, gerçekte, mutlaklığın tanımlanması isteğidir, sevilen kadının bizim, kadar ağır yüzmesi, kendine ait bir geçmişin olmaması, yani mutluluk duyarak anımsayacağı kendine özgü bir geçmişinin olmaması arzusudur. ama, bu mutlak tanım düşü bir kez kırıldı mı (genç kız hızla yüzmeye başladı ya da geçmişini mutluluk duyarak anımsamaya çalıştı mı) aşk sürekli bir büyük acı kaynağı olur ki, biz buna litost diyoruz.

    "insanoğlunun genel olarak kusursuz olmadığı konusunda derin bir deneyim sahibi olduğunda bu tür aşırılıklardan görece olarak kurtulunabilir. öz zavallılığımızın görüntüsü bize sıradan ve ilgi çekici olmayan bir şey gibi gelir. dolayısıyla litost, bir deneyimsizlik çağının çizgisidir. gençliğe özgü bir süstür."

    litost, iki zamanlı bir motor gibi çalışır. bir kaygı duygusunun yerini öç alma isteği alır. öç almanın amacı, karşısındakinin de aynı biçimde kendi zavallılığını ortaya koymasıdır. adam yüzmeyi bilmez, ama tokatlanan kadın ağlar. böylece kendilerini eşit hissedebilirler ve aşklarını yürütebilirler.

    öç almanın gerçek nedeni, hiçbir zaman açıklanamayacağından (öğrenci, kıza, kendisinden hızlı yüzdüğü için tokat attığını itiraf edemez) yalancı nedenler ileri sürmek gerekir. yani litost, hiçbir zaman, acıklı bir ikiyüzlülükten vazgeçemez: genç adam, sevgilisi boğulma tehlikesiyle karşılaştığı için korkudan deliye döndüğünü; çocuk, insanın dişlerini kamaştıracak biçimde kemanı yanlış çalışının nedeni olarak iyileştirilmesi olanaksız bir yeteneksizliği olduğunu ileri sürer.

    milan kundera, gülüşün ve unutuşun kitabı, istanbul, can yayınları, 22. baskı, çev. erhan bener, sf.144-146