• program ilerledikçe bu kadar güzelce kendini ifade edip nasıl bir şey anlatamadığına üzülüyorum. dikkatle dinleyip anlasa erdoğan'ın bile kılıçdaroğlu'na oy vermesi mümkün.

  • kemal bey'in küskün chp'lileri sandığa çekmek konusunda elinin güçlendiği bir yayın olmuştur.

  • sonuç değişirse, önceki seçimde oy vermeyen kararsız ve protest seçmen tarafından değiştirilir. keşke de öyle olsa. 2 gün daha umut edelim, sonrası olumsuz olursa 2 gün daha umut etmiş oluruz.

  • bu yayını da izledikten sonra toplum olarak sorun yaşadığımızı düşündüğüm birkaç şeyden iyice emin oldum sorular üzerinden.

    - fikir değiştirme hakkımız kabul görmüyor. insanı ufku açılabilen bir varlık olarak tanımıyoruz. soruların çoğu dün öyle dediniz bugün niye böyle diyorsunuz minvalinde. birbirimize de böyle yaklaşıyoruz çoğunlukla. hatamı gördüm, fikrim değişti, eksik düşünmüşüm, büyük resmi görememişim vs. bunlar nedense samimiyetsizlikle bağdaştırılıyor, inandırıcı gelmiyor. programdaki en belirgin örneği 28 şubat çerçevesinde sorulanlar. birini dinleyip kendi fikrimizi değiştirebileceğimiz ihtimaline de tedirginlikle yaklaşıyoruz. sanki fikrimiz değişirse önceden söylediğimiz her şeye ayıp edecekmişiz ya da sahtekarlık olacakmış gibi.

    elbette yanardönerlikle fikir değiştirmenin arasında bir fark var, bunu da samimiyet testine sokarak, karşımızdakinin ne dediğine, değişen fikrini nasıl açıkladığına bakarak anlayabiliyoruz zaten.

    - aslında kendi yaşamımızı etkileyen, gündelik hayatımıza yansıyan gündemleri siyasetle ilişkilendirememek. soruların tamamı medyatik. karşına muhalefetin cumhurbaşkanı adayı gelmiş, yirmilerinde genç birisin. soracağın, dertlendiğin bir sürü şey var pkk da pkk. bu anlamda en sevdiğim soru yayının sonunda herkes ayaklanınca kütahya ilçe örgütünde yaşadığı sorunu dile getiren genç oldu. kılıçdaroğlu'nun cevabı da sonda kaldığı için kaçmamıştır umarım. toplanın, inisiyatif alın, örgütlenin örgütü domine edenleri devirin, siz genç değil misiniz nasıl gücünüz yok dedi. dört dörtlük cevaptı bana kalırsa.

    - yukarıda söylediğimden yola çıkarak gördüğüm bir diğer şey "her şeyi devletten beklemek". biz bir kağıda mührü basalım gerisini yetki verdiklerimiz halletsin. e sen neredesin? diyebiliriz ki onlar bu iş için bir dolu maaş alıyor yapacaklar tabii. başlı başına yurttaşların kendi yönetimine katılacağı bir sürü mekanizma var. dahil olsan ne gerek var bu kadar maaş almalarına diyeceğimiz noktaya da geliriz belki. pkk da pkk. hiç sokağa çıkıp artık şu sorunu çözün dedin mi? bu işlere çok para harcadınız dedin mi? eşek yüküyle vergi ödüyoruz bir kere hesap sorduk mu? pkk da pkk.

    - herkesin üniversite diploması var. çoğunluk telefona bakıyor. iki cümleyi bir araya getirip soru soramıyoruz. soracağımız soruya dair ifade etmek istediğimiz üç beş cümlelik öncül bilgiyi kafadan söyleyemiyoruz. bu bana gerçekten merak ettiklerimizi mi soruyoruz diye düşündürüyor tekrar.

    - genç kuşağın partisine bakmadan iyi kötü hepsinin iklim krizi konusunda duyarlılığı ya da bilgisi var. bir kişi de çıkıp mutabakat metninde bu konuyla ilgili sıkıntıları sormuyor. et üreteceğiz diyor kimse demiyor ki sürdürülebilir yapacak mısınız, hayvansal ürün endüstrisinin iklim krizine etkisini göz önünde bulundurdunuz mu bu formülü geliştirirken? samandağdan bilmem nereye kadar sanayi bölgesi, madenler şunu bunu yapacaksınız. millet madene karşı orman işgal ediyor siz bunu hiç düşünmediniz mi? ya siz bilmem kaç maddelik metin yazmışızsınız çıkıp bir kişi de bu metni sormadı, niye anlatamadınız diyen bile yok. pkk da pkk.

    ben çok böyle cümleler kurmam da dayanamıyorum bu kez, allah bu aptallığın karşısında hepimize sabır versin.

  • daracık bakış açıları, daracık ufuklar… değişime kapalılık konusunda çok haklı (bkz: @fu dalu) ; that's what we call 'muhafazakarlık'. zaten.
    yakınındaki hırsız uzağındaki namusludan daha kıymetlidir bu insanlar için. öyledir çünkü. mesele sadece değişim de değil. farkındaysanız kendi liderlerinin fikir değiştirme hakkı var, yanılma hakkı var. başkalarının yok.

    ben karanlığın kimilerinin güvenli bölgesi olduğuna ikna oldum. eğitimi, kültürü, vizyonu, yetkinliği olmayan bir kesimin ancak vasatlıkta var olabildiğine, kendini öyle iyi hissedebildiğine ikna oldum. ya ne olacaktı? ağzından çıkan iki lafın biri yalan olan insan dürüstlükten mi etkilenecekti? liyakat mı kovalayacaktı?

    bu yayını izlerken kemal beyin mevcut toplumun çok ilerisinde olduğunu düşündüm. yani 100 yıl falan geride (mecburen) ama toplumun ilerisinde.