• m.ö. 540-480 yılları arasında yaşadığı tahmin edilen, izmir efes doğumlu, evrendeki birlik düşüncesini takip etmek yerine çelişki ve çatışmalara odaklanan, şehrin kralı olma hakkı kendine gelince reddeden, toplantılarda "bari sadece bir yanında insan olsun" diye hep en köşeye oturan, olgun insanlarla vakit geçirmek yerine köpek ve çocuklarla vakit geçiren, çağdaşları tarafından hiç sevilmeyen, ifadelerindeki örtülülük yüzünden "karanlık" lakabını alan, sokrates tarafından "anladıklarım yüksek bir tinin kanıtıdır, inanıyorum ki anlamadıklarım da öyledir; fakat bunları (herakleitos'un metinlerini) anlamak için deloslu bir dalgıç olmak lazım" denilerek övülen, her şeyin zıttıyla kaim olduğunu ve kendi zıttını içinde taşıdığını bu karşıtlığın da her şeyin babası olduğunu düşünen ve çekirdeğe çiğdem diyen düşünür.

    dikkatinin varlıktan çok oluşa çevirmiştir. ona göre bir valıktan söz edeceksek bu sürekli bir yanmadan, oluştan başka bir şey olamaz. bu düşüncesini de "panta rei" ilkesi ile özetler, yani her şey akar!

    "aynı nehirlere iki kez girilemeyeceğini söyleyişi meşhurdur. "aynı ne­hirlere hem gireriz, hem giremeyiz, hem biziz hem değiliz." bu yaklaşımın nihai olarak bir çıkmaza saplanacağı düşünülebilir. şöyle ki, aynı nehire değil iki kez, bir kez bile girmek mümkün değildir. çünkü hiçbir şey, nehir de, hiçbir zaman kendisiyle özdeş, yani aynı değildir. bir nehir hiçbir zaman aynı olarak kavranamayacağına göre, aynı nehre bir kez bile girilemez. ola ki herakleitos'un vurgu­lamak istediği şey bu aşırılaştırılmış yaklaşım değil, oluşun hiçbir zaman sabitlenemeyeceğidir. oluş sabitlenemese bile, yine de iki kez aynı nehre giremeyen ve kendisi de daima değişen insan, nihayetinde kendisinin kendisinden, nehirin de nehirden ibaret olduğunu bilmektedir. öyleyse demek ki değişimin ve olu­şun varlığına karşın, değişimin ve oluşumun ardındaki düzeni sağlayan ve nehi­rin nehir olarak gözükmesini mümkün kılan temel bir ilke vardır. işte bu ilke­ye de logos der herakleitos ve var olan her şey bu temel ilkeden, logostan az ya da çok bir pay almıştır.

    ama burada bir diğer sorunla karşılaşılır. oluşun ve değişimin sürekliliğine yapılan vurgu, bir şey hakkında bilgi edinilmesini ya da daha genel olarak bil­me olanağının da ortadan kalkmasına yol açmaz mı? zaten herakleitos'tan bes­lenen, ileride üzerinde durulacak bazı sofist düşünürler, tam da bu noktadan ve herakleitosçu görelilikten hareketle bilme çabasının imkansızlığı sonucunu çıkarsayacaklardır. öncelikle belirtilmesi gereken şey, herakleitos'un bilgiden, bilginlikten çok bilgeliği önemsediğidir. bilgelik gerçeği tanımak ve onu izle­mekten başka bir anlama gelmemektedir. bunu ise herkes yapamaz. herakleitos, soylu bir aileden geldiği için kitlelerden, avamdan ve en başta da kendi hemşehrileri olan efeslilerden *nefret eder. bir sözünde, efeslilerin yapacağı en hayırlı işin gidip kendilerini asmak olduğunu söyler, bir diğerinde zenginliklerinin onlan hiç terk etmemesi için dilekte bulunur; terk etmemelidir ki sefih yaşantıları hep ortada, göz önünde olsun. kitleler, avam halk çoğunlu­ğun kötü, azınlığın iyi olduğunun farkında değildir. çoğu, hayvanlar gibi tıkı­nıp yatmakta ve köpekler gibi de tanımadıkları herkese ve her şeye saldırmak­tadırlar. sağır gibidirler, varken yoklardır. herakleitos'un bu küçümsemesi hal­kın hemen her özelliğini kapsar. demokrasiden dine kadar her alanda halkı aşa­ğılar. örneğin halk dinlerinin kurban kesme ritüelleri için bir pisliği bir başka pislikle, kanla temizlemek benzetmesini yapar. yaygın olarak kabul edilen kanı­ya göre, platon'a gelinceye değin en azılı demokrasi düşmanı odur. çünkü ona göre, en doğru şey bilge bir kişinin iradesine itaat etmektir. herakleitos'un demokrasi düşmanlığının altında yatan nedenlerden biri, pers saldınlarıyla geleneksel yapısının parçalanarak yeni siyasal aktörlerin si­yasal alana indiği efes'te halk temsilcilerinin bu mücadeleden kazançlı çık­maları ve düşünürün en yakın arkadaşlarından hermodoros adlı bir soyluyu kentten sürmeleridir. ama asıl neden olarak soyluluktan ya da bu çeşit bağlan­tılardan öte, bilgelik üzerine yaptığı vurgu önemsenmelidir. kendisinin siyaset­le ilişkisi de buna işaret etmektedir. siyasal hayatta saygın bir yeri olduğu hal­de, hemşehrileri kendisinden yasa yapmasını istediğinde, rejimin kötülüğü ne­deniyle bu isteği geri çevirdiği gibi, artemis tapınağına çekilip çocuklarla oyun oynamayı tercih eder ve çevresinde toplananlara da "ne bakıyorsunuz lanet ola­sıcalar," deyip "böylesi aranıza katılıp devlet yönetmekten daha iyi değil mi?" diye yanıt verir.

    herakleitos, platoncu bir kabulden hareket edilirse, adeta kö­tü yönetilen bir ülke toprağına düşen bilgenin zehirli çiçekler vereceğini öngörmüş ve etkin siyasetten çekilerek münzevi bir hayatı tercih etmiştir. bu açıdan onun demokrasi düşmanlığı, soylulukla sınırlı olarak açıklanamaz görünmek­tedir. münzevi bir yaşamı seçmesi bakımından sokrates'ten ayrılsada, bilgeliğe yaptığı vurgu bakımından sokrates'i öncelediği söylenebilir. aynı şekilde, iyon­ya düşünüşünün bu son ve en büyük düşünürü (diğerleri için (bkz: miletos okulu)), panteist yaklaşımıyla stoacıları, göreceliliğiyle sofistleri, diyalektiğiyle hegel ve onun dolayımıyla marx'ı etkile­yecektir. ama aynı zamanda, oluş üstüne yaptığı vurgu kendi döneminde cid­di bir karşı çıkışı da beraberinde getirecektir ki bu itiraz da herakleitos'un çağ­daşı ve tam karşı kutbunda yer alan, parmenides'te kendini ifade edecektir.

    kaynak
    ağaoğulları, m. a., türk, d., yalçınkaya, a., yılmaz, z., & zabcı, f. (2012). sokrates'ten jakobenlere: batı'da siyasal düşünceler (3. bs). iletişim yayınları.sf.56-59

  • herakleitos kendinden önceki filozoflara nazaran elimizde en çok yazılı eseri bulunan filozoftur. ahmet arslan 129 fragman olarak belirtiyor.

    herakleitos spesifik olarak bir bilim dalı ile ilgilenmeyen ve kendisini bütün bilginlerin üzerinde sayan ilk filozoftur. o, çok şey bilmek ile bilgeliği birbirinden ayırmaktadır.

    "herakleitos evren hakkında işlenmiş bir öğretiye dayalı pratik bir kuramı, insan hayatının anlamına ilişkin tutarlı bir sistemi ileri süren ilk filozoftur. hatta bu anlamda ilk filozof olarak bile anılabilir."(1) onda bir varlık, bilgi, ahlak, siyaset ve tanrı kuramının olduğunu görebiliriz.

    hayatı ve kişiliği hakkında şunları söyleyebiliriz:

    1- i.ö. 540 civarı efes'te doğmuş ve altıncı yüzyılın sonlarında tamamen olgun ve ünlü bir düşünür haline gelmiştir.

    2- rahip-kral çıkaran soylu bir aileden gelmesine rağmen sıra ona geldiğinde krallık hakkını kardeşine devretmiştir.

    3- platon öncesi yaşamış en azılı demokrasi düşmanı sayılabilir. perslerin iyonya'yı işgalinden sonra doğmuş olduğundan aşağı yukarı yüz yıllık bir pers egemenliğinin süregeldiği bir dönemde yaşamıştır. 500 yılında yunan kentleri isyan etse de bu isyan yunanistan anakarası tarafından yeterince desteklenmediği için acı bir yenilgi alırlar. bu isyan sonrası iyonya şehirleri yakılıp yıkılırlar. bu hadiseden sonra persler iyonyalıların kendi liderlerini seçmelerine olanak tanır ancak bu olanak şehirlerde siyasi rekabetin doğmasına ve neticede demokratların iktidara gelmesine yol açar. herakleitos bu durumdan nefret eder ve hemşehrelilerine kendilerini asarak kendi çocuklara bırakmalarını tavsiye eder. platon'un sokrates'in idamından sonra halka karşı duyduğu tiksintiye benzer bir şekilde (bkz: profanum vulgus) o da efeslilerin en değerlilerinden biri olarak gördüğü hermodoros'un sürülmesine tepkilidir.

    4- halka düşman olduğu gibi onların inançlarına da düşmandır. dinlerini küçümser, kurban kesişlerini aşağılar. kültlere karşı mesafelidir. (bkz: orpheus tarikatı nedir?) bu küçümseme sadece dindarlara ya da halka karşı değildir, herakleitos kendinden önceki düşünürleri de küçümsemektedir.

    5- hayatının sonlarına doğru efes'i terkettiği ve bir münzevi hayatı yaşadığı ve sadece zaman zaman dostlarını kabul ettiği bilinmektedir. i.ö. 480 yılında hydrophisie (vücuda su toplanması) hastalığından dolayı ölmüştür.

    6- özel bir öğretmeni olmamasına rağmen pythagoras, miletos okulu düşünürleri ve ksenophanes'ten etklenmiştir.

    7- dine karşı mesafeli bir kimse olsa felsefesinde dini-ahlaki bir arka fon olduğu muhakkaktır.

    8- eserlerini düz yazı ile yazmıştır. ancak cümleleri aforizmaları andırırcasına derinliklidir. paradoksal konuşmayı ve paradokslarla konuşmayı sever. yığınların anlayabileceği bir dil ile konuşmayı sevmez. sadece eğitimli kimselerin anlayacağı şeyler yazmaya çalışması onu anlaşılmaz kılmış ve "karanlık herakleitos" olarak anılmasına yol açmıştır. doğayı anlamak için çok çalışmak gerektiğini ifade eder ve anlama çabasını ufak bir parça altın bulmak için uzunca kazılar yapmaya benzetir.

    9- kendi döneminde yunan dünyasında bir dini uyanış havası hakimdir. bu sebeple herakleitos gibi dönemin diğer şair ve yazarları da kendilerini esinlenmiş kimseler olarak görme eğilimindedirler. bu sebeple de anlaşılması güç metinler yazmaya teşnedirler. yakın dönemde friedrich wilhelm nietzsche'nin özellikle böyle buyurdu zerdüşt adlı eserinde ki üslup andığımız dönem üslubuna benzetilebilir.

    10- herakleitos'un görüşlerini anlamakta bütünlüklü olarak anlamakta üç güçlük karşımıza çıkar:
    a. karanlık üslubu
    b. herekleitos'u bir fikir önderi gibi benimseyen stoacıların onun hakkındaki yorumlarıdır. herakleitos'un fragmanlarının hangilerinin tam olarak onun olduğu hangilerinin stoacıların eklentisi olduğunu ayırt etmek epey güçtür.
    c. kendisi hakkındaik doksografik geleneğin gelişmemiş olması.

    11- varlık kuramı ya da ontolojisi.

    a. her şeyin arkhesi ateştir. bu iddianın arkasında ise ateşin kendiliğinde hareketli doğası vardır. ayrıca ateşin yaktığı şey değişirken ateşin kendisi değişmez. ahmet arslan'ın ifadesiyle "ateş, zıtların kendisisinden çıkarılabilecekleri bir şey şey değil, doğası gereği değişerek zıtlaşabilecek, zıtlara dönüşebilecek bir şeydir."

    b. varlık yoktur, oluş vardır. ateşin de doğası itibarıyla bir süreç olması dolayısıyla o bir şeyin var ya da yok olduğunu iddia etmez, her şey, tıpkı ateş gibi sürekli oluşma halindedir. herakleitos aynı zamanda oluş ve değişmenin değişmeyen bir yasası olduğunu söyler. peki bu değişim gerçekse nasıl oluyor da bazı şeyler değişmiyor gibi görünüyor? buna herakleitos iki sabit şey var sayarak yanıt veriyor gibi görünmektedir:
    b.1. tüm bu değişimlerdetözün miktarı değişmez.
    b.2. değişimler bir ölçüye göre gerçekleşir. bu ölçüye logos der. güneş dahi bu yasaya bağlıdır.

    c. oluş için zıtların varlığı zorunludur. evren zıtların mücadelesinin meydana getirdiği bir armonidir. herakleitos yay örneğini verir. yay iki parçadan oluşmaktadır, ağaç ve kiriş. ağaç ve kiriş birbirlerini doğal olmayan bir şekilde gergin tutarlar. eğer yayın yaylığını ortadan kaldırmak isterseniz yapmanız gereken ağaç ile kiriş arasındaki doğal olmayan çatışmayı yok etmektir.

    d. çokluk olmaksızın birlik, birlik olmaksızın çokluk olmaz. herakleitos sadece bir oluş filozofu değil aynı zamanda bir çokluk filozofudur da. onun felsefesinde çokluk ateşte birlik olur. zira birlik ancak çokluk ile, çokluğun kendi zıtları arasındaki mücadelesi ile mümkündür.

    e. her şey akar ve sürekli değişir. (bkz: panta rei) aynı nehre iki kere giremezsin cümlesi ile bilinen argümandır. ancak platon her şeyin her zaman değiştiği bir yerde "aynı nehirden" bahsedilemeyeceğini öne sürerek, aristoteles ise her şeyin her zaman değişmesinin çelişmezlik ilkesini çiğnediğini öne sürerek herakleitos'un bu argümanına karşı çıkar.

    f. evren ereksiz, amaçsızdır. evrenin temelinde bulunan logos kendisiyle oynayan bir çocuk gibidir. sahilde kumlar kaleler yapan ve sonra onu bir tekmeyle yıkan çocuk gibi varlığın varmaya çalıştığı bir yer yoktur, o sadece var-ola-gelmektedir.

    g. her şey görelidir. her şey tanrı ise iyilik ve kötülükten bahsetmenin anlamsız olacağını savunur. kimisi için iyi olan şeyin kimisi için kötü olduğunu biliyorsak iyi ve kötüyü birbirinden farklı şeyler olarak düşünmek anlamsızdır.

    12- kozmolojisi

    a. evrende her zaman bazı şeylerin ateşten bazı şeylerin de ateşe doğru bir hareketi vardır.

    b. tüm gök cisimleri parlak ateşlerdir ve topraktan çıkan kuru buharlar sonucu meydana gelmişlerdir. bulutlar ve rüzgarlar ise denizlerden çıkan su buharıyla açıklanır. gök cisimlerini açık tarafları bize dönük olan sandallara benzetmektedir. ona göre güneş ve ay tutulmaları bu sandalların ters dönmeleri sonucu ateşlerinin bizim tarafımızdan görünmez oluşuyla alakalıdır. güneş bize göründüğü gibi yani bir ayak büyüklüğündedir. miletos okulu filozofları ile kıyaslandığında büyük bir gerilemeyi temsil etmektedir.

    13- insan kuramı veya antropolojisi

    a. herakleitos'ta doğa yasası ve insan yasası iç içedir. "o bir yandan doğa yasasını veya logos'u toplumsal, ahlaki ve dini terimlerle tanımlarken, öte yandan toplumsal ahlaki ve dini yasayı doğa yasasına dayandırarak meşrulaştırmaya çalışmaktadır."

    b. ona göre insan üç şeyden meydana gelmektedir. ateş, su ve toprak. insan ruhu ateşten meydana gelmiştir. bu ruh nemlendiği yani söndüğü zaman insan ölür. ancak ölüm sadece bu şekilde ıslanarak gerçekleşmez. bir de ateşten gelen bir ölüm vardır ve bu ölüm ölümsüzlüktür çünkü ateş ilkeye kavuşmaktır. örneğin savaşta ölenler bu şekilde ölmüş sayılırlar.

    14- bilgi kuramı ya da epistemolojisi

    a. herakleitos bilgelik ile bilgiyi birbirinden kati şekilde ayırmaktadır. bilgeliği ise iki anlamda alır:

    a.1. bilgelik tek bir şeydir: o, kendisiyle her leyin her şey tarafından yönetildiği düşünceyi tanımaktır.

    a.2. bilgelik saf ateşke aynı anlamdadır. bilgece olan saf ateşin kendisidir. biz ise ruhumuzda bulundurduğumuz ateş kadar bilgeyiz. ruhu kuru olan insan daha bilge ıslak olan insan daha az bilgedir.

    b. bilgeliği seven çok şey bilmek zorundadır ancak çok şey bilmek sizi otomatik olarak bilge yapmaz. insan ancak ruhundaki ateş oranında bilgeliğe sahiptir. peki ruhumuzdaki ateşi nasıl artıracağız? herhalde önce herakleitos'un felsefesini öğrenerek *.

    c. herakleitos duyusal algı ile akılsal sezgiyi ayırır. görme ve işitme duyularına dayanan bilgilerin önemini vurgulamasına karşın birincileri ikincilere üstün tutar. bu gözlemin önemine dair bir çıkış olarak okunabilir. ancak gözlemin bilgiyi temellendiremeyeceğini zira gözlerimizin bizi yanıltabileceğini söyler.

    15- ahlak kuramı ve etiği

    a. herakleitos'a göre iki tip insan vardır, logos'u kavrayanlar ve kavrayamayanlar. logos'u kavramaya çalışmak sadece teorik bir bilme arzusunun tatminiyle sonuçlanmaz, aynı zamanda bu kavrayışa uygun bir yaşama tarzını ve davranışı da gerektirir. eğer ayın on beşinde ma'y'ışını alıp ensesi üstüne yatan bir akademisyenseniz logos'u kavramanız mümkün değildir diyor yani.

    b. felsefeyi bir iyi yaşama kılavuzu olarak görmektedir. bu da onun neden stoacılar tarafından önder olarak ele alındığını açıklayabilir. onun amacı insanlara logos'u kavratmak değildir, logos'a uygun olan davranışta bulunmaya sevketmektir. zaten yukarıda da belirttiğimiz gibi zaten kimi insanlar logos'u kavramaktan acizdir bu sebeple logos'u kavrayanların bu insanlara yol göstermeleri gerekir.


    son olarak herakleitos felsefe tarihini derinden etkilemiştir. parmenides ona karşı olarak, sofistler ondan bazı ilkeleri alarak, stoacılar onun yolunu benimseyerek, goethe-hölderlin-hegel-nietzsche onun hayranı olarak isminin zamana yayılmasına destek olmuşlardır.

    kaynak
    arslan, a. (2011). sokrates öncesi ve yunan felsefesi (4. bs). istanbul bilgi üniversitesi yayınları. sf.179-209.

  • aşağıda kendisi hakkındaki bir takım tanıklıklara yer vereceğim.

    hermippos, onun hekimlere bağırsaklarını boşaltmanın sıvıyı dışarı atıp atmayacağını sorduğunu söyler. hekimler olumsuz yanıt verince, kendini güneşte bırakmış ve çocuklara {bedenini} inek gübresiyle sıvamalarını emretmiş. böylece eziyet çekerek ikinci gün ölmüş ve pazar yerine gömülmüş. kyzikoslu neanthes ise, üstündeki inek gübresinden kurtulamayıp öylece kaldığını ve bu değişiklikten dolayı tanınmaz hale gelip köpeklerce yendiğini söyler.

    heraclitus. (2016). fragmanlar: testimonia, fragmenta, imitationes (g. şar & e. yıldız, çev.; 1. baskı). dergah.sf.45
    ------
    efesliler zevk ve lükse alışmışlardı. onlara karşı savaş çıkınca, perslilerin çemberi şehirlerini kuşatmaya alınca, onlar bu durumda bile alışık oldukları zevke devam ettiler. ancak kentteki erzak azalmaya başladı. açlık/kıtlık (tehlikesi) üzerlerinde artmaya başladığında, kent halkı erzakın eksilmemesi için ne yapmaları gerektiğini görüşmek üzere bir araya geldi. zevklerinden kısıtlamaya gitmeleri gerektiğini tavsiye etmeye kimse cesaret edemiyordu. bu konuyu görüşmek üzere herkes bir araya geldiğinde herakleitos isimli bir adam arpa yemeği aldı ve (bunu)suyla karıştırdı ve ortalarında oturup bunu yedi. bu bütün halka sessiz bir ders oldu. çünkü hikaye der ki efesliler hemen bu nasihati anladılar ve başka bir nasihate gerek duymadılar. erzağın azalmaması için lüksü kısıtlamaya gitmeleri gerektiğini gerçekten gördüklerinde ayrıldılar. düşmanları ise onların ölçülü bir şekilde yaşamayı öğrendiklerini ve (yiyeceklerini/öğünlerini) herakleitos'un tavsiyesine göre yediklerini duyduklarında kuşatmayı kaldırdılar. ve silahlarıyla galipken herakleitos'un arpa yemeği karşısında pes ettiler.

    heraclitus. (2016). fragmanlar: testimonia, fragmenta, imitationes (g. şar & e. yıldız, çev.; 1. baskı). dergah.sf.79