• merhabalar, öncelikle bu başlık online(!) ders dinlerken genel olarak yaşadığımız çağa ve sonrasında ülkemizdeki sisteme ani bir tak edişle açılmıştır. bu nesilde üniversite öğrencisi olmak, iletişimsizlik, soğutma politikaları, boktan bir eğitim sistemi ve organizasyonsuzlukla ilgilidir.

    ben üniversite öğrencisiyim ve bugün erasmus sınavına online girdim. 1500 kişi ingilizce sınavına girerken bundan yarısı kadarı diğer dillerin sınavlarına girdi. tek koşul cihazlarda herhangi bir sekme/uygulama bulunmamasıyken eminim ki birçok öğrenci, dili bileni de bilmeyeni de telefonlarından ya da sözlüklerinden yardım almıştır. biraz önce de çarşamba günü başlayacak olan vizelerime online kayıtlardan çalışıyordum. zorunluluğumuz yoktu ve
    derslere girmedik, part-time işlere girildi, hobilere sarınıldı. şimdi ise çoğumuz online kayıtları 2x'e alıp çalışıyoruz. öğretmenlerimiz muhteşem insanlar ve gerçekten birikimlerini bizlere aktarmak isteyen hevesli kişiler var içlerinde. ama bilin bakalım sorun ne?

    çok daha genelden başlayacağım, birincisi online olsa da olmasa da devlet üniversiteleri. kalabalık olduğundan öğrenci işlerinin sizinle ilgilenmesi diye bir durum maalesef söz konusu değil. sınav dönemi ölümden dönmüş olsan da bizzat hastayken getirmeni gerektiren raporlar mı desem, okulda olup biten hiçbir etkinlik ya da duyurunun yayılmaması mı desem ya da koskoca istanbul üniversitesinde mesela kalabalık denecek bir bölümden sadece bir öğrenciye erasmus imkanı verilmesi mi yoksa kendi içerisinde öğrenci kavgası olduğunda rektörlüğün içeriye polis sokması mı? (son kısma ilişkin bilgim az olsa dahi ilerleyen partlarda değineceğim, anladığınız üzere kendi deneyimim olan istanbul üniversitesi üzerinden konuşacağım. keza bu okul ülkenin en köklü okullarından biri, değil mi?) bir de erasmus konusunda hala avrupa birliğiyle anlaşma imzalanmamış olması var o bir kişi parasal durumundan elenebilir, ki bir de vizesi var ki bunun çıkar mı çıkmaz mı vize ofisinin insiyatifinde.

    ikinicisi öğrencinin bireysel ihtiyaçları. bakınız, yeme içme ya da okumayı da geçerek kyk yurtlarından yaka paça atılan, en önemlisi barınma haklarından olan öğrencilere dikkat çekmek istiyorum. ya da verilen kyk bursu; devlet üniversitesinin yemekhanesinde 2021 yılında 3.5 lira olan bir öğün yemeğin şimdi 6 lira ve özel üniversitelerde öğrenci menüsü 30'dan başlayıp öğrenci menüsü alınmazsa 50-60 lira olan bu menülere, her gün üç öğün oradan yemek zorunda olan öğrencinin ne sayfa başı 1 lira (belki şu an daha fazla) olan fotokopisine, ne kitaplarına ne de kantinde satılan yerine göre 10 liradan fazla olan karton bardaktaki kahveye yetişebilir. anadolu yakasından geçmek zorunda olan, 4 defa toplu taşıma değiştirip okula giden ya da her halükarda kullanmak zorunda olan öğrencinin iett kartının aylık 140 lira olması. 10 liralık minibüs var bir de ve hele de üniversite öğrencilerinin öğrenci parası verememe gibi bir şeyi var ki beni çok güldürür (!). ya da okul kantinindeki sandviçin 30 lira olması. finansal kısmı da böyle. çoğu öğrenciler part-time işlerde çalışıyor çünkü günlük harçlıklar yeri geldiğinde yol parasına bile yetmiyor. başka şehirde olup ailesinden ayrı yaşayan öğrenciler, eve çıkmış olanlar ya da ailesi olmadan geçinmeye çalışan öğrenciler de var. onların durumunu deneyimlemiyorum ve durup ah canım'lık yapmayacağım.
    ah canım'lık artık hiçbir boku düzeltmiyor, dişini tırnağına takıp çalışan o insanlar duyulmayı hak ediyor.

    (düzenlendi)
    bunun yanı sıra belirtmek isterim, deneyimlemediğim için tam bilemesem de özel üniversitede burslu/tam burslu olmak ayrı bir konudur. üstte verdiğim örnekteki fiyatlarla beraber özel üniversite öğrencileri de kyk almakta ve benzer sorunları yaşamaktadır. hatta burslu olsun ya da olmasın devlet üniversitesinde 6 liraya yiyebilecekken neden daha iyi şartlarda eğitim verdikleri savunulan özel üniversitelerde bu fiyat 30 ve üzeridir, her öğrencinin eşit ve makul fiyatta beslenme hakkı vardır.

    bu yazıda dediğim çoğu şey onlar için de geçerlidir. bir örnekten öğrendiğim kadarıyla ismini vermeyeceğim bir üniversitede yemek bursları verilmektedir ve yalnız belli bir sıralamaya girenler almaktadır. bu burstaki eşitsizlik de, beslenme hakkını geçerek söylüyorum, lisedeki alanlarla alakalı olup sayısallar ve sözeller daha geniş bir sıralamada yemek bursunu alabilirken dil öğrencileri için çok daha yüksek bir sıralama gerekmektedir. fiyat farkları, özel üniversitede okumaları ve burslu olmaları onların yaşadıkları eşitsizliği önemsiz kılmaz, bunlar da göz önünde bulunulmalıdır.

    pratik eğitim alması gereken öğrenciler ne laboratuvarlarda doğru düzgün çalışıyor ne stüdyolarda. bir teorik eğitim almış arkadaş ortalığı, 4 yıl boyunca son iki neslin eğitimi öyle geçiyor. sonra okuyanı değil de ortalıkta sahtekar kendine mühendis, müteahhit ve mimar diyenler dolaşıyor, biz de işte böyle krizlerde batıyoruz.

    edebiyat okuyan ben öğretmenlerime isteseler bile essay yazmakla sorumlu değilim, derse katılmak zorunda değilim. derste bana soru sorulmuyor, sorulsa da cevap veremeyecek kadar çekingen herkes ya da ödev yapmamız gerekmiyor. şiir yazmaya teşvik edilmiyorum ne de yazdığım şeyleri sunacağım bir topluluk var. en azınlıklı kalan dillerin bölüm olarak okutulduğu bu güzel üniversitede edebiyat okumama rağmen ikinci dil dersim bile yok. okula gitmeye teşvik yok, uluslararası eğitim ya da herhangi bir iletişim yok. bölümümle alakalı bir uluslararası taban da yok. ben şahsen bu bölümü severek okuyorum ve cidden bunun zorundalığında olmak isterdim eğer çözümü buysa. ilgimi kullanabileceğim bir teşvik ve imkan yok. buradan sonra yok elin adamları bunu yapıyora çok rahat girebilirim ama o noktaya gelmemize bile çok var.

    öğretmenler öğrencilerle iletişime geçmek istiyor. düşünsenize 3 saat mavi ekrana konuşuyorsun ve karşılık yok. yüz yüze olmuş sınıfa gidiyorsun 60 kişilik sınıf 10 kişi çünkü devamlılık hakkı diye bir şey yok çünkü çalışanı var, üşengeci var. bir de okula giderse bir şekilde dışarıda yemek içmek masraf olduğundan tabii evde kalmak daha ekonomik değil mi zorunda değilsek? kim yol parasına bile isteye haftanın üç günü 60 lira vermek ister örnek olarak, üstüne üstelik 2 saatlik yol gidiyorsun? arkadaşınla buluşurken bile hesap makinesi telefonda açılan ilk uygulama. evlerinde oturmaktan pandemi dönemini anımasayan gençler üstüne üstelik depremden sonra stresi 3x daha artmış durumda. mental sağlık desen herkeste bin parça.

    bölümler hiç ilgisi olmayan kişilerle dolu. kimseyi yargılamak için söylemiyorum bunu. vakti zamanında kendi istediğine göre yönlendirilmesi gerekilen gençlerin hepsi ya sayısal ya da eşit ağırlıktan yönlendiriliyor. anadolu lisesinde okudum, bilmem kaç sınıftan 2 eşit ağırlık vardı. bir dil sınıfı 10 kişi toplayıp zor açıldı ve sözel yoktu. çünkü herkes mühendis, mimar ve doktor olacak ya ondan ama bir bakıyorsun bir yıl sınavı zor yapıyorlar kimse giremiyor ve istediği bölümü kazanamıyor. bir bakıyorsun bir yıl aşırı kolay yapılmış bölümler dolup taşmış. dil okumak isteyen bir öğrencinin ailesi falan karşı çıkıyor, neymiş kasiyer mi olacakmış. hala bu devirde bölümler üzerinden saçma sapan önyargılar var. komik olan dil okuyanların sayısalcılardan daha iyi yere girmesiydi falan. üniversite dışında ilkokula ortaokula giden çocukların hiçbir şekilde üniversite ya da kayda değer herhangi bir eğitim almamış olması, ailelerinin beslenme koyarken zorlanması, üniversiteye hazırlanan gençlerin test kitaplarına yüksek miktarda para ödemek zorunda olması, online olduğu takdirde herkesin uçmuş fiyatlara sahip tablet, telefon ve bilgisayar alması gerekmesi var bir de değil mi? onları atlamayaraktan şu anda üniversiteye odaklandığımı da belirtmek isterim.

    bunun yanında şu an olağandışı bir durum söz konusu. online olmasının nedeni deprem. ailesi etkilenmişler var, teknolojik aletleri olmayanlar var, bakınız kyk yurtlarından olmuş insanların çoğu muhtemelen evlerine geri döndüler. bunun için pekala bir alternatif yaratılabilecekken ne yapıldı? hadi toptan eğitim sistemini herkes için duraklatalım. sadece online olma imkanı olanlar için online yapılabilirdi. farklı dönemlere ayrılıp düzenlenebilirdi. iki ay eğitim bu şekilde online iken henüz vize haftasından önce hibrite geçildi. vize haftasında oturacak yer bulamadığımız ana bahçe ve kütüphane bomboştu bu hafta okula gittiğimde.

    kıssadan hisse entellektüel anlamda doğru düzgün beslenemiyoruz, beslenmemize izin verilmiyor. e haliyle türkçe kitaplar 50 liranın üzerindeyken ingilizce kitapların 200/400 üzerinde olması gibi bir sorun da var. bu nedenle soluk her zaman pdf'lerde alınıyor.

    küfür ederek doldurmak istedim bazı cümleleri, gerçekten içten kalpten yapmak istedim bunu. üniversite 20'li yaşlarının başında olan gençlerin sosyal yaşamını kurduğu ufkunu geliştirdiği ve hayattaki rolünü keşfetmesine ev olmalı. zorla okuduğu bir bölüm değil, okumak isteyip de gidemediği bir yer değil. aç kaldığı bir yer hiç değil. açıklaması yüksek level eğitim ve akademik araştırmaların yapıldığı enstitü değil mi? neyin nasıl yapılması gerektiği belli bir şey olduğundan şu anlık oraya girmeyeceğim. yeterince değindim.

    en üstte bahsettiğim olay da şöyle;

    ders çıkışında koridorda yürürken kendi bölümümden iki kişi durdurdu bizi. o gün twitter'da da gördüğüm bir olay hakkında imza toplamak istiyorlardı. iletişim fakültesinin kantininde hem okuldan hem dışarıdan bir grup sanırım sadece kadınların bulunduğu bir gruba saldırıp darp etmiş. aralarından biri de yanılmıyorsam öğrenci kurulu başkanıydı bu darp edenlerin.

    anlatılana göre bu karışık grup okuldan birkaç öğrenciyi gözlerine kestirip uzun zamandır sözleriyle ve eylemleriyle taciz ediyorlarmış. nedeni de sadece lgbtq olmaları, kadın olmaları, spesifik olarak kürt ya da başka bir halktan ya da ırk/etnik kökene sahip olmalarından dediler.

    o gün bu şiddete maruz kalmış kişiler fen fakültesine giriyor ve peşlerinden bu grup da okula giriyor ve darp ediyorlar. arkalarından da polis girip şiddet gören tarafın etrafını sarıyor (muhtemelen olumsuz bir şekilde). bize imza için gelen kişiler darp raporu almak üzere hastaneye gitmiş bu arkadaşları için rektörlüğe gidecekti. yalnız bana şurası saçma geldi, birincisi rektörlüğün izni olmadan ne polis ne de o grup okula girebilir. böyle bir durumda rektöre imza götürmek daha ötesinde mimlenme dışında bir işe yaramayacaktır. ne arkadaşlarını ne de saldıran grubu tanımasam da durum bariz ve bunu atlamış olacaklarını düşünerekten onlara da söyledim. ama yapılacak şey olağanca mevzuyu duyurup imza toplamaktı muhtemelen o an.

    konu ne olursa olsun şiddet ve siyasi görüşlerin yarattığı bir tehlike mevcut bir de. anlattıklarım üzerinden epeyi geçti ve bir şeyleri atlamış olabilirim. sadece söylemeye çalıştığım kendi içimizde bile güvende olmadığımız. oradaki öğrencilerden birinin dediği cümle şuydu 'yolda yürürken saçınız renkli olduğu ya da kadın olduğunuz için de şiddete maruz kalabilirsiniz' dile getirince kulağa saçma gelen bu cümlenin doğruluğuna inanın ben de inanmak istemiyorum.

    çok şükür ki bizzat deneyimlemedim ama bu konuşmadığımız sürece bir potansiyeli/ihtimali ortadan kaldırmıyor. o meşhur z kuşağından biri olarak inanın bazen bizden öncekilere olan gücenmeyle daha bir kırık ve öfkeli oluyorum. bunun bu hale gelmesine izin verdiklerinden. ama gücenmek bir yere kadar tabii. geçmişi geri alamayacaksak hem izin verenlere göstermek hem de bir şeyleri değiştirmek adına iş başa düştü dememiz yersiz olmaz herhalde. bu bazılarına mızmızlanma olarak geldiyse de bunun için üzgün değilim. mesela orta yaşlı insanların gözünden bu konuların kaçtığını çok gördüm, sizden artık geçtiğini düşünüyorsanız da üzgün değilim. ne yapmalı ne yapmalı, bir şey yapılmalı.

  • çok büyük şanssızlıktır.
    ama şanssızlık deyip geçemeyiz. günümüzde eğitimin geldiği hal onun yeterince önemsenmiyor ya da "becerilemiyor" olması kadar bile masum değil ne yazık ki. planlı ve kasıtlı olarak eğitim sisteminin içinin boşaltılması kadar korkunç.
    "iyi olan her şeye düşman" denince buna sebep olanlar için çok mu klişe çok mu arabesk olunuyor bilmiyorum ama bugün üniversitelilerin hem çok eğleniyor hem de çok öğreniyor olması gerekiyordu.
    kafesinin kapısını açıp dünyaya karışmaktır üniversiteli olmak. o dünya bilgisayar ekranının arkasına sığmaz. türlü çeşitli insan görmek ve duymak zorunda üniversiteliler fakültelerinin kantininde. maddi kaygıları minimum düzeyde, sosyal kaygılarıyla barışıyor olmalı, kalıplarını yıkıyor olmalılardı hep birlikte. kütüphanede beraber sabahlayarak flört ediyor olmalıydılar. bahar şenliklerinde dans edip mayısta müzikle çiçek açmalılardı.
    kendilerine kayıp nesil dendiği için, endişe içinde yaşadıkları için, mutsuz ve hatta depresyonda oldukları için çok üzgünüm.