• 4 saat boş muhabbet izleyecek kadar boş vakti olan birinin izleyip özetlemesini çok istediğim yayındır.

  • izlenesi bir yayın.
    bu ülkede hiçbir zaman ifade özgürlüğü yaşayamayacağımızı anlıyorum ben, özetle.

  • genel anlamda (bkz: mevzular açık mikrofon) için konuşabilirim, katılan a kişisi ya da b kişisi açısından değerlendirme yapmak benim açımdan taraf tutmaktan farksız.

    m.a.m. bu ülkenin ihtiyacı olana, tarafsız bir çerçeveden baktığımız, en gerekli ve en şeffaf program (günümüz şartlarında). oğuzhan uğur'un tv ve dijital çağa kazandırıdığı farklı formatların en nadidesi. bir ülkede sadece sunucu ve konuğun konuşmaları dışında, doğrudan katılımcı soruları ile izlerken, "şunu da sorsalardı ya da söyleselerdi" demeyeceğimiz bir program. oradaki izleyicilerin çoğu ile aynı sıkıntılardan geçtik/geçiyoruz, aynı sorunları paylaşıyoruz. izlerken ahmet'in sorduğu soru değilde, "bu benim sorumdu, cevabını bekliyorum" diyoruz.

    katılımcıların çeşitliliği, bakış açıları ne olursa olsun değişik görüşten insanların sadece soru sorarak ve cevaplayarak bir arada bulunabileceğini göstermiştir. bu konuya değinme sebebim şu ki; bizleri temsil ettiğini düşündüğümüz milletvekillerinin; tbmm toplantı salonlarında, masa ve sandalyeleri, yumruklarını birbirlerine savurduğunu, çoğu kez bizim dahi kurmayacağımız cümlelerle kürüslerde konuştuğunu defalarca gördük. ilk bölümü acabalarlarla izlerken, kavga ya da tartışma çıkmasını beklerken, şu an muasır medeniyetler seviyesinde ilerlediğini (garantisi elbette yok ama olay çıksa, atılan hikaye ya da yapılan paylaşımlarla mutlaka haberi yapılırdı) görmek sevindirici.

    şimdi genel görüşlerimi aktardığıma göre biraz duygusal anlamda bakmak istiyorum. her insanın başına gelebileceği gibi çoğu katılımcının başından geçmiş olayları dinlemek, onların birer insan olduğunu hatırlamamı sağlasa da, "empati" dediğimiz duygunun belli bir sınırda tutulması tarafındayım. konuyu bu başlığın altında ele almam katılımcı ile alakasızdır, belirtmek isterim. bugün ben dahi kendimce çok zor bir hayat yaşadım/yaşıyorum/yaşayacağım. fakat bu durum sizin bana empati duygusu ile yaklaşıp, "ay canım yaa" demenizi gerektirmez. her bir zorluk, tecrübe edinmek için gerekliyse ve tecrübelerle doğruya yaklaştığımızı düşünüyorsak (doğru elbette görecelidir, burada bahsini ettiğim ahlaki ve etik yapılardaki doğrulardır) çektiğim/çektiğimiz zorluklara acımak/empati yapmak gereksizdir. konu ile ilgili çoğu yazarla mutlaka aynı fikirde olamayacağım gibi, bir konuda aynı paydada buluştuğumuzu/buluşacağımızı biliyorum.

    bugün a kişisi yarın b kişisi için konuştuğu çoğu şeyi kendinizden pay biçerek dinlerseniz aslında yaşanılanın farklı bir versiyonunun sizin başınızdan geçtiğini bir nebze olsun fark edersiniz/edebilirsiniz. sizin için seçtiğiniz kişinin sizinle aynı deneyimi paylaşması, ortak bir görüşe sahip olduğunuz için şans sayılsada yaptığı/yapacağı hataları "görmezden gelmek, olsun bir şey olmaz demek, ne yapalım yani demek" bir sonraki hatasında o kişiye "zaten sineye çekilir" güvencesini vermeyi gerektirmemeli. bu konu ülke güvenliği, geleceği, sıhhati dışında hayatınınızda da uygulamanız gereken bir şey. kaldı ki bazı yasaların uygulanabilirliğinde sıkıntılı bir süreç yaşasakta, çoğu "özendiğimiz" avrupa ülkesinde siyasi, bürokratik ya da politik kişilerin "ben" demekten çekinmesinin sebebi, onu destekleyenlerin ondan o gücü alabileceği, yaptığı hataların bir karşılığı olduğunu bilmesinden geçiyor.

    demem o ki; program çizgisinden çıkmadığı sürece, her sürecini her bölümünü tarafsız bir bakış açısıyla izlerken, türkiye cumhuriyeti (gönül baş harfleri büyük olsun isterdi ama formattan kaynaklı) devletinin; variyetini, egemenliğini, devlet olmak için verdiği onca çabayı hiçe saymadan değerlendireceğim kalitede.

    geleceğin parlak bir döneminde diğer devletlerinde siyasi görüşlerini, sorunlarını dinleyebileceğimizi öngördüğüm bir yanı var.
    uzun soluklu olması temennisiyle.
    saygılarımı sunarım.

    edit: çoğu entryde olduğu gibi sonradan fark ettiğim yazım yanlışı düzeltmesi

  • barış atay'ın arada dişlerini sıktığı, bu kadar sık ara verilmesinin sebebinin barış atay'daki öfke problemi olduğunu düşündüğüm, sorulan soruların "seçildiği" ortamda bile insanların ne kadar seme olduğunu gördüğümüz, sosyalist çiçek böcek edebiyatının yine dibine vurulmuş program.