7 entry daha
  • blonde: çocukluğundan itibaren hiç kimliğini bulamamış, hiç kendisi olamamış bir kadının (kurgu) hikayesi. marilyn monroe'nun çok kasvetli hayatı ya da hayatının çok kasvetli tarafı diyebiliriz. odaklandığı taraf sebebiyle de bir insanın hayatına dair çok 'tek yönlü' bir anlatım olarak kalmış bence. filmin özellikle ilk yarısı çok arabesk. yönetmenin çıkardığı işi genel anlamda sevdim ama siyah-beyaz ve renkli sahne geçişlerine ben bir anlam veremedim.

    the whale: beni her bir saniyesinde zihnimin odalarında gezdiren filmleri çok seviyorum. tek mekan filmlerini çok seviyorum. buna sanat filmi diyorlar ama the whale, kendi içinde sanatlı bir film bence. edebi bir metin gibi; o biçimde haz veren bir sanat eseri gibi. bunda tiyatro oyunu uyarlaması olmasının etkisi olabilir.
    --spoiler--
    başta kendi ağırlığını dahi taşıyamayacak kadar dev bir bedene sahip biriyle nasıl empati kuracağımı düşündüm. ama sonra hayatına giren çıkan insanlar-hikayeler bu adamın evine girip çıkmaya başladıkça görünürde birbirine çok uzak kimselerin aslında birbirlerine çok yakın olabileceklerini ya da olabilmelerinin bir 'an meselesi' olduğunu fark ettim. üstelik sonunda ağlattı şrfszler. güzel film.
    --spoiler--

    aftersun: hafızanızda, yaşarken olduğundan da daha huzurlu hissettiren bir anıya yolculuk etmek gibi bir etkisi var bu filmin. kimileri için kalplerinin nasıl bir yarasına dokunduğunu anlayabiliyorum fakat benim sınırlı empati kurabildiğim bir yer orası. bu sebeple müthiş etkilenmedim, filmi overrated bulanlardanım. yine de görmeye değer.