en beğenilenleri (92) - sayfa 5

başlık listesine taşı
  • accentus

    cümlenin herhangi bir kelimesine yapılan vurgudan dolayı anlamın değişmesi.

    ben damla'nın dizlerine yatmadım. (başka biri yattı)
    ben damla'nın dizlerine yatmadım. (başka birinin dizlerine yattım)
    ben damla'nın dizlerine yatmadım. (başka bir yerine yattım)
    ben damla'nın dizlerine yatmadım. (damla'nın dizleriyle başka bir etkileşime girdim)

  • ünlüye başvuru

    bir şeyi ünlü biri söylüyor diye doğru kabul etme safsatası.

    yüz numaralı adam filmini hatırlayın. halk, sevdiği bir ünlünün kefil olduğu bir ürüne teveccüh göstermekten çekinmez. seçim yapmak için kullandığı bu kısayol da reklam şirketleri tarafından doyasıya sömürülür.

    şampuan reklamında aktrisler, pantolon reklamında aktörler hep bunun ürünüdür. hatta iş imar barışı gibi insan canına mal olacak bir düzenlemeyi müjdelemeye(!) geldiğinde, bu müjdenin etkisi artsın diye sempatik görülen bir ünlü figürle duyurulabilir. (bkz: hasan kaçan)

  • siyah siyah

    kaliteli parçalar çıkarmışlar. hak ettikleri ilgiyi görmelerini umuyorum.

  • sahte ikilem nedir?

    bifurcation başlığındaki yalancı ikilem yalnızca iki alternatifin olduğunu kabul etmek demekti. sahte ikilem; yani bogus dilemma bu safsataya fazlasıyla benziyor ama farklı. farkı örneklerle daha kolay anlatabilirim sanırım.

    "bir anne siyasete atılmak üzere olan oğluna öğüt verir: ya yalan söyleyeceksin, tanrılar seni sevmeyecek... ya da doğruyu söyleyeceksin, insanlar seni sevmeyecek. iki durumda da hayatından memnun olmayacaksın."

    anne ikilemi yaratmış ve oğluna iki yolun da sakıncalarını açıklamıştır. evlat bu argümanı bertaraf etmek için üç yolu izleyebilir.

    birincisi ikilemi boynuzlarından kavramak, yani sonuçları yanlışlamak: "bilakis, doğru adamı her insan sever. yıllardır memlekete doğru adam gelmedi. ben dürüstlüğü seçersem dürüstlüğü özleyenler beni el üstünde tutar."

    ikinci yol boynuzların ortasından geçmek: "yalancıya yalan, doğrucuya doğru söylerim. insan ya hep doğru ya hep eğri olacak diye bir kaide mi var?"

    üçüncü yol retoriğin en tatlı manevralarından biri: "tanrılara kendimi sevirecek kadar doğru, insanlara sevdirecek kadar da yalan söylerim. ne şiş yanar, ne kebap."

    başka bir örnek daha: emekli padişah ikinci murad'a evladı fatih'in yazdığı rivayet edilen meşhur mektupta "padişah sensen ordularının başına geç, yok eğer bensem emrediyorum: ordularının başına geç" denmektedir.

    sayın murad eğer iyi bir demagog olsaydı memleket elden çıkmış mıydı bilemiyoruz, ama cevap pekala şöyle olabilirdi:

    "padişah sensen ordularının başına geç, yok eğer bensem emrediyorum: ordularının başına geç"


    kaynak:
    pirie, m. (n.d.). how to win every argument: the use and abuse of logic (2006).

  • kuyruklu şiir

    iki politik demagog kedinin diyalogunu konu alan orhan veli şiiri. ikinci kedinin yaptığı mantık yanlışı için (bkz: bifurcation)

    uyuşamayız yollarımız ayrı;
    sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi;
    senin yiyeceğin, kalaylı kapta;
    benimki aslan ağzında;
    sen aşk rüyaları görürsün, ben kemik.
    ama seninki de kolay değil, kardeşim;
    kolay değil hani,
    böyle kuyruk sallamak tanrının günü.

    *

    açlıktan bahsediyorsun;
    demek ki sen komünistsin.
    demek bütün binaları yakan sensin.
    istanbul'dakileri sen,
    ankara'dakileri sen…
    sen ne domuzsun, sen!

  • racon

    racon, dilimize italyanca'dan "ragione"den gelmiş. dolayısıyla geldiği zamanlarda "akıl yürütme" veya "ortak akıl"ı kastettiğini düşünebiliriz.

    zamanla tdk'nin verdiği anlamı olan "yol, yordam" anlamında kullanılır olmuş. mario puzzo'nun the godfather kitabından alıntılayacağım satırlar italyanların ne anlamda bu kelimeyi kullandığını iyi bir şekilde açıklıyor.


    "hagen [the don's lawyer - the don was also his only client] had learned the art of negotiation from the don himself. 'never get angry,' the don had instructed. 'never make a threat. reason with people.' the word 'reason' sounded so much better in ıtalian, ragione, to rejoin. the art of this was to ignore all insults, all threats; to turn the other cheek. hagen had seen the don sit at a negotiating table for eight hours, swallowing insults, trying to persuade a notorious and megalomaniac strong-arm man to mend his ways. at the end of the eight hours don corleone had thrown up his hands in a helpless gesture and said to the other men at the table, 'but no one can reason with this fellow,' and had stalked out of the meeting room."

  • argumentum ad antiquitam

    eğer bir fikir eskiyse, bu yüzden iyi veya doğru olduğunu kabul etmekten doğan safsata. kadimgeleneklerimizcilik. muhafazakarlık.

    örnek:
    türk geleneklerinde üniversitede erasmus'a gitmek gibi bir şey yok. böylece akademilerimiz bu tür anlaşmalarını sonlandırmalıdır.

  • şirince şarabı

    sadece şirince'de kıyamet kopmayacak hikayesi kadar olmaz olsun bir şarap.

    belki yıllar içerisinde güzel olanları da üretilmiştir bilemiyorum ama 4 yıl önceki son ziyaretimde bol bol deneyip, hiçbirini beğenmemiştim.

  • mağara adamı

    the caveman effect diye bilinen bir yanılgı yüzünden böyle isimlendirilmiş yazı öncesi insan. evet, mağarlar ve yeraltı şehirleri iyi sığınaklar oldukları için uzun süreler insanların yaşam alanlarıydı.

    ancak, mağarada değil de ilkel kulübelerde ve hayvan derilerinden çadırlarda yaşayan topluluklara, klanlara ait arkeolojik kalıntılar zaman içinde hava ve güneşe maruz kalarak büyük oranda yok oldu. mağaralarda mahfuz eşyalar ise bu zaman insanını isimlendirmek için iyi bir bahaneye dönüştü.

    belki de insanlar ağaçlarda, mağaralardan daha fazla yaşıyordu ve bunu destekleyecek kanıtlar elimizde olmadığı için bugün ağaç adamı yerine mağara adamı tabirini kullanıyoruz.

  • önyargılı örneklem

    bir sonuca varabilmek için toplanan örneklerin, gerçeği bulmaya değil istenen sonucu doğrulamaya hizmet etmesinden doğan yanılgı.

    soru şu: a ülkesi veremle mücadele yöntemlerini etkili kullanıyor mu?

    eğer araştırmayı yapan kişi, sadece hastanedeki verem hastalarının durumuna ait verileri -hastanelerin yetersiz olduğunu bilerek- topluyor ve sonuca ulaşmak için yalnızca bu verileri kullanıyorsa, nur topu gibi bir önyargılı örneklem(biased sample) safsatamız olur.

    çünkü, önleyici tedbirler, aşılama, ayakta ve evde tedavi, hastalara ilaç temin edilmesi gibi yöntemler ihmal edilmiş, sadece araştırılan soruya olumsuz yanıt vermeyi destekleyecek örneklem incelenmiştir.

  • wishful thinking

    dileyerek düşünmek. özellikle zor zamanlarda yapılan ve bir "umut" taşıyarak gerçekleştirilen safsata biçimi.

    yalnız ve güzel ülkemden bir örnek:
    "türkiye, içinde bulunduğu bu cendereden çıkacak. ve biz aydınlık ve güneşli günler göreceğiz. her şey güzel olacak, el ele çiçekler yetiştireceğiz. "

    iyi de bu kanıya nasıl varabildik? bu cümle gerçek yerine yalnızca bir temenniyi anlatıyor olmasın? elimizde bu sonuca varmak için hangi sağlam öncüller var?

    tabii ki "umut" bazı zorlu durumları aşmak için motivasyon sağlayıp bizi cesaretlendirebilir. ama -maalesef- önemli konularda sağlıklı düşünmemizi de engelleyebilir. sorunların çözümünde yalnızca gerçeği gözetip, olumsuzluklarla olduğu gibi yüzleşmek belki de bize "umutlardan" daha fazla fayda sağlar.

  • !sanat toplum için midir yoksa ksfmglksmgl

    herkes evine gidebilir kısmına -büyük oranda- katılıyorum.

  • minarşizm

    mini devlet yönetimini savunan fikir. liberteryanizmin realist bir kolu denebilir.

    buna göre devlet yalnızca içeriden ve dışarıdan şiddeti, hırsızlığı ve sözleşme ihlallerini engellemekle mükelleftir.

    bunun dışında bir görev veya ödevi de başka şeylere karışma hakkı da yoktur.

  • kollektif narsisizm nedir?

    kişinin, mensup olduğu grubun özelliklerini üstün görmesi durumunu anlatan sosyal psikoloji terimi.

    nasıl davranışların bu özelliği gösterdiğini anlamak için birkaç örnek verelim.

    -mensup olunan grubun diğer gruplar içerisinde bir istisna oluşunun kabulü: "yozgat yerköy'lüler bambaşka adamlardır."

    -mensubu olunan grubun otoritesinin tanınmasını talep etmek: "biz siverekliyiz, haddini bil!"

    -bu gruba dahil olmanın olduğundan farklı anlamlara geldiği sanrısı: "fenerbahçeli olmak, her şeyden önce, duyarlı olmaktır."

    -grup üyelerinin olağanüstü yetilere sahip olduğunu düşünmek: "bir leh dünyaya bedeldir."

    peki, bu psikolojik özellik -iyi bir retorikle- nasıl manipüle edilebilir? önce kişiyi, dahil olduğu grupla tanımlamak ve aidiyet yaratmak gerekiyor.
    "sen 3 kıtada at oynatmış bir ceddin evladısın."

    sonra, kötü özellikler atfedilen bir grubu bunun dışında bırakarak "kötülerden olmadığını" anlamasını sağlayalım.
    "biz gavurla dövüşür, akın akın avrupa'yı dizginlerken karısının koynundan çıkamayanlar bunun ne demek olduğunu anlamazlar."

    bireyimiz artık "korkaklardan" değil, "cesurlardan". bunu pekiştirelim. onu, grubun içinde bile ön plana çıkaracak bir paye verelim. kendisini eşlemeye hazır olduğu bir kahramanla biz de onu eş tutalım.
    "atan ulubatlı, surlara sancağımızı dikerken bir an tereddüt etmedi."

    şimdi bilinçaltına "hafifçe" fısıldadığımız şeyleri sindirdiyse, yönlendirmeye başlayalım.

    "sen de bugün, tarihin sana verdiği sorumluluğunu, bir gazi ruhu ve evlad-ı fatihan bilinciyle yerine getirip, oy mührünü, memleketin gizli düşmanlarıyla savaşan, hatta bu uğurda kefene sarılan, senden olanların ismine basacaksın."

    "zaman farklı, düşman aynı. dün nasıl, topla-tüfekle-ağır sanayi hamleleriyle vatanın bağrını çiğnemek istedilerse, bugün de kirli oyunlarla (tamamen demokratik gibi görünen ve ifade hürriyeti kapsamına giren protestolarla) aynı amacı sürdürüyorlar. buna kanmayacaksın. dünkü düşmanın bugünkü maşasını iyi tanı."

    "milletim; senin kutsal sinenden çıkmış bu kardeşin, sen ona yetkiyi verdiğin takdirde, milli şuurunu ve kimliğini savunmak için gerekirse bütün yetkiyi üzerine alıp, sorumluluğu ise muhalefete yıkmaktan çekinmeyecektir."


    kaynak:
    golec de zavala, agnieszka; cichocka, aleksandra; eidelson, roy; jayawickreme, nuwan (2009). "collective narcissism and its social consequences". journal of personality and social psychology. ebsco. 97 (6): 1074–1096

  • güvenlikleştirme nedir?

    bir konuyu politika alanının dışına taşımak için kullanılan retorik manevra.

    demokratik yönetimlerde, kamuoyunu ilgilendiren herhangi bir siyasetin, kamuoyunun fikirleri ve tercihleri dikkate alınarak belirlenmesi gerekir. yani halk, kendisini ilgilendiren durumlarda ne kadar söz sahibiyse, politik sistem o kadar demokratiktir diyebiliriz.

    güvenlikleştirme ise şöyle işler; halkın belli bir kesiminin talebi, gerçek veya yapay bir tehdit gerekçe gösterilerek siyaset alanının dışına taşınır. normal şartlarda, milletin; yasama ve temsil aracılığıyla karar vermesi gereken konu "beka sorunu" olduğu gerekçesiyle, yalnızca bürokratların, güvenlik güçlerinin veya yürütmenin alanıyla kısıtlanır.

    misalen, adem-i merkeziyetçilik bir talep olarak ortaya çıkarsa, bu talepten hoşnut olmayan güç sahipleri, bunun memleket için kötü olabilecek şeylere yol açacağını ve federal düzenin, bölünmenin ilk aşaması olduğunu savlar. (bkz: slippery slope nedir?)

    sonra bu talebin sahiplerinin asıl niyetinin ülkeyi bölmek olduğunu söyleyerek (bkz: circumstantial ad hominem), bu talebe destek verebilecek insanları da -eğer bölücü değillerse- bu talebe destek vermemeye çağırır. böylece meseleyi, "bu talebi destekleyen haindir"e indirger.

    yeterince meşruiyet sağlayıp talep sahiplerini yalnızlaştırdığında da tartışmayı kamuoyunun tartışma alanından çekerek, karar odağını politik sahanın dışına çıkarır. gerekirse, elindeki meşru şiddet tekelini de bir tehdit unsuru olarak kullanmaktan çekinmez. (bkz: ad baculum nedir?)

    halbuki adem-i merkeziyet gibi yöntemler, bir ülkede, katılımcı demokratik kültürün gelişmesine ve demokratik bilincin gelişmesini sağlayabilir. vatan, türkiye özelinde, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ile bölünebilecek kadar zayıf değil.

    bana göre; bu tür fikirlerin tartışılabilmesi, üniter yapının kurumlarını şahsi çıkarları için kullanan insanların varlığından daha sakıncalı görülmemeli.

    okunabilir kaynak:
    buradan

« / 7 »